Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son günlerde birkaç kez tekrarladığı gibi, Anayasa Mahkemesi işini yaparken, AKP’nin kapatma davası ile ilgili süreci devam ettirirken, AKP ve hükümet de “o iş ayrı bu iş ayrı” deyip normal faaliyetlerini sürdürebilecek mi? Zor görünüyor. Rutin işler elbette yürüyecek ama kafalarda hep bu sorun olacak. Samimi olarak istense de bu pek mümkün değil.
Kapatma davası ile birlikte iktidar partisinin ana gündemi bu konu. Sadece AKP’nin değil Türkiye’nin de gündemi bu.
Dava ne zaman sonuçlanacak? AKP kapatılacak mı kapatılmayacak mı? Kafaları meşgul eden soru bu. Şu anda AKP’nin gündeminde iki kritik hazırlık var: Yazılı savunma ve anayasa paketi...
AKP’nin hukukçu kurmayları yaklaşık bir aydan beri bağımsız bilim adamlarının, anayasa hukukçularının da katkısını alarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddialarını çürütecek kapsamlı ve etkili bir savunma metni hazırlığında. İddianamede yer alan unsurların, tek tek ele alınıp yanıtlandığı savunma metninde, AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak bir yana aksine laik sistemin güçlendirilmesi konusunda atılan adımlar anlatılıyor.
Savunmanın normal olarak 10 gün sonra Anayasa Mahkemesi’ne sunulması gerekiyor. Çünkü normal süre 2 Mayıs’ta dolacak. Ancak AKP isterse üç aya kadar ek süre alabilecek.
AKP yetkilileri ek süreye gerek olmadığını savunma metninin büyük ölçüde hazır olduğunu söylüyorlar. Bu savunma metni ile Başsavcının iddialarının teker teker çürütüldüğünü, normal hukuk düzeni içinde partilerinin kapatılamayacağını iddia ediyorlar.
Ama tereddütleri var; “kapatacaklar” diyorlar. Çünkü bunun normal bir hukuki süreç olduğuna inanmıyorlar. Komployla, “yargı darbesi” ile karşı karşıya olduklarına inanıyorlar.
Küresel ekonomideki dalgalanma devam ediyor. Yakın geleceği kestirebilmek çok zor. Kimilerine göre ABD ekonomisindeki resesyon 1929 bunalımından bile daha derin. Şimdilik dünya borsaları günü birlik haber ve gelişmelere göre yön tayin etmeye çalışıyor. Bir gün hafif bir bahar esintisi ertesi gün tipiye dönüşebiliyor.
Haliyle Türkiye’de de durum farklı değil.
Hükümet her ne kadar “Bizim ekonomimiz sağlam, gerekli tedbirleri alıyoruz” dese de sokaktaki vatandaş da piyasa aktörleri ve iş dünyası da gelecek kaygısı taşıyor.
Kaygı yersiz değil.
Gerçi 5 yılı aşkın süreden beri tek başına iktidar olan AKP’nin ekonomiyle ilgili karnesi fena değil. Hatta pek çok alanda parlak da sayılabilir. Örneğin, enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesi ve yüzde 8’ler bandında seyretmeye devam etmesi, kamu maliyesinde geçen yıla kadar devam ettirilen sıkı disiplin, büyüme hızında yine geçen yıla kadar olan yüksek performans, başarılı özelleştirme uygulamaları ve döviz bolluğunun yarattığı görece rahatlık, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin 70 milyar doları aşmış olması...
Ulusal hesaplarda yöntem ve rakam değişiklikleri yoluyla da olsa bugün kişi başına milli gelirin 10 bin dolara yaklaşmış olması da hükümetin başarı hanesine eklenecek bir sonuç.
Ancak bütün bunlara rağmen küresel ekonominin sarsıntılı, fırtınalı bir sürece girmesi durumunda hükümetin direksiyon hakimiyetini koruyabileceği konusunda ciddi kuşkular var.
AKP, Anayasa Mahkemesi gündemindeki kapatma davasını düşürecek bir anayasa değişikliği girişimi başlatacak mı?
Bu konu bir aydan beri tartışılıyor, siyasi kulislerde konuşuluyor, değerlendiriliyor ama soru henüz yanıtını bulabilmiş değil.
AKP içinden bu konuda hala çelişkili açıklamalar geliyor. Bunun son örneği önceki gün yaşandı. Aynı konuda Dışişleri Bakanı Ali Babacan Londra’da konuştu, Başbakan Tayyip Erdoğan da Katar’ın başkenti Doha’da.
Dışişleri Bakanı Babacan’a göre parti kapatmalarını zorlaştırıcı bir anayasa değişikliği kesin de buna yönelik paketin hacmi henüz netleşmemiş.
Türk Ceza Yasası’nın meşhur 301. maddesi de bu maddenin değiştirilmesi de sorun olma ya devam ediyor.
İçerden ve dışardan özellikle de Avrupa Birliği’nden gelen uyarılara başlangıçta kulak tıkayan AKP iktidarı şimdi maddeyi değiştirmeye razı oldu. Konu, demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak bu gündeme getirildi. AKP’lilerin ifadesine göre bu düzenlemeyi yeni demokratikleşme adımları izleyecek. Hükümet rotayı yeniden AB sürecine çevirecek ve demokrasi ve özgürlükler bağlamındaki eksiklikleri, anayasa ve yasalardan kaynaklanan bazı engelleri ortadan kaldıracak.
Fakat daha ilk adımda, 301 teklifinde tökezliyor AKP. Türkiye’nin hatta Avrupa Birliği’nin iki yıldan beri hararetle konuşup tartıştığı 301. madde değişikliği ile ilgili teklif metnini, sanılanın aksine öyle bütün yönleriyle inceleyip, enine boyuna tartarak hazırlamadığı anlaşılıyor.
Belli ki AKP değişiklik teklifini çok aceleye getirmiş. O yüzden de Meclis Adalet Komisyonu’nda bulunan ve henüz mürekkebi bile kurumamış olan değişiklik teklifi şimdi revize edilmeye çalışılıyor.
AKP, kapatma davası ile birlikte uzun süredir unuttuğu demokratikleşme ve AB reformlarını yeniden hatırladı.
Bu kapsamda birbuçuk yılı aşkın süredir sorun olduğunu kabul etmesine karşın sürüncemede tutulan Türk Ceza Yasası’ndaki ünlü 301. madde değişikliği apar topar gündeme getirildi.
AKP’liler AB Komisyonu Başkanı Manuel Barroso’nun Ankara’ya gelişi arifesinde 301. madde değişikliğini milletvekili teklifi olarak sundular. Arzuları, Barroso Meclis’e geldiğinde değişikliğin Adalet Komisyonu’ndaki görüşmelerinin tamamlanmasıydı.
Ancak olmadı. Çünkü Köksal Toptan’a vekalet eden CHP’li Meclis Başkanvekili Güldal Mumcu, teklifi komisyona sevketmedi. O yüzden de AKP Meclis Grubu yöneticileri ile CHP’li Meclis Başkan Yardımcısı Güldal Mumcu arasında küçük çaplı bir kriz yaşandı.
Yakın gelecekten herkes kaygı duyuyor. Herkes ülke bir siyasi krize düşmeden, demokrasi kazaya uğramadan çıkış bulunmasını arzu ediyor. Bunun için de son günlerde dillerden düşmeyen tek sözcük var: Uzlaşın...
İyi de kim kiminle nasıl uzlaşacak? Hangi temelde ve ne için uzlaşı lacak?
Açıkça söylenmiyor ama önerilen model şu :
“CHP de destek versin, AKP’ye yardım elini uzatsın ve anayasanın siyasi partilerin kapatılmaları ile ilgili 68. ve 69. maddeleri değiştirilsin. Kapatma davası düşürülsün...”
AKP’yi kurtaracak bir Anayasa değişikliğine bugün itibariyle CHP’nin de MHP’nin de destek vermeyeceği kesin gibi. Bu durumda AKP ne yapacak? Parti içindeki bir kanadın söylediği gibi kaderine razı olup, “kafayı giyotine mi uzatacak?”
Hayır uzatmayacak.
Ancak bu konuda aceleci de davranmayacak AKP. Öncelikle toplumdaki gerilimin ve siyasi tansiyonun düşürülmesi için gerekli adımları atacak.
Ki bunun sinyallerini bir süreden beri veriyor Başbakan Erdoğan. Üslubunu yumuşatıyor, toplumun tüm kesimlerinin gönlünü kazanmaya, laiklik konusundaki duyarlılıkları yüksek kesimlerin korku ve kaygılarını giderici yönde bazı uygulamaları hayata geçirmeye çalışıyor. Yargı ve devlet kurumlarıyla çatışmaya girmemeye özen gösteriyor.
AKP ve Tayyip Erdoğan’ın iddianamenin ilk şokunu atlattığı anlaşılıyor. İlk günlerdeki meydan okuma üslubu, yüksek yargıya ve özellikle de Yargıtay Başsavcısı’na yönelik, “komplo”, “yargı darbesi” suçlamaları şimdilik terk edilmiş gibi gözüküyor.
Tabii ki bundan sonrası için, “AKP’nin dava sürecini vakar içerisinde geçireceği, anayasa değişikliği ile süreci durdurma yoluna gitmeyeceği, tevekkül içerisinde sonucu bekleyeceği” yönündeki değerlendirmeler için henüz erken.
Gerçi AKP, ilk başlarda izlediği yöntemin toplumsal gerilimi tırmandırdığını ve bunun da aleyhine işleyebileceğini muhtemelen gördü.
Şimdi yapılmaya çalışılanlar daha çok içerideki gerilimi düşürmeye, toplumsal kutuplaşma ve cepheleşme eğilimlerini önlemeye dönük.