CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, AKP’nin yeni anayasa hazırlıklarını çok sert ifadelerle eleştiriyor. Uygulanan yönteme karşı çıkıyor, getirilmek istenen bazı hükümlerin vahim sonuçlar doğurabileceğini söylüyor.
Baykal’ın en önemli itirazı da eğitim ve dil konusuyla ilgili. Bu noktada AKP’yi “Türkiye’nin ulusal bütünlüğünün içine mayın kalıbı yerleştirmek”le suçluyor CHP lideri.
Kamuoyuna yansıyan taslak metinler ve bölük pörçük bilgiler üzerine genel bir değerlendirme yapmak istemediğini söyleyen Baykal, “Sorumluluğunu üstlendikleri bir metni Meclis’e getirsinler genel değerlendirmemizi onun üstünde yaparız” diyor.
Dün telefonla konuştuğumuz CHP Genel Başkanı Baykal’ın anayasa tartışması ile ilgili sorularımıza verdiği yanıtlar özetle şöyle:
Meclis’te dün programı tartışılan yeni hükümet bugün de güvenoyu alacak. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yeni dönem için en önemli en iddialı hedefi kişi başına milli geliri 10 bin dolara çıkarmak. İmkansız değil ama kolay da değil.
Halen 5 bin 300 dolar düzeyinde olan kişi başına geliri 10 bin dolara çıkarabilmenin Türkiye’den ve dünyadan kaynaklanan asgari koşulları var. Dış koşullar AKP’nin birinci iktidar döneminde çok olumlu gelişti, hükümete çok yardımcı oldu. Hükümetin ekonomide attığı doğru adımlar, iç siyaseti nisbeten gerilimsiz götürme gayretleri, küresel konjoktürün de olumlu katkısı ile başarıyı getirdi. Şimdi de getirebilir, dönem sonunda kişi başına gelir 10 dolar değil de 8 bin dolar olur. Bu da küçümsenmeyecek bir başarıdır.
Ancak bunun için ilk önce dünyadaki bahar havasının, mali piyasalardaki coşkunun, para bolluğunun sürmesi gerekiyor. Ki bu alanda son haftalardaki dalgalanmalar, geleceğe dönük risk işareti sayılabilir...
İkinci önemli nokta hem Türkiye’nin iç dinamikleri hem de Türkiye dışı faktörlerin rol oynadığı AB ilişkileri. Bu konuda aslında hükümetin, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kararlılıklarından hiç kuşku yok. Ancak aşılması en azından bugün için zor olan engeller yok değil. Örneğin Kıbrıs ve limanların Rumlara açılması gibi...
“Daha ileri bir demokrasi, daha fazla özgürlük, daha yüksek refah düzeyi” sloganları ile özetlenen Hükümet programı üzerindeki tartışmalar dün Meclis Genel Kurulu’nda yapıldı.
Genel kurul görüşmeleri son derece heyecansız, hatta isteksiz bir havada geçti. İktidar da muhalefet de sanki, “usul yerine gelsin, prosedür tamamlansın da bir an önce tatile çıkalım” der gibiydi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, dün Meclis kürsüsünden ilk kez “muhalefet lideri” sıfatıyla konuştular. Kıdemli ana muhalefet lideri CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ise kürsüye çıkma gereği dahi duymadı. CHP’nin görüşlerini Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu açıkladı.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin konuşmasının bitimine doğru Meclis kulisinde karşılaştığımız ANAP’lı eski bakanlardan Yılmaz Karakoyunlu’nun deyimiyle kürsüden “sıradan, sudan” konuşmalar yapılarak “sorumlu muhalefet örnekleri” sergilendi dün.
Başbakan Tayyip Erdoğan, hedefini ve yeni döneme damgasını vuracak iki temel kavramı önceki gün Çankaya Köşkü’nün kapısında açıkladı: Özgürlük ve refah...
Aslında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçildiği gün Meclis kürsüsünden yaptığı teşekkür konuşmasında da bu hedeflere vurgu vardı.
Bu çerçevede 60. Hükümet’in temel önceliğinin iki konuda yoğunlaşacağı anlaşılıyor. Birincisi, demokratikleşme, yeni anayasa çalışmaları. İkincisi, ekonomik reform sürecinin hızlandırılması, geçen dönemde gerçekleştirilemeyen yapısal reformların süratle hayata geçirilmesi.
