Babalar Günü kutlaması

19 Haziran 2010

Babalar Günü bugün 100’üncü yılını dolduruyor. İlk kez 19 Haziran 1910’da Washington’ın Spokane kentinde kutlanmış. Daha sonra diğer eyaletlere yayılmış. Ben ‘’Babalar Günü’’nün biz erkeklere teselli olarak uydurulduğuna inanıyorum. Kadınlar Günü, Anneler Günü gibi günler var da neden bizim günümüz yok diye hayıflanan çocuk sahibi huysuz beylere sus payı olarak Babalar Günü’nü sunmuşlar. Hatta benim gibi çoğu baba, kendi gününün doğru tarihinin farkında bile değil. Haziran’ın 3’üncü haftasında olduğunu nedense hep ayın ilk iki haftası geçtikten sonra öğreniyoruz. Belki de nedeni Babalar Günü’nün babalara pahalıya patlıyor olması. Kutlamanın bedelini ödeyen çoğu zaman biz babalar oluyor. Örneğin alınan hediyelerin bir şekilde bizim cebinden çıktığına inanıyorum. Ailecek bir yere yemeğe gidildiğinde de faturanın sonuçta bize çıkarıldığına tanık oluyorum. Oysa yılda bir gün bizi rahat bıraksalar. Kutlama yapacağız diye bir yerlere sürüklemeseler. Yan gelip yatsak, keyfimize baksak. Ne güzel olur! Çocuklarımdan bu Pazar en güzel hediyeyi aldım. Babalar Günü diye harçlık istemediler! En iyi babalar top 20En siyasi baba Süleyman Demirel: Çoban Sülü’nün kendi çocuğu olmadı ama tüm ülke insanları onu babası gibi sevdi, saydı ve bağrına bastı.En futbolcu baba Fatih Terim: Fatih Hoca hem evinde kızlarına hem de sahada oyuncularına en iyi şekilde babalık yapmakta usta biri.En basketçi baba İbrahim Kutluay: Dünya güzeli eşi Demet ve çocuklarıyla ideal bir aile reisi ve baba görüntüsü çiziyor.En arabesk babalar Müslüm Gürses-Orhan Gencebay: İkisi de arabesk müziğin taçsız kralı ve en kral babaları. Üstelik eşlerine de bağlılar.En sinemacı baba Çağan Irmak: Babam ve Oğlum isimli filmi Babalar Günü’nün tüm zamanlar için en anlamlı armağanlarından biri oldu. En tiyatrocu baba Emre Kınay: Sevgili arkadaşım Emre, dünya tatlısı kızı Duru için, tiyatrosuna ismini verip her şeyini feda edecek kadar yiğit bir baba.En televizyoncu baba Şevket Altuğ: Süper Baba’daki üç çocuklu boşanmış baba rolüyle babalığın ne olduğunu yüreklerimize kazıdı.En maratoncu babalar Şansal Büyüka-Erman Toroğlu: Maraton bir efsane olarak kaldı ama onlar babalık maratonuna tam gaz devam ediyorlar.En yarışmacı baba Acun Ilıcalı: Acun, yarışmaların en baba yapımcısı. Bütün ekibini sonuna kadar koruyor ve şahane babalık yapıyor.En kibar baba Erol Evgin: Hem yetenekli hem de kibar. Oğlu Murat da en az kendi gibi iyi bir müzisyen ve gurur duyacağı mükemmel bir insan.En sabırlı baba Yurdal Sert: Bir yandan davetten davete koşup Ivana’yla başa çıkıyor, diğer yandan çocuklarına yetişiyor. En formda baba Harun Tan: Eşi Ebru Şallı, günde iki kivi ile bebek yaptı. Bütün gün spor yapıp diyetine dikkat etmek zorunda. Yoksa uyum sağlayamaz.En emekli baba Ertuğrul Özkök: Kendi hayatını yaşıyor ve dünyayı dilediği gibi gezerek emeklilik öncesi yıllarca yaptığı fedakarlığın faizini keyfince yiyiyor.En verimli baba Hüsnü Özyeğin: İnanılmaz zekasıyla hatırı sayılır bir miras bırakıyor ve başarılarıyla gün geçtikçe büyüyor.En yerel belediyeci baba Mustafa Sarıgül: Hık demiş burnundan düşmüş oğlu Emir’e enerjisi, disiplini ve çalışkanlığıyla mükemmel bir rol modeli oldu.En büyükşehirci baba Melih Gökçek: Ankara onun. Oğluna kenti ve adında Ankara olan takımları devrediyor. Daha ne yapsın?En güzel sesli baba Ömür Göksel: Canım Türkiyem’in kadife sesli şarkıcısı Ömür Göksel’in son albümü “A Touch Of Disco” harika bir Babalar Günü armağanı olur. Hararetle öneririm. Özellikle ‘’I Love You Baby’’ çok güzel olmuş. En hızlı baba Metin Şentürk: Görme engellilerin sempatik babası dünya sürat rekoru denemesinde başarıya ulaştı ve azmin zaferini hepimize kanıtladı.En talihsiz baba Selçuk Ural: Anneleri Sibel Can’a kamuoyunda çıkış yaptı kabak başına patladı. İki çocuğunun şımarıklıkları da masrafları da ona kaldı.En kahraman baba Mehmetçik: Bizim gururumuz her şeyimiz.

Devamını Oku

Böyle olur evlilik kurumunun sonu!

