Kerevizin gücü

21 Mayıs 2010

Kerevizin içinde, insan terinde bulunan ve erkekleri daha çekici kılan seks kokusu üreten “androsteron” hormonu varmış. Androsteron dedikleri hormon testosteronun sülalesinden olmalı.Yani erkeklik gücünü yükselten bir şey. Amerikalı doktorlar bu yüzden kerevize doğal Viagra demeye başlamışlar. Ne yani şimdi cinsel gücümüz artsın diye kereviz mi yemek zorundayız? Hem neden şu cinsel gücü artıran hormonlar hep yemesi tatsız şeylerde var da ne bileyim mesela döner kebapta, sucuklu yumurtada, su böreğinde yok? Bu salak hormon içine girecek kerevizden daha lezzetli bir şey bulamadı mı? Pilavın, makarnanın içi dolu muydu? Kaymaklı baklavanın içine sızsa olmaz mıydı? Pastırmalı paçanga böreğin cinsel gücü artırdığını söyleseler dünyanın sonu mu gelir? Erkekler çok şanssız. Şimdi ya yine o mavi hapı yutacaklar ya da ellerinde kereviz sapıyla gezecekler.Ben onlarIn yerinde olsam...* Bu sezon Fenerbahçe formasıyla Guiza kadar sahada kalsam ve hiç koşmayıp sadece kale önünde beleş beklesem ondan fazla gol atardım.* Frank Rejkaard yerine Galatasaray’ın teknik direktörlüğünü yapsam ve maça bile gitmeyip futbolcuları kendi hallerine bıraksam, Cimbom şampiyon olurdu.* Beşiktaş’ın başında olsam Ertuğrul Sağlam’ı tekrar takımın başına getirirdim.* Televizyondaki “Aşk-ı-Memnu” dizisinin yapımcısı olsam altın yumurtlayan tavuğu öldüreceğime ilave senaryolarla besler, en az bir sezon daha uzatırdım.* Kanal yöneticisi olsam bayat programlar yerine ikoncanların hayatını ekrana getiren bir reality şova yer verirdim. Eda Taşpınar, Ivana Sert, Deniz Berdan ve familyasının güllük gülistanlık medyatik yaşantısını gözler önüne sererdim.* Kurultayın yerinde olsam CHP’nin adını DBP olarak değiştirir, Deniz Baykal Partisi yapardım.* Deniz Akkaya’nın yerinde olsam işi sallantıda bırakmamak için aynı adamdan bir çocuk daha doğururdum.* Ajda Pekkan’ın yerinde olsam denize filan girmeyi beklemez sahneye bikinimle çıkardım.* Okan Bayülgen’in yerinde olsam konuk çağırmaz kendi kendime konuşurdum.* Beyaz’ın yerinde olsam gerçek aşkımı reklam malzemesi yapmazdım.* Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam acilen Amerika’daki imaj uzmanlarından en iyisini getirir, Gandi imajından kurtulur, kendime modern bir hava verirdim...* Candan Erçetin’in yerinde olsam Rita Hayworth havamla nostaljik takılırdım.* Ben bir dondurma markasının reklamını yapacak olsam Benicio del Toro’yu oynatmak aklımın ucundan bile geçmezdi... * Ben Ali Koç’un yerinde olsam hasta taraftarı olduğum kulübün yöneticiliğini yapmazdım. Küçük yalanlar büyük adamlarKanada’nın Toronto Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre; küçük yalanlar söyleyen çocuklar geleceğin büyük adamları oluyormuş. Yani yüksek mevkilere gelme ihtimalleri yüksekmiş. Yaşları 2-17 arasında değişen 1200 çocuk üzerinde yapılan araştırmada yalan kurgulamanın çocuğun anlama gelişimini olumlu etkilediği ortaya çıkmış. Anlama gelişimi dedikleri hayatın gerçekleri olsa gerek. Kanadalıların işi gücü kalmadı herhalde.Sıkıntıdan saçma sapan araştırmalar uyduruyorlar. Benim bildiğim yalanın küçüğü büyüğü olmaz. Tuvalet ihtiyacı mı bu? Küçükken küçük yalan söyleyen, büyüdüğünde büyük yalan söyler. Hem bu araştırmayı yaptıkları çocuklar daha büyümemişler ki. Nereden biliyorlar yüksek bir mevkiye geleceklerini? Belki de yalan söyleyen çocuklara ileride ne olmak istediklerini sordular. Onlar da “politikacı” dedi. Başka izahı olamaz. Sözüm meclisten dışarı. Zaten canım Türkiyem’de yalan söyleyen politikacı yok arkadaşlar. Çünkü onlar söylediklerine kendileri de inanıyor, sonrası fos çıkıyor.PAZAR NEŞESİPsikoloğa giden adam; Geceleri uyuyamıyorum efendim demiş, sürekli yatağın altında biri var gibi geliyor. Yatağın altına girip orada uyumayı deniyorum. Bu defa da yatağın üstünde biri var gibi geliyor... Adamı dikkatle dinleyen psikolog “Hallederiz bu saplantıyı” demiş. “Bana haftada iki kere geleceksiniz. 6 aylık bir tedavi sonunda sizi iyileştireceğimi umuyorum.” “Her viziteye ne kadar ödeyeceğim?” “Her vizite 100 TL, buna göre 6 ayda 4 bin 800 TL ödeyeceksiniz.” Adam gitmiş, gidiş o gidiş... Psikolog, birkaç ay sonra adama sokakta rastlamış:“Ne oldu, hastalığınız?” “2.5 TL’ye hallettim...” “Nasıl oldu?” “Sizden çıktıktan sonra, ilerideki bara uğradım. Biramı içerken barmene hastalığımı anlattım. ’Karyolanın ayaklarını kes’ dedi... Kestim; mesele halloldu...” Vodafone ile Hamburg Geçen hafta Vodafone’un davetlisi olarak bir grup Vodafone müşterisiyle Hamburg’daki UEFA finalini izlemeye gittik. Vodafone sadece numara taşımada değil konuklarını ağırlamakta da bir numara olduğunu bu gezide bize kanıtladı. Seçkin bir davetli grubunu Hamburg’a en güzel şekilde götürüp getirdiler. Hamburg güzel bir liman kenti ama nedense Almanya bana depresif geliyor.Belki de kuru, soğuk ve karanlık havasından. İstanbul’da hava sıcaklığı 30 derece iken Hamburg 8 derecelerde sürünüyordu. Ancak uçağımız, otelimiz, restoranlarımız ve stattaki yerimiz kısaca gezimizdeki her şey mükemmeldi. Atletico Madrid ile Fulham arasındaki maç da heyecanlı geçti. Grubumuz çok uyumluydu ve herkes geziden son derece memnun ayrıldı. Hatta kendimize “Grup Hamburg” diye bir isim bile taktık. Teşekkürler Vodafone!

