İngiliz Yayın Kuruluşu BBC’nin yaptığı ankete göre Türkler, başta İsrail ve ABD olmak üzere hiçbir ülkeyi sevmiyormuş. İngiltere, Fransa ve Kanada’ya da en olumsuz bakan bizmişiz.AB ülkelerine olumsuz bakan Türklerin yüzdesi geçen yıla göre artmış. Japonya, Çin, Güney ve Kuzey Kore, Hindistan, Pakistan, İran, Rusya, Brezilya ve Almanya’yı da diğer ülkelerinkiyle kıyaslandığında daha az seviyormuşuz. Sevmeyiz tabii.Hiçbirini sevmeyiz. Hangisi bizi seviyor ki?İngilizler önce kendilerine baksın. Onlar kendilerinden başka hangi ülkeyi seviyor ki?Olsa olsa azıcık Amerika olabilir. O da numaradan. Aynı lisanı konuşuyorlar ve orayı kendilerinin sanıyorlar diye...İnsan böyle bir anketi yapmadan önce bir aynaya bakar. İngilizler kadar sevgi açısından nasibini almamış soğuk bir ülke daha var mı?Amerikayı da sevmememiz normal.Onların çoğu bizi hâlâ Şükran Günü’nde yedikleri hindiyle karıştırmıyorlar mı?İsrail deseniz dünyada Amerika’dan başka onları seven başka bir ülke mi var? “One Minutes!” yani.Biz bir ülkeyi sevmiyorsak mutlaka bir nedeni vardır. Örneğin Rusya’yı sevmeyenlerimizin oranı yüzde 50’imiş. Sevmeyen yüzde 50 Rus hemcinslerinin güzelliğini kıskanan kadınlarımızdır.Yoksa Türk erkekleri Ruslara karşı sevgiden başka ne besleyebilir? Japonya, Çin, Güney ve Kuzey Kore ülkelerini sevmememiz çekik gözlülere karşı ön yargılı olmamızdan kaynaklanabilir.Ankete katılanlar onların hepsi birbirine benziyor diye ülkeleri birbirleriyle karıştırmış olabilir. Hindistan’ı bence aşırı baharat kokusundan dolayı sevmiyoruz. Pakistan’ı da muhtemelen ismen Hindistan’ı anımsattığından sevmiyoruz. Ha Ali, Veli, Ha Veli, Ali misali.Almanları sevmediğimize inanamadım. Yıllarca ülkelerinde köle gibi çalıştık. Futbolda her çıkardıkları teknik direktöre ülkemizde tonlarca para ödedik. Bence onlar bizi sevmiyor diye düşündüğümüz için sevmiyoruz sonucu çıktı. Fransa’yı sevmemiz çok normal. Onların sevilecek nesi var söyler misiniz? Ukalalıklarından geçilmez. Kanada’yı da bazı yerlerinde Fransızca konuşuluyor diye sevmiyoruz olabilir. Özetle bizim başka ülkelerden hiçbirini sevmediğimiz doğru. Ankette eksik olan tek şey biz birbirimizi de pek sevmiyoruz!HAYDAR DÜMEN’CE Dr. Haydar Dümen için yazdığı gazetede “Ne diyorsa doğrusu o” diye tanıtım yapıyorlar.Bakalım gerçekten öyle mi?İşte Haydar Dümen’e gelen sorular ve verdiği cevaplardan özetler...SORU: Erkek arkadaşım çok yakışıklı ama kokuyor.CEVAP: Sokarsın banyoya çitiliye çitiliye yıkarsın adamı. Çaktırmadan banyo suyuna bir damla lavantalı deterjan atarsın gıcır gıcır olur.SORU: Kız arkadaşım sokakta sevişmek istiyor.CEVAP: Semtin çocukları görürse “Sokağın namusunu kirlettin” diye seni düz ederler.SORU: Penisim büyümezse ne olur?CEVAP: Önce kaç santim onu yaz. Kıllanmaların başladıysa, yumurtaların yerindeyse tedirgin olma.Kokanı yıkatıyor, sokakta sevişmek isteyeni dayakla korkutuyor ve ölçü olmadan net bir karar veremiyor. Daha ne yapsın? Sizin anlayacağınız Haydar Hoca ne diyorsa doğru dedikleri kadar var.Köpekler öpülür mü?İkoncan Eda Taşpınar, Bebek Parkı’nda bir sokak köpeğini ağzından öperken görülmüş. Köpekler dudaktan öpülür mü? Hayvan sevgisini anlarım da köpeği ağzından öpmek bana ters geliyor. Ya ısırırsa? Gitti burun!Ayrıca köpeği ağzından öpmek, öpen insanın mı hoşuna gidiyor yoksa köpeğin hoşuna gider diye mi insan onu öpüyor?Yumurta ile tavuk meselesi gibi. Hangisi nereden çıkmıştı? Bence insanlar köpek sevgilerini göstermek için köpeği dudağından öpüyorlar.Ondan iğrenmediklerini hem köpeğe hem etrafa göstermek için. Peki, insan tarafından ağzından öpülmek köpeğin hoşuna gidiyor mu? Yoksa köpek onu öpen insana sapık gözüyle mi bakıyor?Yani köpek ağzından öpülmeye alışırsa okşanmak artık onu kesmeyebilir. Düşünüyorum da ben hiç iki köpeği dudak dudağa öpüşürken görmedim. Ya siz?Sirk köpeklerine numara diye birbirleriyle öpüşmesini öğretmiş olabilirler. Onlar da ekmek parası için öpüşüyorlardır, zevk aldıklarından dolayı değil. Sokak köpeğini ağzından öpmek riskli de olabilir. Köpek aşılı mı değil mi diye düşünmez mi insan? Ama Eda Hanım, sokak köpeğini ağzından öpeceği yeri biliyor: Bebek! Oradaki sokak köpeklerinin bile kendi veterinerleri vardır. Şimdi beni bir merak sardı. Annemin terrier cinsi köpeği Sugar sık sık havlar. Onu ağzından öpmüyor muyuz diye mi acaba?HAFTANIN FIKRASIAmeliyat masasında kadın ölüme yakın Azrail’in hayalini görüyor ve soruyor.Benim saatim geldi mi?Azrail “Hayır. Senin daha 43 sene 2 ay ve 8 günün var.” Narkozdan uyandığında estetik yaptırmaya karar veriyor. Yüzünü gerdiriyor, dudaklarını doldurtuyor, göğüslerini düzelttiriyor ve yeni doğmuş gibi oluyor.Ameliyattan yepyeni bir insan olarak çıkıyor. Hastane çıkışı karşıdan karşıya geçerken ambulans çarpıyor ve ölüyor. Cennette Azrail’e soruyor: “Hani 40 seneden fazla yaşayacaktım?” Azrail cevap veriyor “Kız, Allah canını almasın ben seni tanıyamadım!” YUMRUKLU SALDIRILARYumruklu saldırılara sinir olmamak mümkün değil. Son olarak Kayseri’de bir beden eğitimi öğretmeni Enerji Bakanı Taner Yıldız’ı yumrukladı. Bakanın burnunda kırık varmış. Ne biçim öğretmen bu? Öğrencilerine çok güzel örnek olmuş. Üstelik bir cenaze töreninde. Saygılı olması gereken bir yerde. Bu öğretmenin yetiştirdiği öğrenciler ileride inşallah kendisine benzemez.Davanda ne kadar haklı olursan ol birine yumruk atarak eylem yaparsan haksız duruma düşersin. Tıpkı bu öğretmen demeye utandığım ve bir de üstelik lisanslı boksör olan saldırganın düştüğü durum gibi! Başka çare kalmadı diye yumruklarına başvurduğun an, senin davanın bittiği andır. Ondan sonra ne kadar hedefi bulsan boş.
Ermeni asıllı Amerikalı televizyon yıldızı Kim Kardashian, Harpers Bazaar dergisi için çıplak poz vermiş. Aslında bu onun ilk çıplak görüntüsü değil.Kim Kardashian, eski sevgilisiyle sevişirken çektikleri bir porno kasetin ortaya çıkmasıyla dünya çapında üne kavuşmuştu. Tıpkı Paris Hilton’da olduğu gibi. Sözüm ona onayı olmadan piyasaya çıkan seks kaseti sayesinde acayip popüler oldu. Kim Hanım, “Popom sizin düşündüğünüz kadar büyük değil, sadece bacaklarım ve belim ince olduğu için büyük duruyor” demiş.Şimdi arkadaşlar görünen köy kılavuz istemez diye bir laf vardır. Kim Kardashian’ın poposu bence düşündüğümüzden de büyük. Çünkü insanların düşünceleri sınır tanımaz. Hayal gücü artıkça poponun büyüklüğü de aynı oranda artar.Örneğin benim düşüncelerime göre Kim Kardashian’ın poposunun büyüklüğü aşağı yukarı Himalaya Dağlar’ı kadar var.Allah’tan üstünde fazla durduğum bir düşünce değil.Yoksa bir süre sonra Himalayalar bile küçük gelebilir.Kim Kardashian, bacakları ve belinin ince olduğunu söylemiş. Doğrudur. İtirazım yok.Ama bu onun biz erkekler için bir güzel yüz, iki iri meme ve bir koca popodan ibaret olduğu gerçeğini değiştirmez!UÇUŞ KORKUSUGüntay Şimşek yönetimindeki “Airport” programına konuk oldum. Uçuş korkusundan söz ettik. Uçmaktan genelde korkmam. Bazen anormal şeyler olabiliyor. Bir keresinde yıllar önce İstanbul’dan İzmir’e giderken uçağa yıldırım düşmüştü. Birdenbire kontrölsüz olarak alçalmaya başladığımızda betim benzim kesilmişti. Uçak yere iner inmez yerlerinden fırlayan bazı sabırsız yolcular vardır. Yanlarında bebek olanları mazur göreceksiniz. Uçuş korkusu bebekli yolculuktur. Bilmem anlatabiliyor muyum?EŞELEYEN EŞELEYENEFenerbahçe’nin Brezilyalı futbolcusu Bilica’nın, geçen hafta Beşiktaş maçında hakemin rakip takımın lehine verdiği penaltı sonrası atışın yapılacağı beyaz noktayı ayağıyla eşelemesi gündem oldu.Bilica’nın toprağı eşelerken herhalde bir bildiği vardı çünkü kararlı eşelemesi sonucu Beşiktaşlı Bobo penaltıyı gole çeviremedi ve Fenerbahçe maçı aldı. Bildiğimiz kadarıyla Bilica’nın kariyerinde daha önce eşeleme yapmışlığı yok. Demek bizden öğrendi.Öğrenmesi de normal çünkü canım Türkiyem’de bir eşeleme merakı var.Bakın nerdeyse 30 sene sonra hâlâ Hülya Avşar’ın güzelliğini eşeliyoruz? Önce en güzel Hülya mı diye eşeledik şimdi acaba kraliçeliği torpilli miydi diye eşeliyoruz.Eğitim sistemimiz sürekli bir eşeleme altında.ÖYS, ÖSS, YGS, LGS sonu gelmeyen bir kabus gibi.Bir OGS ve LPG’leri eksik. Yok da diyemiyorlar habire bunun nedeni YÖK diyorlar.İzlanda’da adını bir nefeste söyleyebilene Nobel konuşma ödülü verebilecekleri ‘Eyjafjallajökull’ yanardağı faaliyete geçti bizim hava ulaşımımız eşelendi.Sosyetikler alışveriş için gittikleri Paris ve Londra gibi yerlerde mahsur kaldılar. Volkan eşelenmesiyle birlikte fiyatları 4’e katlanan lüks otellerinden dönmek için şimdi gün sayıyorlar.Rezaleti düşünsenize! Yani neredeyse İstinye Park’tan alışveriş yapsalardı daha ucuza gelecekti.Telefonları eşeleyenler var. Milletin yarısı aralarında konuşuyor diğer yarısı da onların ne konuştuğunu dinliyor. SMS’leri bile eşeliyorlar. Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’in Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’e çektiği mesajın eşelenmedik anlamını bırakmadılar.İnsanların özel hayatlarını da eşelemeye bayılıyoruz.Sunucu Ece Erken’in veliahtlarını öyle bir eşelediler ki bir habere göre adamlar gece kulüplerinde birbirlerine saldırıyor, diğer habere göre aileden tepki gelince kızcağız geçici bir süre için de olsa resmen veliahtsız kalıyor. Hande Yener, Hadise ve Sinan Akçıl üçgeni eşelenmekten artık Kadir Doğulu’yu da içine alan bir dikdörtgen oldu! İnsanlar güvenemedikleri için eskileri eşelemeye başladılar.Seren Serengil, kendini güvende hissetmek için eski eşi Cengiz İmren’in sahne aldığı barda sabahlamış. Eşelemenin yaşla başla da bir ilgisi kalmadı. Maşallah 81 yaşındaki Yıldız Kenter fizik kurallarını eşeleyip amuda kalkarken pozlar veriyor.Eşeleyen eşeleyene...Allah sonumuzu hayır etsin!Twitter takipçileriTwitter dünyasında en çok takipçisi olan Amerikalı aktör Ashton Kutcher, bizden Ayşe Özyılmazel’i takip ediyormuş. Ashton kardeşimiz buralara kadar uzandıysa kendisinden yaşça bir hayli büyük olan dünya güzeli oyuncu eşi Demi Moore’un başı dertte demektir. Dua etsin bizim dünya şekeri Ayşe Özyılmazel’in, Haşmet Babaoğlu’ndan beri aşkları uzun sürmüyor. Haşo sonrası uzun ilişkilere paso diyen bir hali var. Yoksa Demi Teyze ayvayı yemişti.Geçenlerde bir İngiliz dergisine çırılçıplak soyunup poz veren 40 yaşındaki bir başka güzel oyuncu Catherine Zeta Jones beni takip ediyor. Hem de her gece... Twitter’da değil rüyamda!ABD Başkanı Obama da takma bir isimle Facebook’ta arkadaşım olabilir. Şu fani sanal dünyada kimin sahiden kim olduğunu bilene helal olsun.
