AKP’nin “Milli Görüşçü” kanadı bugünlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e çok kızıyor, ateş püskürüyorlar.
Neden kızdıkları malum; istiyorlar ki, Cumhurbaşkanı da bazı AKP sözcülerinin ve Başbakan Erdoğan’ın yaptığı gibi Anayasa Mahkemesi’ne veryansın etsin, devlet kurumları ile girilen kavgada ön saftaki yerini alsın. Anayasa Mahkemesi’nin “Milli iradeye, Meclis’in yetkisine tecavüz ettiğini, yetkilerini aştığını, anayasayı çiğnediğini” söylesin. Eski partisinin arkasında durduğunu göstersin.
Ama Cumhurbaşkanı Gül bunu yapmadı. Aksine, itidal çağrısı yaparak, kurumların yıpratılmaması gereğini vurguladı. Bulunduğu yüksek makamın gereklerini yerine getirmeye özen gösterdi.
O yüzden çok tepki gösteriyor AKP içindeki Milli Görüşçü kanat...
İddianame açıklandığı günden beri AKP’nin yol haritası tartışılıyor. Anayasa değişikliği ile kapatma davası yok hükmüne mi düşürülecek? Anayasa Mahkemesi’nin yetkileri mi kısılacak, erken seçim kararı mı alınacak?
AKP’nin önümüzdeki süreçte izleyeceği strateji, yol haritası dün yapılan grup toplantısında netleşmeye başladı.
Başbakan Erdoğan’ın, dünkü konuşması ve grup toplantısının kapalı bölümündeki oylama AKP’nin B planı konusunda önemli ipuçları veriyor.
Erdoğan partisi hakkındaki kapatma davası sonuçlanıncaya kadar Meclis’in açık tutulması önerisini dün parti grubunda oya sundu ve kabul ettirdi.
AKP’yi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı içerden ve dışardan çatışma için teşvik eden, “Bu noktadan sonra gerçek demokrasiye giden yol çatışmayı göze almaktan geçiyor” diyenler hayli fazla.
AKP’deki ruh hali Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın kapatma iddianamesinin açıklandığı günlere benziyor. Tıpkı o günlerde olduğu gibi yine sisteme ve yüksek yargıya isyan rüzgarları esiyor.
Hatta bu şekilde sistemle, devlet kurumları ile girişilecek savaşta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de cephedeki yerini alması arzu ediliyor.
Anayasa Mahkemesi’nin geçen hafta türban düzenlemesi ile ilgili verdiği iptal kararı üzerine Cumhurbaşkanı Gül’ün yaptığı açıklama AKP saflarında ciddi bir hayal kırıklığı yaratıyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün açıklamaları, sistemle çatışma yanlılarını hayal kırıklığına uğratıyor. Bazı AKP sözcülerinin yaptığı gibi Gül’den de Anayasa Mahkemesi’ni yerden yere vuracak ifadeler bekleniyordu.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) önceki gün açıklanan verileri iyice orta ya koydu ki bu yıl enflasyonda değil yüzde 4’lük hedefin tutturulabilmesi, tek haneli rakamlarda kalabilmek de mucizeye bağlı.
Merkez Bankası da bu sonuçla artık yüzde 4’lük hedefi çok ileri bir tarihe erteledi. Önceki gün akşam saatlerinde hükümete gönderilen Merkez Bankası’nın enflasyon mektubuna hükümetten de jet yanıt geldi. Buna göre 2011 yılında bile en iyi ihtimalle yüzde 5,5’luk bir enflasyon hedefine yaklaşabilecek Türkiye. Bu yıl enflasyonun çift haneli rakamlara çıkacağı hemen hemen kesin. Yüzde 10 mu olur, 12 mi, 15 mi, onu dahi kestirmek güç.
Çünkü bugün enflasyonla mücadeleyi etkileyen iç ve dış birden fazla faktör var. Merkez Bankası petrol ve gıda fiyatlarından yakınıyor. Ama acaba sadece o kadar mı?
Geçen yıl hükümetin uyguladığı seçim ekonomisinin enflasyon canavarının uyanması için vitamin etkisi yapmadığını söylemek mümkün değil. Kamuda 2001 yılından sonra kararlılıkla uygulanan sıkı mali disiplin bir yıl önce bozuldu.
