Bütün dünyayı, ABD’de başlayıp Avrupa’yı sarsmaya başlayan küresel mali kriz dünyanın bir numaralı öncelikli gündem maddesi. Türkiye’de ise en azından şimdilik bu konu hükümetin, siyasetin birinci önceliği değil. Çünkü küresel mali kriz borsayı sarsmış, finansal piyasaları etkilemeye başlamış olsa da henüz fazla can yakmıyor.
Bugün için Türkiye’nin canını yakan asıl konu bölücü terör. Onun için de hükümetin, iktidarıyla muhalefetiyle siyasetin ve toplumun bir numaralı öncelikli gündem maddesi terör.
Siyasi partiler yeni yasama döneminin ilk grup toplantılarını yaptılar dün. AKP, CHP ve MHP gruplarının ortak gündemi bölücü terördü. Meclis bugün sınır ötesi operasyon tezkeresini görüşecek, yani gündem yine terör olacak. Yarın da yine aynı konu Terörle Mücadele Yüksek Kurulu’nda görüşülecek.
Türkiye artık gerçek anlamda sabırların çok zorlandığı bir noktada. Ama ne yapacak?
Türkiye, bugünden yarına kolay çözümü olmayan son derece kritik ve zorlu bir süreçten geçiyor. Bir yanda tırmanan bölücü terör ve bazı yörelerde bunun yansıması olarak ortaya çıkan toplumsal gerginlikler, diğer yandan da bütün dünyayı tehdit eden küresel mali krizin Türkiye’ye olası yansımaları...
Bu iki noktada da hükümete duyulan güven çok yüksek değil. Sınırötesi operasyon tezkeresi başta olmak üzere hükümetin getireceği her türlü önlem önerisine destek vereceğini açıklayan muhalefet partileri, bu konuda hükümetin tutumunu çok sert eleştiriyorlar. Yapılması gerekeni yapamadığını, bocaladığını iddia ediyorlar.
Acaba öyle mi?
CHP ile Genelkurmay arasında iki günden beri yine kural dışı bir tartışma yaşanıyor.
Bugüne kadar hep iktidarın mesele yaptığı Yüksek Askeri Şura’daki ihraçlar konusunu bu kez de CHP mesele yapıyor. İktidar ihraç uygulamasına “yargısız infaz” gerekçesi ile karşı çıkıyordu. 6 yıldan beri yapılan toplam 12 Şura toplantısının tümünde “irticai faaliyet ve disiplinsizlik” nedeniyle çok sayıda personelin Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiğinin kesilmesi karar altına alındı. Ama o kararların altına Başbakan ve Milli Savunma Bakanı muhalefet şerhi koydu.
Geçen hafta sonunda yapılan bu yılki Şura toplantısında ise ne ihraç vardı ne de muhalefet şerhi.
Bu kez de muhalefet şerhini CHP koydu. “Şura’dan ihraç kararı niye çıkmadı?” CHP’nin yanıt aradığı soru bu.
Türkiye’nin son bir yılı, ülke için de AKP için de aslında kayıp bir dönem. Geriye dönüp bakıldığında cumhurbaşkanlığı seçim krizi ile türban ve yine bununla da ilgili kapatma davası krizi dışında akıllarda kalan tek önemli gelişme Ergenekon tutuklamaları ve iddianamesi oldu.
Oysa geçen dönemde ağırlıklı olarak ekonomi alanında olmak üzere son derece ciddi sorunları birikti Türkiye’nin. Ama ne yazık ki bu sorunlar öncelikli gündem maddeleri arasına giremedi. Türban krizi, kapatma davası ve Ergenekon tartışmalarının gölgesinde kaldı. O yüzden sorunların yükü arttı, çözümü biraz daha zorlaştı.
Örneğin yüzde 4’ler civarına indirilmesi planlanan enflasyon dün açıklanan Temmuz ayı rakamları itibariyle hedefin üç katını aşmış durumda. Toptan fiyat endekslerine göre ise durum daha da ürkütücü Türkiye adeta yüksek enflasyon dönemine geri dönüş işaretleri veriyor. Toptan fiyatlardaki artışın bu yıl yüzde 20’leri bulması sürpriz olmayacak. Ki zaten şimdiden yüzde 18’i geçmiş durumda.
Aynı şekilde, hükümet yetkililerince uzun süre, “finanse edilebildiği sürece sorun değil” diye bakılan ödemeler dengesindeki cari açık patlamasının artık “sorun” hem de ciddi bir sorun olduğu herkesçe kabul ediliyor. Bu yıl 50 milyar doları bulacağı tahmin edilen cari açığın kendisi de sorun, finansmanı da... Hatta bu finansman için ödenen, ödenecek olan bedel daha da büyük sorun.
Anayasa Mahkemesi beklenen kritik kararını dün açıkladı. Belki de tarihinde en hızlı karar sürecini yaşadı Yüksek Mahkeme. AKP kapatılmadı ama çok ağır bir uyarı aldı Anayasa Mahkemesi’nden.