Aslında bunlara kremci demek daha doğru olur. Her neyse, yağcılar ya da kremcilerin görevi Temmuz ve Ağustos ayları arasında plajdaki tatilcilerin sırtlarına güneş yağı ya da güneş kremi sürmek. Adayların genç, çekici ve ilk yardım bilgisine sahip olmaları tercih nedeniymiş. Üstelik birçok Türk delikanlısının üste para vererek yapacakları bu iş için 5 bin Euro maaş vereceklermiş. Bizim güney sahillerimizde turist hanımların sırtına bedavadan yağ sürmek için kuyrukta bekleyen ve bu arada bir de ücretsiz röntgen hizmeti sağlayanlara iyi bir ders olsun. Artık bu dünyada bedava hiçbir şey yok. Alıyos, içiyos, yiyos, gidiyos ama sonunda peşin ya da taksitli mutlaka ödüyos! Fransızların jantiliğine bakar mısınız? Plajda güneşlenenlerin sırtına kadar düşünüyorlar. Dua etsinler de o kasabanın plajına bu yaz kazayla bizden bir çift gitmesin. Genç, yakışıklı bir Fransız gencinin elinde yağ kutusuyla bir Türk erkeğine ya da yanındaki kadına “Sırtınızı yağlayabilir miyim?” sorusuyla yaklaştığını düşünmek bile beni ürkütüyor. Biz Avrupa Birliği’ne girmeden o yağ kutusu başka yerlere girer gibime geliyor. Bakın adaylarda aradıkları ilk yardım bilgisi belki o zaman işine yarayabilir. Yoksa bunlardan cankurtaranlık filan yapmalarını bekleyen yok. Elinde güneş kremiyle boğulan birinin yardımına koşmaları komik olur. Ayrıca, bu işin sanıldığı kadar kolay ve zevkli bir iş olacağından şüpheliyim. Sırtına güneş yağı sürülecek müşterilerin hepsi farklı farklı tipler olacak. Aralarında güzeli, çirkini, kısası, uzunu, incesi, obezi olan bir dolu farklı tip... Ya şansınıza Recep İvedik gibi birini yağlamak zorunda kalırsanız? Dünyanın parasını verseler değer mi? Hep birlikte koro halinde lütfen “Değer mi, değer mi, değer mi hiç...” Bu yağlı işin riskleri var. Biz yine bildiğimizden şaşmayalım, ellerimizle değil sözlerimizle yağcılık yapmaya devam edelim. Lafla yağcılık yapmaktan kime ne zarar gelmiş ki?KÜSSE NE YAZAR?Galatasaraylı milli futbolcu Arda Turan’ın güzel oyuncu sevgilisi Sinem Kobal, tribünlere küstüğü için artık Galatasaray maçlarına gitmeyecekmiş. İster gider, ister gitmez. Kendi bileceği iş. Koskoca Beşiktaş kulübünün başkanı tribünlere küskünlüğünden kendi stadında oynanan maçlara gitmiyor. Yerine eşini yolluyor. Sinem, tribünlere küsse ne yazar? Önce başkanlarla bir barış sağlansın sonra sıra sevgililere gelir!Kedi değil fare...Şarkıcı Emre Aydın’ın “Kağıt Evler” albümünün “hit” şarkısını kedi yemiş. Emre Aydın, konuyla ilgili “Albümün hit şarkısını kağıt bulamadığım için peçeteye yazmıştım. Peçeteyi cebimden çıkarıp sehpanın üzerine koydum. Kedim peçeteyi yiyince şarkı da gitti. Şarkıyı bir daha hatırlayamadım” demiş. Kusura bakmayın ama bana bu hikâye biraz masalsı geldi. Bir kere, bir şarkının hit olup olmayacağını şarkının bestecisi değil, parçayı dinleyip beğenenler belirler. Sen istediğin kadar “hit” de piyasada beğenilmezse hit mit değildir. Doğumu olmayan bir şarkının hit denildiğine de ilk defa rastlıyorum. Sonra daha önemlisi kedi kağıt yemez. Olsa olsa o kedi değil, iri bir faredir. Köpek ne bulsa yer ama kediye istemediği bir şeyi asla yediremezsiniz. Emre Aydın’ın şarkısını yazdığı peçete cebinden değil denizden balığa sarılı çıksa kedi balığı yer, peçeteye dokunmaz. Gözümle görsem kedinin kağıt yediğine inanmam arkadaş! Bizim evdeki kedi sofradan artan yemekleri seçmeden yemiyor. Sen ne peçetesinden bahsediyorsun?Abuk sabuk tazminat davalarıTıpkı Amerika’daki gibi Türk mahkemeleri de son derece abuk sabuk tazminat davalarıyla uğraşmaya başladı. Önüne gelen bir şeyler uydurup tazminat davası açıyor. Hatta her şeyin “cucuğunu” çıkardığımız gibi tazminat davalarının da “cucuğunu” çıkarmış vaziyetteyiz. “Cucuk” tabii kibarcası... Neyini çıkardığımızı siz çok iyi biliyorsunuz. Sırf tazminat davası açabilmek için tuttuğu avukat takımını sürekli koşuşturan “tazminat manyakları” var. Karşı taraftan bir şeyler kopartmak için mahkeme koridorlarını aşındırıyorlar. Onların yüzünden asıl görülmesi gereken davalara bakılamıyor. Palavradan değil gerçekten mağdur olanların davaları gecikiyor. Allah’tan bazı hakimler böyle saçma sapan davalara prim vermiyor. Örneğin, Müjde Ar’a “sübyancı” benzetmesi yaptığı için açılan dava düştü.Aynı tür tazminat davaları için bu karar mutlaka bir “emsal” teşkil edecektir. Umarım eder. Yoksa bu abuk sabuk tazminat davalarının sonu gelmeyecek. Son olarak da güzel oyuncu Beren Saat’e de “Gecenin Kanatları” filminin galasına gitmedi ve kötü niyetli davranışlarıyla yapımcı şirketi zarara uğrattı gerekçesiyle 30 bin TL’lik tazminat davası açılmış. Yani şimdi filmin yapımcıları Beren’den alacakları 30 bin TL ile zararlarını mı kapatacak? Beren Hanım galaya gitse, gişedeki sonuç değişik mi olacaktı? Hiç sanmam! İzleyici Beren’i seviyor, filmi sevmedi. O kadar... Bunda Beren’in ne suçu var? Daha önce de “Filmin yapımcılarının Beren Saat’e tazminat davası açacaklarına, galaya gelmedi diye teşekkür etmeleri gerekirdi” diye yazmıştım. Galaya gitseydi, film bir gün konuşulacaktı. Gitmedi, hâlâ konuşuluyor! Abuk sabuk tazminat davaları hakkında yazacaklarım daha bitmedi. En ilginç olanını afişe etmenin zamanı geliyor. Bu memlekette “adalet” diye bir şey varsa canım Türkiyem’in de her şeyi öğrenmeye hakkı var. CALL-CENTER REZALETİSözde büyük bir bankanın “call-center” dedikleri telefon merkezini aradım. E-posta yoluyla yollamaları gereken ve geçen ay elime geçmeyen kredi kart borcumu öğrenmek için... 6 dakikadan fazla hatta beklettiler. Sonra otomatik santralleriyle hatalı yönlendirdiler ve yarım saat uğraştıktan sonra ödemem gereken miktarı öğrenebildim. Böyle bankacılık olur mu? Para çekmeyi değil, para yatırmayı eziyet haline getirmişler. Buna “call center” değil “işkence center” demek daha doğru. Reklamlarda bol keseden sallıyorlar ama bir telefona bakmasını bilmiyorlar.
Canım Türkiyem’de her şeyi uç noktasına taşımaya mecburuz. Sigara yasağından sonra RTÜK, ekranda görünen sigaraları buzlamaya başladı. Kimse sigara görsün istemiyorlar. Belki gören imrenir canı çeker bir tane tüttürür diye... Artık televizyonda eski, yeni film ve dizilerde sigaralar buzlanıyor. Bazı kanallar buzlama yerine sigaranın üstüne renkli bir kukuleta koyuyor. Sonuç olarak ortaya son derece komik bir manzara çıkıyor. Geçen gün bir kanalda bol sigara sahneli bir film izledim. Sigaraların üstünü buzlamışlar kadının memeleri açıktaydı! Bence sigara dumanını da buzlasınlar ki tam olsun. Hatta alkol de sigara gibi zararlı diye bütün içki kadeh ve şişeleri de buzlanmalı. Öpüşme sahneleri de bazen rahatsız edici oluyor. Dudak dudağa nedir o öyle uzun uzun öpüşmeler? İnsanlar tahrik olmasın diye ekranda öpüşen dudakları derhal buzlasınlar. Hamburger ve kızarmış patates yemek obeziteye neden olmuyor mu?İştah kabartıcı zararlı yemekler bundan böyle televizyonda buzlanmalı. Ben şahsen filmlerde ve dizilerde gördüğüm silahlardan rahatsız oluyorum. Şiddet eğilimli olmayalım diye ekranda tabanca, bıçak ne silah varsa buzlanmalı. Rol icabı maske giyen katil rolünü oynayanların da çocukları ve gençleri maske giymeye heveslendiriyor. Hatırlarsanız bir aralar işportacılar “Çığlık” filminin maskelerini satıyorlardı. Kötülük yapmaya teşvik etmemesi için korkunç karakterlerin maskeleri ve kafaları buzlanmalı. “Onüçüncü Gün”den Jason, “Cadılar Bayramı”ndan Michael, “Elm Sokağı”ndan Freddy’nin örneğin baş kısımlarını ekranda buzlu olarak göstersinler. Güneş ışınları insana zararlı. Ekrandan güneşi de buzlamaları gerekiyor. Belki güneşe çıkıp kendine zarar vermek isteyen izleyiciler olur. Küfürlü sahneler çocuklarımız için kötü örnek oluyor. Küfür eden tiplerin ağzı buzlanmalı hatta ‘ibret-i alem olsun’ diye dudaklarına kırmızı biber konmalı. Ekranda çirkin insan görmek de hoş olmuyor. Çirkinlerin suratları buzlanmalı. Hayvanların ve balıkların cinsel uzuvlarının bugüne kadar buzlanmamış olması büyük hata. Velhasıl, sadece sigarayı değil tüm ekranı buzlasınlar ki onlar da rahat etsin biz de!Ağa dedeğin Halis Ağa gibi olur 72 yaşındaki Halis Toprak’ın 18’lik eşi Nazlıcan evliliklerinden şikayetçiymiş.Halis Ağa, zavallı saf Nazlıcan’ı karısı olarak almış ama sonra kölesi yapmış. İlk gördüğünde “Kraliçem” dediği Nazlıcan’a kötü muamele etmeye başlamış.Bardağı taşıran son damla Halis Ağa’nın karısına tuttuğu İngilizce öğretmeniyle kırıştırmaya başlaması olmuş. 29 yaşındaki İngilizce öğretmeniyle başbaşa kahvaltı eden Halis Ağa, karısını yanına bile çağırmamış. Hatta karısına hizmetçi muamelesi yapmış. Kıskançlıktan psikolojisi bozulan Nazlıcan da kocasının tansiyon haplarını yutarak intihara teşebbüs etmiş. Halis Ağa’ya bakar mısınız? Kendi tansiyonunu kontrol altına almış karısınınkini yükseltmiş. 18’likten 29’luğa transfer oluyor ama 30’un üstüne de çıkmıyor. Karısı için getirdiği İngilizce öğretmenini evin hanımı yapıyor. Evlenmeden önce verdiği sözlerin hiçbirini tutmuyor. Halis Ağa, iddiaya göre karısına manevi işkence de yapıyormuş. Önce “Yediklerin zehir zıkkım olsun” deyip sonra kadın yemek yiyemeyince “Niye yemiyorsun?” diye soruyormuş. Zavallı saf Nazlıcan da gözyaşları içinde ‘Doydum’ diyormuş. Kadınla resmen alay ediyor yani... Halis Ağa, eski Türk filmlerindeki zengin ve acımasız ağalara benziyor. Erol Taş, Bilal İnci karışımı gaddar ağa karakterinden eksiği yok, fazlası var. Örneğin, Kadir Savun, Hulusi Kentmen, Halis Ağa’ya göre fazla iyi kalpli kaçar. Nazlıcan da Hülya Koçyiğit, Necla Nazır arası bir şey. Erkek Fato, Fatma Girik gibi. “Tüh sana” deyip insanın suratına tükürecek hali yok. “Vur kafasına tokadı, al önündeki lokmayı” misali bir kadın. 40 yıl öncesinin Halis Ağa tipi ağalarından günümüzde kalmadı sanıyordum. Kadınlar artık bilinçlendi, haklarını, hukuklarını, kendilerini savunmayı filan biliyorlardır diye düşünüyordum. Yanılmışım. Halis Ağa gibiler oldukça bizde ağalık bitmez. Zaten aşağısı kurtarmaz. Ağa dediğin de Halis Ağa gibi olur!Lokuuum Or No Lokuuum? Amerikalı aktör Bruce Willis, Acun’un “Var Mısın Yok Musun” yarışmasına güzel eşi İngiliz model ve oyuncu Emma Heming ile 31 Ekim 2009’da konuk olmuştu. Geçen ay David Letterman’ın talk şovunda İstanbul’daki yarışma macerasını aklınca esprili bir tarzda anlatmaya çalıştı. Hollywood’un ünlü aktörleri televizyon programlarına katıldıklarında halktan biri gibi davranıp ne kadar mütevazı olduklarını göstermeye çalışır. Zorlama espriler yapar ve antipatik olur. Bruce Willis’inki bu antipatik türdendi. Uyduruk bir hikâyeden sonra lisanımızı anlamadığı için yarışmadan istediği kadar para kazanamadığını iddia etti. Sonra abartılı bir şekilde “Yokuuum or No Yokuuum” diye bağırarak taklit yapmaya çabaladı. Ama bence o ‘yokum’ kelimesi yerine büyük bir olasılıkla kendisine hediye edilen lokumu hatırladı ve “Lokuuum Or No Lokuuum” diye gırtlak patlattı. Letterman, Bruce’un anlatmaya çalıştıklarından hiçbir şey anlamadı. Hatta “Bu anlattığın o kadar saçma ki senin için bile normal değil” dedi. Her ne kadar yardım amaçlı olduğunu söylese de Bruce Willis, İstanbul’a kesinlikle bedava gelmemiştir. Organizasyon kapsamında yarışmaya çıkmak için mutlaka bir para almıştır. Yarışmadan kazandığı yardıma gitmiş olabilir ama Bruce önce kendi ücretini garantiye almıştır. Şöhret diye Hollywood’da ne kadar salak oyuncu varsa bulup getiriyoruz ve bir ton para ödüyoruz. Ülkemize hiçbir faydası olmadığı gibi bir de “Lokuuum Or No Lokuuum’ diye dünyanın önünde bizimle dalgalarını geçiyorlar. Gidin işinize be!
