AKP ile ilgili kapatma davası iddianamesinin açıklanmasının ardından ilk bir ay estirilen sert rüzgar durdu. Şimdi Ankara’da, siyasi kulislerde daha sakin gelecek senaryoları konuşuluyor. AKP de daha gerçekçi bir çıkış arayışlarını tartışıyor.
“Referandumu da göze alarak Anayasa’yı değiştiririz... Gerekirse erken seçime gider, yüzde 70 oyla yeniden daha güçlü iktidar oluruz” yollu tehditler gündemden düşüyor.
Varolan gerilimi daha fazla tırmandırmadan, en az hasarla bu süreçten nasıl çıkılıp yola devam edilebileceğinin hesapları yapılıyor.
Ancak bu hesaplardan sağlıklı sonuçlar çıkarıp yol haritasını netleştirebilmek de kolay değil. Çünkü belirsizlikler çok fazla.
Özetle tam anlamıyla çok bilinmeyenli denklem çözmeye çalışıyor AKP kurmayları.
En büyük umut, Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye’nin içinde bulunduğu bu gerilim ve belirsizlik ortamını da dikkate alarak dava sürecini kısaltması ve kararını bir an önce vermesi.
Verir mi vermez mi kestirebilmek mümkün değil. Fakat Başbakan Erdoğan ve yakın çevresinin beklentisi, Refah Partisi davasında olduğu gibi Mahkeme’nin süreci kısaltabileceği ve Temmuz-Ağustos aylarında sonucun belli olacağı yönünde.
AKP’nin dava sürecine ilişkin yol haritası büyük ölçüde netleşmiş durumda. İddianamenin açıklanmasından hemen sonra ortaya atılan anayasayı değiştirip davayı düşürme fikrinin kabul görmediği anlaşılıyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan, çoğunluğunu “Milli Görüşçü” ekibin oluşturduğu “Giyotin Lobisi”nin savunduğu “gerekirse referandumu da göze alarak anayasayı değiştirme” önerisini “ülkenin daha fazla gerginliğe tahammülü yok” gerekçesiyle kabul etmedi.
Başbakan ve yakın çevresinde şu anda hakim olan hava, davadan kapatma kararı çıkmayacakmış gibi yola devam etmek.
Ancak yola devam ederken en kötü olasılığa, yani AKP’nin kapatılıp Tayyip Erdoğan’a siyaset yasağı getirilmesine karşı da hazırlık yapıyor AKP.
AKP’nin kapatma davası sürecinde izleyeceği yol haritası konusunda hala tam bir netlik yok. Şu anda netleşen sadece yazılı savunma için ek süre istememesi. Bunun dışında “güven arttırıcı önlemler” gündeme alınacak mı, gerilimi düşürmek için ne gibi yeni adımlar atılacak ve en önemlisi de Anayasa değişikliğine gidilecek mi gidilmeyecek mi belli değil.
Ancak dün itibariyle savunma için ek süre istenmemesi kararına varılması, Anayasa değişikliği girişiminin “şimdilik” kaydıyla dondurulmuş olmasına bağlanıyor. Değişiklik şimdilik beklemeye alınmış ama bundan tümüyle vazgeçilmiş değil.
AKP kurmayları, yazılı savunma ile Başsavcının iddianamesinin çürütüldüğünü iddia ediyorlar ve “Eğer hukuk normal işletilirse, bu dava kesinlikle düşer” diyorlar. Ama içlerinde derin bir korku da yok değil. Partinin en tepesinden, en alt kademelere kadar bir tedirginlik ve kaygı havası hakim. O nedenle de Anayasa değişikliği formülü rezervde tutuluyor.
Bu açıdan AKP için Anayasa Mahkemesi’nin önümüzdeki haftalarda vermesi beklenen üniversitelerde türban serbestisine ilişkin Anayasa değişikliği ile ilgili karar büyük önem taşıyor. Bu kararın kapatma davasının gidişatı bakımından da hayati önemde olduğunu düşünüyor AKP’nin hukukçu kurmayları.
Biz nerede hata yaptık tartışması aslında AKP içinde öteden beri yapılıyordu. Ama kısık sesle, pek kimseye duyurmadan, dar kapsamlı “ne olacak halimiz” toplantılarındaki sohbetlerde yapılıyordu. Son günlerde ise bu değerlendirmeler kimi isimli, kimi isimsiz AKP önde gelenlerince medya aracılığıyla da yapılmaya başlanmış durumda.
Bu gelişme elbette parti yönetiminin ve Tayyip Erdoğan’ın fena halde canını sıkıyor. Ama şimdilik sert tepki verilmiyor. Muhtemelen dışarıyla olan gerilimin parti içine de taşınmaması kaygısıyla...
Ancak adı saklı, çok etkili ve önemli bir AKP’linin yaptığı açıklamada geçen “O Bakan değiştirilebilir” ifadesi bugüne kadar söylenenlerin hepsinden daha önemli.
Kastedilen Bakan’ın kim olduğunu herkes biliyor: Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik...