“Temelli kapatma” cezasının oylamasından çıkan sonuç birkaç günden beri Ankara’da estirilen rüzgara uygun oldu. Ayrıca çok güvendiğim haber kaynağımın verdiği bilgi de bir kez daha teyit edilmiş oldu: “6’ye 5 kapatılmalı...”
Ancak parti kapatmalarında nitelikli çoğunluk, yani en az 7 üyenin kapatma lehinde oy kullanması gerekli olduğu için, AKP para cezası ile bu badireyi atlattı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın kararla ilgili açıklaması devam ederken canlı yayında CNNTürk’e bağlanan Meclis Başkanı Köksal Toptan, sonucu “herkese ‘oh’ dedirten bir karar çıkmıştır” diye yorumladı. Ki Toptan, davanın açıldığı günden beri yürüyen sert tartışma ortamında daha ilk anda yaptığı bir değerlendirmede de ortamın gerilmemesi gerektiğini dile getirmiş ve kapatma veya davayı reddetme dışında “Herkese oh dedirtecek bir üçüncü yol” bulunması gerektiği temennisini dile getirmişti.
Anayasa Mahkemesi’nin üç gün önce esastan görüşmeye başladığı AKP hakkındaki kapatma davası ve sonucu hiç kuşku yok ki Türkiye’nin en önemli gündem maddesi.
Aslında bu dava sonuçları itibariyle sadece Türkiye’de merak konusu değil, dünyanın da dikkatleri bu davanın üzerinde. Avrupa Birliği de ABD de İslam coğrafyası da AKP hakkındaki kapatma davasının sonuçlarına odaklanmış durumda. Dahası uluslararası sermaye çevreleri, özellikle de Türkiye’de büyük yatırımları olan yabancı finans kuruluşları da. Bu finans kuruluşlarının raporlarında dava ve sonuçla ilgili devamlı değerlendirmeler yapılıyor. Davanın Türk siyasetini ve ekonomisini nasıl etkileyeceği analiz ediliyor.
Ve şu anda artık yurt içinde ve dışında bütün ilgili çevreler nefeslerini tutmuş, sonucu bekliyorlar.
Anayasa Mahkemesi ne karar verecek? AKP kapatılacak mı, kapatılmayacak mı?
Birbiriyle ilgisi yok” deniyor. Doğal olarak da olmaması gerekir. Birisi varolduğu iddia edilen, savcıların deyimiyle “darbe dahil her türlü kötülüğü yapabilecek çapta, çok tehlikeli, klasik olmayan bir terör örgütü” ile ilgili soruşturma. Diğeri, iktidar partisi hakkındaki kapatma davası.
Soruşturma başlayalı bir yıldan fazla oldu. Kapatma davası ile ilgili iddianame ise ise dörtbuçuk ay önce açıklandı.
Doğal olarak ve hukuken bu iki olay arasında hiçbir bağ, hiçbir paralellik olmaması gerekiyor. Ama ne yazık ki bu paralellik toplumun geniş kesimlerinde de siyaset dünyasında da kuruluyor.
İşin ilginç yönü doğal ve hukuken hiçbir bağ olmamasına karşın bu iki olayın seyrinde garip tesadüfler yaşanıyor. Kapatma davası iddianamesinin mürekkebi kurumadan Ergenekon’la ilgili şok gözaltılar yapılıyor. İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu, Doğu Perinçek gözaltına alınıyor. Başsavcılık ve AKP, Anayasa Mahkemesi’nde son sözlerini söylerken bu kez emekli orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon ile gazeteci Mustafa Balbay ve Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygun gözaltına alınıyor. En çarpıcı tesadüf de Ergenekon iddianamesinin kabul edilip edilmeyeceğinin kesinleşeceği gün olan 28 Temmuz’da Anayasa Mahkemesi’nin de karar için oturumlara başlayacak olması.
Bunlar elbette tesadüften ibaret. Ama bu gibi tesadüfi gelişmelerden yola çıkılarak iki dava arasında bağ kuruluyor.
Bu bağın kurulup kurulmamasından daha önemli olan bu iki olayın Türkiye’nin gündemini kilitlemiş olması. Türkiye aylardan beri bu iki önemli dava ile yatıp kalkıyor.
Neyse ki AKP hakkındaki dava bir iki hafta içinde sonuçlanacak. Karar ne yönde çıkarsa çıksın olay kapanmış olmayacak, ancak en azından Ergenekon’la paralellik arayışları ortadan kalkmış olacak.
Anayasa Mahkemesi AKP hakkındaki karar için 28 Temmuz günü toplanacak. Kararın ilk toplantıda çıkması beklenmiyor ama çok uzayacağı da sanılmıyor.
Hatta AKP’de aynı hafta içinde yani en geç 1 Ağustos Cuma günü kararın açıklanacağı beklentisi hakim.
Yine AKP’deki bir başka hakim beklenti de partinin kapatılmayacağı yönünde.
Tabii ki kararın ne yönde olacağını bugünden kimsenin kestirebilmesi mümkün değil. Ancak AKP kurmaylarına sorduğunuzda söylediklerinin özeti şu oluyor: