Baykal’ın emekliliği

Haberin Devamı

CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa eden Deniz Baykal’ın sanki emekli olmaya hiç niyeti yok. Gözü hâlâ aktif politikada ve Kemal Kılıçdaroğlu’na bırakmak zorunda kaldığı koltuğunda. Tekne alıp denize açılacağı haberini yalanlayan Deniz Bey, şu anda mümkün olsa tekrar partisinin Genel Başkanlığı koltuğuna oturur.

Deniz Bey’in ilerlemiş yaşına rağmen gösterdiği liderlik hevesi ve direnci takdir etmemek mümkün değil.

Ancak “Bu ne hırstır?” diye sormak da gerek. Partisinin başındayken iktidar görmemiş birinin bu saatten sonra hâlâ umudunu yitirmemiş olup etrafa her an geri dönecekmiş hissi vermesi inanılır gibi değil. Oysa, Deniz Bey Antalyalı.

Denizi, yüzmeyi çok seviyor. Alsın teknesini, açılsın denize, yüzsün mavi sularda, tutsun balığını, baksın keyfine.

Ne işi var bu sıcaklarda ateş gibi yanan kömür gibi kavrulan Ankara’da?

Ne uğraşıyor millete laf yetiştirmeye? Ne çıkıyor artık televizyonlara röportajlara?

Gidip kafasını dinlesin, uzaklaşsın şu politik arenadan bir süreliğine. Sonra hâlâ istiyorsa yine geri dönüş planlarını yapabilir. Bir süre ortadan kaybolursa merak etmesin kimse onu unutmaz!

Telefon şakaları

Radyo N 101’de hafta içi her sabah 07.00-10.00 arası yayınlanan “BACK-UP MORNING SHOW”da telefon şakalarını yayınlamaya tüm hızımızla devam ediyoruz. Şaka kurbanlarınızı web sitemdeki iletişim bölümüne girip tüm detaylarıyla birlikte bana yollayabilirsiniz. (www.cemceminay.com)

Ancak lütfen benden “eşek şakası” yapmamı beklemeyin. Bazıları öyle haincesine bir şaka kurguluyor ki değil yapması düşünmesi bile tüylerimi ürpertiyor. Birine aile faciası haberi vermek şaka değil kaka olur. Arkadaşlar şaka dediğiniz şey sevdiklerinize yapılır. Düşmanlarınıza veya nefret ettiklerinize değil. Şakayı yapan ve ne kadar kızarsa kızsın şakaya kurban giden de şakanın sonunda gülüp, eğlenebilmelidir. Yoksa şakayı yapmanın bir anlamı ve keyfi kalmaz.

Ayrıca şaka kurbanı kişinin şakayı kaldırabilecek olması da önemli. Geçenlerde gayet hoş bir telefon şakası yaptık ama şakaya kurban giden kişi acayip bozuldu ve radyoda yayınlarsak bizi dava etmekle tehdit etti. Onu işletmemizi isteyen arkadaşına da söylemediğini bırakmadı. Eminim darılmışlardır.

Sizin anlayacağınız telefonda adam işletmek zorlaştı. Şaka kaldırmayan bir toplum haline geldik. Onun için şaka yaparken sonuçlarını hesaba katmakta yarar var. Yine de telefon şakaları en masumu. Nur içinde yatsın rahmetli anneannem Hikmet Hanım’ın bir lafı vardır. “Dilinle b.k yuvarla, elinle kimseye dokunma” derdi. Emlakçı Metin’in kulakları çınlasın!

KadInlardan korkulur

Eski eşleri ve sevgililerinden yara alarak ayrılan kadınlardan korkulur. Örneğin köşe yazarı ve çiçeği burnunda şarkıcı Ayşe Özyılmazel, ne zaman fırsatını bulsa bir aralar beraber olduğu televizyoncu Okan Bayülgen’e giydiriyor. Son olarak Acun’a “lümpen” dedi diye yine Okan’ı yerden yere vuran bir yazı döşenmiş.

Aslında farkında olmadan eski sevgilisi, yeni gıcığı Okan’ın ekmeğine yağ sürmüş.

Adamın istediği zaten kendi bir laf etsin sazanlar atlayıp onu gündeme getirsin. Yoksa Acun’u kimsenin korumasına gerek yok. Lümpen deseler ne olur, gerçekten lümpen olsa ne yazar? Canım Türkiyem’de Acun’u tanımayan, sevmeyen yok. Keşke ben de onun kadar tanınıp, sevilsem. O zaman bana “lümpen” dahil ne deseler umrumda olmaz. Eski aşkının ağzının payını vermek için fırsat kollayan ya da etrafa o havayı veren kadınlar söylediklerinde haklı bile olsalar “intikamcı” pozisyonuna düşüyorlar. Ece Gürsel’in “Hüsnü Şenlendirici benim albümümde klarnet değil düdük bile çalamaz!” demesi...

Petek Dinçöz’ün assolist olup sınıf atlamasında büyük emeği geçen eski eşi Can Tanrıyar’a “İşte Böyle Morarırsın” isimli şarkıyla gönderme yapması...

Sevgili arkadaşımız İclal Aydın’ın daha geçenlerde köşesine vuran Tuna Kiremitçi takıntısı...

Erkeklerin kulağına küpe yakışmıyor ama bu nasihat küpe olsun:

“Kadınları yaralamayacaksınız beyler. Yaralarsanız hayat boyu unutmayacaklar ve size de unutturmayacaklar. Her fırsatta da canınıza okuyacaklar!” Olay bu kadar basit. Kadınlardan korkulur.

HAFTANIN NEŞESİ

Adam Paris’te bir lokantaya girmiş, bir köşedeki masaya oturmuş.

Gelen garsona siparişini vermiş:

- Kızarmış tavuk yanında patates kızartması istiyorum. Ama mutlaka “Poulet de Brest” olsun, yoksa yemem. Onun için önce çiğ tavuğu getirin bir göreyim!

Garson şaşırmış ama ses etmemiş; bir müddet sonra tavuğu getirmiş. Adam küçük parmağını tavuğun içine sokup çıkarmış, koklamış.“Siz beni aptal yerine mi koyuyorsunuz. Bu Brest tavuğu değil. Bu Nanterre’den gelmiş...”

Garson lahavle deyip mutfağa gitmiş; biraz sonra yeni bir tavukla gelmiş. Adam yine parmağını sokup çıkarmış, koklamış “Bu da Brest tavuğu değil ki. Bu Bordeaux yöresinde yetiştirilmiş” deyince, yan masalardan birinde oturan bir adam kalkıp yanına gelmiş, pantolonunu ve donunu sıyırıp kıçını adama dönmüş:

“Size zahmet olacak ama, ben yetimhanede büyüdüm. Anamı

babamı hiç tanımadım. Bana nereli olduğumu söyleyebilir misiniz?”

DİĞER YENİ YAZILAR