Abdullah Gül’ün adaylığı ilan edilinceye kadar Çankaya Köşkü için hep “düşük profilli aday” formülleri tartışılıyordu. Ve AKP içinde de ciddi bir “hangimizin profili daha düşük?” yarışı vardı.
Fakat artık o dönem çok gerilerde kaldı. Artık herkes biliyor ki, 2012’de halk oyu ile yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylığın birinci koşulu “yüksek profil” olacak.
AKP cephesinde bugün için nitelikleriyle öne çıkan iki isim var: Şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan.
Tayyip Erdoğan’ın Cumartesi gün yapılan AKP kongresindeki konuşması, “veda mesajı” diye algılandığı için iktidar partisi içinde ve dışında kimi çevrelerce “bu son kongresi, 2011’de de son kez milletvekili seçilecek ve 20012’de Cumhurbaşkanı olacak” yorumları yapılmaya başladı.
Başbakan Yardımcısı Arınç, demokratik açılım için siyasi ortamın yumuşatılması gerektiğine inanıyor. Baykal’ın sürecin dışında kalamayacığını söyleyen Arınç, Bahçeli’nin de kongreden sonra sürece dahil olacağını ileri sürüyor. Arınç’a göre süreç iki yıl sonraki seçimin akıbetini de tayin edecek
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, hükümetin yürütmekte olduğu demokratik açılım sürecinin seçimler üzerinde bire bir etkisi olacağını söyledi. Arınç, “Başarılı olursak halk bundan dolayı bizi ödüllendirir. Aksi takdirde başarısız kalınırsa bu seçim kaybına yol açabilecek bir risktir” dedi.
Muhalefetin de bu nedenle kendilerini haksız yere suçladığını savunan Arınç, CHP ve MHP’nin sürece yönelik sert eleştirilerini şu sözlerle yorumladı:
“İktidar yıpransın, vatan hainliği ile suçlansın, halkta derin kaygılar oluşsun, hatta düşmanlığa dönüşsün, biz koalisyon olalım hesabı içinde olabilirler...”
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Şanlıurfa’da düzenlenen Ekonomik Koordinasyon Kurulu Toplantısı’nın açılışında Kürt açılımının ekonomik boyutu ile ilgili mesajlar verdi. Ali Babacan, “Kanın aktığı bir ülkede istihdam üretmek mümkün olmaz, olamaz. İnsanlığın arasına düşmanlık tohumları ekilmek isteniyorsa, o ülke ihracat da üretim de yapamaz. Ne turist ne uluslararası yatırım çekilebilir” diye konuştu
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Şanlıurfa’da düzenlenen Ekonomik Koordinasyon Kurulu (EKK) toplantısını açarken yaptığı konuşmada Kürt açılımı konusunda mesajlar verdi. Türkiye’nin önüne bugün artık eşsiz bir fırsat çıktığını vurgulayan Babacan, “Yıllardır süren terör belasını artık sona erdirerek, kardeşler arasına nifak tohumları ekmeye çalışanları elimizin tersiyle iterek bunu hep beraber başarabiliriz” dedi. Babacan, bunun için “irade” de “mutabakat” da bulunduğunu söyledi. 7 yıllık iktidarları sürecinde Türkiye’nin her alanda tarihi düzeyde başarıların altına imza attığını belirten Babacan, hükümetin kararlı politikaları ve ülke genelinde sağladığı istikrar ve güven zemini sayesinde dış politikada, iç politikada, sosyal yaşamda ve ekonomide bu seviyelere ulaştığını vurguladı.
Güven ortamı yoksa...
Bir ülkede istikrar ve güven ortamı bulunmuyorsa, bir ülkede huzur iklimi sağlanamamışsa ve emniyet zemini oluşmamışsa o ülkenin hiçbir alanda özellikle de ekonomide ileriye gidebilmesi, ekonomisini büyütebilmesi ve refahı yakalayabilmesinin mümkün olmadığını ifade eden Babacan, şöyle devam etti:
Albay Dursun Çiçek’in tutuklanmasıyla, irtica belgesi tartışmaları asker- sivil gerilimi bambaşka bir aşamaya gelmiş bulunuyor.
