“Ergenekon” adı verilen çete soruşturması başlayalı bir yıldan fazla oldu. Bugüne kadar çok sayıda emekli asker, gazeteci, yazar, öğretim üyesi ve siyasetçi gözaltına alındı, sorgulandı. Bazıları tutuklandı, bazıları tutuksuz yargılanacak. Bu operasyon kapsamında tutuklanmış, 13 aydan beri cezaevinde yatanlar var.
Operasyonla ilgili kitaplar yazıldı ama henüz ortada iddianame yok. Bir yıldan beri tutuklu bulunanlar henüz neyle suçlandıklarını bilmiyorlar.
Ergenekon kapsamında ilk şok edici tutuklamalar AKP iddianamesinin açıklanmasından kısa bir süre sonra olmuştu. (İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu, Doğu Perinçek)
Arada başka gözaltılar da oldu ama en çarpıcı operasyon dün gerçekleştirildi. Dün iki emekli orgeneralin gözaltına alınması süreci son derece kritik bir aşamaya getirdi.
Siyasetin geleceğinden ekonomiye kadar Türkiye’de her şey AKP hakkındaki kapatma davasının sonucuna kilitlenmiş durumda.
Sonuç belki var olan siyasi krizi daha da derinleştirecek. Ama en azından bugün gerek iktidarın gerek muhalefetin gerekse de toplumun yaşadığı stres ve gerilimi bir ölçüde hafifletecek. Herkes kendine uygun yol haritasını, gelecek planını uygulamaya koyarak yoluna devam edecek.
Kapatma davasında bugün ve yarın taraflar son sözlerini söyleyecekler. Bugün önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi’nde sözlü görüşünü bildirecek, “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiğini” iddia ettiği AKP’nin kapatılmasını talep edecek. Yarın da AKP’nin savunmacısı iddianameyi çürütmek için son sözünü söyleyecek.
Bu aşamanın da tamamlanmasından sonra Yüksek Mahkeme’nin kararının çok uzamayacağı, kararın bir-birbuçuk ay içinde açıklanacağı beklentisi yüksek.
Tabii ki kararın ne zaman çıkacağını, ne yönde olacağını bugünden kimsenin bilmesi mümkün değil. Fakat herkesin kendi beklentisine uygun bir tahmini var. Ki, bu tahminlerin tutma ihtimali yüzde 50. Çoğu AKP’li dahi “kapatılacak” diyor. Ona göre hesap yapıyor, yazılıp çizilen, konuşulan senaryoları tartışıyor.
Sahi eğer o olumsuz ihtimal gerçekleşir ve AKP kapatılırsa ne olacak?
Ankara kulislerinde konuşulan senaryolara bakılırsa AKP ve AKP’liler de Türkiye de en az hasarla bu olumsuz süreci atlatabilecek. En azından senaryoya göre, kağıt üstünde öyle gözüküyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ ile 2 saat baş başa görüşmesi, rutin, olağan bir durum mu?
Genelkurmay Başkanlığı’na ataması yapılmadan kısa bir süre önce Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile de baş başa uzunca bir görüşme yapmıştı Başbakan Erdoğan. Ama o da olağan değildi. Önceki günkü Orgeneral Başbuğ görüşmesi de...
Tıpkı geçen yıl 27 ve 28 Nisan bildirilerinin ardından Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’la yaptığı ve içeriği sır olarak tutulan Dolmabahçe görüşmesinin olağan olmadığı gibi...Aslında AKP hükümetleri ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki ilişkileri, ilk günlerden, AKP’nin iktidar olduğu 2002 sonlarından bu yana olağan, demokrasilerde olması gereken ilişki diye tanımlayabilmek güç.
İki taraf da birbirine karşı mesafeli durdu, hep kuşkuyla baktı. Hiçbir zaman yüzde yüz güven duygusu hakim olmadı, hükümette de askerde de. Ama öte yandan bu nedenle devlet işlerinin aksadığı da söylenemez. Aksine terörle mücadele kapsamında en kritik sınırötesi askeri operasyonlar bu dönemde gerçekleşti. Ancak özellikle laiklik konusundaki tanım ve anlayış farklılığı karşılıklı güvensizliği hep canlı tuttu.
Anayasa Mahkemesi gündeminde DTP ve AKP ile ilgili kapatma davalarında sona yaklaşılıyor. Her iki davanın hukuki sonuçlarının ötesinde ciddi siyasi sonuçlar doğuracağına kuşku yok. Her iki parti ile ilgili suçlama da Cumhuriyetin iki temel kırmızı çizgisi ile ilgili; laiklik ve ülke bütünlüğü...
Bu suçlamalarla kapatma tehdidi altında bulunan iki partinin parlamentoda üçte ikiye yakın bir çoğunluğu oluşturuyor olması da bu davaların kritik önemini artıran bir unsur.
