Deniz Baykal, istifasını açıkladığı günden itibaren, “uzlaşma” diyordu. Parti bütünlüğünün korunarak yenileşmenin sağlanması gerektiğine vurgu yapıyordu. Önceki gün milletvekillerinin desteği dün de il başkanlarından gelen mesaj bu uzlaşmanın sağlandığını gösteriyor.Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı CHP’de bütünlüğün korunarak yenileşmenin sağlanabileceğini dün itibariyle açık ve net biçimde gösterdi. Bu durum aslında tam da Deniz Baykal’ın açıkladığı, arzu ettiği gibi bir uzlaşma. Ancak parti yönetiminde ve örgütlerde bir grup bu gelişmeden son derece rahatsız. Hazmedemedikleri, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına değil. Ondan çok Genel Sekreter Önder Sav’ın Kılıçdaroğlu’na verdiği sürpriz desteğe.Bu destek bütün planlarını bozmuş durumda. Çünkü o grup parti örgütlerini, milletvekillerini, delegeleri harekete geçirerek Baykal’a rağmen, Baykal’ı yeniden aday gösterip kurultayda oy birliği ile seçilmesini sağlamayı amaçlıyorlardı.Önder Sav bu planı işlemez hale getirdi.Önder Sav’ın desteği ile Kılıçdaroğlu üzerinde parti kamuoyunda çok geniş bir mutabakat oluştu. Bu da Deniz Baykal’ın baştan itibaren tarif ettiği bir modeldi. Ama Baykal’ın arzu ettiği bu uzlaşma, bu genel mutabakat parti yönetimindeki “Baykalcı” ekibe rağmen, onların karşı çıkışlarına, bozma çabalarına rağmen oluştu.Şimdi Baykal ne yapacak?Normal olarak “Benim önerdiğim model de buydu. Hayırlı olsun kurultayda oluşacak yeni yönetime elimden gelen desteği katkıyı vermeye hazırım” demesi gerekirdi.Ama bunu açık ve net biçimde yapmadı Deniz Baykal. Dün her yöne çekilebilecek esnek bir yazılı açıklamayla yetindi. Kendisiyle telefonla görüşenlere de net bir mesaj vermedi. Bir süre daha beklemeyi tercih etti. Muhtemelen Önder Sav’ın Kılıçdaroğlu’a tam destek vereceğini beklemiyordu. Parti yönetimindeki ekibinin kendisini yeniden genel başkanlığa aday gösterip oybirliği ile seçtirmesine açıkça “olur” vermemiş olsa da belki de bundan memnun olacaktı. O yüzden gelişmeler kendi inisiyatifi dışına çıktığı için kırgın olabilir.Ancak dün öğle saatlerinde CHP kulislerine Deniz Baykal’a atfen şu mesaj yayıldı:“Yeni genel başkanı seçmeye yetecek bir uzlaşma sağlandığını görüyorum. Buna karşı durmam söz konusu olamaz. Arkadaşlarımıza ‘yolunuz açık olsun’ diyorum...” Baykal’ın bu mesajı kimin aracılığıyla gönderdiği belli değil. Hatta gönderip göndermediği de...Sonuçta dünkü il başkanları toplantısında 82 il başkanından 77’sinin imzasıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek gelmesi CHP’de yeni dönemin kapısı açtı denebilir.Cumartesi günü itibariyle CHP’nin yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. Genel Başkan sorunu aşıldı. Şimdi sırada parti yönetimi, PM (Parti Meclisi) listesi var. Kulis dün itibariyle bu noktaya kaymış durumda. PM’ye girebilmek için bugünden itibaren kıyasıya bir yarış olacağına kuşku yok. Kılıçdaroğlu’nun dengeli bir liste çıkarması ve Baykalcı diye bilinen ekibi de dışlamadan, Deniz Baykal’a yakın bazı isimleri de yeniden Parti Meclisi listesine almasına kesin görüyle bakılıyor.CHP’de bazı küslüklerin, kırgınlıkların çatışmaların olması kaçınılmaz. Süreç içinde bazı ayrışmalar da yaşanabilir. Ancak dünkü tabloya bakıldığında ciddi bir kopuş, ciddi bir muhalefet beklenmiyor. Aksine geçmişte şu veya bu nedenle küsüp partiden uzaklaşan eski CHP’lilerin yeni dönemde yuvaya dönecekleri kesin gibi...