Devamını Oku

Anons rezaleti

21 Mayıs 2010

Fenerbahçe’nin sahada tüm gücü ve onuruyla savaşıp centilmence kaybettiği şampiyonluğun en acı anısı, maçın uzatma anında yapılan anons rezaleti oldu. Bu olayda suçu tamamen anonsu yapan görevliye yüklemek haksızlık olur. O anda aşırı heyecandan ve sonucunu düşünmeden anonsu yapmış olabilir. Asıl sorumlular stadlardaki anonsların kontrolsüz ve bilinçsizce yapılmasına olanak sağlayan yetkililer.50 bin kişiye anons yapmak bu kadar kolay olmamalı.Hele o 50 bin kişi maç sırasında taşkınlık yapan, psikolojileri olumsuz olarak değişen futbolseverlerse hiç olmamalı. Stadlarda eline mikrofonu alan aklına geleni haykırsa her maçta kaos çıkar. Katliam bile olabilir. Bu işin ciddiyetinin kimse farkında değil. Denetimden geçmemiş bir anonsu vermek büyük bir sorumsuzluk. Başkan Aziz Yıldırım ve yönetimi şampiyonluğun kaybından çok bu anons rezaletinin hesabını vermeli.Slip mi şort mu?Yaz geldiğinde mayolar konuşuluyor. Kadınların işi kolay. Cüretkar olanları bikini, mayokini, yokini bir şekilde idare ediyorlar. Çünkü onlar ne istediklerini ve kendilerine hangisinin yakıştığını biliyorlar.Biz erkekler ise her yaz slip mi, şort mayo mu diye karar vermek zorundayız.Aslında hepimiz slip mayo giymek istiyoruz ama göbeğimiz müsait değil.Göbeğin altı, üstü, sağı, solu da ayrı bir hikâye.Bazen slip mayo giyen erkekler çıplak gibi duruyor.Et yığınından mayo gözükmüyor.Bazılarının giydikleri slip de mayoya değil kadın donuna benziyor.Aslında David Beckham’dan Nazif Zorlu’ya kadar yaşı ne olursa olsun vücudu düzgün erkekler slip mayoyla sırıtmıyor.Ama arada ister istemez Fatih Ürek ve Cemil İpekçi gibi örnekler de çıkıyor.Bence diz kapağından altı kesilmiş şalvara benzeyen şort mayolar daha sağlam.“Yiğidin malı meydanda olur” dediklerinde slip mayo ve plajlardan söz ettiklerini sanmıyorum! Obezleri askere alsınlar Komedyen Şahan Gökbakar, askere gitmemek için şişmanlayıp çürük raporu aldığı iddialarını reddetmiş. Boy ve kilo endeksine saptanan değerlere uyum sağlayamadığı için Şahan’ın askerliğe elverişli olmadığına karar vermişler. Şahan, bu süreçte kendisine normal bir vatandaş gibi davrandıklarını açıklamış. Yani muaf olmasının nedeni ünlü olması değil demeye getirmiş. Ben Şahan’a inanıyorum. Alsalar aslanlar gibi gidip askerliğini yapacağına da inanıyorum. Ama obezleri askere almamalarına şaşıyorum. Askerlik obezler için en ideal ortam.Üste para verip gitmeliler.Ülke toprakları için değil kendi sağlıkları için.Askerlik müthiş bir disiplindir.Askerlik kişinin iradesini pasiften aktife alacağı yerdir. Askerlik kişinin bedeninin ve zihninin en dinç ve formda olacağı yerdir. Ben hayatımın kafaca en rahat ve fizik olarak en ideal zamanımı askerlik yaparken yaşadım.Önce zorlandım, sonra alıştım, şimdi özlüyorum.Askerliği herkese hararetle tavsiye ederim. Hem Şahan bundan maddi açıdan da kazançlı çıkar. Düşünsenize... Recep İvedik Askerde!3’üncü köprüye isimGaripçe-Poyrazköy arasında yapılacak 3’üncü köprüye isim arıyorlarmış. Köprüye henüz isim verilmediğini söyleyen İBB Başkanı Kadir Topbaş, İstanbulluların fikrine başvurmanın doğru olacağını belirtmiş. Halkın kendisinin karar verdiği şeyleri daha çok benimsediğini söyleyen Kadir Topbaş, 3’üncü köprüye İstanbul’a yakışır bir isim bulunması gerektiğini söylemiş. Ben de bir İstanbullu olarak 3’üncü köprüye anlamlı ve uygun bir isim düşündüm.İşte önerilerim:1) Yeter Köprüsü : Bu ismi koymakta yarar var. Yoksa artık köprü yapacak yer kalmayacak. Sonunda Boğaz’ı toprakla doldurup Avrupa ile Asya’yı karadan birleştirecekler.2) Cem Yılmaz Köprüsü:Türkiye’nin en komik ve en güvenilir ismi. Genelde köprü trafiği bunaltıcı olur. Sürücüler strese girer. Oysa Cem Yılmaz’ın ismi köprüye konulursa onu anımsayıp karşıdan karşıya güle oynaya geçerler.3) 3’üncü KöprüTrafik ve yol durumu haberleri verenlerin dışında Boğaz Köprüsü veya Fatih Sultan Mehmet Köprüsü diyen yok. Herkes 1’inci köprü ya da 2’nci köprü diyor. Fazla kafa yormaya gerek yok. Bu da 3’üncü Köprü.4) Bonus KöprüsüKöprünün maliyeti çok yüksek olacak. Sponsor gerekli. Bonus’çular zaten geçenlerde 10’uncu yıllarını kutlamak için tüm köprülerden geçişi bir gün için ücretsiz yapmışlardı. Köprüyü yapsınlar ismini alsınlar. Bundan güzel reklam mı olur?5) Sırat KöprüsüMecazi midir yoksa gerçekten var mıdır muammasına son vermek ve İslam dünyasından milyonlarca turist çekmek için ideal bir isim. Arabistan’daki Hac ve Umre seferleri gibi ülkemize her yıl köprünün açılış yıldönümlerinde ‘Sırat’ seferleri düzenlenebilir. Köprü çevresinde hatıralık eşya ve zemzem suyu misali Sırat Su’yu satan dükkanlar açılır. Cennete giden de cehenneme giden de Sırat köprüsünden geçeceğinden, bu köprü herkes tarafından ziyaret edileceğinden bir yıl içinde parasını fazlasıyla çıkartır. Ömer Karacan’ın sergisiÖmer Karacan, Bebek Lucca’da sergilediği Rio Karnavalı fotoğraflarını bazılarının iddia ettiği gibi cep telefonuyla değil profesyonel bir kamerayla çekmiş.Fotoğrafların satışından elde edilen gelir Kasımpaşa Çocuk Esirgeme Yurdu’na bağışlanıyormuş. Haziran’ın ilk haftasına kadar devam edecek olan sergide şimdiye kadar 40 bin liralık hasılat toplanmış. Resimler ve renkler çok ilginç. Sevgili Ömer’i bu yaratıcı çalışmasından dolayı kutluyorum.

