PKK yandaşlarının bazı kentlerde estirdiği terör havasının yarattığı tedirginlik ve kaygı, önceki gün Tokat’ta 7 askerin şehit edilmesiyle daha da derinleşmiş durumda.
İktidarın da muhalefetin de bir numaralı gündemi bu konu. Ankara’da herkes “ne oluyoruz, nereye gidiyoruz?” diye soruyor. İktidar kanadı, açılım sürecini baltalamak için birilerinin düğmeye bastığından kuşkulanıyor, DTP’yi, PKK’yı ve Ergenekon’u suçluyor. Muhalefet ise bizzat hükümetin açılım süreci ile Türkiye’yi bu noktaya getirdiği iddiasında.
Kimin haklı olduğu ayrı konu ama bugün gelinen noktanın, gerçekten de açılım sürecinin de ötesinde, ülkenin huzuru ve sosyal barışı için dahi tehlike arzetmekte olduğu çok açık.
Hükümet acaba bu noktaya kadar kötü yönettiği açılım sürecini bu aşamadan sonra toparlayıp sağlıklı bir rotaya sokabilecek mi? Bunun yanı sıra, kamu düzenini sağlayıp terörün yeniden tırmanmasının önüne geçebilecek mi?
"Tarihi fırsat" iddiasıyla gündeme getirilen açılım süreci çok kritik bir dönemece, tehlikeli bir mayınlı bölgeye geldi.
Abdullah Öcalan’ın hücresinin boyutu üzerinden PKK ve DTP’li unsurların bazı il ve ilçelerde günlerdir sürdürdüğü yaygın gösteri ve terör...
PKK, birkaç aydır göreli suskunluk içinde. Ancak dün Tokat’ta bir jandarma timi teröristlerce pusuya düşürüldü. Bu saldırıda yedi askerin şehit olduğu bildiriliyor. Saldırıyı PKK mı yaptı, başka bir taşeron örgüt mü henüz bilinmiyor. Bilinen tek şey bunun kamuoyunda yarattığı derin üzüntü ve infial...
Bunlar işin, kamu düzeni, asayiş ve terör boyutu...
Başbakan Tayyip Erdoğan 2007 seçimlerinde yüzde 46 oyla ikinci kez iktidarı kazandığında iki temel vaadi vardı:
Daha çok demokrasi ve insan hakları, daha yüksek refah...
Bu hedef ve vaadin refah kısmı küresel krizle birlikte çöktü. Aslında Türkiye’deki çöküş, küresel krizden çok önce başladı. 2007’den itibaren tıknefes olan ekonomi küresel krizin miladı kabul edilen 2008 Ekim’ine gelindiğinde çoktan daralmaya, küçülmeye başlamıştı.
Özetle şu anda enflasyon yüzde 5’lerde seyrediyor ama halkın refahı, ülkenin gayri safi yurt içi hasılası 2007’nin çok gerisinde. İşsizlik 2007 ile kıyaslanmayacak ölçüde artmış durumda...
Hükümet açılım tartışmalarında tam anlamıyla çapraz ateş altında kalmış durumda.
Bir yanda PKK süreci dinamitlemek, hükümeti açığa düşürmek için bütün olanaklarını seferber ediyor, diğer yanda da CHP ve MHP’nin muhalefeti giderek sertleşiyor...
Özellikle son günlerde Güneydoğu başta olmak üzere bazı şehirlerde PKK’lıların yürüttüğü yaygın gösteriler iktidar partisindeki sıkıntıyı arttırıyor.
Şimdi hesapta olmayan birtakım gelişmeler yaşanmaya başlıyor. Açılım sürecinin önündeki serseri mayınlar patlamaya başlıyor.
Hükümetin açılım konusunda altyapısı iyi hazırlanmış, sonuçları iyi hesaplanmış kapsamlı bir projesi var mı yok mu tartışmalı.
Eğer böyle bir plan var ise şimdiye kadar çok iyi gizlendiği kesin.
Çünkü hali hazırda açılım konusunda bilinen tek somut örnek var. O da herkesin pişmanlık duyduğu 19-20 Ekim’deki Habur görüntüleri. Bir de İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın 14 Kasım günü Meclis’te açıkladığı güven arttırıcı önlemler...
Bunlar yeterli mi?
Açılıma destek düşüyormuş. Hem de çok sert bir şekilde, yüzde 69,3’ten yüzde 31,1’e inmiş hükümetin Kürt açılımına yönelik kamuoyu desteği.
Aslında şaşılacak bir şey yok. Kimse için sürpriz de değil desteğin düşmesi. Başbakan Tayyip Erdoğan da partisi de bir süredir bu gelişmenin farkında. Onun için il il, Türkiye’yi dolaşmak, ev ev açılımı anlatmak planları yapılıyor AKP’de.
Artık o kadar belli ki AKP tabanının bile tam desteğini alamıyor açılım. Gelişmelerden parti teşkilatları da bazı milletvekilleri de rahatsız.
Açılım projesini yürüten hükümet partisini de toplumun büyük çoğunluğunu da kaygılandıran ne?
Onur Öymen yarım ağız özür diledi. Deniz Baykal birkaç kez “yanlış anlaşıldı” diyerek işi tatlıya bağlamaya çalıştı ama CHP’de Dersim gafının yol açtığı deprem devam ediyor.
İstanbul’da, Tunceli’de, Alevilerin ve Tuncelililer’in yoğun yaşadığı her yerde hatta Almanya ve Avusturya’da büyük tepki görüyor CHP ve CHP’liler.
CHP’nin sevilen, saygı duyulan yüzü Tuncelili Kemal Kılıçdaroğlu’nun çabaları da tepkileri dindirmeye yetmiyor.
Onur Öymen’in 10 Kasım’da açılım görüşmeleri sırasında Meclis’te yaptığı Dersim gafı, yaranın kabuğunu kaldırdı. Sadece Tunceli’de değil, CHP tabanında çok daha yaygın bir rahatsızlık yarattı. Tepkinin büyümesinde, yaygınlaşmasında, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın CHP’ye yönelik yıpratma, sıkıştırma stratejisinin de, parti içindeki ve parti dışındaki yönetim muhaliflerinin propagandasının da kuşkusuz etkisi var. Ancak bu sonucu değiştirmiyor. CHP, tam açılım üzerinden hükümeti köşeye sıkıştırmaya hazırlanırken, şimdi kendi içinde Dersim hasarını tamir etmeye çalışıyor. Bir anlamda savunma pozisyonuna geçiyor. O nedenle dünkü grup konuşmasında Genel Başkan yine bu konuya açıklık getirmeye çalıştı. Şunu söyledi dün Baykal:
Hükümetin yürütmeye çalıştığı açılım sürecinin önünde çok sayıda mayınlı alan var. En yakın olanı da DTP hakkındaki kapatma davası.
DTP ile ilgili kapatma davası açılalı iki yıl oldu. Dava iki yıldan beri devam ediyor.
İktidar partisi hakkında açılan kapatma davasını 4,5 ay gibi kısa sayılabilecek bir sürede karara bağlayan Anayasa Mahkemesi bu davada işi ağırdan alıyor.
Belki de konunun gerek ülke içinde gerekse de dışarda, Avrupa Birliği ve Avrupa kamuoyundaki hassasiyeti dikkate alınıyor.