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün nihayet resmen adaylığını ilan etmesiyle CHP’deki gelişmeler yeni bir boyut kazandı.Aslında Kılıçdaroğlu baştan beri, Deniz Baykal çekildiğini açıkladığı andan itibaren CHP kamuoyunda akla gelen isimdi. Ancak adaylığını açıklamakta çok zorlandı. Önce “Aday değilim” dedi. Ardından Deniz Baykal’la görüştü, onun eğilimini ölçmek, onayını ve desteğini almak istedi. Ama bu görüşmede umduğunu bulamadı. Baykal “yeşil ışık” yakmadı.Çünkü Baykal’ın partideki yakın çevresi, istifa gününden bu yana geri dönüşün yol hazırlığını yapıyordu. Genel Merkez yönetiminde Genel Sekreter Önder Sav dışındaki isimlerin hesabı kurultayda Deniz Baykal’ı yeniden genel başkan seçtirmekti. Bunun için imza toplanıyor, kurultay hazırlıkları buna göre şekillendirilmeye çalışılıyordu. Genel Sekreter Sav’ın hesabı ise farklıydı. Sav, Baykal’ın dönüşünün zor olacağını, dönse bile bu durumun kendisine de kurumsal olarak partiye de yarar getirmeyeceğini düşünüyordu. Başlangıçta Kılıçdaroğlu’na açık destek vermedi Sav. O da bir süre gelişmeleri gözledi. Hatta, bazı CHP’lilere göre, kendisinin genel başkanlığında “bir geçiş süreci” arzu etti. Bu yönde Baykal’dan destek bekledi. O nedenle bundan üç gün önce Kılıçdaroğlu’nu destekleyen önemli bir CHP’li kendisine telefon ettiğinde, “Kemal Kılıçdaroğlu formülü sıfır ihtimaldir, sıfır” dedi.Ama üç gün sonra bugün Sav’ın da desteği ile sıfır ihtimal, yüzde 80 ihtimale çıktı.Evet, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını açıklamasında ön planda görünen Sav’ın desteği çok önemli. Ama en az o kadar önemli başka bir destek de bir dönem Deniz Baykal’a en yakın isim olan Erol Çevikçe. Çevikçe başından itibaren Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için çaba harcadı, hatta Önder Sav’ın desteğinin alınmasında da önemli rol oynadı.Baykal’la arası açıldığı için yıllardan beri CHP dışında kalan Çevikçe önümüzdeki dönem CHP’de etkin isimlerden biri olabilir. Sadece Çevikçe değil, Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesi küskün ve kırgın CHP’lilerin çoğunun yeniden yuvaya dönmesini de sağlayabilir.Bugünkü il başkanları toplantısı, Kılıçdaroğlu açısından elbette önem taşıyor ama dün itibariyle ortaya çıkan görüntü, milletvekillerinin üçte ikisinin destek açıklamaları, çoğu CHP’li için “bu iş bitti” anlamı taşıyor. Bugünkü il başkanları toplantısı belki biraz tartışmalı, kavgalı geçebilir. Ama artık ibre yüzde 80 ihtimalle Kılıçdaroğlu’nu gösteriyor.Yüzde 20’lik ihtiyat payı da parti yönetimindeki Baykal ekibinin yürüttüğü “geri dönüş” girişimleri.Kılıçdaroğlu’nun karşısına ciddi rakip çıkması gibi bir ihtimal yok. Bunu herkes görüyor CHP’de. Ama parti yönetimindeki ekibi Baykal’ı döndürmekte ısrarlı. Bu noktada Deniz Baykal’ın kesin ve net bir karar açıklaması gerekiyor. Ya ekibinin arzu ettiği gibi yeniden aday olacak ya da Kılıçdaroğlu’na destek verecek.Doğrudan veya dolaylı adaylık yolunu tercih eder mi?Zayıf ihtimal. Çünkü Baykal’ın bu dönemdeki en büyük hassasiyeti, parti bütünlüğünün korunmasıydı. Bu noktada eğer Kılıçdaroğlu’na destek verirse bu bütünlüğün büyük ölçüde sağlanabileceği anlaşılıyor. Ancak, MYK’daki ekip itiraz ediyor diye, kaygıya kapılıp geri dönmeye karar verirse işte o zaman parti bütünlüğünün ağır yara alması kaçınılmaz hale gelebilir. Kılıçdaroğlu’na karşı kurultayda belki zafer kazanabilir, ama neye yarar?O nedenle her ne kadar ekibi çok ısrarcı olsa da Baykal’ın Kılıçdaroğlu’na karşı açık cephe alma ihtimali çok düşük.Yani hafta sonunda yapılacak CHP Kurultayı’ndan, Kılıçdaroğlu Genel Başkan, Baykal Onursal Başkan olarak çıkabilir.