19 Haziran 2010

Ünlü şarkıcılarımızdan günü gününe uymayan Demet Akalın ile evlendikten hemen sonra menajerliğini yapmaya başlayan 4 aylık eşi Önder Bekensir tam boşanacakken barışmışlar. İddialara göre yeni pavyon işletmecisi ve eski şarkıcı Cenk Eren, 3 saat dil döktükten sonra bunları bir araya getirmeyi başarmış. Demet Akalın ile Önder Bekensir de aralarında 6 saat süren bir konuşmadan sonra evliliklerini devam ettirmeye karar vermişler. Aslında hayatlarındaki toplam 9 saate sanki yazık olmuş ama o ayrı bir konu. Buraya kadar her şey normal gibi gözüküyor.Boşanma aşamasına gelen çiftlerin birbirlerine yenilir yutulur cinsten olmayan sözler söyleyip sonra tekrar bir araya gelmeleri görülmemiş şey değil. Araya dostlar girer. Taraflar inadı bırakır yumuşar. Bütün söylenenler unutulur. Olay tatlıya bağlanır. Ondan sonra evliliklerini yürütmek görevi de onlara kalır. Ancak Demet Hanım’ın ve Önder Bey’in barışmalarıyla ilgili basına verdikleri aşağıdaki yazılı açıklama pek normal değil.“Bir süre önce evliliğimizle ilgili karşılıklı tatsız olaylar yaşadık ve bu da kamuoyuna yansıdı. Evlilik kurumuna saygımızdan dolayı tekrar deneme kararı alıp, boşanma davamızı geri çektik.’’ “Evlilik kurumuna saygı lafı“ işi bozuyor. Barışırlar, barışmazlar bu tamamen onların bileceği iş. Kimsenin karışması zaten söz konusu olamaz. Ama “evlilik kurumuna saygı“ dediklerinde orada bir durmak gerekiyor. Kısa boşanma sürecinde aralarında geçen saygıdan yoksun çatışmaya ne oldu? İnşallah bir daha tatsızlık yaşamazlar ama saygı olabilmesi için çiftlerin önce evliliklerini ciddiye almaları gerekir. Bu ikisinin evliliklerini ne kadar ciddiye aldıkları doğrusu tartışılır. Durum böyle olunca Demet Hanım ile Önder Bey, evlilik kurumuna saygıdan bahsedebiliyorlarsa o zaman bu dünyada öyle bir kurum kalmamış demektir.Kıronun hası önde gideni Sosyetik güzel Melisa Eliyeşil, Faber-Castell’in veliahtı sevgilisi Charles von Faber-Castell ile sosyetik kulüp Reina’da yüzlerce kişinin gözü önünde kavga çıkaran Süzer Holding’in veliahtlarından Baran Süzer’e “Sen kıronun hasısın, önde gidenisin“ diye avazı çıktığı kadar bağırmış. Aynı masada oturan veliahtlar aniden ayağa kalkıp karşılıklı küfürleşmeye başlamışlar. Sonunda hepsi mekanı sinirli bir şekilde terk etmiş. Hayattaki en büyük problemleri babalarının parasını en iyi şekilde nasıl yemek olduğuna karar vermek olan veliahtların kavgasına bayılıyorum. Bizim ülkeye artık para veya çıkar derdi olmayan kavgalar yakışıyor. Yabancı ve yerli veliahtların “Hangi şampanyayı ısmarlasak?“ havasındaki anlamsız kavgası AB’ye daha şimdiden girdiğimizin canlı kanıtı oluyor. Köklü bir aileden gelen Melisa Hanım’a “Peki kıronun önde gideniyle aynı masada senin ne işin vardı?“ diye sormak gerekir ama hadi neyse onu daha fazla sinirlendirmeyelim. Hem boşuna o kadar sinirlenmesin canım. Sevgilisi Faber-Castell familyasındanmış. Kavgayı bir kenara yazar sonra bir silgi çeker olay biter. Baran Bey de Reina’dan Ritz Carlton’daki rezidansına gider Boğaz’ı seyreder. Onlar ermiş muradına biz çıkalım uzaktan bakabildiğimiz gökdelenlere.Sosyetik güzel Melisa Eliyeşil, Faber-Castell’in veliahtı sevgilisi Charles von Faber-Castell ile sosyetik kulüp Reina’da yüzlerce kişinin gözü önünde kavga çıkaran Süzer Holding’in veliahtlarından Baran Süzer’e “Sen kıronun hasısın, önde gidenisin“ diye avazı çıktığı kadar bağırmış. Aynı masada oturan veliahtlar aniden ayağa kalkıp karşılıklı küfürleşmeye başlamışlar. Sonunda hepsi mekanı sinirli bir şekilde terk etmiş. Hayattaki en büyük problemleri babalarının parasını en iyi şekilde nasıl yemek olduğuna karar vermek olan veliahtların kavgasına bayılıyorum. Bizim ülkeye artık para veya çıkar derdi olmayan kavgalar yakışıyor. Yabancı ve yerli veliahtların “Hangi şampanyayı ısmarlasak?“ havasındaki anlamsız kavgası AB’ye daha şimdiden girdiğimizin canlı kanıtı oluyor. Köklü bir aileden gelen Melisa Hanım’a “Peki kıronun önde gideniyle aynı masada senin ne işin vardı?“ diye sormak gerekir ama hadi neyse onu daha fazla sinirlendirmeyelim. Hem boşuna o kadar sinirlenmesin canım. Sevgilisi Faber-Castell familyasındanmış. Kavgayı bir kenara yazar sonra bir silgi çeker olay biter. Baran Bey de Reina’dan Ritz Carlton’daki rezidansına gider Boğaz’ı seyreder. Onlar ermiş muradına biz çıkalım uzaktan bakabildiğimiz gökdelenlere.Uğur BabaSevgili Uğur Dündar tüm neşesi ve karizmasıyla Radyo N101’deki “Back Up Morning Show“da konuğumuz oldu. 13’üncü baskısı çıkan “İşte Hayatım“ kitabını ve gündemdeki olayları konuştuk. Sevgili Uğur Dündar’ı sık sık kahkalarla güldürmeyi başardık. Kaçıranlar, www.cemceminay.com‘da söyleşinin tamamını görüntülü olarak izleyebilir. Uğur Dündar, olmak kolay değil. Yıllar onu yıpratamıyor aksine daha birikimli, zinde ve dinç kılıyor. “İşte Hayatım“ kitabı aslında harika bir Babalar Günü hediyesi olur. Çünkü canım Türkiyem’de bugüne bugün en iyi baba “Arena“cı Uğur Baba!Vuvuzela sesli ünlülerGüney Afrika’da devam eden Dünya Kupası’nda maçlardan çok tribünde taraftarların çaldığı Vuvuzela denilen plastik borudan yapılmış düdüklerin çıkardığı sesler konuşuluyor. Vuvuzela’nın sinir bozucu olduğu söyleniyor. 90 dakika bu sese maruz kalmak insanı fena halde tutuyor deniliyor. Vuvuzela yüzünden geceleri uykuları kaçanlar varmış.Radyo N101’deki programımda vuvuzela sesli ünlüler kim diye sorduk. Dinleyicilerimizden gelen yanıtlar çok ilginçti.Tarık Akan vuvuzela seslilerin kralı seçildi. Aydan Şener de kraliçesi. Sevgili Reha Muhtar, Ece Erken, Rüstem Batum, Murat Bardakçı, Pakize Suda, Metin Uca, Yüksel Aytuğ, Deniz Akkaya, feminist Hülya Tanrıöver, Nihat Doğan da diğer vuvuzela sesliler arasında yer aldı. Sizi bilmem ama ben bu ismi geçen ünlüler sayesinde vuvuzela sesini sevmeye başladım.

