Başbakan Tayyip Erdoğan üç hafta öncesine kadar Meclis’teki üçte ikiye yakın çoğunluğuna, iktidar olmanın verdiği avantajlara güvenerek “Her şey bizim istediğimiz gibi olacak” diyordu.
Ama her şeyin sayılardan ibaret olmadığı son on günlük süreçte net biçimde ortaya çıktı.
Yine Erdoğan, cumhurbaşkanı adayını açıklamaktan ısrarla kaçınıp muhalefete yüklenirken, “Bizim de kendimize göre taktiklerimiz, stratejimiz var” diyordu.
Sağlıklı bir strateji olmadığı, var idiyse de ilk darbede çöktüğü anlaşılıyor.
Merkez sağda düne kadar birbirlerinin düşman kardeşi olan, yıllardır birbirlerine karşı acımasızca mücadele eden iki parti; DYP ve ANAP bütünleşme kararı alabildi. Akılcı bir düşünce ve anlayış birliği ile her iki parti de ana gövdede bir araya geldi.
Bu birleşme merkez sağ tabanda kuşkusuz büyük bir rahatlama yarattı, moral aşıladı.
Peki ya merkez sol?
Önce Ankara Tandoğan’da, ardından İstanbul Çağlayan’da, önceki gün Manisa, Çanakkale ve Marmaris’te meydanları dolduran yüzbinler “birleşin” diye merkez sol partilere çağrı yapıyor.
AKP’nin içine düştüğü sıkışıklıktan kurtulmak için ortaya attığı cumhurbaşkanını iki turlu seçimle halka seçtirme projesi işlemeye devam ediyor. Buna yönelik anayasa değişiklik teklifi dün Meclis Anayasa Komisyonu’nda görüşüldü.
Önümüzdeki günlerde de muhtemelen Genel Kurul’da görüşülüp ilk tur oylaması yapılacak. Bu önemli projenin bugüne kadar gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği tartışılıyordu. Ancak Anavatan’ın da destek verme kararı almasıyla şimdi anayasa değişikliğinin en azından Meclis’ten geçme olasılığı yükseldi.
Cumhurbaşkanı da veto etmez, halkoyuna sunma gereği duymaz ise belki de cumhurbaşkanını halk seçecek.
Ve bu durum yeni ve çok daha ciddi bir tartışmayı beraberinde getirecek. Cumhurbaşkanını Meclis’e değil halka seçtirmenin parlamenter sistemin özüyle çelişip çelişmediği bir yana, en basitinden cumhurbaşkanı adaylarının propaganda çalışmaları bile tartışma konusu olacak.
AKP iktidarda geçirdiği son dört buçuk yılda sanki hiç boş zaman bulamadı, hiç fırsat olmadı, şimdi parlamento seçim kararını aldıktan sonra parlamenter sistemin temel esaslarını ilgilendiren bir anayasa değişikliği yapmaya çalışıyor.
İktidar 353 milletvekili ile parlamentoda ezici bir çoğunluğa sahip olmasına karşın cumhurbaşkanını seçememe beceriksizliği gösterip siyaseti mahkemeye düşürdükten sonra şimdi öfkeyle yeni çıkış yolu arayışlarında.
“Cumhurbaşkanını parlamento mu seçmeye devam etmeli, halk mı seçmeli?” tartışması dünün konusu değil. Yıllardan beri Türkiye bu tartışmayı yapıyor. Bugünkü iktidar da ilk günden beri bu tartışmanın elbette farkındaydı. Ama geçen dört buçuk yıllık sürede bu konuda en küçük bir girişim yapmadı.
Hatta son dönemde cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarının en hararetli döneminde bile bazı muhalefet partileri hükümeti uyardılar. Örneğin ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu Başbakan Erdoğan destek için kendisine geldiğinde cumhurbaşkanını halka seçtirmeyi önerdi. Mumcu, son gün bile AKP’ye halka gitme çağrısı yaptı. Ancak AKP bu çağrıları, bu önerileri hiç dikkate almadı. Çünkü bir hafta öncesine kadar Çankaya’yı deyim yerindeyse çantada keklik görüyordu. İstediği adayı rahatlıkla seçim Köşk’e gönderebileceğini varsayıyordu.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önceki akşam açıkladığı çifte sandık ve cumhurbaşkanını halkın seçmesi önerisi Ankara’da kafaları iyice karıştırdı. Şimdi herkes bu önerinin samimi olup olmadığını tartışıyor.
Son iki günden beri Ankara’da erken seçim konusunda ince ince taktik manevralar sergileniyor.
Erdoğan’ın erken seçim kararı kimse için sürpriz olmadı. Bu beklenen bir karardı ve içine düşülen sıkıntılı durumda tek çıkış yoluydu. Sürpriz olan Erdoğan’ın cumhurbaşkanını halkın seçmesi noktasına gelmiş olması. Bu arada da cumhurbaşkanlığı seçim süreci de devam edecek. Devam edecek de bunun nafile tur olacağı, sonuç çıkmayacağı çok açık. Çünkü AKP’nin umut bağladığı ANAP’ın Genel Başkanı Erkan Mumcu oylamaya katılmayacaklarını dün ilan etti.
İşin ilginç yanı, AKP’nin bu turlar için öngördüğü takvim de sakat. Deniyor ki “Birinci tur oylama 6 Mayıs’ta yapılacak. Fakat toplantı yeter sayısı (367 milletvekili) bulunamaz ise 9 Mayıs’ta yapılacak.”
Ankara’da iktidarıyla muhalefetiyle herkes dün akşam saatleri itibariyle derin bir nefes aldı.
Aslında sadece siyaset değil tüm Türkiye rahat nefes aldı. Genelkurmay’ın geceyarısı bildirisinin ardından başlayan kaygı ve gerilimleri aşma yolunda önemli fırsat penceresi aralanmış oldu. Bu da toplumu olduğu kadar piyasaları, yerli ve yabancı sermayeyi de rahatlattı.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı, CHP’nin haklılığını tescil ettiği gibi, AKP’ye de içine düştüğü sıkıntılı durumdan onurlu bir çıkış kapısı aralamış oldu.
Anayasa Mahkemesi’nin CHP’nin başvurusu üzerine dün verdiği kararla Anayasa’da ve Meclis İçtüzüğü’nde açık hüküm olmadığı için uzunca bir süreden beri tartışılan ve kafa karışıklığı oluşturan son derece önemli bir konuda da içtihat oluşturuldu.
Türkiye’nin yaşamakta olduğu siyasal krizi aşmak için erken seçimden başka yol olmadığı çok açık. Bunu iktidar partisi de görüyor. Ama en azından şimdilik görmezden geliyormuş izlenimi veriyor. Bugün aleyhine çalışan gelişmeleri seçim kampanyasında nasıl lehe çevirebileceğinin hesaplarını yapıyor.
O yüzden de günlerdir yapılan erken seçim çağrılarına yanıt vermiyor Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.
Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül açıkça söyledi; “adaylığımı çekmem sözkonusu değil. Süreç devam ediyor” dedi. Başbakan da farklı düşünmüyor.
Peki ne yapacaklar? Hiçbir şey olmamış gibi, birinci tur oylamanın yapıldığı 27 Nisan günü saat 23.00’ten sonra da hiçbir şey değişmemiş gibi yola devam mı edecek AKP?
Genelkurmay bildirisiyle krize dönüşen cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde en kritik hafta bugün başlıyor.
İktidar kanadı da muhalefet de, bugünden itibaren Ankara’da ortaya çıkacak gelişmelerin, krizden çıkış süreci için kritik önem taşıdığı görüşünde birleşiyor.
Aslında krizden çıkış için beklenen en önemli gelişme kuşku yok ki Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin olarak CHP’nin başvurusu ile ilgili olarak alacağı karar.
Geçtiğimiz cuma günü akşam saatlerinden itibaren başvuru ellerinde olan Anayasa Mahkemesi üyeleri, aslında bununla ilgili incelemelerini büyük ölçüde tamamladılar. Kafalarında bir karar oluştu. Şimdi artık prosedürün tamamlanması gerekiyor. Onun için de aynı gün çalışmalarına başlayan Anayasa Mahkemesi raportörü, raporunu yazıyor. Bu rapor da muhtemelen bu sabah üyelerin masasında olacak.