En zor bulunan Cem, Cem Uzan: Bulunmaz Hint kumaşı gibi bir Cem. İstediği zaman ortaya çıkıyor, istediğinde ortadan kayboluyor. Firarda değil tatilde sanki.En yaratıcı Cem, Cem Boyner: Advantage, Back-Up, T-Box, hep bu yaratıcı ve centilmen iş adamı Cem’in durmak dinlenmek bilmeyen süper beyninin ürünü.En modacı Cem, Cem Hakko: Toprağı bol olsun sevgili Bay Vitali’nin ’Vakko’ markasındaki kaliteyi korudu ve girişimci ruhuyla moda dünyasının lideri oldu.En canavar Cem, Cem Garipoğlu: Kesikbaş cinayetinin sorumlusu bu genç Cem, toplum baskısından kaçacak delik bulamadı ve hak ettiği deliğe tıkandı.En komik Cem, Cem Yılmaz: Stand-up fenomeni bu Cem sadece esprileriyle değil hareketleriyle de insanları güldürüyor. İsmini duyduklarında gülenler var.En bahtiyar Cem, Cem Özer: Nurgül Yeşilçay ile turnayı gözünden vurdu. Kadın hem güzel, hem yetenekli, hem popüler, hem de bu Cem’i çok seviyor.En uzun sesli Cem, Cem Adrian: Edirneli bu genç ve değerli müzisyen Fazıl Say ve Burhan Öcal ile sahne aldı, ses telleri normal insanın 3 katı uzunluğunda.En oyuncu Cem, Cem Davran: Sinema, tiyatro ve televizyon dizilerinde rol aldı. Sunuculuk yaptı. Kendisi elektrik mühendisi ama babası tiyatrocu olduğu için oyunculuk bu başarılı ve sempatik Cem’in kanına işlemiş. En müzisyen Cem, Cem Karaca: Anadolu Rock ve Pop müziğin öncülerinden, Apaşlar, Kardaşlar, Moğollar ve Dervişan ile Anadolu insanına rock ve pop müziği Türkçe sözlerle sevdirmiş bu Cem özgün tarzıyla bir efsane oldu.En tasarımcı Cem, Cem Lokmanhekim: Sosyetenin mücevher tasarımcısı bu Cem, doğu ile batı zevklerini ve renklerini harmanlayıp harikalar yaratıyor.En kırmızı Cem, Cem Papila: Türk futbol tarihinde ilk kez 25 Ocak 2004’te bir maçta 5 Beşiktaşlı futbolcuya kırmızı kart gösteren bu Cem infial yaratmıştı.En iyi radyocu Cem, Cem Ceminay: İkizler burcundan olanların en iyi yaptıkları işlerden biri radyocu olmakmış. Ben doğuştan radyocuymuşum.GÜZELLİK YARIŞMASI JÜRİSİ Güzellik yarışmalarının demirbaş jüri üyesi sevgili Hıncal Uluç, Miss Turkey 2010’da Merve Sarı isimli yarışmacının dereceye girememesine isyan etti. Hıncal Hoca’nın Türk basınına köşe yazarı olarak kazandırdığı değerlerden Ayşe Özyılmazel de kendisine bu konuda hak verdi.18 Numaralı yarışmacı Merve için Hıncal Hoca “Dünya tatlısı yüzü ve o müthiş saçlarıyla dünya güzellik yarışmasında sahneye adım attığında dikkat çekerdi” buyurdu. Ayşe Özyılmazel ise Merve’nin fiziği 10’da 10 diyerek olayı daha da abarttı. Bunun üzerine sanki kendi tercihlerini savunmak zorundalarmış gibi jüri üyesi eski Türkiye Güzeli Tuğba Karaca, Merve için “Neden dereceye giremedi diye soranlara bir de yakından bakmalarını tavsiye ederim” diye gereksiz bir laf etti. Jüri başkanı beyefendi sanki kızlar TOEFL sınavına gireceklermiş gibi Merve’nin İngilizcesi’nin yeterli olmadığını öne sürerek saçmalığın uzamasına neden oldu. Zevkler ve renkler tartışılmaz. Hıncal Hoca’nın beğenisi sübjektiftir. Diğer jüri üyelerini bağlamaz. Onlar Gizem Memiç’i birinci seçtilerse demek bir bildikleri vardı. “Akademi Türkiye” yarışması sırasında güçlü yazarlarımızdan Perihan Mağden, ona göre sonucu önceden belli olan yarışmada sanki bir şey değişecekmiş gibi, her hafta saf saf yorumlar yaptığım için beni jürinin Avarel’i ilan etmişti. Çok gülmüştüm. Belki güzellik yarışmalarında da birinci jürinin kafasında daha sahneye çıkmadan belirleniyor. Ne olursa olsun bu polemik yüzünden birinci seçilen ve dereceye giren güzellere haksızlık yapılıyor. Kız çıkmış tacını almış. Tek kusuru kendini Hıncal Hoca’ya beğendirememiş. O kadar kusur kadı kızında bile olur, kimse kusura bakmasın.Katil memeler İngiltere’nin en büyük ikinci göğüslerine sahip üç çocuk annesi 27 yaşındaki Claire Smedley az kalsın memeleri yüzünden katil oluyormuş. Ölçüsü 125 santimetre olan göğüslerin her birinin ağırlığı 7 kilo civarındaymış. Buna ölçü değil yüzölçümü demek daha doğru olur. Ağırlığı da cabası. Sanki kadının memelerine ait bir posta kodunun olması gerekiyor. Basında yer alan haberde Claire’in göğüsleri seviştiklerinde sevgilisi Steven’ın ağzını ve burnunu kapatınca adam nefessizlikten boğuluyormuş. Steven’ı imdat çağrısına gelen sağlık ekibi hayata döndürmüş. Korkudan kadınla bir daha cinsel ilişkiye giremeyen adam olaydan 3 ay sonra sevgilisinden ayrılmış. Benim anlamadığım şey bu haber neden 3 ay sonra ayrıldıklarında veriliyor. İlişkilerine devam etseler haber olmayacaklar mıydı yani? Sonra bunlar ilk defa olay günü sevişmiyorlardı herhalde. Adamın daha önceden büyük memelere karşı deneyimli olması gerekmez mi? Yani altına yatıp emmeye kalkışırsa boğulacağını düşünemedi mi? Mezar taşına “İki meme uğruna gitti!” diye mi yazacaklardı? Bu kadın çocuklarını emzirdiyse çocuklarının hepsi ’süt manyağı’ olmuştur. 6 kiloluk memeden çıkan sütü en gürbüz Hollanda ineği bile kıskanır. İngiltere’nin en büyük göğüslerine sahip kadın acaba nerede? Memeleriyle adam öldürmekten hapis yatıyor olmasın? “Taammüden” adam öldürmeyi duymuştum ama “Mememüden” olanına hiç rastlamamıştım!Et ile tırnak Başbakan Erdoğan, Arapça yayın yapacak TRT El Türkiye’nin açılışında “Türkler ile Araplar bir elin parmakları, et ile tırnak gibidir” demiş. “Eti benim kemiği senin derler” biliyorsunuz. Onun için “et” bizim yani istesek de kopamayız. O zaman Arap kardeşlerimiz “tırnak” oluyor. Ben geçenlerde tırnaklarımı kesip çöpe atmıştım. Bilseydim uzatırdım. Araplara ayıp oldu!
Barış Manço ile Cem Karaca’nın absürd ve anlamsız ortak noktalarından dolayı kardeş oldukları iddia ediliyor. Bunun üzerine, biz de Radyo N 101’de (www.radion101.com) hafta içi her sabah 07.00-10.00 arası yayınlanan “Back Up Morning Show”da dinleyicilerimize sorduk: “Sizce ünlülerden kim kiminle kardeş ve neden?”İşte ünlü ’hayali’ kardeşler ve ’komik’ nedenleri:Bülent Ersoy ile Seda Sayan: Çünkü ikisi de şarkıcı, ikisi de gençleri seviyor ve ikisi de eski eşlerini piyasadan siliyor.Sinem Kobal ile Blake Lively: Çünkü ikisinin de ağız ve dişleri benziyor. İkisi de sarışın ve güzel. İkisinin de sevgilisi kendilerinden kısa duruyor. İkisinin de canlandırdıkları karakterlerin isimleri nerdeyse aynı: ’Selena’ ve ’Serena.’Emrah ve Ceylan: Çünkü kardeş gibi büyüdüler. Türk sinemasında bir ara esen “küçük oyuncu” furyasının pastasını bile kardeş payı yapıp bölüştüler.Hülya Avşar ile Gülben Ergen: Çünkü önce birbirlerini kıskanarak karşılıklı atıştılar. Sonra sarmaş dolaş oldular.Ayşe Özyılmazel ile İclal Aydın: Çünkü ikisi de ayrıldıkları erkekleri unutamıyor. Fırsatını bulunca da lafı gediğine oturtuyorlar.Mustafa Topaloğlu ile Reyhan Karaca: Çünkü ikisinin de uzaylı tanıdıkları var. Hugh Hefner ile Nuri Alço: Çünkü ikisi de robdöşambır giyiyor, ellerinden içecek, yanlarından kızlar eksik olmuyor.Esra Ceyhan ile Serap Ezgü: Çünkü ikisi de televizyonda reyting uğruna herşeyi göze aldılar ve aynı anda ekrandan kayboldular.Mahsun Kırmızıgül ile Yılmaz Morgül: Çünkü ikisi de şarkıcı. İsimleri 6 harfli, soyadları da aynı çiçeğin ailesinden...Cüppeli Ahmet Hoca ile Cüppesiz Cem Yılmaz: Çünkü ikisi de komik ve şalvar giyiyor.Acun Ilıcalı ile ‘Var Mısın Yok Musun’ Yarışmacıları: Çünkü bir türlü birbirlerinden kopamıyorlar. Aralarında müthiş bir bağ oluştu.Robbie Williams ile Hande Ataizi: Çünkü ikisinin de kaderi tuvalette değişti. Birinin ‘gay’ olduğu ortaya çıktı; diğeri ‘şöhret’ oldu.Müslüm Gürses, Orhan Gencebay ve Süleyman Demirel: Çünkü üçünün de lakabı ‘Baba’...Oya Başar ile Kürşat Başar: Çünkü soyadları aynı ve evli değiller. Ajda Pekkan ile Ender Saraç: Çünkü ikisi de aynı diyeti uyguluyor. Yedikleri, içtikleri bir.Şahan ile Okan Bayülgen: Çünkü ikisinin de egosu fena halde şişik. İkisi de saçmalıyor. Biri diğerini tanımadığını iddia ederken, diğeri de ‘O beni iyi tanır’ diye beyanatlar veriyor.Arda’yı bu yıl ‘SİNEM’ aşkı mı bitirdi?Galatasaray’ın başarılı kaptanı Arda Turan çok sempatik bir genç... Sinem Kobal, da gençler tarafından beğenilen güzel bir oyuncu... Bu ikisi birbirlerine aşık olunca medyada büyük olay oldu. Nazar değmesin birbirlerine çok yakışıyorlar. Her gittikleri yerde basının ilgi odağı oluyorlar. Durum böyle olunca aralarındaki ilişki ‘özel’ olmaktan çıktı. Sinema kapatmalar, baş başa tatile, alışverişe çıkmalar, yüzük almalar, haber niteliği taşımaya başladı. Ne kadar olgun davranıyor gözükürlerse gözüksünler Arda ile Sinem’in bu durumdan etkilenmemiş olmaları imkansız.Bu ‘anormal’ ilgi en olgun çiftleri bile olumsuz etkiler. Hele bir sporcuyu moral olarak da yıpratır. Arda’nın son haftalardaki sakatlığından sonra Galatasaray’ın ezeli rakibine boyun eğmesi bardağı taşıran damla oldu. Sinem’in daha önce giydiği Fenerbahçe formasını bırakıp Galatasaray formasıyla sevgilisini desteklemek için derbiye gitmesi de ayrı bir polemik yarattı. Sonuçta “Arda’sız Galatasaray” şampiyonluk iddiasını büyük ölçüde yitirdi. Bunun nedeni Arda’nın Sinem’e aşık olup kendini maçlara verememesi, gerektiği gibi kendine bakmaması olabilir mi? Bir futbolcunun aklı dışarıda olunca vücudunun sahada olması zor. Hele Arda gibi kıvrak zekasıyla sivrilmiş bir futbolcunun... En verimli olması gereken dönemde Arda takımda yok. Geçen hafta sakat sakat kendini zorladı. Daha beter oldu. Takımlarının yenilgisinden sonra sabahlara kadar alem yapan profesyonel futbolcuların utanmadan etrafta cirit attığı bir devirde yaşıyoruz. O bakımdan kimse Arda’yı masum aşkından dolayı suçlayamaz. Formasını ne kadar severse sevsin, uğruna milyonlarca doları ne kadar teperse tepsin, öyle görülüyor ki Arda için aşk her zaman futboldan önce gelecek. Ancak bu ‘Sinem’ aşkının bu yıl Arda’yı bitirdiği gerçeğini de değiştirmeyecek.Futbolun şakası yok...Geçen hafta kendi sahamızda Fener’e enayi bir golle 1-0 yenildikten sonra doğma büyüme bir Galatasaraylı olarak “Ben artık Fenerbahçeli oluyorum” dedim. “Habire bizi yeniyorlar. Bıktım artık. İyi bir Galatasaraylıydım şimdi kötü bir Fenerbahçeli olacağım. En azından bundan sonra Fenerbahçe kazandığında üzülmem” diye aklımca dalga geçtim. Aman efendim, aman! Sanki din değiştiriyorum.Müslümandım, gavur oluyorum. Gelen tepkilerden kendimi “vatan haini” gibi hissettim. Önce Galatasaraylılar, sonra ‘şaka’ olduğunu öğrenince Fenerliler bana ‘dönek’ damgasını yapıştırdılar. Yok efendim ben sözümde durmuyormuşum. Yahu söz benim. Kendime verdim. İster dururum, ister durmam. Kime ne? Kendime verdiğim sözleri tutabilsem 3 beden küçük olurdum! Allah’tan radyo programımda bu şakayı sürdürürken sevgili patronum Ferit Bey, beni uyardı. “Bunun şakası olmaz!” dedi. Ferit Şahenk, çok iyi bir Fenerbahçeli olduğu kadar dünyanın da en iyi insanıdır. Ezeli rekabete inanan ve Galatasaraysız bir Fenerbahçe’yi ya da Fenerbahçesiz bir Galatasaray’ı düşünemeyen medeni bir vizyona sahiptir. Zaten o müdahale edince akan sular durdu, biz de şaka kaka olmadan olaya son verdik.