CHP’de düne göre değişen bir şey yok. Hesaplar ilk gün kurgulandığı gibi. Deniz Baykal’ın yapacağını duyurduğu kritik Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin görüşmeleri parti kamuoyunda başlangıçta ciddi bir beklenti ve heyecan yaratmıştı. Bazıları iyi niyetle “Herhalde adayımız Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Hepimiz onun arkasında kenetlenmeliyiz” mesajını vereceği beklentisine girmişti önceki gün. Ama öyle olmadı. Baykal, Kılıçdaroğlu’na yeşil ışık yakmadı. Tabii kırmızı da...Kılıçdaroğlu da böyle bir istekte bulunmadı. Aksine “Sizin dönmeniz gerekli” dedi. Ona da olumlu yanıt vermedi Baykal. “Kemal benim kararım değişmiş değil. İstifa ettiğim gün yaptığım basın toplantısında ne söylediysem aynı noktadayım...” “Sen aday ol” veya “olma” da demedi. Sadece daha önce hem kamuoyunun hem de Angora Evleri’ndeki evine gelen ikna heyetine söylediklerini tekrarladı.Yani parti örgütlerinin tümünün desteğini alabilecek, milletvekillerinin tümünün “evet” diyeceği ve mevcut parti yöneticilerinin de üzerinde ittifak edeceği yeni bir isim.Peki böyle bir isim var mı bugün CHP’de? Olmadığını Baykal da biliyor. Bu şartları taşıyan tek isim her şeye rağmen Deniz Baykal... Ayrıca hem Kılıçdaroğlu’na hem Gürsel Tekin’e tarihsel bir örnek de hatırlatıyor Baykal. İnönü’nün istifası sonrasında SHP’de yaşananları. SHP’nin erimesini ve daha sonra da CHP bünyesinde tarihe karışmasını bu gelişmeye bağlıyor Baykal. O kurultayda Murat Karayalçın, Aydın Güven Gürkan ve Yüksel Çakmur yarışının SHP’yi bitirdiğini söylüyor. Ülkenin bugün içinde bulunduğu kritik ortamda CHP’de böyle bir kutuplaşmaya, çekişmeye müsade edilemeyeceğini söylüyor. Peki bu durumda ne olacak? Başından beri tek çıkış yolu var: Baykal’ın dönüşü...Bu konuyu dün adı muhtemel adaylar arasında yer alan önemli bir parti yöneticisiyle konuştum. Dediği şu: “Deniz Bey kararını yüzde yüz netleştirmiş değil. Gelişmeleri, içerideki ve dışarıdaki yansımaları, tartışmaları değerlendiriyor. Ama bana göre yeni bir kadro ile dönebilir. Yıpranmamış, başarılı isimlerle, yeni isimlerle... Belki de bir kolunda Kılıçdaroğlu, diğer kolunda Gürsel Tekin olur. Kurultayda şöyle bir açıklama da yapabilir: ‘Dönüşüm geçicidir. Bu hassas süreci geçirince seçim öncesi veya hemen sonrasında yapılacak ilk kurultayda koltuğu yeni genel başkana bırakacağım.’ Bunu diyebilir Genel Başkan.” Mantıklı bir değerlendirme. CHP bu zorlu süreci Baykal’la aşmaya çalışacak. Başbakan Erdoğan dün önümüzdeki süreçte Baykal’ın üzerine nasıl gideceğinin ipucunu verdi: “Eşlerine ihanet edenleri biz hiçbir zaman bu toplumun içinde kalkıp da mağdur olarak göremeyiz.” Yarın bundan daha ağır ifadelerle yükleneceğine kuşku yok. Bu ağır eleştirilerin altından nasıl kalkacak CHP ve Baykal?Kaset komplosunun düzmece olduğu ortaya çıkarılabilirse...Bir de Baykal’ın ilk gün söylediği gibi bu komplonun iktidarın yönlendirmesi ve himayesiyle gerçekleştirildiğinin kanıtlanmasıyla.Baykal “Boş konuşmuyorum” diyerek elinde bu yönde delil olduğunu ima etmişti. Eğer gerçekten bu durum delillendirilebilirse bugün Baykal ve CHP’nin kucağında olan bomba işte o zaman Erdoğan ve iktidarın üzerine patlar.