Devamını Oku

Herkes kendi işine baksın!

16 Mayıs 2010

Gazeteci Ahmet Hakan, radyocu arkadaşımız Ayça Şen’in eski başbakanımız Tansu Çiller’e yaptığı telefon şakasını başarısız bulmuş. Ayça’nın Tansu Çiller’i telefonda işletmesi için “batık bir proje” demiş. İki neden vermiş. İlki Tansu Çiller’in artık aktif politikada olmaması. Ahmet Hakan’a göre eski bir politikacıyı işletmek radyoculuğun töresine sığmazmış. İkincisi Tansu Hanım’ın makaraya alındığına dair işaretler vermiş olması. Ahmet Hakan yanılıyor. Tansu Çiller’i işletmek radyoculuk raconuna aykırı düşmez. Kimsenin adını bile hatırlamadığı eski bir politikacıdan söz etmiyoruz. Aslında biz radyocular birbirimizi sevmeyiz, çekemeyiz ve korumayız ama ben bu kez elimde olmadan bir istisna yaptım. Ayça’yı çok başarılı buluyorum ve Ahmet Hakan’ın bu konudaki saptamalarının yersiz olduğunu düşünüyorum. Herkes kendi işine baksın!Defne ile “Her şey Bambaşka” Ekranda görmeyi özlediğimiz güzel sunucu Defne Samyeli, “Defne Her şey Bambaşka” isimli bir öğle kuşağı programıyla televizyona dönüş yaptı. İsminden de anlaşıldığı gibi farkıyla iddialı bir program düşünmüşler. Defne Hanım, yeni programı için “Format bana çok sıcak ve samimi geldi” demiş. Format dediği konuklu, sohbetli bildiğimiz sıradan televizyon programı.Seda Sayan, Esra Ceyhan, Serap Ezgü, İnci Ertuğrul, Şebnem Kısaparmak, Derya Baykal, Ece Erken gibi isimler yıllardır bu formatın resmen cucuğunu çıkarttılar. Yani aslında format filan yok hepsi aşağı yukarı aynı şeyi yapıyor. Defne Hanım, herhalde uzun zamandır ekrana küs ve televizyon izlemiyor. Yoksa “sıcak ve samimi” diye tanımladığı formattan her kanalda var. Hatta o formattan izleyiciye gına gelmiş vaziyette. “Her şey Bambaşka”nın diğerlerinden tek farkı Defne Samyeli’nin göz alıcı güzelliği ve kalitesi. Programa ilk çıktığı gün stüdyoya süper mini şortuyla arz-ı endam ettiğinde gerçekten her şey başka dedirtti. Sonra kanal bir ayar çekti, Defne’nin programı da formatı da sıradan hale geldi. Oysa her şeyin bambaşka olması için Defne’nin güzelliğini ön plana çıkarmaları gerek. Bırakın ne isterse giysin, kalksın dans etsin, göbek atsın, yazın programı plajdan bikinisiyle sunsun. İşte o zaman format sadece ona değil hepimize sıcak ve samimi gelmeye başlar.Kulağa küpe olay Amerikalı talk şov yıldızı Jay Leno, aynı kanalda meslektaşı Conan O’Brian ile yaptığı savaşı kazandı ama sonunda kaybeden kendisi oldu. ABD Başkanı Obama bile geçenlerde Jay Leno’ya “Reytingleri benden fazla düşen tek adam” diye yüklendi. Aslında Jay Leno bu konuda suçsuz. Kabahat tamamen çalıştığı kanalın odun kafalı yöneticilerinde. Önce Jay Leno’nun başarıyla sürdürdüğü ve Johnny Carson’dan devraldığı “Tonight Show” programını zamansız olarak Conan O’Brian’a vermek istediler. Adam ailesini, ekibini alıp New York’tan Los Angeles’a yerleşti. Ancak kendilerini uyanık sanan kanal yöneticileri Conan’ın programı tutmaz diye her ihtimale karşı Jay’i ellerinde tutmak için ona prime time’da program verdiler. Sonra Conan reytinglerde aynı saat dilimindeki rakibi David Letterman ile boy ölçüşemeyince ve Jay’in programı da bekleneni vermeyince şaşırdılar. Jay’i bu kez Conan’ın hemen önündeki saat dilimine kaydırmak istediler. Conan restlerini görmedi ve kanaldan yüklü bir tazminat alarak ayrıldı. Jay Leno da bırakmak zorunda kaldığı “Tonight Show”a geri döndü. İzleyiciler doğal olarak bu olaydan olumsuz etilendi. Conan’ın haksız yere ayrılmak zorunda kalmasının faturası Jay’e patladı ve kanalın gece şimendiferi “Tonight Show”un reytingleri düşmeye başladı. Jay Leno da Conan O’Brian da kendi farklı tarzları olan yetenekli komedyenler. Bu olaydan alınacak ders şu: Ne kadar yetenekli olursan ol başındaki yöneticiler salaksa kabak senin başına patlar.Kulağınıza küpe olsun!BEBEK MAMASI DİYETİHollywood yıldızı Jennifer Aniston’ın öncülük ettiği bir grup ünlü, sebzelerin püre halinde yendiği “bebek maması diyeti” ile zayıflıyormuş. Ünlülerin antrenörü Tracy Anderson diye bir kadın tarafından geliştirilen bu diyette gün içinde 14 kez püre şekline getirilmiş sebzeler yeniyormuş. Bu tür yeni, ilginç isimleri olan farklı diyetler hep popüler olmuştur. Özellikle kısa süre içinde çok kilo verdiren diyetlere rağbet fazladır. Mümkün olsa bir haftada 3 veya 5 değil 20 kilo vermek isteyenler vardır. Aslında işin aslı tamamen tembellikten kaynaklanıyor. Her gün muntazam olarak spor yaparak, düzenli yaşayarak ve gırtlağına hakim olarak yaşamak zor. Bunu başarabilmek için kararlı ve güçlü bir irade sahibi olmak gerekiyor. Diyet yapmaya kararlı olarak başlıyoruz ama irade denilen şeye yeniliyoruz. Amerikalılar “bebek maması diyeti”nden sonra yakında “köpek maması diyeti” diye bir şey uydururlarsa hiç şaşmam. Nasılsa orada bebek maması kadar köpek maması çeşidi var. Köpek maması diyetinde sadece köpek maması yiyorsunuz. Arada dilediğiniz kadar kuru mama atıştırmaya izin var. Tek sakıncası bir süre sonra karnınız acıktığında havlamaya başlamanız ve tek ayağınızı kaldırmadan çiş yapamamanız. Evde köpek besleyenlerin mamalarını köpekleriyle birlikte yemeleri tavsiye ediliyor. Köpek kendi mamasından çalınıyor sanmasın diye. Diyeti uygulayabilenler haftada en az 10 kilo veriyor. Çünkü mama yemek yerine aç kalmak tercih ediliyor.

