Kuvvetler ayrılığından tek kuvvete mi?

Haberin Devamı

12 Eylül’de oylanan anayasa değişikliği paketindeki soyut düzenlemeler şimdi adım adım ete kemiğe bürünüyor, somutlaşıyor.

Anayasa Mahkemesi’nin yapısı yeniden şekilleniyor. Meclis, Sayıştay ve Barolar Birliği kontenjanından gelen iki üyeyi onaylayıp gönderdi. İki üye de iktidarın arzuladığı yapıda geldi ve iktidar partisinin oylarıyla seçildi. Üye sayısı 17’ye çıkan Anayasa Mahkemesi’nde 12 Eylül’e kadar 7- 4 iktidar aleyhine işleyen denge artık tam tersine, iktidarın lehine dönmüş durumda.

Adalet mekanizmasının en kritik tepe kurumu olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da anayasa değişikliği çerçevesinde yeniden oluşuyor. Bunun için önceki gün adliyelerde yapılan seçimin sonuçları oldukça çarpıcı.

Adalet Bakanlığı’nın istediği liste bu seçimden firesiz çıktı.

Yüksek yargı, öteden beri hükümetin başını ağrıtan kurumlardı. Başbakan bu kurumlarla zaman zaman girdiği çatışmalar sırasında hep kamuoyuna dönüp, elinin kolunun bağlandığı şikayetinde bulunmuş, iktidarda muhalefet rolünü başarıyla icra edebilmişti.

Şimdi artık Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK’nın şikayet konusu olmaktan çıktığı anlaşılıyor. Yargıtay ve Danıştay’daki değişim yeni HSYK’nın icraat hızına, yasal ve anayasal sürelere göre biraz daha zaman alabilir.

Ancak Anayasa Mahkemesi ve HSYK’daki yeni durum çok önemli. Bu durum Türkiye’de yargı alanında yeni bir sürecin açılmış olduğunun işareti.

Adli ve idari yargıda önceki gün yapılan seçimler belki bir süre daha tartışılacak. Adalet Bakanlığı’nın ve hükümetin bu seçimler üzerinde etkili olup olmadığı da tartışmnın bir parçası olacak.

Fakat asıl önemlisi bugün itibariyle yargı alanında açılan yeni sürecin sistem üzerindeki etkisinin ne olacağı? Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bu gelişmeden etkilenip etkilenmeyeceği iç siyasetin temel tartışma konularından biri haline gelecek.

Kuvvetler ayrılığı konusunda Türkiye’nin yasama ile yürütmenin ilişkileri bağlamında zaten ciddi bir sorunu vardı. Yasamanın, özellikle de güçlü tek parti iktidarı dönemlerinde yürütmenin etkisinden çıkıp bağımsız biçimde denetim görevini hakkıyla yerine getirip getiremediği öteden beri tartışmalı bir konuydu.

Şimdi üçüncü kuvvetin yani yargının da bu bakımdan tartışmalı bir konuma gelme riski var.

İktidarın da muhalefetin de sözde istediği daha bağımsız, daha tarafsız bir yargı. Önceki günkü seçimin sonucu bu bakımdan önem taşıyor. Adalet Bakanlığı’nın desteklediği öne sürülen liste firesiz kazanıyor. Bu birinci nokta.

İkinci nokta Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı seçimden en yüksek oyu alıyor. Kendi alanında (idari yargı) en yüksek oyu alan da Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürü...

Bu iki isim acaba yargı camiasının, hakim ve savcıların en sevdiği, en güvendiği iki isim olmasının bir sonucu mu?
Yaksa, atama, terfi ve disiplin soruşturmalarının, sicil dosyalarının, hatta lojman taleplerinin bile bu isimlerin ve arkalarındaki siyasi gücün iki dudağı arasında olmasından mı?

Bu şekilde oluşan yeni HSYK, yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi; yargının tarafsızlığını ve güvenilirliğini artırıcı yönde ciddi adımlar atabilecek mi? Yoksa yargı giderek tümüyle siyasi iktidarın etki alanına mı girecek? Yani Türkiye, kuvvetler ayrılığı sisteminden kuvvetler birliğine doğru mu yol alacak?

Muhalefetin iddiası gidişin kuvvetler birliği yönünde, sivil dikta olduğu yönünde.

AKP ve hükümet ise önceki günkü seçimle yargı bağımsızlığının, tarasızlığının daha da güçlendiğini, “ileri demokrasinin önünün açıldığını” savunuyor.

DİĞER YENİ YAZILAR