CHP kulislerinde hala bazı senaryolar konuşuluyor, sürpriz “genç aday” arayışı hâlâ devam ediyor. Ama artık o ilk günlerin heyecanı kalmadı. Çünkü artık neyin olamayacağı az çok görüldü. O nedenle CHP’nin ön planındaki isimlerin şimdiki arayışı esas olarak olacaklara nasıl müdahil olunabileceği, konumlarını nasıl güçlendirebileceği veya koruyabileceği üzerine yoğunlaşmış durumda.Çünkü artık bir nokta net biçimde görüldü ki; bugünkü ortamda Deniz Baykal’ın boşluğunu dolduracak bir lider adayı çıkarabilmek hemen hemen imkansız. Bu yöndeki arayışlar, beklentiler nafile.Parti örgütünün de delegelerin de çok büyük çoğunluğu “inadına Baykal” sloganına kilitlenmiş. Hem de Baykal’a rağmen inadına inadına Baykal.Deniz Baykal, içtenlikle şunu söylüyor:“Ben dışardan katkı vereyim. Genç bir lider adayı, genç bir kadro oluşsun” çağrısı yapıyor. Ama etrafın bu çağrılara pek kulak verdiği yok.Kurultay muhtemelen adaysız başlayacak. Delege çoğunluğunun önergeleriyle Baykal yeniden aday gösterilecek ve seçilecek.Peki, istifa eden, “Artık bensiz devam edin” diyen Baykal ne yapacak?Dönecek. Ama dönüşü farklı olacak. Muhtemelen parti yönetimini tepeden tırnağa yenileyecek. Parti yönetiminde sürpriz isimler olacak. Bugün ön planda gözüken, hem de Deniz Baykal’a çok yakın bazı isimler tarih olacak.Ayrıca şu anda, bugünkü psikolojik ve politik atmosferde gerçekleştirilemeyen lider değişiminin de altyapısını oluşturacak Baykal. Kendisinden sonraki lider adayı da muhtemelen iki numara olarak yönetime girecek.Baykal’ın gitmeyeceği hemen hemen kesin de mevcut yönetimden kimler gidecek?Belli değil. O yüzden de şu anda içten içe, derinden derine bir iç mücadele yürüyor parti yönetiminde. Bunu Deniz Baykal da görüyor ve renk vermeden izliyor.Sav: Kimse üzerimden hesap görmeye kalkmasınCHP Genel Sekreteri Önder Sav telefon etti. “Angora zirvesindeki kritik diyaloglar” konusunda bazı itirazları olduğunu söyledi. Sav, kendisine atfen yazdığım ifadelerin gerçeği tam olarak yansıtmadığını ifade ederek şunları söyledi: “Benim söylediklerim tam olarak öyle değildi. Konuşmayı size kim aktarmışsa -ki tahmin edebiliyorum- benim sözlerimi çarpıtmış. Tırnak içinde verdiğiniz diğer bazı arkadaşların konuşmaları doğru ama benim söylediklerim tam olarak öyle değil. Baykal’la aramızda en ufak bir gerginlik olmamıştır, olmaz da. Sayın Baykal ile aramızda 43 yıllık dostluk, siyaset arkadaşlığı var. Bu bozulmaz. Ne ben öyle konuştum ne de Baykal buz kesti. Sayın Baykal’la bizim aramızda herhangi bir gerginlik olmadı olmaz da... Ama bazıları kendi ufak hesaplarını muhtemelen öyle kurmak istiyorlar. O konuşmaları o nedenle çarpıtarak size aktarıyorlar. Bu siyaset değil. Kimse benim ve Baykal üzerinden hesap kurmaya kalkmasın...” Evet, Önder Sav da “ufak hesaplar” dan yakınıyor. En yakınındaki parti yöneticisi arkadaşlarının kendisi üzerinden siyasi hesap görme gayreti içinde olduğunu dile getiriyor. Bu hesap görme gayretleri kurultaya doğru daha da keskinleşecek gibi gözüküyor.
“Geri dön” zirvesi Baykal’ın evinde yapıldı. Sav, Öymen, Özyürek ve Ateş, Baykal’ı ikna etmeye çalıştı, “Dönmezseniz CHP de ANAP gibi olur” diye uyardı. Baykal, “Ben kararımı verdim” dedi. Bunun üzerine yol arkadaşı Sav konuştu: “O zaman çıkın ’Aday olmayacağım’ teminatını verin...” Baykal, buz kesti... Deniz Baykal’ın Angora Evleri’ndeki konutunda günlerdir yoğun bir telefon ve ziyaretçi trafiği yaşanıyor. Konutta önceki gün çok kritik bir toplantı gerçekleşti. Randevu alıp ziyarete gelen “geri dön heyeti” Deniz Baykal’ı kararından vazgeçirmek için saatlerce dil döktü. İkna heyetinde Genel Sekreter Önder Sav ile Genel Başkan yardımcıları Mustafa Özyürek, Yılmaz Ateş ve Onur Öymen vardı... Görüşmenin gündemi, 22-23 Mayıs tarihlerinde yapılacak kurultay ve Deniz Baykal’ın yeniden partinin başına getirilmesiydi.Baykal, “Hayır... Ben kararımı iki gün önce açıkladım. Aynı noktadayım” diyor. Ancak ikna ekibi ısrarcı... Şunu söylüyor özetle Deniz Baykal:“Arkadaşlar ben kararımı verdim ve istifa ettim. Bundan sonra artık yeni bir genel başkan ve yeni bir ekiple devam edilmesi, taze ve güçlü bir yeni başlangıç yapılması lazım. Bunun için yeni isimlere, yeni yüzlere bakın. Kim olabilir, kimler olabilir ona bakın. Artık bu yeni durumu hepimiz kabullenelim. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, partinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi olmalı. Bir iç çatışma, sürtüşme doğmaması önemli. Buna dikkat edilmeli. Ben de dahil hepimiz bu yenilenmeye yeni ekibe destek olalım...” İtiraz ediyor heyet: “Hayır kimse çıkmıyor, çıkmaz da...” Baykal ısrarlı:“Neden çıkmasın? Çıkabilir, bakın kamuoyunda bazı isimler konuşuluyor. İşte Kemal’in adı öne çıkarılıyor.” Özyürek söze giriyor, “Efendim olmaz. Zaten kendisi de aday olmayacağını açıkladı. Bu ortamda sizin dışınızda kimse bu işin üstesinden gelemez. Parti bölünmeye dahi gidebilir, güç kaybederiz” diyor. Yılmaz Ateş, Baykalsız neden olmayacağını yakın siyasi tarihten örnekler vererek anlatmaya başlıyor: “1989’da Turgut Özal, Köşk’e çıkarken, Yıldırım Akbulut’u yerine bıraktı, Başbakanlığı ona devretti. Sonra ilk kongrede Mesut Yılmaz geldi. ANAP’ın güçleneceği sanıldı. Ama ne oldu? Bugün o partinin tabelası bile kalmadı... 1992’de Demirel, Çankaya’ya çıktığında kamuoyunda müthiş bir Tansu Çiller rüzgarı estirilmişti. Ne oldu? DYP’den geriye ne kaldı? Aynı şekilde SHP’de rahmetli Erdal Bey koltuğunu Murat Karayalçın’a bıraktığında herkes SHP’nin daha da güçleneceğini sanıyordu. Ne olduğunu hepimiz biliyoruz... Bizim sonumuzun farklı olacağının ne garantisi var?” Ama Baykal’ın ısrarlı duruşu değişmiyor.“Herkes iyi niyetle sorumluluk duygusu ile hareket etmeli. Bakın tekrar söylüyorum; Kemal (Kılıçdaroğlu) olabilir, başka biri çıkabilir. Ya da sizlerden biri de çıkabilir. İyi niyetle bakın, gözleyin...” Sav: Teminat verin Baykal’ın “sizlerden biri de olabilir” sözleri üzerine Önder Sav söz alıyor: “O zaman çıkın kamuoyuna net bir açıklama yapın. ’Hiçbir koşul altında aday olmayacağım’ diye teminat verin...” Buz gibi bir hava esiyor...Deniz Baykal’ın yüzü asılıyor ve sert bir tonlama ile şunları söylüyor:“Önder ben partide yaptığım son basın toplantısında söylemem gereken her şeyi söyledim...” Toplantının özellikle bu son bölümündeki konuşma iki gündür CHP kulislerini dalgalandırıyor. Önder Sav’ın, Baykal’dan istediği teminatın nedeni üzerine senaryolar üretiliyor. Deniyor ki; “Önder Bey kendisi için ’abi formülü’ ile genel başkanlık kotarmaya çalışıyor. Bunun için Baykal’dan icazet alma gayretinde.” Peki olur mu?“Hayır olmaz” diyor dün konuştuğumuz CHP yöneticisi:“Bizde abi, abla formülleri işlemez. Tek çıkış Deniz Baykal’ın dönüşüdür...” Bu arada Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek dün NTV’de, “Baykal Kemal Kılıçdaroğlu olabilir dedi” anlamına gelen bir açıklama yapıyor. Ama hemen ardından bu sözlerini CNN Türk’te düzeltiyor, yalanlıyor. Çünkü, Deniz Baykal’dan “Benim adıma böyle bir açıklamayı nasıl yaparsın” fırçası yiyor.Soru şu:Deneyimli siyasetçi Özyürek bu çıkışı niye yaptı? Üç farklı yanıt var:1. Bu safiyane bir gaf veya dil sürçmesi...2. Kılıçdaroğlu’na destek olup önünü açmak için yapılan samimi bir girişim.3. Önder Sav’ın “abi formülü”nü öldürmeye dönük taktik manevra.Her üç yanıt veya ihtimal de doğru olabilir ama bu CHP için pek bir anlam ifade etmiyor. Çünkü bu ortamda CHP’de kimse çıkıp “ben adayım” diyemez. Aklı olan herkes bilir ki bunu söylediği anda “kaset komplosunun parçası ve hain” damgasını yiyecek.Zaten Özyürek’in çelişkili açıklamalarının hemen ardından Kemal Kılıçdaroğlu yeniden “Aday değilim” açıklaması yapmak gereğini hissetti.