KOVA CAN Leo Franco: Kova kaleci lakabını geçen hafta Fenerbahçeli Selçuk’un Kadıköy’den vurduğu topu içeri alarak fazlasıyla hak etti.DİYET CAN Sibel Can: Bünyesi kolay kilo almaya müsait olduğu için Sibel Can, sürekli diyette olmak zorunda. Maşallah su içse yarıyor.BEBEK CAN Pınar Altuğ: Hem bebeği var hem de Bebek’ten eksik olmuyor.KAÇAK CAN Cem Uzan: Paris’e kaçtı.Türkiye’yi dava etti. Kaçak oynadığı kesin.KIRMIZI BÜLTEN CAN Hakan Uzan: Kendisini fellik fellik arayan Interpol’den 8 günlük izin alıp Paris’teki mahkemede boy gösterdi. Sonra yer yarıldı içine girdi.GOA CAN Orhan Pamuk: Hintli yazar sevgilisiyle kumsalda elele yürürken bir fotoğrafı çıktı. Goa birden bire popüler oldu.MÜRVET CAN Esra Erol: Evlilik programında dişli, dişsiz dedeleri nineleri bile baş göz etmek için çabalıyor.TARİH CAN Pelin Batu: Üniversitede tarih eğitimi gördükten sonra ekranda uyuyarak stajını yapıyor.TİK CAN Fatih Terim: Fatih Hoca kendini özletti. Mimiklerine, tiklerine hasret kaldık.AĞLAR CAN İbrahim Tatlıses: Seller gibi akan gözyaşlarından dere olur. GÖZLÜK CAN Tuba Erbil: M. Ali Erbil’in boşanmak üzere olduğu eşi, meğer gözlükçü dükkanlarının en yağlı müşterisiymiş.ÇELLO CAN İclal Aydın: Onun sayesinde Jacqueline de Pre adında bir çellistin 1987 yılında hayata gözlerini yumduğunu öğrendik.FLÖRT CAN Süreyya Yalçın: Evlenmeyi bıraktı, flört etmenin tadını çıkarmaya başladı.NEFER CAN Alişan: Acemi eğitimini tamamladı. Askere gitme konusunda önce biraz mızıkçılık yapmıştı şimdi askeri bandoda mızıkacılık yapacakmış.SİLİKON CAN Hande Ataizi: Efsane dizi Hanedan’ın yerli versiyonundaki rolü için göğüslerindeki silikonları yeniletmiş. Memeler rektifiye olmuş.NE DEDİN SEN CAN Sevda Demirel: Hande Ataizi ve televizyon deyince onu unutmak mümkün mü?MAL CAN Alpay Özalan: Eski milli futbolcu 14 yıllık eşi eski manken Cansel ile mal paylaşımında anlaşamadıklarından boşanamıyormuş.CİĞER CAN Nasuh Mahruki: Milli dağcımız dünyanın en yüksek dağı olan Everest’e oksijen desteği almadan tırmanan ilk Türk olmayı hedefliyormuş.ZAN CAN Tarkan: Megastar uyuşturucu kullanma suçundan zan altında.ŞAKA CAN Cem Ceminay: Amerika’da işletme dalında master yaptım. Canım Türkiyem’de insanları telefonda işleterek hayatını kazanıyorum.Hülya mı, Saba mı?Hülya Avşar’ın konuklarına soru sormaya çalıştığı “Hülya Avşar Soruyor” ile Saba Tümer’in kahkaha arası söyleşi yaptığı “Bu Gece” adlı programlar ister istemez birbirlerine rakip oldular. İkisinin de üç aşağı beş yukarı formatı aynı. İki program da aşağı yukarı aynı saatte yayınlanıyor. Durum böyle olunca hangisi daha başarılı diye düşünüyor insan. Zevkler, renkler elbette tartışılmaz. Ben ikisini de beğeniyorum. Tarzları farklı ama ikisi de kendine göre başarılı. Ancak Hülya Avşar’ın daha çok ses getirdiği bir gerçek. Konuktan bir şey çıkmazsa Hülya Hanım kendinden bir şey eklemesini biliyor. Hülya Avşar programında söyledikleri ve söylettikleri ile gündemde daha fazla yer alıyor. Bu açıdan bakınca Hülya Avşar, Saba Tümer’den daha başarılı.Umre şerefine Umre yolunda viskiyle yakalanan adamı duydunuz mu? Kayserili bir iş adamının şeriat yasalarıyla yönetilen Suudi Arabistan’da çantasına koyduğu viski yüzünden başı derde girmiş. Umre vizesi olduğundan serbest bırakılmış ama pasaportuna el konulmuş. Medine Kadı’sının karşısına çıkıp ifade vereceği günü bekliyor. Devreye giren Cidde Başkonsolosluğumuz viski şişesinin tek ve açılmamış olmasının vatandaşımız adına olumlu olacağını müjdelemişti. Adamın oğlu babasının söz konusu viskiyi dönüşte Türkiye’deki bir arkadaşına getirmek için aldığını söylemişti. Kayserili başarılı bir iş adamı nasıl olur da böyle bir tongaya düşer? Benim bildiğim Kayserililer uyanıktır. “Övünmek gibi olmasın ama Kayserili’yim” derler. Bu olayda Kayserili gitmiş yerine bizim Temel gelmiş.Umreye giderken viski götürülür mü? Dönüşte free-shop’u talan eden umrecileri gördük de gidişte yanında içki götüreni ilk kez duyuyorum. Adamın oğlunun açıklaması ise adamın yakayı ele vermesinden beter. Hani özürü kabahatinden beter durumlar vardır ya. İşte bu da onlardan biri. İnşallah Medine Kadı’sına da “Viski arkadaş siparişiydi” demezler. Çünkü bu palavrayı Arabistan’da bile yemezler. Diyelim ki inandılar. Bu sefer Kadı, “Hangi arkadaşı buna umreye gittiğinde viski ısmarlıyor? Demek bu adam ülkesinde günah içinde yaşıyor!” diye düşünmez mi? Umreye gidenden zemzem suyu getirmesini istersin.Viski değil! Belki de bu siparişi veren arkadaşının adama borcu vardır.Dönsün istemiyor. Evinde oturmuş umrenin şerefine viskisini yudumluyor.Manço İle Karaca kardeŞler HaberTürk gazetesi rahmetli müzisyenlerimizden Barış Manço ile Cem Karaca’nın kardeş olduklarını ilk sayfasından sürmanşet duyurdu. İddiaya göre Rikkat Uyanık, Manço 3 yaşındayken eşinden ayrılmış. Karaca, Manço ölünce “Canım gitti” diye şiir yazmış. Cem Karaca’nın arkadaşı iddia sahibi İbrahim Hızlı, “Toto Karaca da doğruladı” demiş. Barış Manço’nun ilk adı Mehmet, Cem Karaca’nın babasını adı Mehmet’miş. Barış Manço’nun kardeşi Savaş “Olabilir” demiş. Cem Karaca’nın son yıllarını paylaştığı eşi İlkim Karaca, “Cem, 7-8 defa bana Barış Manço’nun ağabeyi olduğunu söyledi” diye konuşmuş. Cem Karaca’ya Barış’ın bir fotoğrafını vermişler. Alıp evinin duvarına asmış. Sonra karşısına geçip “Her ikimiz de babamıza ne kadar benziyoruz” demiş. HaberTürk bütün bunları Barış Manço ve Cem Karaca’nın kardeş olduklarını kanıtlayan deliller gibi sunmuş. Ben ikilinin kardeşliğini kanıtlayacak birkaç delil daha buldum. Bir kere ikisi de müzisyendi. Sonra ikisi de şapka giyerdi. Ayrıca ikisinin de bıyığı vardı ve saçları uzundu. E bunlar kardeş olmayacak da kim olacak?HaberTürk’ü yıllar sonra bu gerçeği ortaya çıkarmalarından dolayı kutluyorum.Bence Murat Bardakçı da Fatih Altaylı’nın ağabeyi. Hal, tavır ve ses tonlarında müthiş bir benzerlik var. ABD Başkanı Barack Obama’nın da dayımın oğlu olduğundan şüpheleniyorum. Çünkü o da benim gibi İngilizce biliyor!
