Rüzgar terse dönerse ne yaparlar?

Haberin Devamı

Küresel ekonomideki dalgalanma devam ediyor. Yakın geleceği kestirebilmek çok zor. Kimilerine göre ABD ekonomisindeki resesyon 1929 bunalımından bile daha derin. Şimdilik dünya borsaları günü birlik haber ve gelişmelere göre yön tayin etmeye çalışıyor. Bir gün hafif bir bahar esintisi ertesi gün tipiye dönüşebiliyor.
Haliyle Türkiye’de de durum farklı değil.
Hükümet her ne kadar “Bizim ekonomimiz sağlam, gerekli tedbirleri alıyoruz” dese de sokaktaki vatandaş da piyasa aktörleri ve iş dünyası da gelecek kaygısı taşıyor.
Kaygı yersiz değil.
Gerçi 5 yılı aşkın süreden beri tek başına iktidar olan AKP’nin ekonomiyle ilgili karnesi fena değil. Hatta pek çok alanda parlak da sayılabilir. Örneğin, enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesi ve yüzde 8’ler bandında seyretmeye devam etmesi, kamu maliyesinde geçen yıla kadar devam ettirilen sıkı disiplin, büyüme hızında yine geçen yıla kadar olan yüksek performans, başarılı özelleştirme uygulamaları ve döviz bolluğunun yarattığı görece rahatlık, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin 70 milyar doları aşmış olması...
Ulusal hesaplarda yöntem ve rakam değişiklikleri yoluyla da olsa bugün kişi başına milli gelirin 10 bin dolara yaklaşmış olması da hükümetin başarı hanesine eklenecek bir sonuç.
Ancak bütün bunlara rağmen küresel ekonominin sarsıntılı, fırtınalı bir sürece girmesi durumunda hükümetin direksiyon hakimiyetini koruyabileceği konusunda ciddi kuşkular var.
Çünkü bugüne kadar sağlanan başarıların gerisinde tümüyle hükümetin marifeti yok. Hükümetin bu alanda belki de en büyük başarısı kendisinden önce uygulamaya konulan IMF destekli programa sahiplenmesi ve tavizsiz uygulaması idi.
Ancak ekonomide işlerin iyi gitmesinde, yaşanan döviz bolluğunda etkili olan çok önemli bir faktör daha var. O da küresel konjoktürün iyiliği, para bolluğu...
Yani değirmenin suyu dışardan geldi.
Uluslararası mali piyasalardaki para bolluğundan Türkiye de fazlasıyla payını aldı. Bir bölümü doğrudan yatırım, bir bölümü borç olarak Türkiye’ye her yıl ortalama 50 milyar dolar civarında net sermaye girişi oldu.
O sayede paramız dünyanın en çok değerlenen paralar listesinin üst sıralarına çıktı. O döviz bolluğu sayesinde ucuz ithalatla iç piyasada mal fiyatları kontrol altına alınarak enflasyonu yüzde 10’un altında tutulabildi. Tasarruf açığını dış finansmanla sağlayıp, yatırımlarını arttırarak yüksek büyüme hızlarına ulaşılabildi.
Cari işlemler açığının 40 milyar doların üstüne çıkması kimseyi endişelendirmedi. Nasıl olsa ülkeye oluk oluk döviz akıyor...
Ama ya yarın dünyada işler terse dönerse, döviz akışının hızı kesilirse ne olacak?
İşler iyi giderken ülkeyi ve ekonomiyi gayet iyi yönetebilen bu günkü kadrolar acaba zor günlerde de başarılı olabilecekler mi?
Son günlerde yaşadığımız pirinç olayı işler bozulduğunda AKP kadrolarının neler yapabileceği konusunda fikir verebilir.
Prinç fiyatları fırlamış, 2 YTL’den 4-5 YTL’ye çıkmış. İnsanlar prinç kuyruklarında, piyasa allak bullak olmuş. İşin sorumlusu bir bakan açıklama yapıyor: “Bir süre prinç değil, bulgur yiyin...”
Bir diğer sayın bakan piyasaya ayar veriyor: “Pirinç yüklü gemileri açıkta, limana çeker boşaltırsak, spekülatörlerin canı fena yanar...”
Bu ve benzeri çıkışlar, kaygıları haklı çıkarıyor. İşler iyiyken ekonomiyi iyi yönetenlerin zor günlerde neler yapabilecekleri soru işareti...

DİĞER YENİ YAZILAR