Açılım tartışmaları siyaseti yine mahkemelik etti. Başbakan Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi mahkemeye veriyor.
1980 öncesinin geçer akçe malzemesi “Komünizm”di. Sağcı liderler rakiplerini karalamak için “komünist”likle itham ederek itibarsızlaştırmaya çalışıyorlardı.
Artık kimse kimseyi komünist olmakla suçlamıyor. Yeni dönemin modası “Ergenekoncu” veya “Bölücü” suçlamaları...
İktidar muhaliflerini Ergenekoncu olmakla suçlarken, muhalifler de iktidarı bölücülükle suçluyor.
Türkiye krizler ülkesi. Bütün dünyayı olduğu gibi ekonomik kriz Türkiye’yi de yakıp kavuruyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun resmi verilerine göre iş bulma umudunu kaybettiği için istihdam piyasası dışına çıkanlar da dahil edildiğinde kentlerde işsizlik oranı yüzde 20’yi geçiyor. Bu oran genç nüfusta ise yüzde 30’lar civarında. Bu rakamlar, ekonomik krizin üstüne bir de sosyal kriz habercisi.
Fakat bu hayati sorunlar bugün için siyasetin, dahası Türkiye’nin de öncelikli gündem gündem maddesi değil.
Bugün daha heyecanlı kriz konuları var Türkiye’nin. Hem de birden fazla.
Olup bitenden aklı başında kimsenin mutluluk duyduğu söylenemez. Herkes, “ne oluyoruz, nereye gidiyoruz” diye soruyor. Son zamanlarda dillerden düşmeyen sözcük şu: “Vahim...”
Evet vahim.
Genelkurmay’dan sızdığı iddia edilen imzasının ıslak mı, yoksa kuru mu olduğu tartışılan belgeler vahim...
Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde hükümete komplo kuran cunta olduğu iddiaları vahim...
Düne kadar iki gerilim konusu vardı. Genelkurmay’da hazırlandığı iddia edilen “İrticayla Mücadele Belgesi” ve açılım tartışmaları.
Şimdi ise çok daha derin, çok daha vahim bir başka gerilim konusu bunların üstüne çıktı. Dinleme skandalı...
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın yardımcısı konumundaki Ergenekon savcılarının istemi üzerine dinlenmesi, izlenmesi. Bundan da vahim olanı Adalet Bakanlığı’nın İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nden aldırdığı bir kararla Yargıtay’ı dinletmesi.
Aklı başında herkesi şaşırtan, şoka sokan bir gelişme. Türkiye uzunca bir süredir zaten dinlenme paranoyası yaşıyor, herkes telefonunun dinlendiğinden kuşku duyuyordu ama bu kadarı kimsenin aklına gelmemişti.
Açılım görüşmeleri İçtüzük engeline takıldığı için bir gün rötar yaptı. Bugün yapılması beklenen Meclis’teki genel görüşme yarına kaldı.
Ön görüşmesinin bile bu kadar kavgalı, gerilimli geçtiği açılımın esası üzerinde yarın yapılacak oturumda acaba sağlıklı bir tartışma ortamı yaşanabilecek mi?
Sıfır ihtimal...
Artık bu konuda iktidar ile muhalefet arasında ipler kopmuş durumda. Yumuşama bir yana gerilim dozunun giderek artacağı, yarınki Meclis oturumunun dün yapılan ön görüşmeden bile daha gergin geçeceği anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “tarihi fırsat” diye tarif etti. Başbakan Tayyip Erdoğan ve iktidar sözcüleri, “devlet projesi, devlet kararı” olduğunu söylediler.
İktidar kanadı projenin nasıl adlandırılacağı konusunda hâlâ net bir karara varabilmiş değil. “Kürt Açılımı” diye yola çıkıldı, “Demokratik Açılım” dönüldü, sonra da “Milli Birlik Projesi” diye Başbakan Erdoğan yeni bir tarif yaptı.
DTP dışındaki muhalefet ise başından beri net. CHP ve MHP farklı tonlarda da olsa yapılmak istenenin “Atatürk Cumhuriyetinin temellerinin dinamitlenmesi, ulusal bütünlüğün tahrip edilmesi” diye eleştiriyor. İktidarı, Başbakan Erdoğan’ı bölücülükle suçluyor.
Dün özellikle CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın grup toplantısında söyledikleri iktidar açısından kolay hazmedilebilecek eleştiriler değil.
Ekonomideki her dalgalanmanın, krizin, ya da iktidar değişikliğinin ardından vergi borcu affı, ceza affı, sigorta prim borcu affı, hatta kredi kartı borçlarına af...
Türkiye son 10-15 yılda bu tür örnekleri fazlasıyla yaşadı.
Ve şimdi de Türkiye küresel ekonomik krizin, yakıcı, yıkıcı etkilerini fazlasıyla yaşadı. İnsanlar işini kaybetti, gelirini kaybetti. Şirketlerin mali yapıları bozuldu, borçlar birikti. Bu arada vergi ve sigorta borçları da büyüdü. İşte bu ortamda yine hükümetten, siyasetten af beklentileri yoğunluk kazanmaya, konuşulmaya başladı.
Edinburg’da yapılan G-20 toplantısı dönüşünde uçakta Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile sohbet ederken bu beklenti ve talepleri de sorduk. Babacan’ın yanıtı son derece net ve çarpıcı oldu:
“Artık af olmaz. Maliye, ödeme güçlüğü çekenlere yeniden yapılandırma yapıyor. Mükellef gelip müracaat ettiğinde borcu yeniden yapılandırıyor. Gecikme faizini yüzde 2.5’tan yüzde 1.95’e düşürüyoruz. Ama af kesinlikle yok. Aynı şekilde sigorta prim borçları için de bu uygulama yapılabilir ama af yok. Devletin alacağıysa bunda af yok. Adil de değil. Ödemeyenle ödeyen arasındaki farkı korumanız lazım. Biri krizin en önemli zamanında gitmiş ödemiş, diğeri ödememiş. Bunu affederseniz olmaz. Adalet duygusu zedelenir...”
Ekonomi konuşurken Babacan’ın tekrar tekrar altını çizdiği nokta, güven ve adalet duygusunun zedelenmemesi oldu. Ayrıca, ekonomide, siyasi kaygılarla, günü kurtarma mantığı ile popülizme sapılmayacağı konusunda da kararlı olduklarını, geçmişin hatalarının tekrarlanmayacağını söylüyor Babacan.
G-20 zirvesine giderken uçakta konuştu
Başbakan Yardımcısı Babacan, 12 şehit verdiğimiz Ekim 2007’deki Dağlıca saldırısından sonra hükümetin nasıl strateji geliştirdiğini anlattı: “Her şeyi göze aldık. Dönemin başkanı Bush’u aradık, ’Bunu yapacağız, yardımcı olacak mısınız’ dedik. Eve dönüşte yaşananlar rahatsız ediciydi. Ama buna rağmen sürecin devam etmesi konusunda niyetliyiz”
İngiltere’de düzenlenen G-20 bakanlar zirvesine katılan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan uçakta gazetecilerle sohbet etti. IMF görüşmeleri, ekonominin genel durumu ve demokratik açılım konusunda önemli açıklamalarda bulunan Babacan soruları şöyle yanıtladı:
* Başbakan Erdoğan, “Terör olmasaydı Türkiye nerede olurdu” dedi. Bu konuda bir teknik çalışma yapıldı mı?