Başbakan Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) heyecanını yeniden canlandırmaya çalışıyor. AB Büyükelçileri ile öğle yemeğinde biraraya geliyor, burada önemli açıklamalar yapıyor. Ama gündem değişmiyor. Ülke gündemi “İrticaya Karşı Eylem Planı” veya “AKP’yi ve Gülen Cemaati’ni Bitirme Planı” diye adlandırılan belgeye odaklanmış durumda.
Söz konusu belge gerçek mi, üretilmiş mi belli değil. Gerçekse, emir komuta zinciri kapsamında mı, yoksa Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki tehlikeli bir cunta tarafından mı hazırlandı, o da kesin değil.
Gerçi, Genelkurmay’ın geçen hafta başında yaptığı açıklama, belgenin emir komuta çerçevesinde hazırlanmış olabileceği ihtimalini kesinlikle ortadan kaldırıyor. Hatta cunta ihtimalini de büyük ölçüde zayıflatıyor. Askerin havası, tahmini, “bu düzmece belgenin TSK’yı yıpratmak amacıyla üretilip, servis edildiği” yönünde.
Ama toplumun, medyanın, siyasetin bir bölümü buna inanırken, bir başka kesim tam aksini düşünüyor.
GÜl, Baykal’ın tavrını ‘İncitici’ buluyor...
Tartışmalı Mayın Yasası, 13 gün önce Meclis’ten geçti. Dün de Çankaya’nın onayını aldı ve yürürlüğe girdi. Ama tartışması bitmedi. Hem de şimdi artık tartışmanın odağında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de var.
Çünkü Meclis’te AKP çoğunluğu karşısında yasayı durdurma imkanı bulamayan muhalefetin tüm umudu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’deydi. Gül’e “imzalama” çağrıları yapılıyordu peş peşe.
Önceki gün CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Gül’ün “büyük bir sınav verdiğini” tekrarlıyor ve şöyle devam ediyordu:
Belge gün ışığına çıktığı günden itibaren üç ihtimal vardı:
1. Ordu’nun darbe hazırlığı,
2. Ordu içinde darbeci bir cuntanın varlığı,
3. Sahte belge ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıpratılmaya, devlet kurumlarının karşı karşıya getirilmeye çalışıldığı.
Ankara’da son dört günden beri yaşanan “İrtica Eylem Planı” belgesi depremi üzerine yaşanan gelişmeler bir kez daha ortaya koydu ki, devletin zirvesinde öteden beri varolan güven bunalımı aşılamıyor.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “darbeciler TSK bünyesinde barınamaz” teminatına rağmen, siyasi iktidarın, askere “acaba bize karşı bir komplo içindeler mi?” kaygısını taşımaya devam ettiği anlaşılıyor.
Geçen hafta Cuma günü Taraf Gazetesi’nde, Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan avukat Serdar Öztürk’ün (malulen emekli asker) bürosunda ele geçirildiği iddia edilen bir belge yayınlandı. Gülen Cemaati ve iktidar partisi ile nasıl mücadele edilmesi gerektiğine ilişkin planların yer aldığı belge ürkütücü.
Ergenekon savcılarının elinde olduğu belirtilen bu belge Ergenekon iddianamelerinin özüne, ruhuna çok uygun. Tam anlamıyla bir “darbe ortamı hazırlanmasını” öngören belge, ve Genelkurmay’ı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni çok ağır bir töhmetin altına sokuyor.
Birkaç ay öncesine kadar birbirlerini çok sert ifadelerle eleştiriyorlardı. Uluslararası toplantılarda bile bir araya gelmemeye özen gösteriyorlardı.
Hatta öyle ki, çok değil iki yıl önce Sosyalist Enternasyonal’in Cenevre toplantısında yaşananlar hala hafızalarda. O toplantıda Baykal konuşurken Talabani-Barzani ikilisi salonu terk etmiş, Talabani kürsüye geldiğinde de Baykal, divandaki yerini terk edip delegasyonun arasına geçmişti.
Çünkü o günlerde sadece Deniz Baykal değil, dönemin Cumhurbaşkanı da Genelkurmay Başkanı da Talabani-Barzani ikilisini düşman gibi görüyor, “aşiret reisi” diye aşağılıyordu. O nedenle talep edilmesine rağmen 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Irak Cumhurbaşkanı Talabani’ye randevu vermemişti. İç kamuoyundaki yargı da farklı değildi. İç kamuoyunda Talabani-Barzani ikilisinin Türkiye’ye karşı dostça olmayan bir tavır içinde olduğu kanaati hakimdi; PKK’ya örtülü destek verdiklerine inanılıyordu.
Bugün çok şey değişmiş durumda. Talabani-Barzani ikilisinin tutumları da değişti, Türkiye’nin yaklaşımı da... Önceki gün Celal Talabani’nin Ankara’daki temsilcisi CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı, Irak Cumhurbaşkanı adına resmen Bağdat’a davet etti.
Yasa geçen hafta Meclis’ten geçti ama tartışması bitmedi. Siyasi partilerin haftalık olağan grup toplantılarının önemli gündem maddelerinden biri yine mayın tartışması oldu. Hükümete, Başbakan Tayyip Erdoğan’a yine çok ağır eleştiriler geldi mayın konusunda.
Dahası hem CHP Genel Başkanı Deniz Baykal hem de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de mayınlı araziye davet etti. Her iki genel başkan da Gül’e “bu yasayı veto et” çağrısı yaptı.
Mayın yasasını “iktidar zihniyetinin siciline işlenmiş, tarihin affetmeyeceği bir sapma” diye niteleyen Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Gül’den beklentisini de şu sözlerle ifade etti:
“Bu aşamada konuya ilişkin hassasiyetini önceden açıklamış Sayın Cumhurbaşkanımızdan beklentimiz, yasayı imzalamadan iade etmesi ve bu oyuna göz yummamasıdır...”
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, küçülen ekonomiye yeni bir orta vadeli program hazırlığı içinde olduklarını açıkladı dün.
Türkiye 2008 yılı Eylül ve Ekim aylarından beri küresel krizin etkisi altında. O günden bu yana hükümet yetkililerinden karşı karşıya olunan sorunlarla ilgili çokça açıklama yapıldı. Ama bütün bu açıklamalar Başbakan Erdoğan’ın “kriz bizi teğet geçti” özdeyişi çerçevesinin dışına çıkamadı. Merkez Bankası Başkanı dışında ekonomiden sorumlu hiçbir makam çıkıp gerçek durumu açıklayamadı. Buna cesaret edemedi.
Dün ilk kez Ali Babacan, hemen herkesin bildiği gerçek durumu itiraf etti; krizin Türkiye’yi teğet geçmediğini, üretimde istihdamda ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunulduğunu açıkça söyledi.
NTV’ye konuşan Başbakan Yardımcısı, daha önce yüzde 3,6 olarak açıklanan 2009 yılına ilişkin ekonomik küçülme tahmininin tutmayabileceğini, küçülmenin daha yüksek çıkabileceğini de belirtti.
Başbakan Tayyip Erdoğan partisinin dünkü grup toplantısındaki konuşmasıyla mayın konusunda geri adım atmayacağını, muhalefetin önerilerini kabul etmeyeceğini ilan etti. Erdoğan, yasanın tümü kabul edildikten sonra tekrir-i müzakere ile “temizle-işlet” hükmünün açıklığa kavuşturulabileceğini öngörüyor. Ancak “temizle -işlet” formülünden kesinlikle taviz vermiyor. Muhalefet Erdoğan ve hükümete yönelik çok ağır eleştiri ve suçlamalar yöneltiyor, Erdoğan da muhalefete yükleniyor.
Sonuçta muhtemelen bugün veya yarın AKP’nin Meclis çoğunluğu yasayı Erdoğan’ın istediği biçimde “biraz yumuşatarak” kabul edecek.
Yumuşatma, NATO’nun mayın temizleme konusunda uzman denetim birimi niteliğindeki NAMSA’nın devreye sokulmasıyla sağlanacak. Yani arazi temizliği, yap-işlet veya doğrudan temizleme ihalesini kazanan firma tarafından yapılacak, NAMSA da işin kontrolünü üstlenecek, yapılan işi denetleyecek.
Erdoğan, içinde Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği’nin de yer alacağı 200 bin dönümlük arazinin bir İsrail firmasına ihale edileceği yönündeki muhalefet iddialarına çok sert yanıt veriyor. Bu iddiaları kesin bir dille yalanlıyor.