PKK’yı bitirme stratejisinin üç temel unsuru...

24 Aralık 2007

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geçen hafta içinde gerçekleştirdiği iki büyük sınır ötesi hava harekâtıyla beli önemli ölçüde kırılan terör örgütü PKK’ya ait hedefleri vurmaya devam edeceği anlaşılıyor.
Sınır ötesi harekât konusunda aylardan beri yürütülen diplomasinin sonuçları da açık biçimde görülüyor. İlk defa bu konuda AB ülkelerinden Türkiye’ye yönelik olumsuz bir tepki gelmediği gibi zımni destek havası devam ediyor. Asıl önemli olan, Irak’ı işgalci güç olarak kontrolü altında tutan ABD’nin tam desteği dün Başkan Bush ile Başbakan Erdoğan arasında yapılan telefon görüşmesiyle bir kez daha teyit ediliyor.
Harekâta karşı Irak’ın Kürt Cumhurbaşkanı Talabani dahi “Türkiye bu harekâtı bizimle işbirliği halinde yapmadı. Olmasa daha iyi ama Türkiye’nin de kendini koruma hakkı var” gibisinden yuvarlak açıklamalarla geçiştiriyor.
Tepki, “Büyük Kürdistan” rüyaları gören, Mesut Barzani’den geliyor. Barzani “Köyler bombalanıyor, vatandaşlarımız öldürülüyor” diye feryat ediyor ama ortada bombalanan ne bir sivil hedef var ne de öldürülen Irak vatandaşı. Tek akla gelen, öldürülen PKK’lı teröristleri kendi vatandaşı görüyor olabilir Barzani. Ya da ikinci ihtimal, PKK’nın tehditlerinden, kendisine yönelik olarak başlatabileceği olası saldırılardan çekindiği için tiyatro yapıyor.
Hangi saikle yapıyor olursa olsun ABD’nin verdiği tam destekten sonra Barzani’nin bağırıp çağırmasının Türkiye bakımından pek de önemi yok.
Türkiye, terör mücadelesinde gelinen bu noktadan sonra kim ne tepki verirse versin artık devletin zirvesinde çizilen strateji doğrultusunda bu harekâtı kesintisiz sürdürecek. Ta ki terör örgütü Irak’ın kuzeyinden tasfiye edilinceye kadar.
Ancak uygulamaya konulan terörü bitirme stratejisinde askeri harekâtlar işin sadece bir yönü. Askeri operasyonlara paralel olarak stratejinin ikinci ve üçüncü ayakları da önümüzdeki günlerde devreye sokulacak.

Devamını Oku

Cephe gerisinde taktik manevra aracı mı?

18 Aralık 2007

DTP Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yasaları çerçevesinde kurulmuş, normal olarak iktidar partisi AKP’den de CHP ve MHP’den de farklı olmayan bir siyasi parti.
DTP’li milletvekilleri uyguladıkları olağanüstü başarılı bir seçim taktiği sonucunda Meclis’e girdi. Diğer 530 milletvekilinden hiçbir farkları yok. Partilerinin barajı geçemeyeceğini bildikleri için bağımsız seçildiler ve ardından DTP’ye katılıp grup oluşturdular.
Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde uygulanmayan yüzde 10 gibi yüksek bir seçim barajını aşabilmek için iyi de yaptılar.
DTP’nin Meclis’te olması, demokrasi, terör sorununun üstesinden gelinebilmesi, Kürt halkının aidiyet duygusunun güçlendirilmesi açısından önemliydi.
DTP eğer normal bir siyasi parti gibi terör ve terör örgütü ile arasına mesafe koyabilseydi, terörü lanetleyebilseydi, Türkiye’nin geçmekte olduğu zorlu süreçte katkısı büyük olurdu.
Ama bunu yapamadı DTP. Adeta terör örgütü tarafından esir alındı. Terör örgütünün taktik manevralarından kendini kurtaramadı. Ya da başından beri legal siyaset oyununu İmralı’daki bölücübaşının çizdiği sınırlar içinde oynadı.
Seçimlerden sonra yapılan ilk kongrede iyice açığa çıktı; sanki gizli bir el bu partiyi bir yerlere doğru sürüklemeye başlamıştı. DTP yönetimi baştan aşağı değişti. Siyaset deneyimi olan, ılımlı kanat tasfiye edildi. Genel Başkanlığa Ahmet Türk’ün yerine milletvekili dahi olmayan genç bir isim, birçok hukuki problemi olan Nurettin Demirtaş getirildi.

Devamını Oku

Bahçeli’nin türban yasağını kaldırma formülü...

13 Aralık 2007

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün YÖK’e yeni başkan atamasıyla birlikte yeniden alevlenen üniversitelerdeki türban yasağını kaldırma tartışmasına farklı bir öneri ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de katıldı.

MHP ve Bahçeli’nin öteden beri üniversitelerde türban yasağı uygulamasına karşı olduğu biliniyor. Koalisyon ortağı olarak iktidar oldukları 1999 seçimlerinde “Bu sorunu çözeceğiz” diye taahhüdü de vardı MHP’nin seçmene. Ama iktidarları döneminde çözemediler. Konunun görüldüğü kadar basit bir YÖK uygulaması olmadığını gördüler.

O nedenle dünkü basın toplantısında yeni YÖK Başkanı ve üniversitelerdeki türban yasağının kaldırılıp kaldırılamayacağına ilişkin soruyu yanıtlarken sözcükleri son derece dikkatli seçti Devlet Bahçeli. Yasaktan yana olmadığının altını çizdi. Eğitim hizmetinin devletin asli görevi olduğunu belirttikten sonra, sırf başörtüsü taktıkları için bazı gençlerin eğitim hakkının ellerinden alınamayacağını da söyledi ve ekledi:

“Yüksek öğretimde öğrenciler için türban yasağı olmaz, olmamalıdır. Türban eğer bir siyasi simge olarak ifade ediliyorsa, bu devletin görevlileri var, siyasi simge olarak, irticai faaliyetin bir simgesi olarak türban takanları ayırt edip gereğini yapabilirler. Bunun dışında MHP türban ve başörtüsünün yasak olmasına rıza göstermez...”

Devamını Oku