TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) tarafından dün açıklanan Ocak ayı istihdam verileri işsizlik sorununun giderek ağırlaşmakta olduğunu ortaya koyuyor.
Geçen yıl yüzde 11,6 olan toplam işsizlik oranı bu yıl yüzde 15,5’e yükselmiş durumda.
Ancak daha da ürkütücü olan rakam genç nüfustaki işsizlik. Yüzde 27,9’a ulaşan genç nüfustaki işsizlik oranı gerçekten ürkütücü.
Aslında tarım dışı kesimlerde yüzde 19’a ulaşan genel işsizlik oranı da hafife alınabilecek bir olgu değil.
Aslında Türkiye’nin olması gereken birinci öncelikli gündemi ekonomi, ekonomik kriz. Bugün de öyle, dün de, hatta altı ay önce de öyleydi. Fakat ne yazık ki sıra bu gerçek gündeme bir türlü gelemedi. Krizin dolaylı ve doğrudan etkilediği insanların, firmaların, örneğin işini kaybeden işçinin, ihracat pazarı veya iç pazarı daralan firmaların, üretimine ara vermek veya üretim kapasitesini düşürmek zorunda kalan sanayi işletmelerinin öteden beri birinci gündemi bu konuydu. Hükümetten beklenti de bir an önce tedbir alınması idi ama aylar öncesinden seçim kaygısına giren hükümet için ekonomi ne yazık ki birinci öncelikli gündem maddesi olamadı.
Şimdi artık seçimlerin de gündemden çıkmasıyla, ekonominin, ekonomik kriz ve önlemlerin gündemdeki gerçek yerini aldığı anlaşılıyor.
Bu bakımdan dün Ankara’da önemli bir adım atıldı. 2008 sonbaharında bile bile, dünyada, küresel ekonomide hiçbir şey olmuyormuş veya olup bitenlerin Türkiye’ye hiç etkisi olmayacakmış, Başbakan Erdoğan’ın deyişiyle teğet geçecekmiş mantığıyla gerçek dışı, iyimser rakam ve hedeflere göre kurgulanan 2009 yılı makroekonomik dengeleri ve bütçesi dün nihayet gerçek duruma yakın bir düzeye çekildi.
Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ile birlikte açıkladığı yeni hedefler elbette pembe bir Türkiye tablosu çizmiyor. 2009’un çok zor ve acılı bir yıl olarak geçeceğini teyit ediyor. Aynı zamanda krizin Türkiye’yi teğet geçmediği de kabul ediliyor ve buna uygun biçimde çıkış senaryosu öngörülüyor.
Teğet” geçip geçmediği tartışmaları her ne kadar devam ediyor olsa da ekonomik krizin soğuk gerçeği açıklanan her resmi veri ile bir kez ortaya seriliyor.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) adeta kötü haber merkezi haline gelmiş durumda. Dış ticaret verileri açıklanıyor; felaket. Büyüme rakamları öyle, işsizlik verileri iç karartıcı, sanayi üretimi istatistikleri ise her ay bir öncekinden kötü geliyor. Aylardan beri TÜİK’ten iyi haber gelmiyor.
Dün açıklanan üretim rakamları yine tahminlerin de ötesinde kötü çıktı. Şubat ayında Türkiye’nin toplam sanayi üretimi yüzde 23.7, imalat sanayi üretimi ise yüzde 25.9 düşmüş. Yani CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın seçim meydanlarında söylediği gibi sanayide her dört tezgahtan biri stop etmiş.
Türk sanayii bu denli ağır bir üretim düşüşünü bundan önceki hiçbir kriz döneminde yaşamadı. Hiçbir krizde bu kadar sert ve uzun süreli üretim düşüşleri yaşanmadı.
Obama yönetiminin Türkiye’ye özel önem verdiği, Bush döneminde çeşitli nedenlerle kırılıp dökülen, hasar gören Türk-Amerikan ilişkilerinin bu dönemde daha yakın, daha sağlıklı, güçlü bir stratejik işbirliğine dönüştürmeyi arzuladığı belli.
Ancak Başkan Obama’nın iki günlük Türkiye ziyareti sırasında yaptığı konuşmalardan çıkan çok önemli bir sonuç var. Obama’nın Ankara ve İstanbul’da yaptığı konuşmalardan şöyle bir özet çıkarılabilir:
“Türkiye ABD’nin önemli bir müttefiki. Türkiye ile işbirliğine büyük önem veriyoruz. Yeni dönemde işbirliğinin seviyesi daha da yükseltilebilir. Ama Türkiye’nin çözmesi, aşması gereken bazı sorunları var. Bu sorunların çözümünde de yardımcı olmaya hazırım...”