Devamını Oku

Türkiş reality şovlar

11 Haziran 2010

Herkesin kendine göre iyi, kötü bir reality şovu var. Kameralar sayesinde ünlü, ünsüz mutlaka bir şekilde yaşam tarzları ilginç olan tiplerin özel hayatlarının en ince ayrıntılarına reality şovlar sayesinde tanık oluyoruz. Kardashian ailesi ve özellikle geniş, yuvarlak kalçalı büyük kızları Kim, reality şovlarıyla dünya çapında bir üne kavuştu. Çılgın müzisyen Ozzy Ozbourne ve ailesi ilginç reality şovlarıyla Amerika’nın gündemine oturmayı başardı. “It’s Complicated” isimli reality şovunda ünlü aktör Charlie Sheen’in eski eşi güzel ve seksi oyuncu Denise Richards’ın inişli çıkışlı hayatı ekrana yansıtılıyor.Dr. 90210 adlı reality şovda Beverly Hills’in en ünlü estetik cerrahlarının işde ve evdeki yaşamları var. Hugh Hefner’in şımarık ve aptal sarışın Playboy kızları da “Girls Of The Playboy Mansion” reality şovunda güzel vücutlarıyla cirit atıyor. Aksiyon filmlerinin eski yıldızlarından adı sanı unutulmuş Lorenzo Lamas’ın ne idüğü belirsiz lüzumsuz bir reality şovu var.Peki bizde neden hiç reality şov yok? Bayatlamış programlardan, saçma sapan yarışmalardan gına geldi.Seda Sayan ile nereye kadar idare edeceğiz yani? Çıtır Ece Erken gözlerimizin önünde kıtır oldu. Bizim de canımız var, biz de reality şov isteriz. İşte size ses getirecek Türkiş reality şov önerileri...The Berdan’s Sosyetik ikoncanlardan Deniz Berdan ve ailesinin renkli hayatı reality şov olsun. Ana, kızın sanki aynı yaştalarmış gibi miki fare resimli güllük gülistanlık desenli giyimleri... Deniz Hanım’ın oğlunun piknik yaparken mangaldaki ateşi yangın sanması... Ve illa ki Deniz Hanım’ın simgesi haline gelen uzun ve mevzun bacakları... Gittikleri yerler, pişirdikleri yemekler, yaptıkları alışverişler gözler önünde!Babla LiveBülent Ersoy veya nam-ı diğer Babla’nın hayatı canlı olarak ekrana getirilsin. Babla’nın sabah yataktan makyajsız halde kalkışı, banyoya gidişi, sofraya oturuşu ve iştahlı bir şekilde kahvaltı edişi... Hepsini görmek istiyoruz. Ayrıca Babla’nın kostümlerini giymesi, makyajını yapması, kankası Oya Aydoğan ile içki masası muhabbeti an be an omuz kameralarıyla çekilsin. Babla reality şov kraliçesi olur.The Life of Ayşe ArmanGüzel röportajcı ve nev-i şahsına münhasır gazeteci Ayşe Arman, Dubai ile İstanbul arasında neden boşuna mekik dokumaya devam etsin? Yazık, günah. Kadın her an pasaportu cebinde bütün dünyayı geziyor veya gezmeye hazır. Ne duruyorsunuz yapımcılar? Çekin, bize de gösterin. Sevgilisiyle olan ateşli aşk hayatını, dünya tatlısı kızı Alya’yla olan çağdaş ana kız bağlantısını, her fırsatta verdiği cüretkar pozları, dobra dobra konuşmalarını, ekranda görelim.Süreyya the HeiressMirasçı güzellerimizden Süreyya Yalçın’ın hareketli yaşantısını konu alsınlar. Aşkları, kavgaları, kaprisleri, takıları, kıyafetleri, seyahatleri, Bodrum’daki beach locaları, çeşit çeşit bikinileri, minicik köpekleri daha ne istiyorsunuz? Önder on the Road AgainFull-time damat adayı, part time evli Önder Bekensir’in heyecan dolu hayatı ekrana gelsin. Ünlü hanımlarla olan flörtleri, birkaç ay süren evlilikleri, birkaç gün süren boşanmaları, erkek arkadaşlarıyla samimi bir şekilde oturmaları ve yaşadığı dramların hepsini görmek istiyoruz. Amerikalı efsanevi country şarkıcısı Willie Nelson’un “On the Road Again” isimli klasik şarkısı eşliğinde çapkın Önder’in yaşamı artık televizyonda olmalı.The Mermerci FamilyEnder Mermerci ve birbirlerinden güzel kızlarının lüks ve ihtişam içindeki yaşantıları artık bir reality şov olsun. Boğaz’daki yalılarından New York Manhattan’daki gökdelenlerine uzanan ve dünya jet sosyetesiyle haşir neşir oldukları partileri ekrandan takip edelim. Bu sayede Ender Hanım’ın uzatmalı sevgilisi Hollandalı Herman Von Alkameda ile de tanışmış oluruz. Küçük kızı Derin, evlenmeden hemen çekimler başlasın ki düğününü kaçırmayalım.Bennu Gerede and FriendsBennu Hanım eksantrik bir kadın. Bohem bir hali var. Dünya sanki umurunda değil gibi. Görsel anlamda şahane olur. Kadın Parson’s Paris mezunu fotoğrafçı kimliğiyle reklam, moda, tanıtım, portre çekimleri yapıyor. Sergiler açıyor ve de filmlerde oynuyor. Uzun güzel saçları, Avrupai fiziğiyle çok havalı. Aşkları ve çocukları ve henüz elini bırakmadığı yeni kocasıyla ideal bir reality şov yıldızı. Alişan in the ArmyŞarkıcı, oyuncu ve sunucu Alişan’ın askerlik günlerini merak etmeyen mi var? Nasıl da büyük bir hevesle koşa koşa askere gitmişti? Bakalım orada içtimalara katılıyor mu? Ranzada altta mı yatıyor üstte mi? Üstlerinden fırça yiyor mu? Çarşı izninde neler yapıyor? Arkadaşlarıyla birlikte şarkılar söylüyorlar mı? Uygun adım yürümesini ve marş söylemesini öğrendi mi?