Devamını Oku

Baykal’ın önü açık!

14 Mayıs 2010

CHP lideri Deniz Baykal ile eski özel kalem müdürü, yeni milletvekili Nesrin Baytok’a ait olduğu iddia edilen yatak odası görüntüleri, canım Türkiyem’in gündemine bomba gibi düştü. Deniz Baykal’ın demirbaşı haline gelen genel başkanlık koltuğuna 13’üncü kez oturmaya hazırlandığı parti kurultayı öncesi patlak veren bu skandal, komplo teorisini de beraberinde getirdi.Açık bir komplo olduğundan söz edildi.Adi bir tuzak, montaj, gerçek dışı şeref ve ahlaka aykırı da dendi. Sevgili Güngör Mengi, Deniz Baykal’ın durumu için “Siyasi yaşamını cesur bir kararla sonlandırması, büyük bir ihtimalle partinin önünü açacaktır” diye yazdı. Bence bu olaydan önü açılacak bir varsa o da Deniz Baykal’ın ta kendisi. Bizim memlekette bu tip skandallardan mağdur durumda kalanlara sempati duyuluyor. Haksızlığa tahammülü olmayan bir milletiz. Ne olursa olsun, Deniz Bey’e büyük bir haksızlık yapılmıştır. Güngör Bey’in dediği gibi özel hayatın mahremiyetine tecavüz alçaklıktır. Ancak, bu olaydan bence Deniz Baykal kazançlı çıkacak. Hem büyük bir çoğunlukla partisinin genel başkanlık seçimini kazanacak.Hem de önümüzdeki genel seçimlerde ona sinir oldukları için partisine oy vermeyenlerin oyunu alacak. Onun için Deniz Baykal’ın önü açık. Hele bir de Ali Kırca’nın karşısına geçip başına gelenleri anlatması süper olur!İçi cızlayan kadınlarÜnlü oyuncu Tamer Karadağlı’nın eski eşi ve meslektaşı Arzu Balkan “Tamer’i başka bir kadınla düşününce içim cız ediyor” demiş. Arzu Hanım haklı. Bazı kadınlar içleri cızlasın diye yaratılmış. Sakin, uysal, mazlum görünümlü Arzu Balkan onlardan biri. Bazı erkekler de kadınların içini cızlatmak için yaratılmış. Taş fırın erkeği pozundaki Tamer Bey de onlardan biri. Arzu Hanım’ın bugüne kadar içi cızlamaktan kömüre bile dönüşmüş olabilir.Kimbilir neler çekti kadın?Çekti de ne oldu?İçi cızlıyor da ne oluyor?Koskoca bir hiç!İçinin cızlaması maalesef hiçbir işe yaramıyor. Yani senin içini cızlatan senin için cızlıyor diye huyunu suyunu değiştirmiyor. Onun için en iyisi içi cızlayan değil başkasının içini cızlatanlardan olmak. Hayat çok kısa. Ağla ağla nereye kadar yani?Şarkısı bile var.“Ağlama değmez hayat bu gözyaşlarına.” Sonuçta cızlama konusunda diyeceğim şudur: “İçinden cızlayacağına boşu boşuna, iç cızlat, rahatına bak!”

Devamını Oku

Canım anneme

7 Mayıs 2010

Annem benim için dünyanın en mis kokulu, en iyi kalpli, en fedakar kadını. Annem benim bir tanem, canımın içi, her şeyim. Annem bana sürekli moral veren tek insan. Annem beni sürekli neşelendiren tek insan. Annem beni karşılık beklemeden iyi ve kötü günümde seven tek insan. Annem benim dünyada en çok sevdiğim insan. Canım annemin ve dünyadaki tüm annelerin Anneler Günü kutlu olsun.Hep Cem Yılmaz yüzündenSabit telefonlarla konuşmak cepten ortalama yüzde 50 pahalıymış. Vergilerden ve benzeri mali yükümlülüklerden dolayı değil. Hep Cem Yılmaz’ın yüzünden. Reklamlardan malı götürüyor. Acısını tüketiciden çıkarıyorlar. Eskiden GSM reklamlarına çıkardı. O zamanlar da cep daha pahalıydı. Nedir bu adamdan çektiğimiz?Ajda lütfen göbek atmasın! Süperstar Ajda Pekkan, Seda Sayan’ın programında göbek dansı yaptı. Biz Ajda Hanım’ı yıllar boyu toplum içindeyken kendine çok dikkat eden, en yakınına bile “sen” demeyen “siz” diye hitab eden, sözlerini seçerek kullanan, hareketleri son derece kontrollü bir sanatçı olarak tanıdık. Süperstar, nadide porselen bebekler gibi durduğu yerde kusursuz bir güzel. Göbek atmasına hatta dans etmesine gerek yok. O zaman karizması çiziliyor.Boşanan kadınların sığınağı Jet sosyetenin gözbebeği Ömer Karacan canım Türkiyem’de boşanan kadınların sığınağı olmuş vaziyette. Ömer, cemiyet hayatında çok popüler ve çok sevilen biri. Cep telefonuyla çektiği fotoğraflardan bile sergi açabiliyor. Ayrıca sosyetenin yıldızı Özlem Önal’ın da fahri büyükelçiliğini yapıyor. Bu arada her kocasından boşanan veya boşanmak üzere olan sosyetik hatun davetlerde bizim sevgili Ömer’in kollarında gülümseyerek pozlar veriyor. Vakko’dan ihraç Bettina Machler’inden, Brezilya’dan ithal Martha Şavkan’ınına kadar hepsi Ömer’in himayesinde kendilerini mutlu ve güvende hissediyor. Facebook profillerinde ilişkide olduklarını “in a relationship” diye yazanlar var. Ömer’e sığınanların yüzündeki ifadede de sanki “ready for a new relationship” yani “yeni bir ilişkiye hazırım” diye yazıyor.Cem Ceminay ve Bonbon Ankara 365 AVM’de!Bugün 15.00-18.00 arası Radyo N101’deki partnerim Bonbon Funda ile Ankara’nın en farklı AVM’si Çankaya’daki 365’de olacağız. Mutlu Çocuklar Alışveriş Merkezi olarak tanınan 365’te Anneler Günü’nü birlikte eğlenceli yarışmalar yaparak ve hediyelerlekutlayacağız. “Keyfe Özel Alışveriş Merkezi” sloganını benimseyen 365’e keyifli bir Anneler Günü için tüm Ankaralıları bekliyoruz. www.365.com.trDeniz’e düşen cipe sarılırEmekli mankenlerimizden Deniz Akkaya, kızının babası Efe Önbilgin’i bir türlü elinde tutamadı. Tam kaybederken bir bebek peydahladı. Adam bir ara döner gibi oldu. Amerika’lara gidip doğum yaptılar. Sonra kuş yine yuvadan uçtu gitti. Her neyse bu ikili birlikte huzur bulamıyor. Bebek davası bitti cip davası başladı. İddialara göre Efe Bey hediye ettiği cipi sattığı için Deniz Sultan’dan parasını geri istiyor. Alamayınca dava açıyor. Deniz Sultan da “Bana araba hediye edilmedi ki satayım” diyor. Ayrıca defalarca rica etmesine rağmen Efe Bey’in kızlarının nüfus cüzdanını bir türlü çıkarmaya yanaşmadığından şikayet ediyor. Sanki bunlar Güneydoğu’nun ücra bir köyünde yaşıyorlar! Köy deyince “Görünen köy kılavuz istemez” diye bir atasözü vardır. Bunların sonunda böyle olacağı belliydi. Deniz Sultan, Efe Bey’i tongaya düşürdü ve kendisinden bir çocuk sahibi oldu. Efe Bey, şaşkınlığını üstünden atınca çocuğu sahiplenmek zorunda kaldı. Ancak, Deniz Sultan’ın attığı kazığı unutamadı, lohusa döneminin sonuna kadar dayanamadı.Şimdi servetine ortak istemiyor. Nüfus cüzdanını çıkarmaya eli varmıyor. Zaten nüfüs cüzdanını ne yapacak. Kızın kapı gibi Amerikan pasaportu var. Sizin anlayacağınız, Efe Bey bebek hevesi geçince mızıkçılık yapmaya başladı. Yoksa ecel gelmiş cihane cip ağrısı bahane. Cipin parasını alacak da ne olacak? O bebeğin masrafını artık düzinelerce cip karşılayamaz. Amerikalıların bir lafı vardır. Efe Bey’in bilmesinde yarar var. Bu sefer çok geç ama ilerde işine yarayabilir. “When you play you pay” derler. Yani gözün oynaştaysa bedelini ödemeye hazır olacaksın. Onun için işin başında eşeğini sağlam kazığa bağlayacaksın. Yoksa bebeğimdi, cipimdi diye işte böyle bas bas bağırırsın!

Devamını Oku

Sabahın Sedası

7 Mayıs 2010

Bugüne dek değişik dış yapımcı firmalarla çalışan Seda Hanım bu kez bir televizyon kanalının iç yapımlarıyla çalışıyor. Genelde iç yapım dediklerinde o projenin bütçesi dış yapımlara kıyasla çok daha mütevazı olur. Zaten “iç yapımlar” dedikleri birimi kanallar sırf bu amaçla hayata geçirdiler. Maaşlı elemanlarına programları ucuza yaptırıp dışarıya para ödememek için. Acaba Seda Sayan ekrana dönmek hatırına parasal anlamda bir fedakarlık yaptı mı? Piyasasını düşürmemek için bunu kamuoyuna açıklamak istemese de normal ücretinden önemli bir indirim yapmış olabilir. Çünkü sonuçta ekran bir vitrin. Bu vitrinde ne kadar çok gözükürsen o kadar cazip iş teklifleri geliyor.Seda Sayan yeni albüm ve kliplerle uğraşacağına kendi tanıtımını her sabah ekrandan yapmaya devam edecek. Düğün, nişan, bayi toplantısı ekstra tekliflerini de bu sayede almaya da devam edecek. Terliğinden kolasına bol sıfırlı reklam teklifleri de cabası. Yani programı yapmak için değil para almak, üste para verse bile kazançlı çıkar. Sabah programları zaten yıllardır hep yaptığı şey. Artık uykusunda bile yapabilir.İlk programına konuk olarak M. Ali Erbil ve Fatih Ürek ile başlayıp astroloji ve sağlık köşelerine yer verdiğine göre herhangi bir yenilik düşünmediği de kesin.Programın ismi “Sabahın Sedası” yerine “Eski Hamam Eski Tas” da olabilirdi!Akın Öngör’ün kitabıGaranti Bankası’nın Eski Genel Müdürü Akın Öngör, geçen Pazartesi Radyo N101’de “BACK UP MORNING SHOW”da konuğum oldu. Akın Bey’i kariyerindeki başarıları ve hayattaki duruşu ile bugüne dek hep uzaktan takdir etmiştim. Kendisiyle tanıştıktan sonra bu takdirimin boş olmadığını gördüm.“Benden Sonra Devam” isimli kitap, geleceğin liderine sürdürülebilir başarı için ipuçları veriyor. Akın Öngör aynı zamanda okyanusları dolaşmış iyi bir denizci. Şarapçılıkla da uğraşıyor. ’Selendi’ marka şaraplarını eşi Gülin Hanım’ın adına yaptırdığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışladığı Kız Teknik ve Meslek Lisesi’nin olduğu Akhisar’da üretiyor. Sizin anlayacağınız Akın Öngör, başarıyı hedefleyen yöneticileri için rol modeli bir adam. Ama bence hayattaki en büyük başarısı iyi bir aile reisi olması ve 35 yıldır aynı kadınla aynı aşk, huzur ve mutluluk içinde evliliğini sürdürebilmesi. Halis Ağa’nın yıldırma taktikleri72’lik iş adamı Halis Toprak, ayrılmak istediği 18’lik eşi Nazlıcan’ı yıldırmak için çeşitli taktiklere başvuruyormuş. Bir kere gencecik eşini evde bırakıp film festivali için bir aylığına Cannes’a gitmiş. Sonra karısına beş kuruş para bırakmadığı gibi, kadının ek kredi kartını iptal etmiş. Daha sonra müştemilatta kalan karısını, köşke çıkarsa bacaklarını kırmakla tehdit etmiş. Daha daha sonra da köşk çalışanlarına karısının kaldığı müştemilata ekmek bile girmeyecek talimatını vermiş. Halis Ağa genç zevcesiyle geçen yıl nikah masasına oturduğunda büyük tepki çekmişti. Hatta Ağa’nın kızları “Babamızın akıl sağlığı yerinde değil” diyerek evliliğin iptali için dava açmıştı. Son yaptıkları, Ağa’nın akıl sağlığında bir sorun olmadığını gösteriyor. Halis Ağa’nın aklının çalışmasında herhangi bir sorun yok ama yıldırma taktikleri diye aklının kötüye çalışmasında oldukça büyük sorunlar var!Meraklısına KayahanŞarkıcı Nilüfer “Hepsi Bu” isimli kitabında en çok meslektaşı Kayahan’a yer vermiş. Son yıllarda beste ücreti nedeniyle kanlı bıçaklı olduğu Kayahan’a özel bir yer ayırmış. “Meraklısına Kayahan” adlı bölümde ikilinin tanışmalarından mahkemelik olmalarına kadar olan süreçte yaşananlar tüm ayrıntılarıyla anlatılmış. Nilüfer, Kayahan’ın çok para kazandığı dönemde evine para sayma makinesi bile aldığını yazmış. Kayahan da “Para sayılabilir ama dostlar sayılamaz” demiş. Nilüfer ve Kayahan’ın ikisi de çok değerli müzisyenler. Türk pop müziğine katkıları inkar edilemez. Ancak aralarındaki bitmek bilmeyen çatışmadan hepimize gına geldi.Artık ikisiyle ilgili hiçbir şeyi merak edecek halimiz kalmadı. Dilerim bu tamamen duygusal anlaşmazlığa bir an önce son verirler. Yoksa sonunda bize “Keşke hiç birlikte çalışmasalardı” dedirtecekler.