Dava sürecinin ülkede zaten var olan gerilim ve kutuplaşma eğilimlerini daha da derinleştirmekte olduğu da bir gerçek. O nedenle herkesin beklentisi, temennisi bu sürecin mümkün olan en kısa sürede tamamlanması. Kararı verecek olan Anayasa Mahkemesi’nin yaklaşımı da o yönde.
DTP hakkındaki dava AKP’den aylar önce açılmıştı, ama şimdilik ikinci planda kalmış gibi gözüküyor. DTP davasının sonuçlanması muhtemelen yıl sonunu bulacak. AKP ile ilgili kararın ise Ağustos ayı içinde çıkma olasılığı çok yüksek.
AKP Nisan 2007’den beri hem kendisi travma yaşıyor hem de topluma yaşatıyor.
İlk travma, 2007 Nisan’ında cumhurbaşkanlığı seçimindeki inatlaşma ve gerilimin sonucunda Genelkurmay muhtırasıyla geldi.
Gidilen erken seçimde aldığı yüzde 47’lik seçmen desteği sonucu AKP birinci travmayı zaafiyete düşmek bir yana, gücünü ve enerjisini katlayarak, iktidarını pekiştirerek atlattı.
Bu güçle de yarım kalan cumhurbaşkanlığı seçimini tamamladı, Abdullah Gül’ü Çankaya’ya taşıdı.
Bu konuda en yetkili isim olan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç “Kararın Temmuz sonunda mı Ağustos’ta mı çıkacağı konusunda bugünden bir tarih telaffuz etmek mümkün değildir” diyor. Elbette kararın ne yönde olacağını da kimse bilemez.
Kılıç, “belli olmaz” diyor ama artık Ankara’da iktidarıyla muhalefetiyle herkesin kanaatı aynı: Kararın Temmuz sonu veya Ağustos ayı başlarında çıkacağı hakim beklenti.
Kararın ne yönde çıkacağı konusundaki tahminler de ortak. İki hafta önce açıklanan türban kararı öncesinde AKP’lilerin beklentisi, kapatma çıkmayacağı, Hazine yardımını kesme cezası verilebileceği yönündeydi. Hatta sadece AKP’liler değil muhalefet de bu ihtimali yadsımıyordu. Fakat türbanla ilgili anayasa değişikliğinin iptal kararından sonra tahmin ve beklentiler tümüyle değişti. Artık AKP’liler de daha umutsuz.
Başbakan Tayyip Erdoğan da partisi de şimdi kendisini en kötü sonuca hazırlıyor. Yani kapatılma ve siyasi yasak ihtimaline karşı izlenecek yöntemler netleştirilmeye çalışılıyor.
AKP’nin iktidar olduğu günden beri yüksek yargı ve Türk Silahlı Kuvvetleri, YÖK ve üniversiteler başta olmak üzere temel devlet kurumları ve toplumun bir bölümüyle zaman zaman yaşadığı gerilimlerin temelinde hep laiklik kaygıları oldu.
AKP’ye laiklik ilkesi yönünden hep kuşkuyla ve kaygıyla bakıldı bazı çevrelerce. Başbakan Erdoğan’ın zaman zaman tekrarladığı “Laikliğin teminatı biziz” sözüne nedense hiç güven duyulmadı.
Çünkü AKP ve Erdoğan’ın laiklik tanımı ile sistemin tanımı farklıydı. Fark sadece laiklik tanımı ile sınırlı değildi, irtica tehdidi algılaması da farklı oldu. O yüzden zaman zaman sert tartışmalar yaşandı. Sistemle AKP arasındaki güven uçurumu bir türlü giderilemedi.
Üniversitelerde türban serbestisi ile ilgili anayasa değişikliğinin bardağı taşırmasının gerisinde de bu tanım farklılığı var aslında. AKP’nin laiklik tanımı farklı yüksek yargının başka...
Anayasa Mahkemesi’nde görülmekte olan kapatma davası ile ilgili olarak AKP dün esas hakkındaki savunmasını da verdi. Artık sıra gününü Anayasa Mahkemesi’nin belirleyeceği sözlü savunmalarda.
Esas hakkındaki savunmasını sürenin dolmasından iki hafta önce veren AKP, sözlü savunma için de bir an önce tarih verilmesini bekliyor. Dava sürecinin uzamasının AKP’de n daha çok fazla ülkeye ve ekonomiye zarar verdiğini düşünüyor AKP’liler.
Ve o nedenle de ne olacaksa bir an önce olsun havasındalar.
Evet, acaba ne olacak? Ne olacağını davanın ne zaman sonuçlanacağını bugünden elbette kimse bilmiyor.