Devamını Oku

Sibel Can’ı kızdırmasınlar

11 Haziran 2010

Ünlü sanatçılarımızdan Sibel Can, 1 yıl önce olaylı bir şekilde boşanma davası açtığı Sulhi Aksüt’ü 9 yaşındaki oğulları Emir’i görmesi için evine çağırmış. Sibel Hanım’ın ilk eşi Hakan Ural’dan olan 18 yaşındaki oğlu Engincan ile 16 yaşındaki kızı Melisa da bu durumdan rahatsız olup evi terk edip babalarının yanına sığınmış. Hakan Bey’in ilk başlarda şövalyeliği tuttu ve sert bir çıkış yaptı. Sibel Hanım’ı çocuklarına karşı düşüncesiz davranmakla suçladı. “Bu durumdan dolayı çocukların psikolojisi bozuldu, dersleri olumsuz etkilenecek” gibi laflar etti. Basın toplantısı yapıp her şeyi açıklayacağını söyledi. Sonra Sibel Hanım “Hakan konuşursa ben de konuşurum. Canı çok yanar. Ayrıca çocuklara da bundan sonra o bakar” deyince durum birden değişti. Hakan Bey cephesinde yelkenler suya indi. Basın toplantısında “Sibel Hanım çok iyi bir anne” diyerek daha önce söylediklerini yutmak zorunda kaldı. Bence de Sibel Can çok iyi bir anne. Yıllardır canla başla çalışıyor ve kimseye muhtaç olmadan çocuklarına bakıyor. Ne eski eşi Hakan Bey’in ne de çocuklarının Sibel Can’a tavır koymaya hakları yok. Kadın istediğini yapar. İsterse Sulhi Bey’i affeder ve onunla tekrar birlikte olur. Bugüne kadar Sulhi Bey’in varlığından şikayetçi olmayan çocuklar adam eve döndü diye şımarıklıklarından çıngar çıkardı.Hakan Bey de onlara çanak tuttu. Ama Sibel Hanım’dan zılgıtı yiyince hepsi pabucun pahalı olduğunu anladı. Kolay mı iki çocuğa bakmak? Hele senden yaşça çok küçük, genç bir karın varsa? Hakan Bey yatsın kalksın Sibel Hanım’ın sağlığına ve başarısına dua etsin. O iki çocuk onda kalsa ihtimam ve ilgi bekleyen genç karısı bir gün durmaz. Zaten durduk yerde çocukların masraflarını üstlenmek Hakan Bey’e ağır gelir. Çocukları da Sibel Hanım’ın kıymetini bilsin. Onların kaprisini annelerinden başka kimse çekmez. Onun için bir daha Sibel Can’ı kızdırmasınlar. Benden söylemesi...Görmeden yazabilmekKöşe yazarlarının görmedikleri bir olayı görmüş gibi yazabilmelerine şaşıyorum. Geçenlerde Ajda Pekkan’ın konser verdiği Reina’daki F1 partisindeydim. Dünya görme engelliler hız şampiyonu şarkıcı Metin Şentürk de ordaydı. Bir ara gazeteci Ahmet Hakan’la, televizyoncu Cüneyt Özdemir’i gördüm. Ajda Pekkan sahne almadan önce birlikte mekanı terkediyorlardı. Daha sonra Ahmet Hakan, Ajda’nın o geceki konserini giydiği kırmızı elbisenin detayına kadar yazdı. Acaba Metin Şentürk’den mi tüyo aldı? Görmeden yazabilmek... Marifet olsa gerek!Overdoz Serdar Habertürk sevgili arkadaşım köşe yazarı Serdar Turgut’u Akşam’dan transfer ettiğinden beri her yerde kullanıyor. Kendi deyimiyle Serdar haftanın 8 günü yazı yazıyor. Ayrıca gazetenin televizyonunda da programa çıkıyor. Geçenlerde Kenan Erçetingöz’ün programındaydı. Hiçbir ortak noktaları olmayan Serdar ile Kenan’ın program yapmak zorunda kalmaları, ikisine de tarif edilmez bir acı vermiştir. Transfer parası verdiler diye Serdar’a neredeyse binalarının camını sildirecekler. Yahu bırakın tadında kalsın. Overdoz Serdar, okuyucuyu da sıkar, Serdar’ı da. Bu arada, acilen değişime ayak uydurduğu için Serdar’ı yürekten kutluyorum. Ertuğrul Özkök takıntısını, Fatih Altaylı takıntısına çevirmiş. Fethullah Hoca hayranlığı da cabası. Transfer adamı böyle değiştirir işte...Cem’den tweet’lerHÜLYA AVŞAR’ın “Haute Couture-Kişiye Özel” albümü gerçekten kişiye özel çıktı. Bir kişi aldı!DEMET AKALIN boşanma davası açtığı eşine ait tüm eşyaları yardımcılarına toplatıp yollamış. Yani adamın topu topu 5 bavulluk canı varmış!RIHANNA’nın “I love You İstanbul” diye bağırması marifet değil. 90 dakika sahnede kalmam için bana 1 milyon dolar verseler “I Love You Afganistan” diye bağırırdım.TELEVİZYONDA izlemesi F1’den daha anlamsız ve eziyet verici bir şey buldum. Teknelerin “Off Shore” yarışı!SİBEL CAN eve dönen kocasını boşalttığı kasanın içinde saklasaydı çocukları görmezdi.OTO güvenlik koltuklarında boy sınırlanması olmasa kilo olarak EBRU ŞALLI’ya da bir tane gerekmez mi?“SEX AND THE CITY”deki kadınların seksi de şehirleri de bayatlamış. 3’üncüsü çekilecekse korku filmi olsun bari. Carrie’ye tele-kinetik güç versinler daha iyi.Yiğit Şardan başkan Galatasaray şampiyonGalatasaray’da kazan kaynıyor. Futbol şubesinde yapılan değişiklik yönetimden Yiğit Şardan için başkanlık yolunu açtı deniliyor. Yiğit Şardan, son derece akıllı ve vizyonu olan bir iş adamı. Çevresi geniş. İmkanları fazla. İmajı ve iletişim yetenekleri mükemmel. Reklamcı olduğu için satış ve pazarlama yönü güçlü. Ne zaman, nasıl ve nereden kulübe gelir sağlayabileceğini çok iyi biliyor. Galatasaray kulübüne başkan olmasında yarar var. Adnan Polat, önümüzdeki ilk seçimde koltuğu Yiğit Bey’e devretsin.HaftanIn İsteĞiRadyo N101 “BACK UP MORNING SHOW”da hafta içi her sabah yayınlanan telefon şakası kurban hattımız www.cemceminay.com’a ilginç şaka istekleri gelmeye devam ediyor. İşte haftanın isteği: Ad: MuratSoyad: Bxxxxxxe-posta: murat.xxx@hotmail.comŞehir: İstanbulÜlke: TürkiyeMesaj: Arkadaşım beni hep dövüyor lütfen ona bi telefon şakası yapar mısınız...