Genelkurmay Askeri Savcılığı, Ergenekon savcıları ile görüşmüş, ellerindeki bilgi ve belgeyi incelemiş, Genelkurmay Karargahı’nda gerekli inceleme ve çalışmaları yapmış, Albay Dursun Çiçek’i sorgulamış ve “kovuşturmaya gerek olmadığına” karar vermişti.
Bu karar üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da bir basın toplantısı düzenleyerek sözkonusu belgenin düzmece olduğunu, Albay Çiçek’in “mevcut deliller çerçevesinde masumiyetine” inandığını belirtmişti.
Başbuğ ayrıca, TSK’nın demokrasiye, hukuka bağlı bir kurum olduğunu, demokrasi ve hukuk dışı davranış içine giren personelin kesinlikle barındırılmayacağını söylemişti.
Küresel ekonomik krizin dünyayı kasıp kavurduğu günlerde, Erdoğan hükümeti gayet rahat, güvenli adımlarla seçime hazırlanıyordu.
“Kriz geliyor, tedbir alın” diye uyaranlara da fena halde kızıyordu Başbakan.
Başbakan o günlerde krize karşı tedbir almadığı gibi IMF ile anlaşma önerilerini de (muhtemelen anlaşma yapılırsa IMF Türkiye’nin yüksek oranlı büyüme hızının önüne takoz olur kaygısı ile) “ümüğümüzü sıktırmam” diye meydan okuyordu.
Çünkü Başbakan Tayyip Erdoğan, kendi özdeyişiyle küresel krizin Türkiye’den “teğet” geçeceğine inanıyordu.
Türkiye, asker-sivil ilişkileri bakımından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü adeta tekzip edercesine en ağır güven krizlerinden birini yaşıyor.
Çok değil yaklaşık 40 gün önce yaptığı Şam gezisinde gazetecilerle “tarihi fırsat” üzerine sohbet ederken şunları söylemişti özetle Cumhurbaşkanı:
“Sivil-asker düne kadar farklı düşünen, farklı konuşan devlet kurumları bugün aynı noktada. Düne kadar sivil veya asker bir kanadın yapmaya çalıştığını diğeri bozuyordu. Bugün ise tam bir koordinasyon ve görüş birliği içinde devlet kurumları...”
Cumhurbaşkanı Gül’ün bu sözleri hala hafızalardaki tazeliğini koruyor ama hayat bu sözlerin geçerliliğini çoktan kaldırmış durumda.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, iki haftadan beri ülkede sert fırtınalar estiren irtica belgesi konusunda dün çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Başbuğ’un dünkü basın toplantısı sıradan bir toplantı değildi. Genelkurmay Karargahı’nın İnönü Salonu’ndaki toplantıda kuvvet komutanları ve Jandarma Genel Komutanı, Genelkurmay ikinci Başkanı da hazır bulundu. Ayrıca karargahta görevli bütün generaller de toplantıdaydı. Belki de bu tablo ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin birlik ve bütünlüğüne bir gönderme yapılarak bazılarının iddia ettiği gibi “Bizim içimizde ne darbeciler barınabilir, ne de cunta faaliyeti olur” mesajı verilmek istendi.
Daha önce meydana gelen bazı olaylar ve son iki haftadan beri de “irtica belgesi” üzerine yaşananları, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı medya üzerinden asimetrik bir psikolojik savaş yürütme faaliyeti” olarak değerlendiren Genelkurmay Başkanı, bunun da “örgütlü” biçimde yapıldığının altını çizdi.
Peki, kim veya kimlerden oluşuyor bu örgüt?
Türkiye yaklaşık iki haftadan beri irtica belgesi ve darbe tartışmalarıyla meşgul.
Belgeyi Taraf Gazetesi gün ışığına çıkardığında hemen herkesin aklına üç ihtimal gelmişti:
1. Bu girişim emir komuta zinciri içinde bir darbe hazırlığı olabilir,
2. Emir komuta dışında ordu içindeki bir cuntanın darbe girişimi olabilir,