CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “açılım” olarak nitelenen Kürt sorunu ve terörle ilgili son çıkışlarını, önerilerini sürdürüyor.
Geçen hafta bazı Güneydoğu illerine bir gezi düzenleyen Deniz Baykal, bölge halkından aldığı reaksiyondan memnun. Baykal, “Bugüne kadar, yıllardır çok laf dinledi yöre halkı. Şimdi bizim söylediklerimizi, ‘işte doğrusu budur’ diye değerlendirdikleri anlaşılıyor. Ama tabii ki söylenenlerin hayata geçirilebilmesi önemli” diyor.
Hayata geçirebilme tabii ki iktidarın inisiyatifinde ama muhalefetin zorlaması ve katkısı başta Kürt sorunu olmak üzere bazı kritik konulardaki gelişmeleri hızlandırabilir. Bu noktada CHP’nin önümüzdeki dönemde daha aktif bir tutum içine gireceği, Deniz Baykal’ın Güneydoğu gezilerinin sıklaşacağı anlaşılıyor.
Deniz Baykal, Kürt kimliğinin bireysel hak ve özgürlükler bağlamında ifadesinin önündeki engellerin süratle kaldırılması gerektiğini söylüyor.
Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesine ilişkin yasa konusunda hükümet ne kadar aksini iddia etse de muhalefet iddiasından vazgeçmiyor. Muhalefete göre, iktidar mayınlı toprakları bir israil firmasına vermek (organik tarım yapmak koşuluyla 49 yıllığına kiralamak) için bu düzenlemede ısrarlı.
İlginç olan sadece muhalefet değil, iktidar partisinin içinde de bu teze inananların sayısı çok yüksek.
Peki hükümet neyi amaçlıyor?
Görünürdeki amaç, Suriye sınırındaki mayınlı arazileri temizlemek.
Türkiye’de hukuk sisteminin, demokrasinin nasıl işlediği veya işletildiği konusunda dün çok çarpıcı bir örnek yaşandı.
Meclis Başkanlığı, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği bir yazı ile olası bir demokrasi ayıbının, demokrasi kazasının önüne geçti.
Böylelikle, pişmanlığı hala hissedilen 1994’teki DEP milletvekillerinin Meclis’te polis tarafından tutuklanması sahnelerinin bir benzerinin yeniden yaşanmasının önüne geçildi. Bu konuda hem Meclis Başkanı Köksal Toptan hem de İçişleri Bakanı Beşir Atalay gerçekten büyük çaba harcadı.
Bir demokrasi ayıbı, bir yol kazası ihtimali şimdilik önlendi. Ama tümüyle gündemden düşmedi, sadece zaman kazanıldı.
Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesine ilişkin yasanın görüşmeleri sırasında ortaya çıkan tablo, AKP Grubu’ndaki memnuniyetsizlikleri, küslük ve kırgınlıkları da bir anlamda su yüzüne çıkardı.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kesin, açık ve net iradesine rağmen AKP Grubu’nun yarıya yakın bölümü geçen hafta Meclis çalışmalarına katılmadı. O nedenle “bir günlük işi var” sanılan 6 maddelik yasa tasarısı geçen hafta Meclis’ten geçirilemedi.
Üç ay öncesine kadar görülmeyen bir isteksizlik, adeta pasif bir direniş var AKP milletvekillerinde.
Konuştuğumuz AKP milletvekilleri bu durumu iki temel nedene bağlıyorlar: Birincisi ve en önemlisi, kabine revizyonunun milletvekillerini tatmin etmemiş olması... Bakanlık beklentileri gerçekleşmeyen milletvekilleri bir tür “sessiz protesto” gösterisi yapıyorlar.
Başbakan Tayyip Erdoğan önceki gün partisinin tüzüğüyle ilgili olarak bugüne kadar hiç kimsenin üzerinde durmadığı, dikkatini çekmeyen bir hükümden hareketle siyasi geleceğinin çerçevesini çizdi.
AKP tüzüğü gereğince en fazla bir dönem daha milletvekili olma hakkı bulunduğunu belirten Erdoğan bu tüzük hükmüne uyarak bir dönem daha milletvekilliği yaptıktan sonra “çekilmesini bileceğini” söyledi.
Erdoğan’ın bu sözleri AKP’de ve siyaset kulislerinde hâlâ tartışılıyor. Acaba Başbakan tüzüğün bu hükmünü neden açıklama gereği duydu? 2015’ten sonra ne yapacak? Gerçekten evine mi çekilecek, yoksa...
Sorular uzayıp gidiyor. Ancak en fazla üzerinde durulan, en fazla önem atfedilen nokta “yoksa” da düğümleniyor. Yani Erdoğan normal olarak 2011’de yapılacak olan milletvekili seçimlerinde yeniden aday olacak. Partisi yine iktidara gelirse yine Başbakan olacak.