Devamını Oku

Money money money

5 Haziran 2010

Ünlü şarkıcı Demet Akalın’ın 4 aylık eşi Önder Bekensir’den parasal nedenler yüzünden boşanması magazin gündemine bomba gibi düştü. İddialara göre Önder Bey, Demet Hanım’ın konser organizasyonlarında karşı tarafla anlaşarak aldığı yüksek meblağları az göstermiş, aradaki farkı kendi hesabına aktarmış, ayrıca kalan bedellerden de menajerlik komisyonu almış. Eşinden boşanmayı düşünmediğini söyleyen Önder Bey, yine iddialara göre düğünde takılan altınlarla birlikte yüklü bir boşanma tazminatı istiyormuş.Önder Bey’in avukatı ise müvekilinin kendi ailesinin şirketlerinde çalıştığını, eğlence sektöründe zaman zaman işletmecilik yaparak geçimini sağladığını ve kimsenin parasına ihtiyacı olmadığını savunmuş. Bunun ne derece doğru olduğu tartışılır. Önder Bey’in, madem kimsenin parasına ihtiyacı yok; kendi işi, gücü var neden tonla para kazanan karısının menajerliğini üstlendiğini düşünmez mi elalem? Demet Hanım, işi baştan sağlama alıp evlilik sözleşmesi yapmasaydı canı daha çok yanacaktı gibi gözüküyor. Riskli bir evlilik yaptı. Bundan önce Süreyya Yalçın ile 3 ay evli kalan ve düğün için 300 bin dolar, daha sonra da otel açmak için para istediği iddia edilen Önder Bekensir’in evlilik konusunda sabıkası var. Demet Akalın’ın evliliğini Abba’nın bir şarkısının sözleriyle kısaca özetleyebiliriz “Money, Money, Money.” İkisine de geçmiş olsun. Hayat uzun bir maraton. Artık önümüzdeki maçlara bakacağız.HAFTANIN NEŞESİTemel ve iki mahkum daha cezaevi yolundadır. Her birine hapiste geçirecekleri süre için yanlarında bir eşya getirilmesine izin verilmiştir. Otobüste biri diğerine sorar “Sen ne getirdin?” Diğer mahkum bir boya kutusu çıkartır ve her şeyi boyayabileceğini söyler. İkinci mahkum bir deste iskambil kağıdı çıkartır ve fal bakabileceğini söyler. Temel’e “Sen ne getirdin?” diye sorarlar. Temel bir kutu kadın pedi çıkarır. “Bununla ne yapabilirsin ki?” diye sorarlar. Temel elindeki kutuyu göstererek “Kutuda yazdığına göre ata binebilir, yüzmeye gidebilir hatta paten bile kayabilirmişim.”Uçan kuş ve pufidik terliklerBoşandığı televizyoncu eşi ve “Uçan Kuş” sitesinin sahibi Can Tanrıyar’ın anlattıklarına göre assolist Petek Dinçöz, sahnedeki tüm ihtişamının aksine evde makyajsız, eşofmanlı ve pufidik terliklerle dolaşıyormuş. Bunu kabullenemeyen Can Tanrıyar da bu yüzden kendisini hep evden dışarıya atmak zorunda kalmış. Petek Hanım bu lafların altında kalmamış. “Evde olmayan ‘mor adam’ için kostüm giyip sabah ezanlarına kadar bekleyecek miydim?” diye yanıt vermiş.Can Tanrıyar tehlikeli sularda dolaşıyor. Beraber uyuduğun bir kadına bakımsız dersen o da senin horlayıp, osurduğunu söylerse ne yaparsın? Böyle durumlarda sessiz kalmak en iyisidir. Can Tanrıyar’ın çıkıp eşinin evdeki durumunu anlatmasından daha lüzumsuz bir şey olamaz. Ayrıca hangi kadın evde grand tuvalet, makyajlı, ince uzun topuklu ayakkabı ile dolaşıyor ki? Varsa öyle biri ben de hemen evlenmek isterim. Can Bey’in de evde hep bakımlı, sokak kıyafetleriyle dolaştığını sanmam. Ha belki her an dışarıya çıkmak için hazır durumda bekliyorsa o başka. Elbette bunu “Sal kendini gitsin” anlamında söylemiyorum. Temiz ve bakımlı olmak zaten insanın içinde ya vardır ya da yoktur. Petek, genç ve güzel bir kadın. Hayatı boyunca süslenip püslenip etrafta dolaşmak zorunda kalan bu kadın, artık izin verin de evinde biraz çocukluğunu yaşasın ve pufidik terlikleriyle dolaşsın. Sonuçta “Uçan Kuş Can” ya özgürce uçmaya devam edecek ya da evine dönecek ve melek yüzlü Petek’inin pufidik terlikleri kabullenecek. Benim naçizane tavsiyem böyle masalsı aşklar kolay bulunmuyor, barışsınlar ve bir an önce bir veya birkaç çocuk yapıp, gerçek bir aile olsunlar. Ayşe’nin mahallesiAmerika’da yaşadığım yıllarda televizyonda “Mr. Rogers’s Neighborhood” (Bay Rogers’in Mahallesi) isimli bir çocuk programı vardı. Programın sunucusu Fred Rogers’dı. Her programın açılışını televizyon stüdyosu şeklindeki evine “Benim Komşum Olmaz Mısın?” diye sevgi dolu bir şarkıyla yapardı. Sonra paltosunu dolaba asar, önden fermuarlı süveterini giyerdi. O süveterlerden biri şimdi dünyaca ünlü Smithsonian Enstitüsü’nde teşhir ediliyor. Güzel ve cazibeli köşe yazarımız Ayşe Arman ise aynı yaşlarda mahallesindeki komşu erkek çocukla “Sen bana seninkini göster, ben sana benimkini göstereyim” oynadığını yazmış. Sizi bilmem ama ben keşke Mr. Rogers’ı hiç görmeseydim de sevgili Ayşe’nin mahallesinde büyüseydim diye hayıflanıyorum.

