AKP’nin güçlenen iktidarı ve YÖK Başkanı...

6 Aralık 2007

Türkiye’de bugüne kadar sadece 1950- 60 döneminde DP bu denli güçlü bir iktidar görünümündeydi. Sonraki dönemlerde yüzde 50’nin üzerinde oy alıp iktidara gelen Süleyman Demirel’in AP’sinin iktidarı bile sınırlıydı. Şu anda AKP bu şansı yakalamış durumda.
Cumhurbaşkanı AKP içinden seçildi. Doğal olarak Meclis Başkanı AKP’li . Meclis’te çok büyük bir çoğunluğa sahip AKP, bürokrasiye yüzde yüz hakim. Bağımsız, özerk veya yarı özerk tüm kurumlar AKP güdümünde. Anayasa Mahkemesi Başkanı, elbette siyaset dışı bir konumda ama felsefe olarak AKP’ye çok da uzak olduğu söylenemez.
Şimdi 8 Aralık’ta YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’in görev süresi sona eriyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, YÖK’e yeni bir başkan atayacak. Kurul üyeleri arasından atayacak. Ancak, mevcut üyeler arasından atamak zorunda değil. Önce Teziç’ten boşalan üyelik için uygun gördüğü bir ismi Kurul üyesi atayıp ardından aynı gün Başkan tayin edebilir.
Ve 5 yıldan buyana YÖK’le bir türlü yıldızı barışmayan AKP hükümeti de bu kez artık uyum içinde çalışabileceği bir başkana kavuşacak. İktidarın gücü ve etkisi bundan böyle belirgin ölçüde YÖK’te de hissedilecek.
Evet, 8 Aralık’ta YÖK Başkanı değişecek, iktidar etkisi bir ölçüde bu kuruma da erişecek. Fakat Teziç’in gitmesiyle, YÖK’ün dayanağını yürürlükteki anayasa ve yasalardan alan uygulamaları değişmeyecek, değişemeyecek.
Örneğin Cumhurbaşkanı Gül’ün, Başbakan Erdoğan ve iktidar partisinin öteden beri en önemli yakınma konusu olan, şiddetle karşı oldukları üniversitelerdeki türban yasağı yürürlükten kalkmayacak.
Cumhurbaşkanı Gül’ün atayacağı yeni YÖK Başkanı ve Kurul’un tüm üyeleri isteseler de bu yasağı kaldıramayacaklar. Üniversitelerdeki türban yasağının kaldırılabilmesi için önce Anayasa Mahkemesi’nin ilgili 1989 tarihli kararının yürürlükten kalkması, yok hükmüne düşmesi gerekiyor. Bu da ancak anayasa değişikliği ile mümkün.

Devamını Oku

Sakık’ın haklı olduğu nokta...

5 Aralık 2007

Meclis oturumları doğası gereği tartışmalı oluyor. Kural dışı olmasına karşın laf atmalar, sataşmalar geleneksel olarak en basit konular konuşulurken bile yaşanıyor.
Doğal olarak bütçe üzerindeki tartışmalar daha da hararetli geçiyor. Eğer bir de DTP’li herhangi bir milletvekili söz alıp kürsüye gelmişse işin rengi iyice değişiyor. İktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekilleri dikkat kesiliyor, ortam daha da geriliyor. Sataşmalar daha da sıklaşıyor.
Dün, Cumhurbaşkanlığı, TBMM, RTÜK, Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay Başkanlığı bütçeleri görüşülürken DTP’li Sırrı Sakık konuşurken de benzer bir tablo yaşandı Meclis Genel Kurulu’nda.
Bir yandan AKP’liler “teröristlere seyircisiniz” diye ithamda bulunurken, diğer yandan da MHP’liler, “Burada ettiğiniz yemine sadık kalın” diye laf atıyor Sakık’a.
Sakık deneyimli bir siyasetçi. Gereken cevapları sakin bir üslupla veriyor laf atanlara. Ama Sakık’ın da partisinin de zorlandığı bir nokta var. Terör ve PKK konusunda açık tutum alamıyorlar. Avrupa Birliği’nden ABD’ye bütün dünyanın terörist örgüt kabul ettiği PKK’ya ne yazık ki DTP’lilerin “terör örgütü”, PKK’lılara da terörist demeye dilleri varmıyor. Nedense terörle aralarına mesafe koymayı bir türlü beceremiyor DTP’liler. O nedenle de artık AB platformlarında bile geçmişte gördükleri ilgili göremiyor DTP’liler. Avrupa’dan da aldıkları mesaj “PKK ile aranıza mesafe koyun, terörü lanetleyin” oluyor.
Ama bunu yapmakta zorlanıyor DTP’liler. Dün Sırrı Sakık da en fazla şunu diyebildi Meclis kürsüsünde PKK konusunda:
“PKK bu ülkenin gerçeğidir; ‘hayır’mı diyelim? Onu silahsızlaştırmak, silahı susturmak bizim boynumuzun borcudur. Çatışmanın, kargaşanın olmadığı bir Türkiye istiyorum...”

