AKP tek başına ne kadar açılabilecek?

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “tarihi fırsat” diye tarif etti. Başbakan Tayyip Erdoğan ve iktidar sözcüleri, “devlet projesi, devlet kararı” olduğunu söylediler.

İktidar kanadı projenin nasıl adlandırılacağı konusunda hâlâ net bir karara varabilmiş değil. “Kürt Açılımı” diye yola çıkıldı, “Demokratik Açılım” dönüldü, sonra da “Milli Birlik Projesi” diye Başbakan Erdoğan yeni bir tarif yaptı.

DTP dışındaki muhalefet ise başından beri net. CHP ve MHP farklı tonlarda da olsa yapılmak istenenin “Atatürk Cumhuriyetinin temellerinin dinamitlenmesi, ulusal bütünlüğün tahrip edilmesi” diye eleştiriyor. İktidarı, Başbakan Erdoğan’ı bölücülükle suçluyor.

Dün özellikle CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın grup toplantısında söyledikleri iktidar açısından kolay hazmedilebilecek eleştiriler değil.

“İlk kez Cumhuriyete karşı bir tertibin iktidar tarafından planlanarak yürürlüğe konulduğuna tanık oluyoruz” diyor Baykal.

Hükümetin açılım projesini de “Türkiye’ye karşı Türkiye’nin kendisinden saklanan bir tuzak” diye niteliyor. Suçlamalar çok ağır.

Hükümetin “açılım projesi” acaba gerçekten Türkiye’ye, Cumhuriyete karşı planlı bir tuzak mı? Hükümet cumhuriyetin temellerini dinamitlemeye mi çalışıyor?

Elbette değil.

Ama Baykal’ın da “niye ne yapacağınızı çıkıp söyleyemiyorsunuz?” dediği gibi, hükümet bugüne kadar somut ve net olarak açılımla neyi planladığını, ne yapmak istediğini söylemiş değil.

Bugün hükümeti suçlayan Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli de dahil herkes, toplumun büyük bölümü, birtakım varsayımlardan yola çıkarak hükümetin yapmak istediğini tesbit etmeye çalışıyor. Eleştiri ve suçlamalar hep bir takım varsayımlar üzerine kurulu.

Bir de tabii toplumun hafızasında derin izler bırakan, çok büyük kaygı ve tepkilere yol açan 29-30 Ekim Habur ve Silopi görüntüleri var. Kandil’den gelen PKK militanlarının çadırda oluşturulan seyyar mahkemede yargılanıp serbest bırakılması, örgüt üniformasıyla DTP’nin seçim otobüsünün üzerinde yaptıkları zafer işaretleri...

Hükümetin de arzuladığı görüntüler, arzuladığı tablo elbette bu değildi ama sonuç bu oldu. O yüzden de şimdi eleştiri ve suçlamaların en temel dayanağı bu görüntüler oluyor. Açılım bu görüntüler üzerinden yorumlanıyor.

Hükümet gerçek niyetini muhtemelen yarın yapılacak olan genel görüşmede açıklayacak.

Ancak o noktada da hükümeti anlayabilmek güç. Bir yandan bu çok önemli ve kritik süreç konusunda muhalefetle asgari mutabakat arandığı söyleniyor, diğer yandan gerilimi düşürmek konusunda son derece özensiz davranıyor iktidar kanadı.

Örneğin dün yapılan ön görüşmeler... DTP de dahil muhalefet partilerinin bu kadar hassasiyet gösterdikleri bir konuda AKP inatlaşma yolunu seçti dün. Muhalefet ön görüşmenin Atatürk’ü anma günü olan 10 Kasım’da değil başka bir tarihte yapılması önerisini kabul etmek iktidar partisi açısından çok mu zordu, anlamak mümkün değil... Bu görüşmeler 10 Kasım’da değil de 11 Kasım’da yapılsaydı iktidar partisi ne kaybederdi? Hiç bir şey. Ama iktidar adeta madem ki Meclis çoğunluğu bende, ben ne dersem o olur mantığı ile hareket etmeyi, zaten gergin olan iktidar muhalefet ilişkilerini daha da germeyi tercih etti.

Yarınki genel görüşmede yapılacak olan açılım tartışmalarının çok daha gerilimli bir atmosferde geçeceğine hiç kuşku yok. Ve bu gerilimin topluma yansıyacağına da.

Böyle bir ortamda açılım projesi sağlıklı bir sonuç verebilir mi?

Dahası iktidar bir yandan muhalefetin sert baskısı, diğer yandan da seçim kaygıları ile bu yolda cesur adımlar atabilir mi?

O da çok zor...

DİĞER YENİ YAZILAR