Devamını Oku

En büyük başkan Aziz başkan

2 Mayıs 2010

Fenerbahçe bu sezon şampiyon olursa bunu ne teknik kadroya, ne futbolculara, ne de muhteşem taraftarına borçlu olacak. Başkan Aziz Yıldırım, sarı lacivertli camiaya şampiyonluğu tek başına getiren kahraman olarak tarihe geçecek. Aziz Başkan’ı eleştirenler onun gücünü ve başarılarını kıskanıyor. Adam tek tabanca koskoca Türkiye Futbol Federasyonu, hakemler, rakipler ve kendi takımının içindeki formsuzluklar, huzursuzluklarla mücadele ediyor. Böyle bir başkan her kulübe gerek...Galatasaray’ın başkanı başarısız olduğunu kabul etmek zorunda kaldı ve kabak zavallı Arda’nın başına patladı. Beşiktaş’ın başkanı kendi stadında maçlara bile gidemiyor. Ne zaman konuşsa, eline yüzüne bulaştırıyor. Aziz Başkan ise ligin bütün seyrini değiştiriyor. Sezonun başında Arda’ya astronomik bir transfer ücreti teklif etti. Çocuğun aklı karıştı ve ezeli rakibinin en büyük silahı mermisiz kaldı. Adnan Polat yönetimi biraz becerikli olsa Aziz Başkan’ın blöfünü görür Arda’yı Fenerbahçe’ye verirdi. O zaman Arda bu verimsiz yılında Galatasaray’ın değil Fenerbahçe’nin sorunu olurdu. Ama Aziz Başkan bu tip takım içi sorunlara da ’Azizsilin’ ile çözüm buluyor. Bizim sözde korkusuz futbol medyasının da Aziz Başkan’dan ödü kopuyor. Erman Toroğlu, Hıncal Uluç gibi büyük isimleri bir şekilde pasifize etti. Türk futbolunda ”Ali Şen Başkan Fenerbahçe şampiyon“ dönemi bitti. ”En büyük Başkan Aziz Başkan“ devri başladı. Bu böyle biline!TACİZCİ PİLOTTHY çalışanı bir hostes, İzmir uçuşu sırasında pilotun tacizine uğradığını kurum içi mail sisteminden herkese duyurmuş. Pilotu işten atmışlar. Hostes, pilotun kendisine masaj yaptırmak istediğini, eteğinin altına koku spreyi sıktığını, sıkıştırdığını, “parfümün ne güzel’’ diyerek boynundan koklamaya çalıştığını ve yemeğe çıkmak için zorladığını iddia etmiş. Adı gizli tutulan hostes pilota çayı nasıl içtiğini sorduğunda ”Sen parmağını koy öyle içerim“ cevabını aldığını açıklamış. Pilotun ne demek istediğini anlamayıp sorduğunda bu kez parmağının şeker niyetine kullanılacağını öğrenmiş. İşten atılan pilot özel bir havayolunda uçuşa başlamış, hostes ise izne ayrılmış. Uçağın ön tarafında meğer neler oluyor neler...Aradaki perdeyi demek boşuna çekmiyorlar. Pilot tacizci macizci ama garantici. Bir yandan hostesin parfümünü beğenip boynunu kokluyor, bir yandan da eteğinin altına güzel koksun diye koku spreyi sıkıyor. Bangkok seferlerini hatırlayıp masaj istemesini anlarım. Ufacık kabinin içinde kocaman uçağı kullanmak kolay değil. Hostesi sıkıştırmasını da anlarım. Daracık alan sonuçta... Ama şeker niyetine hostesin parmağını çayına sokma isteği beni aşar. Bunu unutana kadar uçaklarda çay, kahve içmek istemeyeceğim gibime geliyor. Olayın ilginç tarafı kovulan pilotun hemen bir başka yerde iş bulması... Havacılık sektöründe pilotların tacizini fazla önemsemiyorlar herhalde... Yoksa, havadaki Coşkun ya da Nuri Alço hemencecik nasıl iş bulurdu? Tacize uğrayan hostes de izinde bu arada... Psikolojik bir travma yaşıyor olması normal. Kendinizi onun yerine koyun hanımlar... 10 bin fitte kafasında armalı şapka olan adamın biri eteğinizin altına koku spreyi sıkıyor ve parmağınızı şeker niyetine kullanmak istiyor. Oynatmaya az kaldı, doktorum, pardon pilotum nerede yani!Zenginler zenginlerle evlenmek zorunda mı?Holding sahibinin kızı armatör biriyle evleniyor. Haksızlık bu! İnsanın komünist olası geliyor. Evlilikte bir tarafın fakir olması gerekiyor arkadaşlar. İki taraf da zengin olursa boşta kalan iki fakire ne olacak? Onlar da birbirlerini bulacak ve ömür boyu parasız mı yaşayacak? Nerede o güzelim eski romantik Türk filmleri? Zengin kız yakışıklı ve gururlu fakir delikanlı ile evlenirdi. Fabrikatörün oğlu işçi kıza aşık olur, onunla hayatını birleştirmek için mirastan reddedilme pahasına ailesiyle mücadele ederdi. Nerede benim Ediz Hun’larım, Filiz Akın’larım? Nerede benim anlayışlı, zengin, iyi kalpli Hulusi Kentmen gibi tonton babalarım? Bu devirde iki zengin birbirini buluyor ya da biri diğerine adrese teslim gidiyor. Bu sayede zengin ailelerin paraları fakirlere gitmiyor. Servetleri aralarında kalıyor. 5 yıldızlı otellerde havai fişekli görkemli düğünler yapılıyor. Bazıları mutlu, mutsuz devam ediyor, bazıları dayanamayıp boşanıyor. Ben fakir bıçkın sokak delikanlısı ’Tophaneli Osman’ İzzet Günay’larımın zengin aile kızlarıyla nikah masasına oturacağı günleri bekliyorum. Köylü kızı ’Kezban’ Hülya Koçyiğit’lerimin zengin veliahtlarla evlenip dünyayı gezmesini istiyorum. Zenginler zenginlerle evleneceklerse, bari yüklü bir evlilik vergisi ödesinler. Paranın parayı çekmesi yetti!HaftanIn FIKRASITemel çok iyi eğitilmiş bir köpek alıyor. Adını Bilgi koyuyor. Bilgi Temel’in her söylediğini anlıyor, hatta Temel eve telefon ettiğinde ahizenin karşısında her sorduğu soruya farklı bir ses çıkartarak cevap veriyormuş. Temel yine bir gün evi aramış. Bilgi telefonu açıp ’Hav’ demiş:- Ula Bilgi... Sen misun ?- Hav..! - Fadime evde mi? -Hav..!- Başka kimse var mı? -Hav..!- Ula kaç kişi var? -Hav... Hav...- Ne yapıyorlar?- He he he he he he (soluma sesi)- Yahu ne zamandan beri ?- Uuuuuuuuuuuuuu (uluma sesi)HaftanIn DeĞİŞkenİ: Şirin EdigerOkan Bayülgen’in Eşi Şirin Hanım: “Okan’ın her şeyden nefret etmesine bayılıyorum. Birlikte her şeyi eleştiriyoruz. Pozitif insanlarla aynı ortamlarda kalamıyoruz, fenalık basıyor” demiş. İnsanlar nasıl değişiyor! Şirin Hanım, Okan’dan önce aşırı kibar, düşünceli, karşısındakini incitmekten çekinen ve her daim pozitif geçinen sunucu yapımcı Osmantan Erkır ile evliydi. Kadına herhalde Osmantan ile olan eski evliliği kabus gibi geliyordur. Haklı!

