Buzlu ekran

Haberin Devamı

Canım Türkiyem’de her şeyi uç noktasına taşımaya mecburuz. Sigara yasağından sonra RTÜK, ekranda görünen sigaraları buzlamaya başladı. Kimse sigara görsün istemiyorlar. Belki gören imrenir canı çeker bir tane tüttürür diye... Artık televizyonda eski, yeni film ve dizilerde sigaralar buzlanıyor. Bazı kanallar buzlama yerine sigaranın üstüne renkli bir kukuleta koyuyor. Sonuç olarak ortaya son derece komik bir manzara çıkıyor. Geçen gün bir kanalda bol sigara sahneli bir film izledim. Sigaraların üstünü buzlamışlar kadının memeleri açıktaydı!

Bence sigara dumanını da buzlasınlar ki tam olsun. Hatta alkol de sigara gibi zararlı diye bütün içki kadeh ve şişeleri de buzlanmalı.

Öpüşme sahneleri de bazen rahatsız edici oluyor. Dudak dudağa nedir o öyle uzun uzun öpüşmeler? İnsanlar tahrik olmasın diye ekranda öpüşen dudakları derhal buzlasınlar. Hamburger ve kızarmış patates yemek obeziteye neden olmuyor mu?

İştah kabartıcı zararlı yemekler bundan böyle televizyonda buzlanmalı. Ben şahsen filmlerde ve dizilerde gördüğüm silahlardan rahatsız oluyorum. Şiddet eğilimli olmayalım diye ekranda tabanca, bıçak ne silah varsa buzlanmalı. Rol icabı maske giyen katil rolünü oynayanların da çocukları ve gençleri maske giymeye heveslendiriyor. Hatırlarsanız bir aralar işportacılar “Çığlık” filminin maskelerini satıyorlardı. Kötülük yapmaya teşvik etmemesi için korkunç karakterlerin maskeleri ve kafaları buzlanmalı. “Onüçüncü Gün”den Jason, “Cadılar Bayramı”ndan Michael, “Elm Sokağı”ndan Freddy’nin örneğin baş kısımlarını ekranda buzlu olarak göstersinler.

Güneş ışınları insana zararlı. Ekrandan güneşi de buzlamaları gerekiyor. Belki güneşe çıkıp kendine zarar vermek isteyen izleyiciler olur. Küfürlü sahneler çocuklarımız için kötü örnek oluyor. Küfür eden tiplerin ağzı buzlanmalı hatta ‘ibret-i alem olsun’ diye dudaklarına kırmızı biber konmalı. Ekranda çirkin insan görmek de hoş olmuyor. Çirkinlerin suratları buzlanmalı. Hayvanların ve balıkların cinsel uzuvlarının bugüne kadar buzlanmamış olması büyük hata. Velhasıl, sadece sigarayı değil tüm ekranı buzlasınlar ki onlar da rahat etsin biz de!

Ağa dedeğin Halis Ağa gibi olur

72 yaşındaki Halis Toprak’ın 18’lik eşi Nazlıcan evliliklerinden şikayetçiymiş.

Halis Ağa, zavallı saf Nazlıcan’ı karısı olarak almış ama sonra kölesi yapmış. İlk gördüğünde “Kraliçem” dediği Nazlıcan’a kötü muamele etmeye başlamış.

Bardağı taşıran son damla Halis Ağa’nın karısına tuttuğu İngilizce öğretmeniyle kırıştırmaya başlaması olmuş. 29 yaşındaki İngilizce öğretmeniyle başbaşa kahvaltı eden Halis Ağa, karısını yanına bile çağırmamış. Hatta karısına hizmetçi muamelesi yapmış. Kıskançlıktan psikolojisi bozulan Nazlıcan da kocasının tansiyon haplarını yutarak intihara teşebbüs etmiş. Halis Ağa’ya bakar mısınız? Kendi tansiyonunu kontrol altına almış karısınınkini yükseltmiş. 18’likten 29’luğa transfer oluyor ama 30’un üstüne de çıkmıyor. Karısı için getirdiği İngilizce öğretmenini evin hanımı yapıyor. Evlenmeden önce verdiği sözlerin hiçbirini tutmuyor. Halis Ağa, iddiaya göre karısına manevi işkence de yapıyormuş. Önce “Yediklerin zehir zıkkım olsun” deyip sonra kadın yemek yiyemeyince “Niye yemiyorsun?” diye soruyormuş. Zavallı saf Nazlıcan da gözyaşları içinde ‘Doydum’ diyormuş. Kadınla resmen alay ediyor yani... Halis Ağa, eski Türk filmlerindeki zengin ve acımasız ağalara benziyor. Erol Taş, Bilal İnci karışımı gaddar ağa karakterinden eksiği yok, fazlası var. Örneğin, Kadir Savun, Hulusi Kentmen, Halis Ağa’ya göre fazla iyi kalpli kaçar. Nazlıcan da Hülya Koçyiğit, Necla Nazır arası bir şey. Erkek Fato, Fatma Girik gibi. “Tüh sana” deyip insanın suratına tükürecek hali yok. “Vur kafasına tokadı, al önündeki lokmayı” misali bir kadın. 40 yıl öncesinin Halis Ağa tipi ağalarından günümüzde kalmadı sanıyordum. Kadınlar artık bilinçlendi, haklarını, hukuklarını, kendilerini savunmayı filan biliyorlardır diye düşünüyordum. Yanılmışım. Halis Ağa gibiler oldukça bizde ağalık bitmez. Zaten aşağısı kurtarmaz. Ağa dediğin de Halis Ağa gibi olur!

Lokuuum Or No Lokuuum?

Amerikalı aktör Bruce Willis, Acun’un “Var Mısın Yok Musun” yarışmasına güzel eşi İngiliz model ve oyuncu Emma Heming ile 31 Ekim 2009’da konuk olmuştu. Geçen ay David Letterman’ın talk şovunda İstanbul’daki yarışma macerasını aklınca esprili bir tarzda anlatmaya çalıştı. Hollywood’un ünlü aktörleri televizyon programlarına katıldıklarında halktan biri gibi davranıp ne kadar mütevazı olduklarını göstermeye çalışır. Zorlama espriler yapar ve antipatik olur. Bruce Willis’inki bu antipatik türdendi. Uyduruk bir hikâyeden sonra lisanımızı anlamadığı için yarışmadan istediği kadar para kazanamadığını iddia etti. Sonra abartılı bir şekilde “Yokuuum or No Yokuuum” diye bağırarak taklit yapmaya çabaladı. Ama bence o ‘yokum’ kelimesi yerine büyük bir olasılıkla kendisine hediye edilen lokumu hatırladı ve “Lokuuum Or No Lokuuum” diye gırtlak patlattı. Letterman, Bruce’un anlatmaya çalıştıklarından hiçbir şey anlamadı. Hatta “Bu anlattığın o kadar saçma ki senin için bile normal değil” dedi. Her ne kadar yardım amaçlı olduğunu söylese de Bruce Willis, İstanbul’a kesinlikle bedava gelmemiştir. Organizasyon kapsamında yarışmaya çıkmak için mutlaka bir para almıştır. Yarışmadan kazandığı yardıma gitmiş olabilir ama Bruce önce kendi ücretini garantiye almıştır. Şöhret diye Hollywood’da ne kadar salak oyuncu varsa bulup getiriyoruz ve bir ton para ödüyoruz. Ülkemize hiçbir faydası olmadığı gibi bir de “Lokuuum Or No Lokuuum’ diye dünyanın önünde bizimle dalgalarını geçiyorlar. Gidin işinize be!

DİĞER YENİ YAZILAR