Devamını Oku

Kurbağa gözlü

4 Haziran 2010

Emekli hakem, televizyon yorumcusu ve yarışma programı sunucusu Ahmet Çakar’ın şarkıcı Hadise’ye “kurbağa gözlü” demesi tepki çekti. İnsanları hayvanlara benzetmek nedense farklı tepkilere neden oluyor. Örneğin, Ahmet Çakar kurbağa yerine ceylan gözlü deseydi iltifat olurdu. Birine aslan deyince yüceltmiş oluyorsun, ayı deyince aşağılamış. Neden? Ayının ne günahı var. Kuğuya benzetilirsen güzelsin, kargaya benzetilirsen kaknem. En çok eşekler için üzülüyorum. Hiç suçları olmadığı halde ezelden beri küfür niyetine kullanılıyorlar.Oysa eşek ailece çok masum ve sempatik bir hayvan. Eşekten kime zarar gelmiş ki? Yani birine “eşeğolueşek” demekle aslında okkalı küfür etmiş sayılmayız. Hatta eşeğin kocaman, çok da güzel gözleri vardır. Ama Hadise’ye eşek gözlü denseydi Allah bilir ortalık birbirine girerdi. Keçi gibi inatçı dediklerinde sesimizi çıkartmayız. Katır gibi dediklerinde ise sinirimiz bozulur. Sülün gibi denince ince, fil gibi denince obez.Kedi gibi olunca iyi, köpeğe benzetilince kötü. Kartal, timsah cesaret ve güç simgesi. Fare, sıçan tam tersi. Neden? Timsahların dansı var da sıçanların yok mu sanki? Belki onlar her bir araya geldiğinde diskoya gidip deliler gibi dansediyorlar.Nereden biliyorsunuz? İnsanlar tuhaf yaratıklar. Bazen sevilen hayvanlara benzetildiklerinde de bozulabiliyorlar. Atlar asil hayvanlardır. Ancak uzun boylu bir kadına at gibi dediğinizde kulağa pek hoş gelmiyor. Hadise’ye kurbağa gözlü deniliyorsa Edip Akbayram, Levent Kırca, Sertab Erener, Gülriz Sururi, Yasemin Yalçın, Halit Ergenç, Beyaz, Demet Evgar, Cem Uzan, Zerrin Tekindor, Umut Akyürek, Oya Başar’a ne demeli? Kurbağa gözlü mü? Asla! Hepsinin de gözleri ceylan gibi maşallah. Hayvanlar arasında ayırımcılığa son vermek gerek. Tümünü rahat bıraksak daha doğru olacak. Bakın onlar bizimle uğraşıyor mu? Hadise’nin gözlerinin kurbağaya benzetilmesinden kurbağaların alınmadığı ne malum?Kim kimsiz olamaz?Fatih Terim: Müfit Erkasap olmadan takım çalıştırmıyor. Nereye gitse bavulu gibi yanında götürüyor. Şansal Büyüka: Erman Toroğlu, Lig TV’den uzaklaştırılmış olabilir ama sevgili Şansal Hoca’nın gönlünden kopmadı.Uğur Dündar: Yılmaz Özdil olmazsa olmazı. Futbol yorumlarını bile birlikte yapmaya başladılar.Adnan Polat: Galatasaray’ın Başkanı, futbolda sonuç ne kadar başarısız olursa olsun Adnan Sezgin olmadan adım atmıyor.Aziz Yıldırım: Fenerbahçe’nin asabi başkanı yöneticileri arasında en çok Şekip Mosturoğlu’na güveniyor. Şekip Bey de çıkıp sanki Aziz Bey’miş gibi konuşuyor.Deniz Baykal: CHP’nin eski lideri kaset skandalından sonra koltuğunu kaybetti ama sabırlı eşi Olcay Baykal’ın desteğini yitirmedi. Kadın kapı gibi sapasağlam, her zaman onun arkasında duruyor. Bülent Ersoy: Bülent Abla ya da kısaca Babla, kafasına uygun sanatçı arkadaşı Oya Aydoğan ile birlikte gezmekten keyif duyuyor. Ajda Pekkan: Süperstarın fıstık gibi olmasında diyetisyen Ender Saraç’ın rolü büyük. Ayurverda rejimi Ajda’yı her zaman genç ve güzel yaparkan Ender Bey de onun vazgeçilmezlerinden oldu.Paran kadar gülersinKomedyen Şahan Gökbakar ile yapılan bir röportajı izlerken Şahan’ın gittikçe Cem Yılmaz’a benzemeye başladığını fark ettim. Tip olarak değil tabii. Sorulara cevap verme tarzı ve hemen akabinde attığı kahkahalardan dolayı. Cem Yılmaz’ın kendisine sorulan her soruya esprili bir cevap vermeye çalışıp kahkaha atma huyu vardır. Şahan da aynısını yapıyor. Kahkahalarının tonu bile Cem Yılmaz’ınkine benziyor. Kendi söylediğine gülebilmek güzel şey. Recep İvedik filmleri sayesinde Şahan gişede Cem’i yakaladı ve hatta geçti. Şimdi kendi söylediklerine attığı kahkahalarda da onu geçmeye çalışıyor.Eylem ayrı pislik ayrıİsrail’in ambargo altındaki Gazze’ye yardım ulaştırmaya çalışan Mavi Marmara isimli gemiye yaptığı alçakça saldırı canım Türkiyem’de nefretle karşılandı. Sevgili Güngör Mengi, “İsrail bizim değil dünyanın sonu” diyerek olayı en çarpıcı şekilde yorumladı. Bu arada İstanbul, masum insanları hunharca öldüren İsrail aleyhine yapılan çeşitli eylemlere sahne oldu. Bu eylemlerden benim aklımda kalan en önemli şey ise maalesef eylemcilerin arkalarında bıraktıkları inanılmaz çöp yığını oldu. Levent’ten geçerken çöp kamyonları yüklerini sokaklara boşaltmışlar sandım. Davamda haklıysam eylem yapmaya sonuna kadar varım arkadaşlar. Ama eylem yaptığım alanı çöplüğe çevirmeye yokum. Kusura bakmayın. Sen kendi arkandan toplayamıyorsan başkalarının pisliğini nasıl kınayacaksın? Eylem ayrı, pislik ayrı!