Tıpkı bir yıl önce olduğu gibi Anayasa Mahkemesi yine ülkenin ve siyasetin geleceği bakımından çok kritik iki karar verecek. İlki yarın görüşülecek olan türban davası.
Üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasına yönelik olarak Anayasa’nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişikliğin iptali için CHP’nin Mart ayı başında Anayasa Mahkemesi’ni yaptığı başvuru muhtemelen bugün karara bağlanacak.
CHP Anayasa’nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikleri cumhuriyetin temel ilkelerine, laikliğe, Anayasa’nın başlangıç hükümleri ve 2. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal veya “yok hükmünde” kararı verilmesini talep etmişti.
İki hafta önce üyelere dağıtılan raportör raporunda CHP’nin talebinin red di öngörülüyor.
CHP’nin “Watergate” skandalı çıkışıyla tırmanan izleme-dinleme tartışmaları gün geçtikçe boyutlanıyor.
Gerçi CHP’nin hükümete yönelik “Watergate” skandalı suçlaması dönüp kendini vurdu. Savcılığın soruşturması henüz tamamlanmış değil ama bu olayın CHP Genel Sekreteri’nin cep telefonu kullanımıyla ilgili garip bir skandala dönüşmesi yüksek ihtimal.
Ancak CHP olayındaki bu gelişme, izleme ve dinleme skandalında siyasi iktidarın sorumluluğunu ortadan kaldırmadı. Aksine her gün ortaya çıkan yeni yeni belgelerle izleme ve dinleme skandalı yeni boyutlar kazanıyor.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi’nin verdiği izleme yetkisi dehşet verici bir durum. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanlığı, hakim kararıyla ülke çapında tüm sabit ve mobil telefonları, faks, data ve internet haberleşmesini izleme yetkisine kavuşuyor. Şüpheli-masum ayrımı yapılmaksızın kimin kimle haberleştiği, mesajlaştığı sınırsız bir izlemeye tabi tutulabiliyor. Ve belli ki bu yetki üç ayda bir usulüne uygun biçimde yenileniyor. Bu, hiçbir demokraside eşine benzerine rastlanamayacak bir uygulama.
Hukuk dışı dinleme olayı ilk kez yaşanmıyor Türkiye’de, ama bu kez durum çok farklı. Son olay bu rezilliği çok vahim bir noktaya taşıyor.
Çünkü dinlenen mekan ana muhalefet partisinin genel merkezi, dinlenen kişi ana muhalefet partisinin genel sekreteri...
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal haklı olarak çok sert tavır aldı. Hükümete çok ağır suçlamalar yöneltti.
“Böyle bir olay başka bir ülkede yaşansa iktidarın, başbakanın, sorumlu bakanın yerinden ayrılması kaçınılmaz olur” diyor Baykal.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın ikibuçuk ay önce Anayasa Mahkemesi’ne sunduğu kapatma istemli iddianame ile başlayan süreç gün geçtikçe hem ülkedeki hem de AKP’deki gerilimi arttırıyor.
Sonucun ne olacağını şu anda kimsenin kestirebilmesi mümkün değil. Ancak ilk günden itibaren başlayan spekülasyonların ardı arkası kesilmiyor. Hemen her gelişme kapatma davası ile ilişkilendiriliyor ve sonuca ilişkin değişik çıkarsamalar yapılıyor. AKP içinde de AKP dışında da “kapatılacak - kapatılmayacak” diye sürekli fal açılıyor. Tahminler gün gün değişiyor.
Bir hafta öncesine kadar ağırlıklı beklenti, “Galiba kapatmayacaklar. Sadece Hazine yardımı kesilecek. Böylelikle hem AKP ciddi bir laiklik uyarısı almış olacak, duyarlı kesimler tatmin edilecek, hem de kapatılmadığı için AKP mutlu olacak” yönündeydi.
Ancak Yargıtay Başkanlar Kurulu bildirisiyle yeniden tırmanan gerilimle birlikte moraller ciddi biçimde bozulmuş durumda. Dolayısıyla, papatya falı yine negatif, tahmin ve beklentiler yine olumsuza döndü, “kapatacaklar” beklentisi ağırlık kazandı.