Aslında MHP’nin “Biz Genel Kurul’a katılırız. 367 sorunu çıkmaz” dediği gün tansiyon düşmüş, tartışma bitmişti. O anda Abdullah Gül’ün 11. Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıkacağı belli olmuştu.
Heyecanı, Başbakan Erdoğan’ın bir süre sessiz kalması, yakın çevresinin de (Bürokrat danışmanlar değil) etrafa yaydığı “Tayyip Bey aslında daha geniş mutabakatla seçilebilecek muhalefetle de uzlaşılabilecek bir aday düşünüyor” biçimindeki hava körükledi bir süre de.
Fakat artık bütün bunlar geride kaldı.
CHP Nisan ayında uyguladığı yöntemi bu kez de kararlılıkla sürdürüyor. Oylamalara katılmıyor ama bunun tarihe kayıt düşmekten öte bir anlamı olmadığını elbette Deniz Baykal da biliyor.
AKP’de hazırlıkları devam eden yeni anayasa taslağı ile sistemde çok köklü değişimler öngörülüyor.
Bugüne kadar pek çok kez değişiklik yapılmasına karşın 12 Eylül rejiminin baskıcı, anti demokratik özü değişmeyen mevcut anayasası muhtemelen bir kaç ay içinde tarihe karışacak.
Çünkü Başbakan Erdoğan ve AKP’nin hedefi, yeni bir anayasa. Bu çerçevede seçimler öncesinde başlatılan çalışmalar taslak aşamasına gelmiş, yeni anayasanın çatısı, temel esasları büyük ölçüde şekillenmiş durumda.
Demokrasi, kişi hak ve özgürlüklerinin ön planda tutulduğu yeni taslakta, düşünce ve düşünceyi ifade, din ve vicdan özgürlükleri genişletiliyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili olarak Nisan ayındaki başarısız denemenin ardından Meclis dün ikinci kez seçim turlarına başladı.
Çankaya’nın adayı yine Abdullah Gül. O değişmedi, bir de CHP’nin tavrı değişmedi. Ama onun dışında Nisan sürecine göre çok şey değişti parlamentoda. Güç dengeleri değişti, milletvekillerinin büyük çoğunluğu değişti. Parlamentoda temsil edilen partiler değişti. Nisan ayında parlamentoda olan DYP ve ANAP bugün yok. MHP var, DTP, DSP, BBP ve ÖDP var geçen dönemden farklı olarak.
AKP’nin sayısal gücü bir miktar azaldı ama siyasal gücü çok yükseldi. Dört ay öncesinde yüzde 34 olan arkasındaki oy gücü bugün yüzde 47. Anamuhalefet partisi yine CHP. Oy oranı 2002 seçimlerine göre bir miktar arttı ama milletvekili sayısı yüzün altında.
Kendi milletvekillerinin bir kısmına ve kamuoyuna izah etmekte zorlansa da CHP’nin tutumu değişmedi. CHP yine Nisan ayında yaptığını yapıyor, seçimi protesto ediyor ve oylamalara katılmıyor.
CHP dahil hiç kimse açıkça dile getirmiyor ama bugün Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına yönelik itirazların temelinde türban sorunu, türbanın devletin zirvesine, Çankaya’ya taşınması yatıyor.
CHP’nin dile getirdiği başka gerekçeler var...
Gül’ün Milli Görüş kökeninden geliyor olması, cumhuriyetin kuruluş felsefesini içine sindirip sindiremediği, geçmişte yaptığı bazı konuşmalar, kaleme aldığı bazı makaleler...
Aslında bunların hemen hepsi teferruattan, lafı dolaştırmaktan ibaret.
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı üzerine üç haftadan beri devam eden havanda su dövme faaliyeti nihayet dün Gül’ün TBMM Başkanlığı’na verdiği adaylık dilekçesi ile sona erdi.
Aslında Gül, başından itibaren kararlı bir tutum sergiledi ve tepkilere, telkin ve çağrılara kulağını kapayıp doğru bildiği yolda ilerledi. Başbakan Erdoğan da kamuoyuna “yakın çevre”den pompalanan bazı “birinci el” haber ve dedikoduların aksine, ne muhalefetle uzlaşma arayışına girdi ne de tereddüt gösterdi; tüm gücüyle Gül’ün arkasında durdu.
Gül, muhtemelen 28 Ağustos günü yapılacak olan üçüncü tur oylamada Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı seçilecek. Belki de aynı gün yemin edip Çankaya Köşkü’ne çıkacak ve görevi Sezer’den devralacak.
Gül’ün, dün adaylık başvurusunu yaptıktan sonra düzenlediği basın toplantısında söyledikleri de son derece ilginçti. Sanki seçilmiş de Meclis Genel Kurulu’nda teşekkür konuşması yapıyor, nasıl bir cumhurbaşkanı olacağını, Çankaya’da neler yapmayı planladığını, Anayasa’yı ve laiklik ilkesini nasıl kararlılıkla koruyacağını anlattı Gül. Böylelikle kaygı duyan toplum kesimlerine, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere devlet kurumlarına “rahat olun” mesajı verdi.