Özetle dün itibariyle CHP’de yeni bir gelişme olmadı. “Baykal’ın dönüşünden başka yol yok” havası devam etti. Anlaşılan o ki Deniz Baykal da bir süre daha hem partideki havayı, hem kamuoyundaki gelişme ve beklentileri gözleyecek. Muhtemelen kurultay gününe kadar renk vermeyecek ama çok önemli, çok sürpriz bir gelişme olmazsa o gün yeniden kolları sıvayacak. Kimbilir belki de müstakbel lider adayı Kılıçdaroğlu’nu da bir numaralı yardımcısı olarak yanına alacak...Neden olmasın?
Üç dört gün öncesine kadar CHP’nin tarihinin en rahat en sakin kurultayını yapacağı, Genel Başkan Deniz Baykal’ın vitrin düzenlemesiyle yola devam edeceği bekleniyordu. Ancak, geçen hafta perşembe günü internete düşen kaset komplosu bu beklentiyi ve bütün hesapları da alt üst etti.Deniz Baykal dün partisinin genel merkezinde düzenlediği bir basın toplantısıyla istifa ettiğini açıkladı ve helalleşip partiden ayrıldı.Şimdi soru şu:Baykal, gerçekten de dünkü istifa kararıyla birlikte genel başkanlıktan ayrılmasının yanısıra siyasetten de çekildi mi? Bundan sonra en fazla “CHP Onursal Genel Başkanı” sıfatıyla mı kalacak?Hayır. “Bu kara kampanyaya teslim olmayacağım” diyerek, hükümeti çok ağır ifadelerle suçlayarak, sadece hukuk yoluyla değil, siyaseten de savaşacağının işareti veriyor Deniz Baykal.Baykal’ın dünkü istifa konuşmasındaki satır aralarında dikkat çekici bir başka ifade de şu:“Eğer bunun bir bedeli varsa ve bu bedel CHP Genel Başkanlığından ayrılmaksa o bedeli de ödemeye hazırım... Benim istifa kararım, hem Türkiye siyasetini hem CHP’yi yeniden tanzim etmek isteyenlere bir imkan tanıyacak, hem de CHP’ye bu komplo ile hesaplaşma fırsatı verecektir...” Yani “hodri meydan” diyor Baykal, CHP’yi yeniden dizayn etmek isteyenlere.Aynı zamanda da 11 gün sonra toplanacak olan kurultay delegelerini göreve çağırıyor: “Bu komployla hesaplaşın, bu kalleş planları boşa çıkarın...” Şimdi 11 gün sonra toplanacak olan CHP Kurultayı ne yapacak?Deniz Bey istifa ettiğine göre yerine yeni bir aday çıkarıp, onunla yola devam edelim mi diyecek?Kurultaya kadar geçecek olan 11 gün son derece önemli. Yarın ne olacağı net değil. Fakat dün itibariyle CHP’nin yönetim kadrolarında esen hava, ne yapıp edip Baykal’ı yeniden genel başkanlığa döndürmek yönündeydi. Deniz Baykal, kurultay salonuna gelmeyecek ama ruhu orada olacak. Delegelerin beyninde, kalbinde olacak. Muhtemelen kurultay delegelerinin büyük çoğunluğu Deniz Baykal’ı yeniden genel başkanlığa davet edecek.Bu plan, bu hesap sadece siyasetteki varlık sebeplerini Baykal’a borçlu olan CHP’lilerin kafasında değil. İl başkanından milletvekiline bugün pekçok CHP’linin düşüncesi bu yönde.Elbette “tamam artık çekilsin” diyenler de var ama en azından şimdilik, duygusal atmosferin de etkisiyle yüksek sesle, açık açık söyleyenlerin sayısı çok az.Yarın ne olur? Deniz Baykal, bu düşünceleri, bu iyi niyetli çabaları görüp şu mesajı çok net ve kesin biçimde verir mi?