Devamını Oku

İsmail Cem ödülleri

1 Mayıs 2010

Ekranın popüler ünlülerini bir araya toplamak için sanki herkese ya bir ödül verdiler, ya da verecekmiş gibi yaptılar. Ödül kategorileri de kafaları karıştırdı. Örneğin, gençlik dizisine ödül var da yaşlıların dizisine neden yok? Oysa, benim gördüğüm kadarıyla gençlerden çok yaşlılar televizyon izliyor. Allah’tan ’Gençlik Dizisi’ ödüllerini yaşlılar kazandı da alınan olmadı. Uyarlama ve özgün senaryo var da, neden uydurma senaryo yok? Çoğu senaryo aslında uydurma değil mi? Bir de en iyi çıkış yapana ödül veriyorlar ama en iyi iniş yapanı ihmal ediyorlar. Asıl en iyi iniş yapanın moral açısından ödüle ihtiyacı var. En iyi fragmana bile ödül vermişler. Fragman bu yahu... Rüşvetin belgesinin olmadığı gibi fragmanın da ödülü mü olurmuş? Ya ’Unutulmaz Sahne Ödülü’ne ne demeli? Seneye o sahne unutulduğunda verdikleri ödülü geri mi alacaklar? Yaşam boyu başarı ödüllerinden birini sevgili Uğur Dündar’a vermişler. Zaten Uğur Dündar’ın ödül kazanmadığı bir törenin kamuoyu açısından bir geçerliliği olamaz. Antalya özel ödülünü ise Perran Kutman, Güneri Civaoğlu ve Müjdat Gezen’e vermişler. Bu üçü yaz tatillerini hep Antalya’da yapıyor olmalı. Yoksa özellikle onlara bu ödülü vermezlerdi herhalde... Antalya değil ’Bodrum özel ödülü’ olsaydı, mesela Akrep Nalan ödülü kapmıştı. Ayrıca, bu ödüller sayesinde televizyonda ’Bir Kelime Bir İşlem’ diye bir yarışma programı olduğunu öğrenmiş olduk. ’Ayı ve İnsan’ diye de bir belgesel varmış! İnternet desteği ödülünü düşünene bravo... Onsuz eksik kalırdı bu tören sanki!’Kurtlar Vadisi’ dizisinin yapımcıları bu yıl aday olmak istememiş. Yani kaybedeceklerini baştan anlayıp “erkeklik bizde kalsın” deyip adaylıktan çekilmişler. Ben olsam onlara da “En Uyanık Dizi Yapımcıları” ödülünü verirdim. ’İsmail Cem Ödülleri’ ile birlikte Antalya bir ödül törenine daha kavuştu. Darısı diğer turistik yörelerimizin başına... Verin ödülleri, toplayın ünlüleri.HELİN’İN FAYTONCU MASALICanım Türkiyem’in ünlüleri bir alem. Günlük hayatta bir gün önce yediklerini unutuyorlar ama ekrana çıkınca 20 yıl öncesini dün gibi hatırlıyorlar. Son olarak Helin Avşar, bir TV programında 13 yaşındayken bir faytoncu tarafından kaçırıldığını iddia etmiş. Hikâyeye göre Helin ile arkadaşı İzmir, Kordon’da faytonla gezmeye çıkmışlar. Bir süre sonra kendilerini bilmedikleri bir yerde bulmuşlar. Faytoncu ara sokaklara giriyormuş. Helin ile arkadaşı panikleyip “Neden buralara geldik amca?” diye sormuş. Faytoncu cevap vermemiş. Bunlar kaçırıldıklarını anlayıp korkmuş. Fakat o anda önlerine bir taksi çıkmış ve faytona çarpmış. Fayton ikiye ayrılmış. Faytoncunun beli kırılmış. Helin ile arkadaşının hayatı kurtulmuş. Yıllar önce de şarkıcı Gökhan Özen jet skisiyle açık denizde kaybolup 10 metrelik dalgalar ve köpek balıklarıyla 24 saat boğuşmuş, sonra da helikopterle kurtarılmıştı. Helin’in hikâyesi bana bu olayı anımsattı. Kordon’da değil, herhangi bir yerde faytonla kız kaçırıldığını ilk defa duyuyorum. Bunların faytonu herhalde araba kadar hızlı gidiyordu, atlayamadılar. Belki faytoncu Nalkapon’du! Faytonunu çeksin diye sütçü beygirleri değil, yarış atları kullanıyordu. İşin garibi, taksi gelip bunlara çarpıyor ve faytoncunun beli kırılıyor ama Helin ile arkadaşına bir şey olmuyor. ‘Nasıl bir şey olmaz’ demeyin. Gerçek hayatta olur ama masallarda olmaz. Helin, herhalde o yaşlarda La Fontaine masalları okuyordu. “Öküz Olmak İsteyen Kurbağa”, “Karga ile Tilki” gibi masallardan esinlenip “Faytoncu ile Kızlar” diye bir masal yazdı. 20 yıl sonra da TV’de bu masalı anlattı. Ben de 7- 8 yaşlarında Büyükada’da eşekten düşmüştüm. Eşek su içmek için eğildi. Ben de kayıp düştüm ve kendimi eşeğin içtiği bulanık suyun içinde buldum. İlk çıktığım televizyon programında bunu “Issız adada kudurmuş eşek beni bataklığa nasıl fırlatıp canıma kıymak istedi?” diye anlatacağım. Nasılsa ekranda atış serbest!SAINT PETERSBURGGeçen hafta ETS Tur ile Rusya’nın en güzel kenti Saint Petersburg’a gittim. ETS Tur çok başarılı... Son derece akıllıca bir gezi programı düzenliyorlar. Rehberimiz Serge’nin iyi derecede Türkçe bilmesi çok işe yaradı. Çünkü Rusların çoğu İngilizce bilmiyor ve konuşmak da istemiyor. Saint Petersburg eski adıyla Leningrad gerçekten görülmeye değer bir yer. Şehir turundan hemen büyüsüne kapılıyorsunuz. Tarihi dokusuyla şehrin güzelliği bütünleşmiş. Çarlık Rusyası modern bir metropole dönüşmüş. Avrupa kentlerinden bir farkları yok. Müzeler, kiliseler, anıtlar bol bol gezilecek turistik yer var. Muhteşem Hermitage Sarayı bütün bir gününüzü alabilir. Tur ile gitmek çok avantajlı oluyor. Hiç vakit kaybetmiyorsunuz.Kendi başınıza zor bulacağınız yerleri bir çırpıda geziyorsunuz. Kentin dışındaki saraylara da uzandık. Pushkin Sarayı ve görkemli bahçesi müthişti. Rus yemekleri lezzetli. Restoranlar oldukça pahalı ancak paranızın karşılığını alıyorsunuz.Örneğin Strogonof’un saray yavrusu malikanesindeki restoranda kendi adını verdiği dünyaca ünlü “böf strogonof” yemeğini bir başka türlü yapıyorlar.Gece kulüplerindeki eğlence belli bir saatten sonra sınırları aşabiliyor. Saint Petersburg, azgın Rus Rasputin’in yuvası olduğunu renkli geceleriyle kanıtlıyor.Çoğu yerde sigara içiliyor ve ucuz olduğu için Ruslar çok sigara içiyor. Trafik kötü. Taksi bulmak zor. Taksimetreleri olmadığı için kazık yemek normal. Hediyelik eşya alışverişi için bir dolu dükkan var. Ancak pazarlık etmiyorlar. En güzel ve lüks otelleri şehrin göbeğindeki tarihi Grand Hotel Europe... Odaları, restoranları, yemeği ve servisi dört dörtlük... Saint Petersburg, geniş ve ferah sokakları, kanalları ve etrafta dolaşan güzel insanları, temiz ve serin havasıyla romantik bir kent... Yeniden aşık olmanın en kestirme yolu Saint Petersburg gezisi... TÜRK KADINI RUS’TAN GÜZEL!Saint Petersburg’da çok güzel Rus kadınları gördüm. Hepsi beyaz tenli ve bebek gibi güzeldi. Ama Türk kadınlarının Rus hemcinslerinden daha bakımlı ve daha güzel olduklarına inanıyorum. Hele 30’undan sonra Rus kadını güzellikte Türk kadının eline su dökemez. Bizimkilerin kıymetini bilelim beyler!

Devamını Oku