Money money money

Haberin Devamı

Ünlü şarkıcı Demet Akalın’ın 4 aylık eşi Önder Bekensir’den parasal nedenler yüzünden boşanması magazin gündemine bomba gibi düştü. İddialara göre Önder Bey, Demet Hanım’ın konser organizasyonlarında karşı tarafla anlaşarak aldığı yüksek meblağları az göstermiş, aradaki farkı kendi hesabına aktarmış, ayrıca kalan bedellerden de menajerlik komisyonu almış. Eşinden boşanmayı düşünmediğini söyleyen Önder Bey, yine iddialara göre düğünde takılan altınlarla birlikte yüklü bir boşanma tazminatı istiyormuş.

Önder Bey’in avukatı ise müvekilinin kendi ailesinin şirketlerinde çalıştığını, eğlence sektöründe zaman zaman işletmecilik yaparak geçimini sağladığını ve kimsenin parasına ihtiyacı olmadığını savunmuş. Bunun ne derece doğru olduğu tartışılır. Önder Bey’in, madem kimsenin parasına ihtiyacı yok; kendi işi, gücü var neden tonla para kazanan karısının menajerliğini üstlendiğini düşünmez mi elalem? Demet Hanım, işi baştan sağlama alıp evlilik sözleşmesi yapmasaydı canı daha çok yanacaktı gibi gözüküyor. Riskli bir evlilik yaptı. Bundan önce Süreyya Yalçın ile 3 ay evli kalan ve düğün için 300 bin dolar, daha sonra da otel açmak için para istediği iddia edilen Önder Bekensir’in evlilik konusunda sabıkası var. Demet Akalın’ın evliliğini Abba’nın bir şarkısının sözleriyle kısaca özetleyebiliriz “Money, Money, Money.” İkisine de geçmiş olsun. Hayat uzun bir maraton. Artık önümüzdeki maçlara bakacağız.

HAFTANIN NEŞESİ

Temel ve iki mahkum daha cezaevi yolundadır. Her birine hapiste geçirecekleri süre için yanlarında bir eşya getirilmesine izin verilmiştir. Otobüste biri diğerine sorar “Sen ne getirdin?” Diğer mahkum bir boya kutusu çıkartır ve her şeyi boyayabileceğini söyler. İkinci mahkum bir deste iskambil kağıdı çıkartır ve fal bakabileceğini söyler. Temel’e “Sen ne getirdin?” diye sorarlar. Temel bir kutu kadın pedi çıkarır. “Bununla ne yapabilirsin ki?” diye sorarlar. Temel elindeki kutuyu göstererek “Kutuda yazdığına göre ata binebilir, yüzmeye gidebilir hatta paten bile kayabilirmişim.”

Uçan kuş ve pufidik terlikler

Boşandığı televizyoncu eşi ve “Uçan Kuş” sitesinin sahibi Can Tanrıyar’ın anlattıklarına göre assolist Petek Dinçöz, sahnedeki tüm ihtişamının aksine evde makyajsız, eşofmanlı ve pufidik terliklerle dolaşıyormuş. Bunu kabullenemeyen Can Tanrıyar da bu yüzden kendisini hep evden dışarıya atmak zorunda kalmış. Petek Hanım bu lafların altında kalmamış. “Evde olmayan ‘mor adam’ için kostüm giyip sabah ezanlarına kadar bekleyecek miydim?” diye yanıt vermiş.

Can Tanrıyar tehlikeli sularda dolaşıyor. Beraber uyuduğun bir kadına bakımsız dersen o da senin horlayıp, osurduğunu söylerse ne yaparsın? Böyle durumlarda sessiz kalmak en iyisidir. Can Tanrıyar’ın çıkıp eşinin evdeki durumunu anlatmasından daha lüzumsuz bir şey olamaz. Ayrıca hangi kadın evde grand tuvalet, makyajlı, ince uzun topuklu ayakkabı ile dolaşıyor ki? Varsa öyle biri ben de hemen evlenmek isterim. Can Bey’in de evde hep bakımlı, sokak kıyafetleriyle dolaştığını sanmam. Ha belki her an dışarıya çıkmak için hazır durumda bekliyorsa o başka.

Elbette bunu “Sal kendini gitsin” anlamında söylemiyorum. Temiz ve bakımlı olmak zaten insanın içinde ya vardır ya da yoktur. Petek, genç ve güzel bir kadın. Hayatı boyunca süslenip püslenip etrafta dolaşmak zorunda kalan bu kadın, artık izin verin de evinde biraz çocukluğunu yaşasın ve pufidik terlikleriyle dolaşsın. Sonuçta “Uçan Kuş Can” ya özgürce uçmaya devam edecek ya da evine dönecek ve melek yüzlü Petek’inin pufidik terlikleri kabullenecek. Benim naçizane tavsiyem böyle masalsı aşklar kolay bulunmuyor, barışsınlar ve bir an önce bir veya birkaç çocuk yapıp, gerçek bir aile olsunlar.

Ayşe’nin mahallesi

Amerika’da yaşadığım yıllarda televizyonda “Mr. Rogers’s Neighborhood” (Bay Rogers’in Mahallesi) isimli bir çocuk programı vardı. Programın sunucusu Fred Rogers’dı. Her programın açılışını televizyon stüdyosu şeklindeki evine “Benim Komşum Olmaz Mısın?” diye sevgi dolu bir şarkıyla yapardı. Sonra paltosunu dolaba asar, önden fermuarlı süveterini giyerdi. O süveterlerden biri şimdi dünyaca ünlü Smithsonian Enstitüsü’nde teşhir ediliyor. Güzel ve cazibeli köşe yazarımız Ayşe Arman ise aynı yaşlarda mahallesindeki komşu erkek çocukla “Sen bana seninkini göster, ben sana benimkini göstereyim” oynadığını yazmış. Sizi bilmem ama ben keşke Mr. Rogers’ı hiç görmeseydim de sevgili Ayşe’nin mahallesinde büyüseydim diye hayıflanıyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR