Deniz Baykal, istifasını açıkladığı günden itibaren, “uzlaşma” diyordu. Parti bütünlüğünün korunarak yenileşmenin sağlanması gerektiğine vurgu yapıyordu. Önceki gün milletvekillerinin desteği dün de il başkanlarından gelen mesaj bu uzlaşmanın sağlandığını gösteriyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı CHP’de bütünlüğün korunarak yenileşmenin sağlanabileceğini dün itibariyle açık ve net biçimde gösterdi.
Bu durum aslında tam da Deniz Baykal’ın açıkladığı, arzu ettiği gibi bir uzlaşma.
Ancak parti yönetiminde ve örgütlerde bir grup bu gelişmeden son derece rahatsız. Hazmedemedikleri, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına değil. Ondan çok Genel Sekreter Önder Sav’ın Kılıçdaroğlu’na verdiği sürpriz desteğe.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün nihayet resmen adaylığını ilan etmesiyle CHP’deki gelişmeler yeni bir boyut kazandı.
Aslında Kılıçdaroğlu baştan beri, Deniz Baykal çekildiğini açıkladığı andan itibaren CHP kamuoyunda akla gelen isimdi. Ancak adaylığını açıklamakta çok zorlandı. Önce “Aday değilim” dedi. Ardından Deniz Baykal’la görüştü, onun eğilimini ölçmek, onayını ve desteğini almak istedi. Ama bu görüşmede umduğunu bulamadı. Baykal “yeşil ışık” yakmadı.
Çünkü Baykal’ın partideki yakın çevresi, istifa gününden bu yana geri dönüşün yol hazırlığını yapıyordu. Genel Merkez yönetiminde Genel Sekreter Önder Sav dışındaki isimlerin hesabı kurultayda Deniz Baykal’ı yeniden genel başkan seçtirmekti. Bunun için imza toplanıyor, kurultay hazırlıkları buna göre şekillendirilmeye çalışılıyordu.
Genel Sekreter Sav’ın hesabı ise farklıydı. Sav, Baykal’ın dönüşünün zor olacağını, dönse bile bu durumun kendisine de kurumsal olarak partiye de yarar getirmeyeceğini düşünüyordu.
CHP’de düne göre değişen bir şey yok. Hesaplar ilk gün kurgulandığı gibi.
Deniz Baykal’ın yapacağını duyurduğu kritik Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin görüşmeleri parti kamuoyunda başlangıçta ciddi bir beklenti ve heyecan yaratmıştı.
Bazıları iyi niyetle “Herhalde adayımız Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Hepimiz onun arkasında kenetlenmeliyiz” mesajını vereceği beklentisine girmişti önceki gün.
Ama öyle olmadı. Baykal, Kılıçdaroğlu’na yeşil ışık yakmadı. Tabii kırmızı da...
Kılıçdaroğlu da böyle bir istekte bulunmadı. Aksine “Sizin dönmeniz gerekli” dedi. Ona da olumlu yanıt vermedi Baykal.
CHP kulislerinde hala bazı senaryolar konuşuluyor, sürpriz “genç aday” arayışı hâlâ devam ediyor. Ama artık o ilk günlerin heyecanı kalmadı.
Çünkü artık neyin olamayacağı az çok görüldü. O nedenle CHP’nin ön planındaki isimlerin şimdiki arayışı esas olarak olacaklara nasıl müdahil olunabileceği, konumlarını nasıl güçlendirebileceği veya koruyabileceği üzerine yoğunlaşmış durumda.
Çünkü artık bir nokta net biçimde görüldü ki; bugünkü ortamda Deniz Baykal’ın boşluğunu dolduracak bir lider adayı çıkarabilmek hemen hemen imkansız. Bu yöndeki arayışlar, beklentiler nafile.
Parti örgütünün de delegelerin de çok büyük çoğunluğu “inadına Baykal” sloganına kilitlenmiş. Hem de Baykal’a rağmen inadına inadına Baykal.
“Geri dön” zirvesi Baykal’ın evinde yapıldı. Sav, Öymen, Özyürek ve Ateş, Baykal’ı ikna etmeye çalıştı, “Dönmezseniz CHP de ANAP gibi olur” diye uyardı. Baykal, “Ben kararımı verdim” dedi. Bunun üzerine yol arkadaşı Sav konuştu: “O zaman çıkın ’Aday olmayacağım’ teminatını verin...” Baykal, buz kesti...
Deniz Baykal’ın Angora Evleri’ndeki konutunda günlerdir yoğun bir telefon ve ziyaretçi trafiği yaşanıyor. Konutta önceki gün çok kritik bir toplantı gerçekleşti. Randevu alıp ziyarete gelen “geri dön heyeti” Deniz Baykal’ı kararından vazgeçirmek için saatlerce dil döktü. İkna heyetinde Genel Sekreter Önder Sav ile Genel Başkan yardımcıları Mustafa Özyürek, Yılmaz Ateş ve Onur Öymen vardı... Görüşmenin gündemi, 22-23 Mayıs tarihlerinde yapılacak kurultay ve Deniz Baykal’ın yeniden partinin başına getirilmesiydi.
Baykal, “Hayır... Ben kararımı iki gün önce açıkladım. Aynı noktadayım” diyor. Ancak ikna ekibi ısrarcı... Şunu söylüyor özetle Deniz Baykal:
“Arkadaşlar ben kararımı verdim ve istifa ettim. Bundan sonra artık yeni bir genel başkan ve yeni bir ekiple devam edilmesi, taze ve güçlü bir yeni başlangıç yapılması lazım. Bunun için yeni isimlere, yeni yüzlere bakın. Kim olabilir, kimler olabilir ona bakın. Artık bu yeni durumu hepimiz kabullenelim. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, partinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi olmalı. Bir iç çatışma, sürtüşme doğmaması önemli. Buna dikkat edilmeli. Ben de dahil hepimiz bu yenilenmeye yeni ekibe destek olalım...”
Üç dört gün öncesine kadar CHP’nin tarihinin en rahat en sakin kurultayını yapacağı, Genel Başkan Deniz Baykal’ın vitrin düzenlemesiyle yola devam edeceği bekleniyordu. Ancak, geçen hafta perşembe günü internete düşen kaset komplosu bu beklentiyi ve bütün hesapları da alt üst etti.
Deniz Baykal dün partisinin genel merkezinde düzenlediği bir basın toplantısıyla istifa ettiğini açıkladı ve helalleşip partiden ayrıldı.
Şimdi soru şu:
Baykal, gerçekten de dünkü istifa kararıyla birlikte genel başkanlıktan ayrılmasının yanısıra siyasetten de çekildi mi? Bundan sonra en fazla “CHP Onursal Genel Başkanı” sıfatıyla mı kalacak?
CHP, önceki gün istifa eden Genel Başkan Deniz Baykal’ın söylediği gibi “şerden hayır” çıkarma stratejisi üzerinde çalışıyor.
Bunun için iki yönlü bir plan oluşturmaya çalışıyor CHP kurmayları. İlk olarak düşünülen, “kaset komplosu” ile Baykal ve CHP’nin üzerine atılan pimi çekilmiş bombayı, hükümetin ve AKP’nin bahçesine atıp orada patlatmak. Ancak bunun nasıl yapılabileceğini söyleyenler de izah etmekte zorlanıyor. Sadece, “Göreceksiniz bu kaset komplosunun gerisinde iktidarın, AKP’nin parmak izleri zaman içinde bir bir ortaya dökülecek” demekle yetiniyorlar.
AKP’nin iktidar gücünü kullanarak gerçekleştirdiğini öne sürdükleri kaset komplosunu “CHP’ye karşı savaş ilanı” olarak gördüklerini söylüyorlar.
Dün konuştuğumuz Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş, “İktidarın bu savaş ilanını kabul ediyoruz. Savaşsa savaş, hodri meydan. CHP ile savaşın ne demek olduğunu görecekler” diyor.
Anayasa paketinin delinmesi Başbakan Tayyip Erdoğan’ı çok öfkelendirdi. Partisinin dünkü grup toplantısında son derece kızgın ve kırgın bir üslupla muhalefete yüklendi.
CHP’ye, MHP’ye özellikle de BDP’ye kızgınlığını çok ağır ifadelerle dile getirdi Başbakan. Ancak kendi partisindeki “redci” milletvekillerine şimdilik bir şey söylemedi. Hatta “kardeşliğimiz devam edecek” sözleriyle bir anlamda bu milletvekillerini rahatlatmaya özen gösterdi de denebilir.
Çünkü sırada kritik iki madde daha var. Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısı ile ilgili düzenlemeler. En azından bu iki düzenlemeyi kurtarmaya çalışıyor şimdi AKP. O yüzden de AKP’li hafiye milletvekilleri anında “redci” milletvekillerinin listesini kendisine sunmasına karşın, Erdoğan şimdilik o milletvekillerini üzecek, kıracak, küstürecek bir söz söylemedi. Onlara karşı olan tutumunu değiştirmedi.
En azından dün itibariyle “redci” milletvekilleri korktukları bir tutumla karşılaşmadılar.