Orta sağı DP (Demokrat Parti) çatısı altında birleştirmek, merkezde geniş tabanlı iktidar adayı bir parti oluşumu yaratmak hedefi ile yola çıkan Hüsamettin Cindoruk, genel başkanlık koltuğunu resmen devralmayı beklemeden işe koyuldu.
İlk iş ve öncelik, iki yıl önce nikah masasında bozulan DYP-ANAP evliliğini gerçekleştirmekti. Bu kapsamda ANAP Genel Başkanı Salih Uzun’la dün ilk resmi görüşmesini yaptı.
Aslında birleşmenin formülü, kapsamı çok önceden netti kafasında Cindoruk’un. Bu konuda kendisine büyük destek veren orta sağın doğal lideri 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve ANAP’ın eski Genel Başkanı Mesut Yılmaz ile birkaç yıldan beri görüşüyorlar, yol haritası hazırlıyorlardı. Neyin nasıl yapılacağı Cindoruk’un kafasında da Demirel ve Yılmaz’ın kafasında da net.
ANAP’la DP çatısı altında birleşme artık prosedür işi. Çok gecikmeden bu prosedür tamamlanacak.
Türkiye, Kürt ve terör sorununun çözümü konusunda bir süredir “tarihi fırsat mı, mecburiyet mi?” tartışması yürütüyor.
Tartışma Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “tarihi fırsat” sözleri üzerine alevlendi. Gül, 10 gün önce tarihi fırsat dedi ama bunun ne olduğunu açıklamadı. Muhalefet partisi liderleri ile Çankaya Köşkü’nde ayrı ayrı görüşmeler yaptı. Muhtemelen bu konuyu onlarla da görüştü. Ancak görüşmeden çıkan liderler de ya sormayı ihmal ettiler ya da aldıkları yanıttan tatmin olmadılar ki “Fırsatın ne olduğu açıklansın” ifadeleri ile başlayan sert demeçler verdiler. Tartışmayı daha ileri boyutlara götürenler de oldu. Örneğin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal açık açık sordu: “Tarihi bir fırsatla mı karşı karşıyayız yoksa tarihi bir mecburiyetle mi?”
Şam gezisi sırasında görüşme imkanımız olduğunda kamuoyunun merak ettiği bu soruyu sorduk Cumhurbaşkanı’na. Gül bu konu üzerinde görüşlerini uzun uzun anlattı. Ancak “fırsat”ın ne olduğu sorusu yine tam olarak açıklığa kavuşmuş değil. Cumhurbaşkanı’nın sözlerinin satır aralarından anlaşıldığı kadarıyla “fırsat”tan kastedilen üç noktada özetlenebilir:
1. Devlet kurumları arasındaki tam mutabakat. Bu gerçekten önemli. Cumhurbaşkanı bu noktada çok önemli bir saptama yapıyor. Sivil-asker düne kadar farklı düşünen, farklı konuşan devlet kurumları bugün aynı noktada. Düne kadar sivil veya asker bir kanadın yapmaya çalıştığını diğeri bozuyormuş. Bugün ise tam bir koordinasyon ve görüş birliği içinde imiş devlet kurumları. Bu elbette önemli. Türkiye’nin en önemli ulusal sorunu konusunda devlet kurumları arasında uyum değil çatışma ortamının yaşandığı bir dönemde sorun elbette çözülemezdi. Şimdi ise tam bir uyum ve görüş birliğinin oluşmuş olması bir fırsat.
Birkaç ay öncesine kadar merkez sağın tek adresinin artık AKP olduğu konuşuluyordu. Klasik merkez sağ partilerin de tarihin partileri çöplüğüne gömüldüğü kanaati çok yaygındı.
AKP’nin ne kadar merkez veya merkez sağ partisi olduğu hâlâ tartışmalı olmasına karşın Süleyman Demirel’in son partisi DYP’nin isim değiştirmiş hali olan Demokrat Parti’nin son seçimlerde aldığı yüzde 3,8’lik oy oranı da bazılarınca, “zor koşullara rağmen başarı” diye sunulmaya çalışılsa da genel olarak tükenişin kanıtı gösteriliyordu.
Ancak son günlerde o cephede ilginç gelişmeler, yeni bir çıkış arayışı, yeni bir heyecan dalgası yaşanıyor.
Hafta sonunda kongreye gidecek olan DP’de şu anda üç adaylı bir genel başkanlık yarışı var. Yarışı, heyecanı tetikleyen gelişme hiç kuşku yok ki Hüsamettin Cindoruk’un adaylığını ilan etmesi.