AKP, kapatma davasına karşı izleyeceği yol haritasını, kısa ve orta vadeli stratejisini henüz netleştirebilmiş değil. Ama bu konu üzerinde son bir ayı aşkın süredir yapılan hazırlık çalışmaları, yürütülen tartışmalar parti içindeki ana eğilimleri büyük ölçüde netleştirdi.
Kapatma davası ve buna karşı izlenecek strateji konusundaki tartışmaların AKP içinde yarattığı kırılmalar ve saflaşmalar parti içinde dört temel eğilimin varlığını ortaya koyuyor.
1. Giyotin Lobisi: En güçlü eğilim, başını “Milli Görüşçü” ve cemaatlere yakın ekibin çektiği bu grup “giyotin lobisi” diye adlandırılıyor. Kapatma davasını normal hukuki bir süreç gibi değil, hükümete ve partilerine yönelik bir komplo, bir türlü yargı darbesi olarak algılıyorlar. Buna karşı direnilmesi, komplonun boşa çıkarılması için mücadele verilmesi gerektiğini söylüyorlar. İddianameye karşı savunma ile sonuç alabilmeyi olası görmüyorlar. O nedenle de hiç zaman geçirmeden referandumu da göze alarak anayasa değişikliği için harekete geçilmesini öneriyorlar. Parti kapatmaları engelleyecek, Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davasını yok hükmüne düşürecek bir anayasa değişikliğinde tereddüt etmenin göz göre göre giyotine kafa uzatmaktan farksız olacağını açık açık ifade ediyorlar. Kabinede, Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresinde, parti ve Meclis Grup Yönetimi’nde pek çok etkili isim bu görüşe yakın duruyor.
2. Sağduyu Lobisi: Daha ilk günlerde AKP’li Meclis Grup Başkanvekilleri Anayasa’nın 68 ve 69. maddelerinin değiştirilmesi için harekete geçtiklerinde önce Meclis Başkanı Köksal Toptan’dan uyarı geldi. “Bunun zamanlaması uygun değil. Ortama daha da gerginleştirmekten başka bir işe yaramaz” diye uyardı arkadaşlarını Toptan. Başta Cemil Çiçek ve Ertuğrul Günay olmak üzere kabinenin bazı etkili bakanları da anayasa değişikliği fikrine mesafeli durdular.
Türkiye’nin en çok olağanüstü kurultay yapan partisi unvanını açık ara elinde bulunduran CHP’de yarın olağan kurultay var. Ancak eski kurultay dönemlerindeki havadan eser yok bugün CHP’de.
Heyecan dozu oldukça düşük, sonucu şimdiden belli bir kurultay için toplanacak sosyal demokratlar.
Şu anda bir aday, iki de aday adayı var. Yarınki kurultayda genel başkanlık yarışı olacağı şüpheli. Çünkü bugün itibariyle sadece Baykal’ın adaylığı kesin. Aday adayları Haluk Koç ve Umut Oran acaba rakip olarak Baykal’ın karşısına çıkmayı başarabilecekler mi?
Çok zor görünüyor. Çünkü CHP’nin tüzüğünde, parti içi demokrasi açısından çok tartışmalı bir hüküm var. Genel başkanlığa aday olabilmek için toplam delege sayısının en az yüzde 20’si kadar delegenin açık imzasını alabilmek gerekiyor. Bu da 253 delege ediyor. Haluk Koç’un da Umut Oran’ın da bu sayıya ulaşabilmeleri imkansız değil ama çok zor.
İddianamenin açıklandığı ilk günden beri AKP kurmaylarının aklında tek çıkış yolu var: Anayasa değişikliği...
Çünkü iddianamenin, açılan kapatma davasının hukuki olduğunu ve normal hukuki süreçlerle sonuçlanacağına inanamıyor AKP’liler . Olayı komplo ve kendilerine yönelik bir yargı darbesi olarak görüyorlar.
O nedenle de şunu söylüyor bazı AKP kurmayları:
“Tamam biz normal hukuki süreci izleyeceğiz. Hukuka, yargıya saygılı davranacağız. En mükemmel şekilde bir savunma dosyası hazırlayacağız -ki büyük ölçüde hazır- Başsavcı’nın bütün iddialarını teker teker çürüteceğiz. Ama sonuçta bizi yine de kapatacaklar, buna işin başında karar verilmiş zaten...”
AKP geçen dönemde uzlaşmacıydı. CHP de uzlaşmacıydı. İktidarla muhalefet arasındaki ilişkiler, geçen dönemin özellikle ilk üç yılında uygar bir tartışma ve temel konularda da yapıcı bir işbirliği ortamında yürümüştü.
Bu sayede anayasada, ceza yasasında reform niteliğinde değişiklikler yapılabilmiş, Türkiye’ye AB kapısını aralayan demokratikleşme süreci toplumda bir gerilim yaratmadan, siyasi tansiyonu yükseltmeden gerçekleştirilebilmişti.
Hatta Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasağı da ana muhalefet partisi CHP’nin desteği ile kaldırılmıştı.
Fakat cumhurbaşkanlığı seçim süreci iktidar muhalefet ilişkilerini zehirledi.