İnşaat ve petrol sektöründe turnayı gözünden vuran ve İspanya’da yaşayan Türk playboy Yılmaz Bektaş, 1993 Dünya 2’nci Güzeli Filipinli Ruffa Gutierrez’le evlenmiş ve olaylı bir şekilde boşanmıştı. “Playboy Yılmaz” şimdilerde 2006 Kainat Güzeli Porto Rikolu Züleyka Mendoza ile 21 Haziran’da Sardunya Adası’nda dünya evine girmeye hazırlanıyormuş. Playboy dediğin Türk olmalı arkadaş... Bizimkilerin gözü yükseklerde oluyor. Baksanıza Yılmaz Bey, Dünya 2’nci Güzeli’nden Kainat Güzeli’ne terfi etmiş. Yeryüzünde daha yüksek bir kademe yok. Bundan da ayrılırsa hedef Uzay Güzeli... Belki önce “Gezegen Güzeli” diye Venüs’ten bir tanrıça bulur. Playboy Yılmaz, eşine düğün hediyesi olarak İspanya’daki Fashion TV’yi satın almış. Müstakbel zevcesi moda tutkunuymuş. İyi ki kadın hisse senedi tutkunu değil. Yoksa bizim Playboy Yılmaz, Wall Street’i almaya kalkacaktı. Amerikalıların da o zaman ülkeleri elden gidiyor diye 11 Eylül’den beter ödleri kopacaktı. Nedense erkeklere evlenirken aldıkları hediyeler değil de, boşanırken verdikleri tazminatlar dokunuyor. Neden biliyor musunuz? Kadın gidip paraları başka bir herifle yiyecek diye. Playboy Yılmaz için bunlar geçersiz tabii... Boşansa ne yazar? Adamın bundan sonraki hedefi nasılsa uzaylılar. Ben artık Playboy’a Playboy demem, Playboy Türk olmadıkça!3D TEKE TEKCanım Türkiyem absürd olaylarda rakipsiz... ’Avatar’ filmi ile başlayan “3D furyası” sinemadan televizyona da taşındı. Televizyonda üç boyutlu programların öncüsü Habertürk’teki ’Teke Tek’ oldu. Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı, gazetelerinden dağıtılan 3D gözlüklerle tanıtım pozu verdiler. Herhalde “3D gözlükler nasıl kullanılır izleyici öğrensin” diye gözlükleri taktılar. Hani ters takan filan olur diye... Olayın absürdlüğü üç boyutlu yayın için başka program yokmuş gibi ’Teke Tek’in seçilmesi. Sevgili Fatih Altaylı “patronum” diye ilk kez kendi programında kullanmak istemiş olabilir. Yoksa koskoca kanalda 3D gözlüklerle izlenecek başka program mı kalmadı? Ben şahsen Hulki Cevizoğlu’nun üç boyutlu halini de sabırsızlıkla bekliyorum. Nihat Hatipoğlu ve Zekeriya Beyaz da hiç fena olmaz. Hayko Cepkin çıldırdı!Radyo N 101 ’Cem Ceminay Back Up Morning Show’da marjinal dedikleri Rock şarkıcı Hayko Cepkin konuğumdu. Hayko, görüntüsü dışında marjinal biri değil. Gayet sakin ve düzgün biri. Ama hakkındaki bir haber yüzünden o bile radyoda çıldırdı. Müjde Ar’ın ’İffet’ filminde oyuncu Faruk Peker, rol icabı Müjde Ar’ın başını otomobilin camına sıkıştırıp tecavüz ediyor. Gazetedeki haber de Hayko’nun o sahnede Faruk Peker’in yerinde olmak istemesiyle ilgiliydi. Oysa, o böyle bir şey söylememiş. Haberi okuyanların kendisini tecavüz meraklısı bir sapık gibi görme olasılığı Hayko’yu çıldırttı. O anda kendisini zor tuttuk. Öfkesini yatıştırmak kolay olmadı. www.cemceminay.com’da programın kaydını tekrar dinleyebilirsiniz. Önyargıdan ‘geberingen’ olduk Başbakan Erdoğan’ın radyocularla yaptığı açılım toplantısına gittiğim için eleştirilere hedef oldum. Nedenini anlamam mümkün değil. Başbakan beni davet edecek ve ben gitmeyeceğim? Benim aile terbiyem ve görgüm buna izin vermez. Başbakan çağırınca gideceksiniz. O belli bir kesimin değil, hepimizin lideri... Davetine gitmemek ona değil milletimize hakarettir. Ayrıca, Başbakan’ın olaylara son derece akıllıca yaklaşımı ve akıcı konuşması beni olumlu etkiledi. Canaydın Derbisi Galatasaray’ın en efendi ve centilmen başkanı Özhan Canaydın’ı toprağa verdik. Bence Canaydın’ın anısına güzel bir derbi oynansın. Ev sahibi Galatasaray, Fenerbahçe’yi centilmence ağırlasın. Küfür, kavga olmasın. Saraçoğlu’nda Fener’den yarım düzine gol yediğimizde rahmetli başkan, Aziz Yıldırım’ı her golden sonra elini sıkarak kutlamıştı. Skordan daha önemli bir mesajdı bu ama kimse anlamadı. Belki bugün anlayanlar çıkar. Özhan Başkan nur içinde yatsın.