Türkiye’nin hiç zaman kaybetmeden yüzleşmesi ve çözmesi gereken sorunları da gizlemeden sıralıyor Obama:
ABD Başkanı Barack Obama gerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmesinden sonra yaptığı basın toplantısında, gerekse Meclis’te yaptığı konuşmada Türk-ABD ilişkilerinin geleceği açısından önemli mesajlar verdi.
Türkiye’nin laik demokrasisinin gelişim seyrinden, özellikle son yıllarda gerçekleştirilen reformlardan övgüyle söz etti ABD Başkanı. Ama öte yandan Heybeliada Ruhban Okulu’ndan Ermeni ve Kürt meselesine kadar pek çok önemli sorunla ilgili çok önemli bazı önemli tavsiyelerde de bulundu.
Örneğin Cumhurbaşkanı Gül ile görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısı sırasında “Ermeni soykırım tasarısı” konusunda başkan seçildikten sonra görüşünün değişip değişmediği sorusuna, bizim bazı politikacıların yaptığı gibi “onları muhalefetteyken söylemiştim, şimdi Başkanlık sorumluluğu var üzerimde” demedi. Şu yanıtı verdi:
“Görüşlerimi değiştirmiş değilim. Ermenistan ve Türkiye arasında müzakereler devam etmektedir. Ben de ilerlemekte olan müzakereleri incelemekteyim. Bunlar meyvelerini verebilirler. Benim yapmak istediğim kendi görüşlerime odaklanmak değil, Türkiye’nin görüşlerine odaklanmaktır. Geçmişte zor ve trajik olaylar yaşandı ve tüm dünya bunu çözüme kavuşturmaya çalışırken yapıcı bir tutum sergilenmelidir. Yapmak istediğim, şimdiye kadar başarılı olan müzakerelere yardımcı olmaktır.”
AKP’de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kurmayları hummalı bir seçim dersi çalışması içinde. Seçimde umulan zaferin, öngörülen yüzde 50 çıtasının niye aşılamadığını araştırıyorlar.
Bu araştırmanın sonuçlarına göre de yeni stratejiler belirlenecek.
Bu çalışmayı yürüten AKP kurmaylarında seçim başarısızlığının temel nedenini ekonomik krize indirgeme eğilimi ağır basıyor.
Önce AKP Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan açıkladı; “Sonuçlardan ders çıkaracağız. Gereken çalışmayı yapacağız” dedi. Ardından dün CHP Genel Başkanı konuştu. O da çıkardığı bazı dersleri ve yapacakları yeni düzenlemeleri anlattı.
Başbakan Erdoğan ilk aşamada yapacaklarının ipucunu da verdi; kabinede ve parti yönetiminde revizyon yapacağını söyledi. Yani önümüzdeki günlerde bazı bakanların yerlerini değiştirecek, bazı bakanları kabine dışına alıp yeni isimlerle kabinede bir vitrin düzenlemesi yapacak.
Muhtemeldir ki ekonomi yönetimini de yeniden düzenleyecek Erdoğan. Ama ondan daha önemlisi ekonomi politikasını ve uygulamalarını da gözden geçirecek. Aylardan beri sürüncemede tuttuğu IMF ile ilişkileri sıcaklaştıracak ve bugün Londra’da yapılacak olan G-20 zirvesinin ardından süreci hızlandıracak.
Çünkü Erdoğan ve kurmayları nihayet anladılar ki ekonomideki olumsuz gelişme, 2008’in son çeyreği itibariyle yüzde 6,2’ye ulaşan ekonomideki daralma devam ettiği sürece AKP’nin oy erozyonunu durdurabilmek imkansız.
Seçim sonuçları AKP ve Başbakan Tayyip Erdoğan açısından hiç kuşku yok ki normal karşılanabilecek, kolay hazmedilebilecek bir durum değil. Ağır bir hezimet yok ama ciddi oy kaybı, güç ve prestij kaybı söz konusu.
Başbakan Erdoğan önceki gece yaptığı ilk değerlendirmede, her ne kadar Diyarbakır ve Antalya gibi bazı illerin seçmenlerine sitem etse de “mesajı aldık, gerekli dersleri çıkarıp çalışacağız” dedi.
Seçimde AKP’nin 2007 milletvekili genel seçimlerine göre 7,7 puanlık oy kaybı değişik açılardan değerlendirilebilir. Nedenleri sıralanabilir, Başbakan’ın sert ve kavgacı üslubundan tutun da ekonomik kriz, işsizlik ve yolsuzluk iddialarına kadar pek çok etken sayılabilir.
En kolay, AKP’yi en az sorumlu tutacak olan değerlendirme ise iktidar partisinin oy kaybını “küresel kriz”e bağlamak olur.