Abdullah Gül’ün adaylığı üzerine günlerdir, “olacak-olmayacak”, “Tayyip Bey fedakarlık bekliyor”, “parti rahatsız”, “asker rahatsız” spekülasyonları yapılıyor.
Bütün bunlar kamuoyunda birkaç haftadan beri tartışılıyor, Abdullah Gül seçimden iki gün sonra adaylığının devam ettiğini açıklamış durumda ancak ismi üzerindeki onca tartışmaya karşın Başbakan Erdoğan bugüne kadar henüz net bir açıklama yapmış değil. Erdoğan’a yakın gözüken bazı siyasetçi ve işadamlarının söylediklerinden anlam türetilerek “Erdoğan’ın Gül’ün çekildiğini açıklaması halinde çok rahatlayacağı” sonucuna varılıyor. Acaba gerçekten öyle mi, yoksa her ikisi de ortak bir oyun planını mı uyguluyor, belli değil.
Başbakan Erdoğan dün önce Bakanlar Kurulu’nu topladı. Gündemdeki rutin konuların yanı sıra cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda da bakanların görüşlerini dinledi Erdoğan. Ardından da adaylık meselesi yine Erdoğan’ın başkanlığında yapılan AKP MYK toplantısında son kez değerlendirildi.
AKP içinde, partinin yönetim kadroları arasında büyük çoğunluk bu noktadan sonra Gül’ün adaylıktan vazgeçmemesi gerektiğini, bunun hem seçmen iradesine ters olacağını, hem de rejim üzerine asker gölgesi düşüreceğini savunuyor. Yani “her ne pahasına olursa olsun Gül Çankaya’ya çıkmalı” görüşü hakim AKP’de. Ama öte yandan bu tercihin ülkede gerilimleri yeniden tetikleyebileceği ve bundan hem ülkenin hem de partinin zarar görebileceği kaygısını taşıyanlar da yok değil.
Yeni dönemde arzulanan yumuşama ve uzlaşma ortamı için dün Meclis’te herkesi mutlu eden bir örnek olay yaşandı. Uzun yıllardan beri ilk kez Meclis Başkanı partilerarası geniş bir uzlaşmayla birinci turda seçildi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın dünkü seçimde gösterdiği uzlaşma tavrı AKP’lileri şaşırttı. AKP’liler Meclis Başkanı’nın ilk turda seçilmesi için yoğun çaba harcıyorlardı. Fakat CHP’nin samimi bir destek sağlayacağına da doğrusu pek ihtimal vermiyorlardı. CHP bu desteği verdi ve Köksal Toptan birinci turda 450 milletvekilinin oyunu alarak Meclis Başkanı seçildi.
Dün oylamanın hemen ardından konuştuğumuz CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, AKP’nin Meclis Başkanlığı konusunda “İyi niyetli bir açılım” yaptığını söyledi. Gösterilen adayın siyasal geçmişi üzerinde “Milli Görüşçü”, “laik-antilaik” gibi spekülasyonlar yapılamayacak bir siyasi kişilik olmasının önemli olduğunu vurgulayarak, “Olması gereken, toplumun özlediği yumuşama ve uzlaşma böyle sağlanır” dedi.
Peki bu yumuşama süreci kalıcı olabilecek mi? 10 gün sonra yapılması beklenen cumhurbaşkanlığı seçimi de yine partilerarası geniş uzlaşmayla, gerilimsiz sonuçlandırılabilecek mi?
Seçimlerin üzerinden 17 gün geçti ama AKP ile MHP arasında kampanya döneminin kırgınlıkları küskünlükleri hala devam ediyor.
Oysa Başbakan Tayyip Erdoğan 22 Temmuz gecesi yaptığı ilk açıklamada yeni dönemde gerginliklerin, kırgınlıkların bir tarafa bırakılacağı, bir uyum ve uzlaşma sayfası açılacağı mesajını vermişti. O nedenle de iş ve siyaset dünyasında AKP’nin Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı konusunda dayatmacı olmayacağı, muhalefetle uzlaşma arayarak farklı bir ismi ön plana çıkarabileceği beklentisi hakim olmuştu.
Bu beklentinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği meçhul. Hatta AKP kulislerinde, Abdullah Gül’e yakın çevrelerde estirilen rüzgara bakılırsa gerçekleşmeyecek gibi. Gül cumhurbaşkanı adaylığını sürdürmekte kararlı gözüküyor.
Ama öte yandan AKP hiçbir sayısal zorunluluğu olmamasına karşın bugün yapılacak olan Meclis Başkanlığı seçimi için muhalefetle uzlaşma arayışı başlattı.