Aslında Erdoğan, demokratikleşme, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük konusunda yeni hükümeti beklemedi. Hazırlanan yeni anayasa taslağına şu anda partinin hukukçu kurmaylarınca son şekli veriliyor. Bireylere karşı devleti koruyan bir felsefeyle hazırlanmış olan 1982 Anayasası’nın tam aksi felsefede yeni bir anayasa taslağı önümüzdeki günlerde tartışmaya açılacak.
Abdullah Gül’ün iddiası kendisine oy veren vermeyen, protesto eden etmeyen, benimseyen benimsemeyen bütün Türkiye’nin cumhurbaşkanı olacağı yönünde idi. Bu iddia ile yola çıktı ve görevi dün Ahmet Necdet Sezer’den devraldı.
11. Cumhurbaşkanı Gül için ilk gün sıkıntılıydı. Askerlerin ve yüksek yargının bir bölümünün yemin törenini protesto etmesi, CHP’nin boykotu elbette canını sıkmıştı.
Ama sonuçta Gül de partisi de hedefe ulaştı. Görevi devraldıktan hemen sonra Çankaya Köşkü’nde küçük bir kutlama resepsiyonu verdi.
Normal, çok hoş bir davranış. Ama bu resepsiyonun veriliş biçimi ve davetlileri dikkatlice bakıldığında hiç de hoş olmayan, Gül’ün başlangıçtaki iddiasıyla da ters düşen bir durum sözkonusu.
Türk demokrasisi de Abdullah Gül de çok zorlu bir süreçten geçti. CHP’nin kararlı boykotuna rağmen dün itibariyle Abdullah Gül, dört ay önce başladığı Çankaya yolculuğunda mutlu sona ulaştı. Partisinin oyları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı seçildi ve görevi Sezer’den devraldı.
Sonuç AKP’yi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ve Başbakan Erdoğan’ı kuşkusuz çok mutlu etti.
Başbakan Erdoğan seçimin tamamlanmasının hemen ardından yaptığı ilk açıklamada mutluluğunu şu sözlerle dile getiriyordu Meclis kulisinde:
“Bundan sonra sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ile açılışlara ve toplantılara birlikte gideceğiz. Bu, çok olumlu bir tablo oluşturacak...”
Abdullah Gül yaklaşık dört aylık zorlu bir maratonun ardından bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin 11 Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıkacak.
Türkiye’de yeni bir dönem açılacak. Abdullah Gül’ün Çankaya yolculuğunun başladığı 24 Nisan’dan bu yana geçen dönem kolay yaşanmadı. İktidar muhalefet ilişkileri çok gerildi, Türk demokrasisi yeni bir muhtıra ile tanıştı. Hükümet asker ilişkileri kritik bir noktaya geldi. Toplumda ciddi bir kutuplaşma eğilimi belirdi.
Bütün bu sıkıntıların aşıldığını söyleyebilmek için henüz erken.
Ancak 22 Temmuz seçimleri ve AKP’nin aldığı yüzde 47’ye varan oy, en azından cumhurbaşkanlığı seçimindeki tıkanıklığı aştı. Gül üçte iki oy çoğunluğunu ilk iki turda bulamadığı için seçilemedi ama bugünkü üçüncü tur oylamada gerekli olan 276 oyu çok rahat aşarak seçilecek.
Abdullah Gül bugün değil ama 28 Ağustos Salı günü Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü’nü Sezer’den devralacak.
Bu durum toplumun önemli bir bölümünü, bazı devlet kurumlarını ve CHP başta olmak üzere bazı muhalefet partilerini mutsuz ediyor kuşkusuz.
Fakat AKP’de dışa vurmamak için özen gösterdikleri müthiş bir bayram sevinci var. Bu partinin sıradan seçmeninden en üst yöneticisine kadar herkes gelişmelerden genel olarak memnun. Çoğu AKP’li artık Cumhurbaşkanlığı makamının da kendi partilerinden bir isme, partinin ikinci adamı konumundaki Abdullah Gül’e geçmesiyle yeni dönemde tam ve mutlak iktidar olacaklarına inanıyor. Kendileri açısından da ülke açısından da yeni dönemde her şeyin çok daha iyi ve güzel olacağını öngörüyorlar.
Ama öte yandan sayıları çok fazla olmasa da bu başarının, bu sevindirici durumun iktidara ve partiye negatif etkileri olabileceğini düşünenler de var. Hem de böyle düşünenler sıradan partili, sıradan milletvekili değil. Partinin karar mekanizmalarında bulunan etkili isimler.