Sınırsız izleme skandalında yeni boyut...

Haberin Devamı

CHP’nin “Watergate” skandalı çıkışıyla tırmanan izleme-dinleme tartışmaları gün geçtikçe boyutlanıyor.

Gerçi CHP’nin hükümete yönelik “Watergate” skandalı suçlaması dönüp kendini vurdu. Savcılığın soruşturması henüz tamamlanmış değil ama bu olayın CHP Genel Sekreteri’nin cep telefonu kullanımıyla ilgili garip bir skandala dönüşmesi yüksek ihtimal.

Ancak CHP olayındaki bu gelişme, izleme ve dinleme skandalında siyasi iktidarın sorumluluğunu ortadan kaldırmadı. Aksine her gün ortaya çıkan yeni yeni belgelerle izleme ve dinleme skandalı yeni boyutlar kazanıyor.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi’nin verdiği izleme yetkisi dehşet verici bir durum. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanlığı, hakim kararıyla ülke çapında tüm sabit ve mobil telefonları, faks, data ve internet haberleşmesini izleme yetkisine kavuşuyor. Şüpheli-masum ayrımı yapılmaksızın kimin kimle haberleştiği, mesajlaştığı sınırsız bir izlemeye tabi tutulabiliyor. Ve belli ki bu yetki üç ayda bir usulüne uygun biçimde yenileniyor. Bu, hiçbir demokraside eşine benzerine rastlanamayacak bir uygulama.

Dün ortaya çıkan ikinci belge daha da vahim. Adalet Bakanlığı bu şekilde haberleşmenin sınırsız izlenmesi uygulamasına itiraz ediyor. Hem de herkesin yüreğini ferahlatacak gerekçelerle; “Bu uygulama, anayasa, demokratik düzen ve insan haklarına aykırıdır” diyerek.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin izleme yetkisine ilişkin kararının bozulması talebiyle Yargıtay’a yaptığı başvuruda özetle şunları söylüyor Adalet Bakanlığı: “Bu karar ve uygulama temel hak ve hürriyetlerin özüne müdahale imkanı sağlayacak bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenine, ölçülülük ilkesine ve Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına yönelik aykırı bir şekilde ülke geneline yönelik uygulama yapılabilmesinin yolu açılmıştır...”

Yani, Türkiye Cumhuriyeti’ne “polis devleti” gölgesi düşürecek, demokrasiyi, temel hak ve hürriyetleri tehdit edecek, bütün toplumu tedirgin edecek bu uygulamaya haklı olarak itiraz ediyor Adalet Bakanlığı.

Alkışı hak eden, herkesin yüreğini ferahlatan, demokrasiden, özgürlüklerden yana güçlü bir tavır. Ama işin gerçeği ne yazık ki pek öyle değil.

Adalet Bakanlığı’nın itirazı polise verilen sınırsız izleme yetkisine değil, sadece bunu Jandarma’nın da yapacak olmasına.

Polisin izlemesinde bir sakınca görmediği için olacak ki Adalet Bakanlığı aynı hakimliğin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanlığı’na verdiği yetkiye itiraz etmiyor. Sadece Jandarmaya itiraz ediyor...

Acaba neden?

Akla çok sayıda kuşku ve soru işareti geliyor.

Acaba polis siyasi iktidarın yüzde yüz kontrolü altında da o nedenle mi Emniyet’e verilen yetkiye itiraz etmiyor?

Veya polisin izlemelerde elde ettiği haberleşme trafiği ile ilgili bazı bilgiler siyasi iktidarın kullanımına da mı veriliyor?

Akla gelen en basit örnek bizim mesleğimizle ilgili. Örneğin iktidarın hoşuna gitmeyen bir haberi hükümetten veya bürokrasiden kimin sızdırdığını telefon trafiğini izleyerek tesbit etme amaçlı kullanılıyor olabilir mi?

Böyle bir niyet, düşünce herhalde yoktur hükümette. Ama jandarmaya verilen yetkiye itiraz edip polisin izleme yetkisine itiraz edilmemesi ister istemez akla böyle olumsuz sorular getiriyor...

DİĞER YENİ YAZILAR