Devamını Oku

Cindoruk DP’yi kurtarabilir mi?

29 Kasım 2007

Klasik sağ siyasetçilerin merkez sağı diriltme umutları zayıf da olsa devam ediyor. Bunun için bulunan son formül, Süleyman Demirel’in yasaklı yıllarında DYP’nin emanetçi genel başkanlığını yapan Hüsamettin Cindoruk’un DP’ye “ağabey genel başkan” seçilmesi.

Tansu Çiller’in genel başkanlığında girdiği 2002 seçimlerinde kıl payı bir farkla baraj altında kalan DYP, önce lider değişikliğine gitti. Bağımsız Milletvekili Mehmet Ağar Genel Başkan seçildi. Ancak geçen 22 Temmuz seçimleri yaklaşırken görüldü ki barajı geçme umudu yine zayıf. Bir başka umutsuz vaka da ANAP’la yaşandı. Birleşme kararı alındı. İki parti DP çatısı altında birleşeceklerdi. Ancak milletvekili listeleri hazırlanırken ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu ile Mehmet Ağar arasında çıkan anlaşmazlık birleşme formülünü dinamitledi ve sonuç yine hüsran oldu merkez sağ açısından.

Seçimde alınan başarısız sonuç üzerine Mehmet Ağar “genel başkanlığı bırakıyorum” demiş ama aylardan beri kurtarıcı lider adayını bulamamıştı bu parti. Son çare olarak olarak eskilerin, ağabey siyasetçilerin kapısı çalındı. Mehmet Ağar, Cindoruk’a olağan kongreye kadar partinin başına geçmesini, derleyip toparlamasını önerdi.

Öneriyi Cindoruk’un da benimsediği anlaşılıyor. Dün yaptığı açıklamada, “Benim bu siyasi misyona bir borcum var. Faydalı olacaksa görevden kaçmam” diyor.

Devamını Oku

Babacan DTP’ye neden gitmedi?

22 Kasım 2007

Sınır ötesi operasyon tartışmalarının yoğunluk kazandığı bir ortamda geçen hafta Dışişleri Bakanı Ali Babacan, terörle mücadele konusunda yapılan dış temaslar, alınan bazı devlet kararları ve önümüzdeki dönemde izlenmesi muhtemel strateji konusunda muhalefeti bilgilendirme turu yaptı.
Önce CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı ziyaret etti. Ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve DSP Genel Başkanı Zeki Sezer’i. Meclis’te partisini tek başına temsil eden BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nu da ziyaret edecekti Babacan, ancak Yazıcıoğlu’nun o gün Ankara dışında programı olduğu için bu görüşme gerçekleşmedi.
Dışişleri Bakanı dikkat çekici bir program uygulamıştı. Meclis’te grubu bulunan üç muhalefet partisinden sadece ikisini bilgilendirirken DTP’yi es geçmişti. Neden, zaman darlığından mı?
Değil. Çünkü öyle olsaydı, grubu bulunmayan DSP sonraki bir tarihe ertelenir DTP’yi ziyaret edebilirdi.
Ama etmedi. Siyasi nezaket bakımından, protokol sıralaması bakımından pek alışık olunmayan, normalde tepki çekmesi gereken, yadırganacak bir durum.
Ama öyle de olmadı. Hiç yadırganmadığı gibi son derece de normal ve olağan karşılandı Dışişleri Bakanı’nın bu tutumu.
Normal karşılandı çünkü bu bu bilgilendirme ziyaretlerinin amacı, terörle mücadele ve sınır ötesi askeri harekat konularında gerçekleştirilen diplomatik temasların sonuçları ve önümüzdeki dönemde izlenecek strateji idi. Mücadele edilen terör belası da bölücü örgüt PKK terörü idi.

Devamını Oku