Tayyip Erdoğan’ın aday olup olmayacağı siyasi kulislerde tam anlamıyla bilmeceye dönüşmüş durumda.
Önceki gün yapılan MKYK toplantısından sonra AKP’lilerin, Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerin bile kafaları karmakarışık.
Düne kadar Erdoğan’ın adaylığına kesin gözüyle bakılırken, dünden itibaren hava değişmeye başladı. AKP çevrelerindeki ağırlıklı tahmin dünden itibaren “olmayacak, geri adım atacak” yönünde. Ancak bazı kurmaylar hâlâ “olacak” diyor.
Ve söylenenlerin hiçbiri bilgiye dayalı değil, tıpkı biz gazeteciler gibi AKP kurmayları da Erdoğan’ın bir davranışından bir sözünden anlam çıkarmaya çalışıyorlar. Bilmeceyi çözmek, Erdoğan’ın kafasından geçenleri net biçimde okuyabilmek çok güç. Çünkü belli ki Erdoğan da hâlâ kararını netleştirebilmiş değil. Onun da kafasındaki bazı soru işaretleri hâlâ net yanıt bulabilmiş değil. O nedenle de en yakınındakilere dahi net bir sinyal vermiyor.
Türkiye aylardan beri sertlik dozu giderek yükselen cumhurbaşkanlığı kavgası yaşıyor. Bu kavga, basit bir siyasi tartışmadan, siyasi sertlikten ibaret de değil, hem yürütülüş biçimi itibariyle hem de sonuçları itibariyle toplumu kutuplaştırma, cepheleştirme tehlikesini de gün geçtikçe hissettiriyor artık.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığı ve dolayısıyla da 11. Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıkması kesin gibi. Fakat buna rağmen Erdoğan bir türlü resmen açıklayamıyor adaylığını ve o çok zayıf, binde birlik ihtimal hala önemini koruyor.
Çünkü Erdoğan kafasındaki kaygıları aşabilmiş değil. Kaygı birden fazla. Sadece muhalefetten destek alamadığı için sayısal sıkıntı veya çıkması olası 367 meselesi değil Erdoğan’ı düşündüren. Çünkü sayısal yönden hiçbir eksiği bulunmuyor. İlk iki turda olmasa da 3. turda seçileceği kesin. Ayrıca 367 meselesi yüzünden mahkemelik olmaktan da kaygı duymuyor. İki nedenle kaygı duymuyor; birincisi bunun hukuki bir engel oluşturmayacağına, konunun Anayasa Mahkemesi’ne götürülse dahi reddedileceğine inanıyor. Bunun ötesinde Anavatan Partisi’nden umduğu desteği alamamış olmasına karşın, muhtemelen çok isterse bu partinin içini karıştırarak 7-8 milletvekilini oylama sırasında Genel Kurul Salonu’na girmeye ikna etmenin zor olmayacağını da hesaplıyor. Ayrıca bağımsız milletvekillerinden de umutlu AKP kurmayları.
Kaygısı, kendisinden sonra AKP’nin ne olacağı da değil. Hatta en rahat olduğu konu AKP’nin kendisinden sonra da Abdullah Gül’ün liderliğinde emin ellerde olacağı.
ANAP ve DYP Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak hareket edecekler...
Anavatan-DYP birleşmesinde artık mutlu son çok yakın gözüküyor. Son anda sürpriz bir aksilik çıkmaz ise iki parti seçime tek çatı altında, tek listeyle girecekler.
Hatta bu birleşmenin iki partinin bir araya gelmesinden ibaret, sadece basit bir kurumsal birleşme olmayacağı, merkez sağın çeşitli nedenlerle dağılmış kadrolarının da bir araya getirileceği, buna ek olarak kamuoyunun yakından tanıdığı bazı sosyal demokrat kimlikli siyasetçileri de bu yapı içine katma gayretlerinin devam ettiği konuşuluyor.
Onun için de birleşme operasyonunun mimarları, yeni oluşuma “merkez sağda birlik” yerine “merkezde bütünleşme” demeyi tercih ediyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin tartışmalar AKP ile CHP arasında bir inatlaşmaya dönüşürken, “olursun-olamazsın” inatlaşmasına aktif olarak müdahil olmayan partiler ise Cumhurbaşkanlığı seçimine bitti gözüyle baktıkları için genel seçime kilitlenmiş durumdalar.
Geçen seçimde baraj altında kalan partilerde özellikle de merkez sağın iki düşman kardeşi DYP ile Anavatan arasındaki ilişkiler şimdi farklı bir zemine gelmiş durumda. Bu iki parti arasında yaklaşık bir yıl önce ANAP’ın eski Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın dışardan girişimiyle başlatılan birleşme görüşmeleri sessiz ve derinden ilerliyor.
Gerek Mesut Yılmaz’ın aktif girişimleri, gerekse de 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in telkinleri genel başkanların başlangıçtaki direncini önemli ölçüde kırmış durumda. Şu anda Anavatan Genel Başkanı Erkan Mumcu da DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar da birleşmeye taraftar.
Tabii ki henüz nihai imzalar atılmış, her şey olmuş bitmiş değil. Daha aşılması gereken pek çok pürüzlü nokta var. Fakat bu iki partinin genel seçimlere tek liste halinde girmesi hemen hemen kesinleşmiş gibi.
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ve Türkiye’nin yakın geleceğinin nasıl şekilleneceği bakımından geçen hafta perşembe, cuma ve cumartesi günleri arka arkaya üç önemli gelişme yaşandı.
Perşembe günü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın konuşması; sözde değil özde laik cumhuriyetten yana olmalı temennisi. Cuma günü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Harp Akademilerinde yaptığı, laik cumhuriyetin tarihinin en büyük tehdidiyle karşı karşıya bulunduğu biçiminde özetlenebilecek saptamalar içeren, çok sert ve suçlayıcı konuşması. Ve ardından önceki gün Ankara’da yapılan miting...
Bu üç önemli gelişme Türkiye’nin havasını değiştirmeye yetti.
Düne kadar Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilecek olmasını, 1989 yılında Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı olmasına, yaşanan tartışmaları da o günkülere benzetenlerin bile kafalarında soru işaretleri belirmeye başladı.
Görev süresi bir ay sonra dolacak olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Harp Akademileri Komutanlığı’nda dün yaptığı veda konuşması, tahminlerin ötesinde çok sert mesajlarla, iktidara örtülü suçlamalarla yüklüydü.
Herkesin önceki gün Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’tan beklediği sert açıklamalar, Akademi’de “Başkomutan” sıfatıyla veda konuşması yapan Cumhurbaşkanı Sezer’den geldi.
Gündemdeki siyasal tartışmalar, cumhurbaşkanlığı seçimi, Tayyip Erdoğan’ın aday olup olmayacağı ve bu tartışmaların yarattığı gerginlikler de dikkate alındığında Sezer’in sözleri adeta AKP iktidarına yönelik “muhtıra” niteliğindeydi.
“Türkiye’de siyasal rejim, Cumhuriyet kurulduğundan beri, hiçbir dönemde günümüzde olduğu kadar tehlikeyle karşı karşıya kalmamıştır. Laik Cumhuriyet’in temel değerleri ilk kez açıkça tartışma konusu yapılmaktadır” diyor Sezer.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, dün Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ilgilendiren ama aynı zamanda bölücü terör ve Kuzey Irak gibi ülkenin de karşı karşıya bulunduğu çok temel sorunlarla ilgili bir basın toplantısı yaptı.
Basın toplantısı için önceki gün yapılan açıklamada da Orgeneral Büyükanıt’ın silahlı kuvvetleri ilgilendiren konulardaki görüşlerini açıklayacağı bildirilmişti. Ancak o andan itibaren ülkede siyasetçisinden işadamına, borsacısına sokaktaki vatandaşa kadar herkesin merakı Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili, özellikle de Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olup olmamasıyla ilgili ne diyeceği merak konusuydu. Herkesin aklı bu noktadaydı.
Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu konuda ne diyeceği aylardan beri siyaset dünyasının da toplumun da başlıca merak konusuydu. Ki kulislere sızdırılan bazı haberlerle bu merak körükleniyordu da.
Erdoğan’ı bilemem ama Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını çok isteyen AKP’liler, hatta Erdoğan’ın yakın çevresindeki bazı isimler de bu merak içindeydiler.
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili bir süredir devam eden 367 tartışması çözüme kavuşmuş değil. Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı görmek isteyenler “saçma” diyor,istemeyenler “görürsünüz Anayasa Mahkemesi bu seçimi iptal eder” görüşünü savunuyor.
Yani bu konuda da uzlaşma yok.
İktidar kanadı her ne kadar 367 tartışması için “saçma” dese de işi o noktaya getirmeden bitirme yönünde bazı gayretleri de yok değil. O nedenle AKP kurmaylarının gözü kulağı şimdi Anavatan Partisi’nden gelecek sinyalde. Yani eğer Anavatan, “Biz bu kavgada yokuz ilk tur oylamadan itibaren genel kurul salonuna gireriz” derse mesele baştan çözülüyor. AKP’nin 353 milletvekiline Anavatan’ın 19 milletvekili de eklendiğinde sayı 372’ye yükseliyor ve hatta ileri bir yorum belki ama cumhurbaşkanının ilk turda seçilme ihtimali bile beliriyor.
Peki Anavatan ne yapacak, nasıl bir strateji izleyecek, oylamalara katılacak mı, katılmayacak mı?