“Hayır arkadaşlar. Bu komplo tümüyle temizlenip aydınlığa çıkıncaya kadar ben yokum. Yeni bir arkadaşımızın arkasında hepimiz kenetlenelim, onu destekleyelim...” CHP kurmayları zayıf bir ihtimal olarak bu durumu kafalarında tutuyorlar. Bu durumda düşündükleri tek isim var: Kemal Kılıçdaroğlu...Kılıçdaroğlu, CHP ve CHP dışı kamuoyunun da yadırgamayacağı bir isim. CHP Genel Başkanlığı’na yakışacağı, bu işi hakkıyla götürüp, partiyi iktidara taşıyabileceği de çoğu CHP’linin hemfikir olduğu bir nokta.Ancak böyle bir ortamda Kılıçdaroğlu’nun “adayım” deyip ortaya çıkması zayıf ihtimal.Deniz Baykal partiden gelecek bütün talepleri, ısrarları geri çevirip, açıkça “hep birlikte yeni bir arkadaşımızı görevlendirelim” demedikçe Kılıçdaroğlu, bu komplo anaforunun ortasına balıklama atlamayacaktır.Özetle CHP’de her şey Deniz Baykal’a bağlı. İsterse kurultay delegelerinin ve örgütün baskısı ile yeniden aday olup seçilecek. Eğer tüm baskılara “hayır” deyip direnirse o zaman 11 gün sonra CHP’de Kılıçdaroğlu dönemi başlayacak.
CHP, önceki gün istifa eden Genel Başkan Deniz Baykal’ın söylediği gibi “şerden hayır” çıkarma stratejisi üzerinde çalışıyor. Bunun için iki yönlü bir plan oluşturmaya çalışıyor CHP kurmayları. İlk olarak düşünülen, “kaset komplosu” ile Baykal ve CHP’nin üzerine atılan pimi çekilmiş bombayı, hükümetin ve AKP’nin bahçesine atıp orada patlatmak. Ancak bunun nasıl yapılabileceğini söyleyenler de izah etmekte zorlanıyor. Sadece, “Göreceksiniz bu kaset komplosunun gerisinde iktidarın, AKP’nin parmak izleri zaman içinde bir bir ortaya dökülecek” demekle yetiniyorlar.AKP’nin iktidar gücünü kullanarak gerçekleştirdiğini öne sürdükleri kaset komplosunu “CHP’ye karşı savaş ilanı” olarak gördüklerini söylüyorlar.Dün konuştuğumuz Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş, “İktidarın bu savaş ilanını kabul ediyoruz. Savaşsa savaş, hodri meydan. CHP ile savaşın ne demek olduğunu görecekler” diyor.Devam ediyor Yılmaz Ateş:“Tezgâhladıkları bu komplolarını CHP’de işletemeyeceklerini görecekler, anlayacaklar. CHP’nin yükselişini bu yöntemlerle durduramayacaklar. Bugün CHP güçleniyor, iktidara yürüyor. İşte iktidar bunu gördüğü için, bunu hazmedemediği için her türlü kalleşliğe başvuruyor.Bugün Türkiye’de, Türk siyasetinde yaşanan bu gelişmeler son derece vahimdir. Türkiye bunları aşacak, CHP bunların üstesinden gelecektir. Ama bu yalnızca CHP’nin meselesi de değildir. Bu bütün Türkiye’nin meselesidir. Bu hukuksuzluğa, bu kalleşliğe, bu komplolara karşı herkesin ayağa kalkması lazım...” “Ayağa kalkma” işinin ilk provasını Genel Başkan Deniz Baykal’ı geri döndürmek için Kurultay sırasında gerçekleştirmeyi düşünüyor CHP.CHP Kurultayı, 22-23 Mayıs günlerinde resmi olarak Atatürk Spor Salonu’nda yapılacak. Ama sadece resmi bölüm. Onun yanı sıra CHP o gün Ankara’nın sokak ve meydanlarında da geniş katılımlı kitle gösterileri yapacak. Kurultay’da Baykal’ın genel başkanlığına ilişkin olarak toplanacak bin imzalı önergenin yanı sıra sokak ve meydanlarda da parti örgütleri Deniz Baykal’a “geri dön” çağrısı yapacak. Yine bin imza ile aday gösterilecek, yeniden Genel Başkan seçilecek ve Kurultay salonuna omuzlar üzerinde getirilecek. Yılmaz Ateş’e bu planı sorduğumda şu yanıtı veriyor:“Bu öyle uzun uzun planlanmış, hesaplanmış bir durum değil, kendiliğinden oluyor. Parti örgütleri şimdiden il il, ilçe ilçe ayağa kalkmış durumda. Kurultay günü Ankara’ya yüzbinler gelecek. Bizim bu Kurultayımızı spor salonu almaz. Kurultay hem salonda hem meydanlarda yüzbinlerle birlikte yapılacak o gün. Sadece Ankara’da değil, tüm Türkiye’de milyonlar ayağa kalkacak...” Tabii bütün bunlar dönüşü için Baykal’ı ikna yeni dönemin siyasal mücadelesine zemin hazırlama amaçlı.Tutar mı? Baykal ısrarlar üzerine geri döner mi?Muhtemelen Kurultay’a kadar geçecek olan 10 günlük süredeki gelişmeleri izleyecek, durum değerlendirmesi yapacak ve şartları uygun görürse dönecek.Ancak