AKP’nin yaşadığı travma...

Haberin Devamı

AKP Nisan 2007’den beri hem kendisi travma yaşıyor hem de topluma yaşatıyor.

İlk travma, 2007 Nisan’ında cumhurbaşkanlığı seçimindeki inatlaşma ve gerilimin sonucunda Genelkurmay muhtırasıyla geldi.

Gidilen erken seçimde aldığı yüzde 47’lik seçmen desteği sonucu AKP birinci travmayı zaafiyete düşmek bir yana, gücünü ve enerjisini katlayarak, iktidarını pekiştirerek atlattı.

Bu güçle de yarım kalan cumhurbaşkanlığı seçimini tamamladı, Abdullah Gül’ü Çankaya’ya taşıdı.

Taşıdı ama 22 Temmuz seçimlerinde alınan yüzde 47’lik oyun kendisine sağladığı kredinin büyük bölümünü harcadı.

AKP hız kesmedi, birinci iktidar döneminde birkaç zemin yoklaması yaptıktan sonra “kurumsal mutabakat yok” diyerek geri adım attığı üniversitelerdeki türban meselesini çözmek için çok kuvvetli bir hamle daha yaptı. Hem de bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan “Velev ki siyasal simge olsa da serbest bırakacağız” diyerek...

Zaten üniversitede türban yasağının kaldırılmasına vize vermeyen Anayasa Mahkemesi’nin 20 yıl önce oluşturduğu içtihadın temelinde de bu yatıyordu. Yani, “türbanın siyasal İslamın simgesi” oluşu.

Ancak MHP’nin de desteğini yanına alan AKP, laikliğe duyarlığı toplum kesimlerinin, üniversitelerin ve bazı anayasal kurumların tepkilerini, hukukçuların uyarılarını hiç dikkate almadı. Bu meseleyle ilgili “gerilimsiz çözüm” stratejisini ilk defa terk etti.

Kapatma davasına giden yolu açtı.

Türbanla ilgili anayasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylanıp yürürlüğe girmesinden sonra açılan kapatma davası ile AKP hiç kuşku yok ki çok şiddetli bir travmaya maruz kaldı. Sadece AKP’yi değil, tüm Türkiye’yi, tüm toplumu etkiledi ve etkilemeye devam ediyor bu travma.

Bu kez travmanın etkilerini atlatamıyor AKP. Kapatma davası süreci AKP’deki psikolojik ortamı bozuyor, iç gerilimi yükseltiyor. Muhtemelen o yüzden sistemle, sistemin temel değerleriyle var olan çelişkilerini çatışmaya dönüştürmekten kaçınmıyor AKP sözcüleri.

Belki de “nasıl olsa, ne yapsak karar verilmiş, düğmeye basılmış, partimizi kapatacaklar” diye düşündükleri için, bazı AKP sözcüleri normal dönemde hiç getirmedikleri, getirmeyecekleri ifadelerle sistem eleştirisi yapmaya başlıyorlar.

Örneğin Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın Avrupa Parlamentosu’nda dile getirdiği şu yakınma:

“Türkiye’de sadece gayrimüslim azınlık değil Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorun yaşıyor...”

Bunu da öyle çok konuşan, dili sürçen bir bakan yapmıyor. Kapatma davasına kadar siyasi konularda çok az, hatta hiç konuşmayan, son derece dikkatli, diplomatik bir üslup kullanan Ali Babacan, kapatma davasının neden olduğu travmadan sonra kendini frenleyemiyor anlaşılan.

Dışişleri Bakanı’nın bu sözlerinin iç kamuoyundaki travmatik etkisi geçmeden bu kez de AKP’nin iki numaralı ismi Dengir Mir Mehmet Fırat’ın New York Times’a verdiği demeç gündeme bomba gibi düşüyor. Atatürk devrimlerinin Türk toplumuna travma yaşattığını öne sürüyor Fırat.

Fırat dün demecinin tümünün yayınlanmadığını söyleyerek sözlerini düzeltmeye çalıştı. Ama, “AKP’nin cumhuriyetin temel değerleri ile Atatürk devrimleri ile hesaplaşma niyetinin dışa vurumu” biçimindeki algıyı değiştirebilmesi zor.

AKP aslında bir yandan savunma yapıyor, 3 Temmuz’daki sözlü savunmaya hazırlanıyor ama öte yandan bazı bakanları ve parti sözcüleri adeta “bizi kapatın” diye demeç üstüne demeç veriyorlar.

DİĞER YENİ YAZILAR