C0HP Genel Başkanı Deniz Baykal her ne kadar “Bu Meclis, yürürlükteki anayasayı iptal edip yeni bir anayasa yapamaz” iddiasının kabul görmeyeceği anlaşılıyor.
Dün Meclis’in yeni yasama yılının açılış konuşmalarında hem Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sözleri hem de Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın konuşması iktidar partisinin başlattığı yeni anayasa çalışmalarına güçlü bir destek niteliğindeydi.
Öyle anlaşılıyor ki AKP’nin başlattığı bu yeni anayasa projesinden artık dönüş yok. Hem Cumhurbaşkanı hem de Meclis Başkanı, yeni anayasa çalışmalarının hem tüm toplum kesimlerini hem de siyasi partileri kapsaması, yeni anayasanın ortak bir mutabakat ürünü olması gerektiği yönündeki dileklerini ifade ettiler.
Cumhurbaşkanı Gül, yeni anayasanın temel çerçevesini de şu şekilde özetledi:
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın AKP’nin yeni anayasa projesiyle ilgili yaklaşımı biliniyor. Baykal yeni anayasa hazırlığını doğru bulmuyor. Bu hazırlığın bir de iktidar partisi çatısı altında, “parti anayasası” hazırlanıyor görüntüsü içinde yürütülmekte oluşuna şiddetle muhalefet ediyor.
AKP’nin yeni anayasa hazırlıklarının yürürlükteki anayasanın iptali anlamına geleceğini de söyleyen Baykal, “İktidar partisinin veya Meclis’in anayasayı iptal yetkisi var mı?” diye soruyor ve yanıtını kendisi veriyor:
“Hayır yok. Bunu tasavvur dahi edemezsiniz. İktidarıyla, muhalefetiyle bu parlamentoya vücut veren yürürlükteki anayasadır...”
Bireysel özgürlüklerin genişletilmesi, demokratik standartların yükseltilmesi yönündeki anayasa düzenlemelerine karşı olmadığını vurgulayan Baykal, bunun mevcut anayasayı iptal etmeden de yapılabileceğini söylüyor:
Kimse açıkça söyleyemiyor ama anayasa tartışmaları AKP içinde de ciddi rahatsızlık yaratmış durumda.
AKP içindeki rahatsızlık yeni anayasa yapılıyor olmasından değil. Aksine rahatsızlık duyan milletvekilleri ve parti yöneticileri de Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğunu kabul ediyorlar. Ama bu konuda izlenen yöntemi doğru bulmuyorlar.
Bu yöntem üzerine çıkan laiklik ve türban tartışmalarının ülkede var olan gerilimi tırmandırabileceğinden ve dolayısıyla hükümetin hızını keseceğinden endişe duyuyorlar.
Dün konuştuğumuz bir AKP milletvekili, “Bu iş Meclis’e, Meclis Başkanlığı’nın inisiyatifine bırakılmalıydı. Bu mesele yüzünden muhalefet partileriyle yeni bir çatışmaya girmeye hiç gerek yoktu. Tam aksine anayasa muhalefetle tam bir uyum ve işbirliği içinde hazırlanmalıydı” diyor.
Muhalefet, üniversiteler, YÖK ve yüksek yargı AKP’nin yeni anayasa hazırlıklarına şiddetli tepki gösteriyor. Meclis’in yeni anayasa yapamayacağı, ancak mevcut anayasayı değiştirebileceği ileri sürülüyor. Yeni anayasa yapılabilmesi için ise Kurucu Meclis oluşturulması öneriliyor. Fakat AKP’nin en azından şimdilik bu tepkilere aldırdığı yok.
AKP yeni anayasa projesine yönelik eleştiri ve tepkileri, “Statükonun devamını sağlamaya çalışanların hezeyanı” diye değerlendiriyor ve yeni anayasa konusunda son derece kararlı. “Biz artık bu yola girdik, buradan geri dönüş yok” diyor dün konuştuğumuz bir bakan.
Eleştiri ve tepkilerin de son derece seviyesiz olduğunu öne süren aynı bakan CHP’nin YÖK ve yargının tepkisini de şu sözlerle eleştiriyor:
“Tartışma, yeniçeri üslubu içerisinde götürülüyor. Sanki herkes Patrona Halil. ‘İstemezük’ diyor. Kim neyi istemiyor belli değil. Düne kadar herkes, ‘yeni bir anayasa yapmamız lazım bu yamalı bohça olmuş’ diyordu. Yargıtay’ı da bunu söylüyordu, Barolar Birliği de. TÜSİAD’tan tutun Odalar Birliği’ne, sendikalara hatta ana muhalefet partisi CHP bile geçmişte bu anayasa değişmeli diyordu. Şimdi ne oldu da fikir değiştirdiler anlamak mümkün değil...” Bazı anayasa hukukçularının ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın dile getirdiği, “Bu Meclis, mevcut anayasayı iptal edip yeni anayasa yapamaz. Ancak değişiklik yapabilir” görüşünü hatırlattığımızda da kabinenin etkin ismi şunları söylüyor:
Nisan ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimi kilitlenince AKP, cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilmesine ilişkin bir anayasa değişikliği yapmıştı.
Fakat seçimlerde elde edilen yüzde 47 oy ve 341 milletvekili çoğunluğu ile, yarıda kesilen Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi süreci tamamlandı. Şu anda Gül 11. Cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü’nde. Ama öte yandan cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin süreç de devam ediyor. Anayasa referandumuna dört haftadan az bir süre kaldı.
21 Ekim’de yapılacak olan referandumda eğer anayasa değişikliğine yüzde 50 artı 1 “evet” çıkarsa ne olacak?
Şu anda bir netlik yok. Kararı Yüksek Seçim Kurulu verecek. Ancak anayasa değişikliği ile Gül’ün cumhurbaşkanlığının sona erdirileceği ve 11. Cumhurbaşkanının iki turlu seçim sistemi ile halk tarafından seçilmesi yönünde bir karar çıkma olasılığı yüksek. Çoğu hukukçunun ve hatta AKP kurmaylarının da beklentisi bu yönde.
Seçimde oy verenlerin de vermeyenlerin de AKP’den beklentisi hayli yüksekti. Bu partinin artık “Milli Görüş” etkisinden tümüyle sıyrılacağı, 80’li yıllardaki Turgut Özal’ın ANAP’ı gibi merkez partisi konumuna geleceği umuluyordu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimden önce verdiği uzlaşı mesajları, seçim sonuçlarının belli olduğu gece yaptığı ilk konuşma umutları çok artırmıştı. Bazı kurumlarda ve toplum kesimlerinde var olan korkuların boşa çıkarılacağı, kutuplaşma ve çatışma eğilimlerinin törpüleneceği bekleniyordu.
Meclis Başkanlığı seçiminde liberal eğilimli Köksal Toptan’ın aday gösterilmesi ve sergilenen uzlaşma, bu yöndeki beklentiyi daha da pekiştirdi.
Fakat Başbakan Erdoğan’ın seçim öncesinde söylediklerinin aksine muhalefetle hiçbir uzlaşma arayışına gerek duyulmaksızın Abdullah Gül’ün aday gösterilip, AKP oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilmesi, olumlu beklentilere ilk darbeyi vurdu.
22 Temmuz seçimleri kuvvetli bir tek parti iktidarı çıkardı. Kilitlenen cumhurbaşkanlığı seçiminin önünü açtı ve Abdullah Gül AKP oylarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin
11. Cumhurbaşkanı seçilerek Çankaya’ya çıktı. Ama Türkiye 22 Temmuz öncesinin sorunlarını, sıkıntılarını aşamadı. Ne toplumsal kutuplaşma riski azaldı ne de kurumlar arasındaki güven bunalımının ve gerilimin dozu düştü.
Türkiye bir türlü normalleşemedi, temel sıkıntılarını aşamadı. Aksine devlet kurumları ile siyasi iktidar arasında inişli çıkışlı süregiden gerilime şimdi bir de kurumlarla Çankaya arasındaki limoni ilişki düzeni eklendi.
Türk Silahlı Kuvvetleri
gelişmelerden duyduğu rahatsızlığı hemen her platformda sembolik eylemlerle ifade ediyor.
“Ben bu durumu (Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını) içime sindiremiyorum” diyor asker.
Muhtemelen bu gibi memnuniyetsizliklerin, yumuşak protesto tepkilerinin olabileceğini önceden hesaplamıştı iktidar partisi ve Abdullah Gül. Belki de Turgut Özal gibi onlar da “alışırlar” diye düşünmüşlerdi. Ancak bu kez alışma süreci çok daha sancılı geçecek gibi gözüküyor.
AKP’li Fırat: Parti anayasası hazırlamıyoruz, öncülük yapıyoruz...
Ortada henüz resmi bir teklif metni yok ama yeni anayasa üzerindeki tartışmalar giderek şiddetleniyor.
Ortada resmi bir metin olmadığı için de, tartışmalar genellikle konunun özünden çok biçimiyle ve bölük pörçük çıkan gazete haberleri üzerinden sürdürülüyor.
“AKP, muhalefeti ve üniversiteleri bu çalışmaya ortak etmediğine göre bir parti anayasası mı hazırlıyor? Kamusal alanda, üniversitede türbana serbesti geliyor mu gelmiyor mu, eğitim dilinin Türkçe olması zorunluluğu kalkacak mı kalkmayacak mı..?”