bu dönüşte sürprizler yaşanabilir. Bugün Baykal’ın dönmesi için çırpınan bazı parti yöneticileri hayal kırıklığına uğrayabilir. Çünkü Baykal eğer kesin kararını dönme yönünde verirse çok farklı, sert ve zorlu bir mücadelenin içine girecek. Ve bu mücadele muhtemelen siyasi hayatının son mücadelesi olacak. Ya kazanacak ya kazanacak. Kazanabilmek için de parti yönetiminde beklenenden daha köklü değişiklikler yapabilir. Dışarıdan sürpriz isimlerin de aralarında yer alacağı yeni bir yönetim; kimilerine göre “savaş kabinesi”, kimilerine göre “iktidara yürüyüş kadrosu” oluşturacak Deniz Baykal.Tabii ki önümüzdeki on gün içinde her şey, bütün şartlar umulduğu gibi gelişirse, olumsuz sürprizler yaşanmazsa...
Anayasa paketinin delinmesi Başbakan Tayyip Erdoğan’ı çok öfkelendirdi. Partisinin dünkü grup toplantısında son derece kızgın ve kırgın bir üslupla muhalefete yüklendi.CHP’ye, MHP’ye özellikle de BDP’ye kızgınlığını çok ağır ifadelerle dile getirdi Başbakan. Ancak kendi partisindeki “redci” milletvekillerine şimdilik bir şey söylemedi. Hatta “kardeşliğimiz devam edecek” sözleriyle bir anlamda bu milletvekillerini rahatlatmaya özen gösterdi de denebilir. Çünkü sırada kritik iki madde daha var. Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısı ile ilgili düzenlemeler. En azından bu iki düzenlemeyi kurtarmaya çalışıyor şimdi AKP. O yüzden de AKP’li hafiye milletvekilleri anında “redci” milletvekillerinin listesini kendisine sunmasına karşın, Erdoğan şimdilik o milletvekillerini üzecek, kıracak, küstürecek bir söz söylemedi. Onlara karşı olan tutumunu değiştirmedi.En azından dün itibariyle “redci” milletvekilleri korktukları bir tutumla karşılaşmadılar.Ancak korku geçmiş değil. Parti kapatmaları ile ilgili maddeye red oyu veren milletvekilleri kendilerini her şeye rağmen ağır baskı altında hissediyorlar. Sürekli dinlendikleri, izlendikleri paranoyası içindeler. Dün gece oylanan Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ile ilgili 17. maddenin ardından redciler için geriye tek kritik madde kaldı. Bugün oylanacak olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili 23. madde.Erdoğan partisindeki redci vekillere şimdilik kızmadı. Daha doğrusu kızgınlığını belli etmedi. Ama önceki gün 8. maddeye olumlu oy kullanmayanların kimler olduğunu da isim isim biliyor. O milletvekilleri de bilindiklerinden kuşku duymuyorlar. Hatta bundan sonra siyasi hayatlarını AKP’de sürdürebilmelerinin hemen hemen imkansız olduğunu da...Ancak Başbakan yine de dün bu milletvekilleri ile ilgili en küçük olumsuz bir imada bulunmadı.Başbakan dün esas olarak BDP’ye çok kızdı. Parti kapatmalarını zorlaştıran maddenin paketten düşmesinin esas sorumluluğunu BDP’ye yükledi. BDP’nin en azından bu maddeye destek verebileceğini umuyordu Erdoğan. Çünkü bu madde en fazla BDP ve devamı olduğu siyasal çizginin işine yarayacaktı. Aslında BDP de sadece bu madde değil, anayasa paketinin tümüne destek vermeye hazırdı. Ama karşılığında bir şeyler almak istiyordu. Demokratikleşme adı altında yapılan bu düzenlemelere bir-iki demokratik açılım maddesi eklenmesini istiyordu BDP. Seçim barajının indirilmesini. Veya kimlikle ilgili bir düzenleme.Fakat o noktada da BDP ile uzlaşma AKP’nin işine gelmedi. BDP ile yapılacak açık işbirliğinin referandumda ve gelecek seçimlerde aleyhinde kullanılacağından endişe etti AKP. Bunun yerine BDP’nin örtülü desteği umuldu. Ve BDP bu desteği vermeye mecbur sanıldı. Olmadı, AKP Genel Merkezi’ndeki hesap Meclis Genel Kurulu’na uymadı. Öfkenin sebebi bu.