Devamını Oku

Baykal’ın emekliliği

28 Mayıs 2010

CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa eden Deniz Baykal’ın sanki emekli olmaya hiç niyeti yok. Gözü hâlâ aktif politikada ve Kemal Kılıçdaroğlu’na bırakmak zorunda kaldığı koltuğunda. Tekne alıp denize açılacağı haberini yalanlayan Deniz Bey, şu anda mümkün olsa tekrar partisinin Genel Başkanlığı koltuğuna oturur.Deniz Bey’in ilerlemiş yaşına rağmen gösterdiği liderlik hevesi ve direnci takdir etmemek mümkün değil. Ancak “Bu ne hırstır?” diye sormak da gerek. Partisinin başındayken iktidar görmemiş birinin bu saatten sonra hâlâ umudunu yitirmemiş olup etrafa her an geri dönecekmiş hissi vermesi inanılır gibi değil. Oysa, Deniz Bey Antalyalı.Denizi, yüzmeyi çok seviyor. Alsın teknesini, açılsın denize, yüzsün mavi sularda, tutsun balığını, baksın keyfine.Ne işi var bu sıcaklarda ateş gibi yanan kömür gibi kavrulan Ankara’da?Ne uğraşıyor millete laf yetiştirmeye? Ne çıkıyor artık televizyonlara röportajlara?Gidip kafasını dinlesin, uzaklaşsın şu politik arenadan bir süreliğine. Sonra hâlâ istiyorsa yine geri dönüş planlarını yapabilir. Bir süre ortadan kaybolursa merak etmesin kimse onu unutmaz!Telefon şakalarıRadyo N 101’de hafta içi her sabah 07.00-10.00 arası yayınlanan “BACK-UP MORNING SHOW”da telefon şakalarını yayınlamaya tüm hızımızla devam ediyoruz. Şaka kurbanlarınızı web sitemdeki iletişim bölümüne girip tüm detaylarıyla birlikte bana yollayabilirsiniz. (www.cemceminay.com)Ancak lütfen benden “eşek şakası” yapmamı beklemeyin. Bazıları öyle haincesine bir şaka kurguluyor ki değil yapması düşünmesi bile tüylerimi ürpertiyor. Birine aile faciası haberi vermek şaka değil kaka olur. Arkadaşlar şaka dediğiniz şey sevdiklerinize yapılır. Düşmanlarınıza veya nefret ettiklerinize değil. Şakayı yapan ve ne kadar kızarsa kızsın şakaya kurban giden de şakanın sonunda gülüp, eğlenebilmelidir. Yoksa şakayı yapmanın bir anlamı ve keyfi kalmaz.Ayrıca şaka kurbanı kişinin şakayı kaldırabilecek olması da önemli. Geçenlerde gayet hoş bir telefon şakası yaptık ama şakaya kurban giden kişi acayip bozuldu ve radyoda yayınlarsak bizi dava etmekle tehdit etti. Onu işletmemizi isteyen arkadaşına da söylemediğini bırakmadı. Eminim darılmışlardır.Sizin anlayacağınız telefonda adam işletmek zorlaştı. Şaka kaldırmayan bir toplum haline geldik. Onun için şaka yaparken sonuçlarını hesaba katmakta yarar var. Yine de telefon şakaları en masumu. Nur içinde yatsın rahmetli anneannem Hikmet Hanım’ın bir lafı vardır. “Dilinle b.k yuvarla, elinle kimseye dokunma” derdi. Emlakçı Metin’in kulakları çınlasın!KadInlardan korkulurEski eşleri ve sevgililerinden yara alarak ayrılan kadınlardan korkulur. Örneğin köşe yazarı ve çiçeği burnunda şarkıcı Ayşe Özyılmazel, ne zaman fırsatını bulsa bir aralar beraber olduğu televizyoncu Okan Bayülgen’e giydiriyor. Son olarak Acun’a “lümpen” dedi diye yine Okan’ı yerden yere vuran bir yazı döşenmiş.Aslında farkında olmadan eski sevgilisi, yeni gıcığı Okan’ın ekmeğine yağ sürmüş. Adamın istediği zaten kendi bir laf etsin sazanlar atlayıp onu gündeme getirsin. Yoksa Acun’u kimsenin korumasına gerek yok. Lümpen deseler ne olur, gerçekten lümpen olsa ne yazar? Canım Türkiyem’de Acun’u tanımayan, sevmeyen yok. Keşke ben de onun kadar tanınıp, sevilsem. O zaman bana “lümpen” dahil ne deseler umrumda olmaz. Eski aşkının ağzının payını vermek için fırsat kollayan ya da etrafa o havayı veren kadınlar söylediklerinde haklı bile olsalar “intikamcı” pozisyonuna düşüyorlar. Ece Gürsel’in “Hüsnü Şenlendirici benim albümümde klarnet değil düdük bile çalamaz!” demesi... Petek Dinçöz’ün assolist olup sınıf atlamasında büyük emeği geçen eski eşi Can Tanrıyar’a “İşte Böyle Morarırsın” isimli şarkıyla gönderme yapması...Sevgili arkadaşımız İclal Aydın’ın daha geçenlerde köşesine vuran Tuna Kiremitçi takıntısı... Erkeklerin kulağına küpe yakışmıyor ama bu nasihat küpe olsun: “Kadınları yaralamayacaksınız beyler. Yaralarsanız hayat boyu unutmayacaklar ve size de unutturmayacaklar. Her fırsatta da canınıza okuyacaklar!” Olay bu kadar basit. Kadınlardan korkulur.HAFTANIN NEŞESİAdam Paris’te bir lokantaya girmiş, bir köşedeki masaya oturmuş.Gelen garsona siparişini vermiş:- Kızarmış tavuk yanında patates kızartması istiyorum. Ama mutlaka “Poulet de Brest” olsun, yoksa yemem. Onun için önce çiğ tavuğu getirin bir göreyim! Garson şaşırmış ama ses etmemiş; bir müddet sonra tavuğu getirmiş. Adam küçük parmağını tavuğun içine sokup çıkarmış, koklamış.“Siz beni aptal yerine mi koyuyorsunuz. Bu Brest tavuğu değil. Bu Nanterre’den gelmiş...” Garson lahavle deyip mutfağa gitmiş; biraz sonra yeni bir tavukla gelmiş. Adam yine parmağını sokup çıkarmış, koklamış “Bu da Brest tavuğu değil ki. Bu Bordeaux yöresinde yetiştirilmiş” deyince, yan masalardan birinde oturan bir adam kalkıp yanına gelmiş, pantolonunu ve donunu sıyırıp kıçını adama dönmüş:“Size zahmet olacak ama, ben yetimhanede büyüdüm. Anamıbabamı hiç tanımadım. Bana nereli olduğumu söyleyebilir misiniz?”

