Dışişleri Bakanı Ali Babacan, ekonomik ve siyasi reformlar konusunda hükümetin hızı ve kararlılığı konusunda oluşan soru işaretleri konusunda çarpıcı bir açıklama yapıyor:
“Yılbaşına kadar sürecek bütçe görüşmelerini hızlı ve sürpriz reform süreci takip edecek. ‘Türkiye’de bunlar da oluyormuş’ diyeceksiniz.”
AB Troyka toplantısı için önceki gece Brüksel’e gelen Babacan’la yolculuk sırasında Hürriyet’ten Enis Berberoğlu ve Star’dan Mehmet Altan’la birlikte uçakta uzun bir sohbet imkanı buluyoruz.
PKK teröründen, sınır ötesi operasyona, Filistin sorununun çözümüne, Türkiye AB ilişkileri ve demokratikleşme konularında bir ufuk turu yapıyoruz.
Başbakan Erdoğan’ın 5 Kasım günü Washington’da ABD Başkanı George Bush ile yaptığı 1.5 saatlik görüşmede neler konuşulduğu, ne gibi taahhütler alınıp verildiği, hangi ortak noktalarda mutabakata varıldığı üzerindeki sır perdesi henüz aralanmış değil.
Bilinen, kamuoyuna açıklanan sadece PKK’nın Türkiye’nin olduğu gibi ABD ve Irak’ın da düşmanı olduğunun Başkan Bush tarafından dünyaya ilan edilmesi ve ABD’nin istihbarat desteği vereceği...
Peki görüşmede varılan mutabakat bundan mı ibaret? Türkiye’nin kapsamlı bir kara harekatını da içeren sınır ötesi operasyon kararlılığı konusunda Bush acaba Başbakan Erdoğan’a ne söyledi? “Çok iyi yaparsınız” mı dedi?
İşte bu noktadaki en önemli ipucu önceki gece Prag hareketinden önce Başbakan Erdoğan’ın yaptığı açıklamadaki şu cümlede gizli:
MHP, devlete karşı işlenen suçların milletvekili dokunulmazlığı kapsamı dışında tutulmasını öngören bir anayasa değişikliği girişimi başlatıyor.
Niye yapıyor bu girişimi MHP?
Son günlerde terör örgütü PKK ile bağlantıları çokça tartışma konusu olan bazı DTP milletvekillerini sıkıştırmak için. Hazır kamuoyu da bu konuda son derece tepkili. Birkaç DTP milletvekilinin şu aralar yargı önüne çıkarılması, hatta 1995’te Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde yapıldığı gibi bazılarının Meclis çatısı altında tutuklanıp gözaltına alınmaları kamuoyunun bir bölümünü fazlasıyla mutlu da edebilir. MHP bundan siyasi açıdan rant da sağlayabilir.
Ama siyasi rantı sadece MHP değil, DTP de sağlar. Zaten son dönemde DTP’deki gelişmelere, bazı milletvekillerinin tutum ve davranışlarına bakılacak olursa DTP’nin bir bölümü 1995 yılında yaşananların yeniden yaşanması için adeta büyük gayret sarfediyorlar. Sanki bu partiyi dışardan yönlendiren otorite DTP’nin kapattırılmasını, bazı milletvekillerinin bölücülük suçlamasıyla tutuklanıp hakim karşısına çıkarılmasını fazlasıyla arzuluyor. Bunu sağlamak için bazı çevreleri sürekli olarak provoke etmeye çalışıyorlar.
Türkiye’den, devletin zirvesinden, iç kamuoyuna ve dünyaya üç gün arayla iki önemli fotoğraf yansıdı. Her iki fotoğraf da hem içerde hem dışarda önemli yankılar yaptı.
Ama iki fotoğraf karesi arasında dağlar kadar fark var. İlk fotoğraf, çok tartışmalı kral fotoğrafı...
Ortada Suudi Arabistan Kralı Abdullah iki yanında ise Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan Ankara Swiss Otel’de Kral’ın huzurunda...
Bu görüntü Türkiye’yi rahatsız etti. Devlet geleneklerine, 80 yıllık protokol kurallarına pek de uymayan bir görüntü idi. Bu yüzden Cumhurbaşkanı da Başbakan da eleştiri aldı.
Türkiye bölücü terörle mücadele bakımından son derece kritik bir süreç yaşıyor. Terör yuvalarını bulundukları yerde vurabilmek için muhtemelen 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı’ndan bu yana tarihinin en kapsamlı sınır ötesi askeri operasyonuna hazırlanıyor.
Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyorlar, çok önemli görüşmeler yapıyorlar. Devletin zirvesinde kritik kararlar alınıyor. Hükümetten gelen sinyaller ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın geçen hafta sonunda yaptığı açıklamalara bakılırsa Irak’ın kuzeyine yapılması öngörülen sınır ötesi askeri operasyon için artık gün sayılıyor.
Doğal olarak kamuoyu, sokaktaki vatandaş ne olup bittiğini devletin zirvesinde ne gibi kararlar alındığını, Türkiye’nin güvenlik ve diploması alanında nasıl bir strateji izlemekte olduğunu merak ediyor.
Ana muhalefet partisi de merak ediyor, CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal, olup bitenler konusunda sağlıklı bilgi edinememekten yakınıyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün Bakü’de Azerbaycan Parlamentosu’nda konuşurken Türkiye-Azerbaycan kardeşliğini, ikili siyasi ve ekonomik ilişkilerin daha üst seviyelere çıkarılması gerektiğini vurguladı. Bundan sonra iki ülke arasındaki üst düzey ilişkilerin daha da sıkılaştırılacağı mesajını verdi.
Bu mesajlar aslında Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlarının Bakü ve Ankara’da daha önce de sıkça dile getirdikleri sözlerden pek farklı değildi.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Azerbaycan Parlamentosu’ndan Ermenistan’a gönderdiği mesaj daha önemli ve daha çarpıcıydı dün.
Gül, Bakü’den Ermenistan’a adeta zeytin dalı uzattı. Ama koşullu. “Gelin aramızdaki sorunları barışçı biçimde çözümleyelim. Düşmanlığı bir tarafa bırakırsanız Güney Kafkasya’da yürütülen refah projelerinden siz de pay alabilirsiniz” demeye getirdi.
PKK teröristlerince iki haftadan beri Kuzey Irak’ta rehin tutulan askerler önceki gün serbest bırakıldı. İnsani açıdan bu bütün Türkiye’yi, hükümeti de askeri de memnun eden bir durum. Askerlerin sağ salim ülkeye getirilmiş olmaları tabii ki sevindirici.
Ancak ya o serbest bırakılma görüntüleri? Ya o tören havası, oluşturulan manzara ve PKK teröristleri ile yan yana gelen, neredeyse sarmaş dolaş olanların durumları.
Kuzey Irak’tan yansıyan bu görüntüler Türkiye’yi askerlerin PKK’nın eline rehin düştükleri olaydan çok daha fazla sarstı, daha büyük tepkiye neden oldu.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, üzüntü ve tepkisini, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir mensubu bu duruma düşmemeliydi. Dolayısıyla kurtulmuş olmalarından fazla bir sevinç duyamadım” diyerek ifade etti dün.
TÜRKİYE-ABD ilişkileri, çok sert çok tehlikeli bir dönemeçte. Bu dönemeçte ya son anda sürpriz biçimde pürüzler giderilecek ve iki müttefik arasındaki ortaklık ve her alandaki işbirliği daha da pekişecek ya da son yıllarda çok sözü edilen ama pratikte pek işlemeyen “stratejik ortaklık” söylemi tarih olacak.
Her iki taraf da şimdilik pozisyonlarını koruyarak bu kritik dönemeci kazasız atlatmaya özen gösteriyor. Özellikle ABD tarafı, havayı yumuşatmak, Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik kapsamlı bir kara harekatının önünü kesebilmek için yoğun çaba harcıyor. Bir ara formülle Türkiye’yi durdurmaya çalışıyor. Türkiye’nin sınırlı nokta operasyonların ötesine geçmemesi yönünde telkinler yapılıyor. Irak’ın ve Barzani yönetiminin daha samimi, daha gerçekçi işbirliğine ikna edilebileceğini, bunun için zamana ihtiyaç duyduklarını ifade ediyorlar.
Ancak somut adımlar bir an önce atılmadan Kuzey Irak’taki PKK varlığına karşı etkili bir tasfiye operasyonu başlatılmadan, örgütün elebaşılarını Türkiye’ye teslim etmeden, Ankara’yı ikna edebilmeleri zayıf olasılık. Bu kez Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de hükümetin de kararlılığı çok net. Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın şu sözleri de bu kararlılığın bir ifadesi:
“Artık komisyonlar veya tartışmalarla zaman kaybetmek istemiyoruz. Çalışmayan mekanizmaların tekrar denenmesine karşıyız...”