12 Eylül’de oylanan anayasa değişikliği paketindeki soyut düzenlemeler şimdi adım adım ete kemiğe bürünüyor, somutlaşıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin yapısı yeniden şekilleniyor. Meclis, Sayıştay ve Barolar Birliği kontenjanından gelen iki üyeyi onaylayıp gönderdi. İki üye de iktidarın arzuladığı yapıda geldi ve iktidar partisinin oylarıyla seçildi. Üye sayısı 17’ye çıkan Anayasa Mahkemesi’nde 12 Eylül’e kadar 7- 4 iktidar aleyhine işleyen denge artık tam tersine, iktidarın lehine dönmüş durumda.
Adalet mekanizmasının en kritik tepe kurumu olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da anayasa değişikliği çerçevesinde yeniden oluşuyor. Bunun için önceki gün adliyelerde yapılan seçimin sonuçları oldukça çarpıcı.
Adalet Bakanlığı’nın istediği liste bu seçimden firesiz çıktı.
Çeyrek asra yakın zamandır tartışılan ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan üniversitelerdeki türban sorunu konusunda Türkiye’de ilk defa uygun bir iklim oluşmuş durumda.
Görünüşe bakılırsa eğer iktidar yarın harekete geçerse muhalefetin de desteğini alacak ve kangren olmuş bu mesele ortadan kalkacak.
Çünkü AKP bu meselenin çözümünü öteden beri arzuluyor. Hatta şu anda olmasa bile geçmişte bu konuda “toplumsal, siyasal ve kurumsal mutabakat aradığını” da belirtmişti. Dün eksik olan mutabakat bugün tam.
CHP “tamam” diye teminat veriyor. MHP, “siz anlaşın ben destekleyeceğim” diyor.
Ama AKP’de hareket yok.
Ankara’da gündem neredeyse hemen her gün siyaset ağırlıklı. Ama özellikle salı günleri siyasetin ağırlığı doğal olarak artıyor. Genel başkanlar partilerinin grup toplantılarında karşılıklı atışıyor.
Geçen haftanın temel konusu türbandı. Bu hafta ise önceki gün HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu)’ndaki toplu istifa üzerine yaşanan yüksek yargı depremi oldu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaşanan durumu “devlet krizi” diye tanımlarken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Başbakan’ın yargıyı, devleti ele geçirme projesi” diye nitelendirdi.
Dün iki muhalefet lideri de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e çağrı yaptı. İkisinin de talebi, iktidarın yüksek yargıya yönelik “kendine uygun yeniden yapılandırma” girişimlerinin frenlenmesi.
Aylar değil, yıllardır devam eden, ettirilen spekülasyonun adı, “Bedelli Askerlik”.
Çıkacak mı çıkmayacak mı? Şu veya bu nedenle tecil süresini uzatmış, yaşı ilerlemiş onbinlerce yükümlü her gün siyasi kulislerde estirilen rüzgara göre papatya falı açar gibi gelecek planlaması yapıyor, ertesi gün gelen bir açıklamayla planları ters yüz oluyor.
Hükümet nedense bedelli askerlik beklentisi konusunda net bir açıklama yapmıyor, “olur” ya da “olmaz” demiyor.
Beklenti diri tutuluyor.
HABER ANALİZ
Yüksek Askeri Şura’da baş gösteren atama ve terfi krizi devam ediyor. Bir haftadan beri her gün “bugün veya yarın çözülür” deniyor ama çözülemiyor.
Çözülemiyor çünkü kriz derin. Ve taraflar pozisyonlarını değiştiremiyorlar.
Hükümet ve Başbakan Tayyip Erdoğan son derece net ve kararlı: Orgeneral Hasan Iğsız Kara Kuvvetleri Komutanı olamaz...
Yüksek Askeri Şura toplantılarındaki sıkıntı ağır bir devlet krizine dönüşmeden terfi listesi tamamlandı. Bunun üzerine önceki gün akşam saatlerinde aşıldı sanılan sıkıntılar, dün hükümetin Kara Kuvvetleri Komutanlığı için düşündüğü Org. Atila Işık’ın emekliliğini istemesiyle farklı bir boyut kazandı.
Komuta kademesine ilişkin soru işaretleri daha da arttı.
Dahası Orgeneral Işık’ın emeklilik talebi bireysel bir çıkış mı yoksa orgeneraller toplantısında belirlenen bir stratejinin ilk adımı mı? TSK üst kademesinden yeni istifa ve emeklilik dilekçeleri gelecek mi?
Bu sorular dün Ankara’da gerilimi yeniden tırmandırdı. Net bir açıklama gelmediği için de çok sayıda senaryo ve spekülasyon ortaya atıldı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “eksen kayması” iddialarına, tartışmalarına tepkili. “Nereye kaymış Türkiye’nin ekseni?” diye soruyor ve kendisi yanıtlıyor:
“Eksen kaymadı, aksine güçlendi. Türkiye’nin Batı kurumlarındaki gücü ve etkinliği arttı...”
Bugün Davutoğlu’nun kızı Meymune’nin İstanbul’da düğünü var. Aile, heyecanlı, telaşlı. Kız babası Ahmet Davutoğlu da elbette çok heyecanlı, bu mutlu anları ailesiyle birlikte yaşamayı çok arzuluyor. Ama öte yandan diplomasi maratonu...
Önceki akşam “kına gecesi”nin hemen ardından AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) toplantısına katılmak için Kazakistan’a Almaata’ya uçuyor.
“Çözeriz” demek kolay ama nasıl çözüleceğini söyleyebilmek, hangi formülle çözüleceğini söyleyebilmek en azından Türkiye’nin bugünkü toplumsal ve siyasal atmosferinde hiç de kolay değil.
Peki imkansız mı?
Hayır, imkansız da değil. Bu mesele çözülür. Ancak çözülebilmesi için önce Türkiye’nin başka temel meselelerinin çözülmesi gerekiyor. Önce siyasal gerilimlerin, toplumsal kutuplaşmanın giderilmesi, siyasal ve toplumsal atmosferin yumuşaması gerekiyor.
Zaten CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Herkes okuyabilecek, türban sorununu çözeceğiz” derken bunu YÖK Yasasını veya Anayasayı değiştirerek yapacaklarını söylemiyor. “Bunun için gereken toplumsal desteği yaratacağız” diyor.