Devamını Oku

Kiboş patlaması

28 Mayıs 2010

Sizi bilmem ama ben hayatımda ilk kez bir ayakkabının patladığını duyuyorum.Topuğun kırılması, tabanın açılması, derisinin yırtılması tamam da ayakkabının patlaması ne demek?Grizu mu bu?İşin komik tarafı gecenin sunucusu Çiğdem Tunç’un kendi ayakkabısını çıkartıp Kibariye’ye vermesi.Şimdi bu ikisinin boy ve endamlarını bir düşünün.Çiğdem’in ayakkabısının Kibariye’ye büyük geleceğini anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Benim takıldığım nokta bu olayın haber olması. Kibariye sahnede ayakkabısız kalsa ne olur?Kadın rahat etmiştir.Zaten ayakkabılar onda gereksiz bir aksesuar gibi duruyor. “Silifke’nin yoğurdu kız seni kimler doğurdu?” diye hoş bir türkü vardır.Silifke’yi hep onunla anımsardık. Sonra Atilla Taş diye Ricky Martin çakması bir şarkıcı çıktı, Silifke’nin yöresel oyunu olan “Ham Çökelek” isimli şarkısıyla bir anda şöhreti yakaldı.Şimdi de Silifke, dünyada bir ayakkabının patladığı ilk yer olarak tarihe geçmiş oldu.Buna sırf ayakkabı patlaması da denmez.Bu resmen bir ’Kiboş Patlaması.’ Bence canım Silifkem’in artık il olma zamanı geldi.Gerdek gecesi İnanılır gibi değil ama tümüyle gerçek bir hikâye... Kadının biri ilişkisi olduğu adamdan hamile kalmış. Ancak hamile olduğunu herkesten gizlemiş. Şişman olduğu için kimse anlamamış. Bu arada ailesi kadını bir başka adamla evlendirmiş.Nikahı yapılan kadın gerdek gecesi rahatsızlanmış ve ilişkiye girememiş.Sabah hastaneye götürmüşler.Acil serviste beklerken doğum sancıları gelmiş. Bunun üzerine tuvalete gitmiş ve çocuğu orada doğurmuş. Korkudan çocuğu tuvalette bırakıp eşinin yanına gidip iyileştiğini söylemiş.Birlikte eve dönmüşler.Durum anlaşılınca bebeğini bırakıp kaçan kadını bulmuşlar.Eşi, kayınbiraderi ve görümcesiyle birlikte göz altına almışlar. Kadının hamile olduğundan hiçbirinin haberi yokmuş. Bunun üzerine kadın dahil hepsini serbest bırakmışlar.Şimdi kadını hamile bırakan adamı arıyorlarmış.Bundan daha absürd bir olay olamaz! Bu kadın ne kadar şişmanmış ki, hamile olduğunu anlamamışlar?İçinde araba taşıyan tır mı bu?Karnında hiç mi şişlik olmamış?Ayrıca doğum sancısının tahammülsüz olduğu söylenir.Onu da gaz sancısı diye mi yutturdu acaba?Bebeği tuvalette doğurup oracıkta bırakmış. Üstüne bir sifon çekip hepten kurtulmayı düşünmüş bile olabilir.Bu ne biçim bir kadın?Bu ne biçim bir anne?Bir de serbest bırakmışlar.“Sen doğurdun, sen bak!” deyip bebeği de verselerdi bari!Zavallı çocuk ileride nasıl doğduğunu öğrenirse doğum günü de, Anneler Günü de hayatının sonuna kadar kabus gibi olacak. Şimdi polis bu cani ruhlu kadını hamile bırakan adamı arıyormuş. Onun ne suçu var?Böyle bir kadından çocuk yapmakla tanrı zaten ona en büyük cezayı vermiş. Gerdek gecesi doğum... Yuhunuz ve de çüşünüz! Başka diyecek laf yok.VenedikGeçen hafta sonu İtalya’nın romantik ve rüya gibi kenti Venedik’e gittim. İstanbul’dan THY ile 2 saatin biraz üstünde rahat bir uçuşla oraya vardık. Venedik, kanalları, gondolları, daracık sokakları, gazinosu, müzeleri, kiliseleri, yüzyıllar öncesinden kalmış binalarıyla tarihi dokusunu korumuş sürreal bir kent. Rengarenk süslenmiş, nostaljik dekorlu koskoca bir tiyatro sahnesine benziyor.İnsan her gördüğü şeyin fotoğrafını çekmek istiyor.Bana da öyle oldu. Japon turistleri gölgede bırakacak kadar çok fotoğraf çektim. Web sitem www.cemceminay.com’da ve Facebook’umda hepsini görebilirsiniz.Aşırı dozda turistik olmasına rağmen Venedik bana çok sempatik geldi.Tekneyle Murano’ya da gidip camdan neler yarattıklarına tanık oldum. Ancak fiyatların kazıklığını görünce doğrusu Paşabahçe daha cazip geldi.Venedik’de İtalyan’dan çok sanki Amerikalı turist vardı.Bu arada turlarla gelen Türklerin sayısı da az değildi.Kentin en büyük meydanındaki orkestralı kafeler çok keyifli oluyor.İnsanlar müziğe kendilerini kaptırıp sokağın ortasında dans ediyorlar.Fiyatlar Avrupa standartlarına göre normal sayılır. Aslında en lüzumsuz masraf meşhur gondol gezisi. Zorlama romantizmin haricinde fazla bir esprisi yok. Sokaklarda yürüyerek de kanalların havasını solumak mümkün.Sevdiğiniz biriyle birkaç günlüğüne giderseniz Venedik’i seversiniz.Mutlaka görülmesi gereken bir yer.Ünlüler milli marşımızı okumasınABD’de oynanan Türkiye-Çek Cumhuriyeti futbol maçı öncesi milli marşımızı çok kötü bir şekilde yorumlayan Belçika kökenli Eurovision yıldızımız Hadise, büyük tepki çekti.Bir kere Hadise’nin sesi böyle bir marşı söylemeye müsait değil. Hangi sivri zekalı onu düşündüyse hata etmiş. Ayrıca Hadise de reklamı olacak diye bu görevi üstlenmekle yapılan hatanın üstüne tuz, biber ekmiş.Kaldı ki Hadise’ye gelinceye kadar nice güçlü sesli ünlü şarkıcı milli marşımızı söylerken bocalamıştı.Sertab Erener, Işın Karaca, Hakan Aysev gibi isimler bile hatırlarsanız kimseyi memnun edememişti.Bunun nedeni milli marşımızın solo değil koro olarak söylendiği zaman daha etkili olması. Bence Hadise’nin yerine milli takımdaki oyuncularımız hep bir ağızdan marşımızı aslanlar gibi kükreyerek söyleseydi çok anlamlı ve etkili olurdu.Ünlü şarkıcılarımızdan rica ediyorum, bir daha böyle etkinliklerde milli marşımızı tek başına yorumlamaya lütfen kalkışmasınlar.Çünkü olmuyor.’Dağ Başını Duman Almış’ gibi... Marş bunlar, şarkı değil. Hep birlikte söylensin diye yazılmış!

Devamını Oku