Anayasa değişikliğinin ikinci tur oylamaları sırasında Meclis’te ilk sürpriz gelişme dün yaşandı. AKP’nin üç temel konu üzerine kurguladığı anayasa değişikliğinin en kritik maddelerinden biri düştü.Bu durum kuşku yok ki AKP açısından büyük şok. Bazı kritik maddelerin 330 oyu bulamayacağı baştan beri konuşuluyor, AKP’nin fire sayısının ikinci turda artabileceği iddia ediliyordu. Ancak AKP kurmayları bu iddiaları reddediyor ve fire sayısının “bir elin parmaklarını aşmayacağı”ndan emin görünüyordu. Fakat, siyasi partiler hakkında kapatma davası açılabilmesini Meclis iznine bağlayan 8. madde 327 kabul oyu alabildi.Bu, muhalefetin itiraz ettiği üç temel maddeden biriydi.Bu maddede AKP’nin hesabı tutmadı. Hesap iki yönden şaştı. Birincisi parti içindeki fire sayısı 10’u aştı. İkincisi ise firelerin, bağımsızlar ve BDP’lilerin desteği ile telafi edilebileceği beklentisi gerçekleşmedi. Muhalefetin “AKP gizli oylamada fire verir, kritik maddeler düşebilir” hesabı ise en azından şimdilik tutmuş gibi gözüküyor.Şimdi gözler kalan tartışmalı iki konuda. Yani Anayasa Mahkemesi ile HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu)’nun oluşumu, üyelerinin seçimi ve görevleri ile ilgili maddelerde.Acaba 8. maddede 12’ye ulaşan AKP’deki fire sayısı diğer iki kritik maddede ne olacak? Artacak mı, azalacak mı?Yani parti kapatmalarının Meclis iznine bağlanmasına itiraz eden 12 AKP’li milletvekilinin tümü Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısının değiştirilmesine de itiraz edecek mi?Etmeyebilirler...Çünkü, 8. maddeye itiraz büyük ölçüde milliyetçi duyarlılıktan kaynaklanıyor. En azından AKP kurmaylarının tespiti ve umudu bu yönde.Muhalefetin umudu ve hesabı ise aksi yönde. Eğer diğer iki kritik madde de paketten düşerse paketin tümüne muhalefet de evet oyu verebilir. Bu durumda paketin maddeleri 367’den az, ama tümü 367’nin üstünde oy alırsa ne olacak? Değişiklik yürürlüğe girecek mi yoksa sonuç yine referandumda mı kesinleşecek? Bu nokta tartışmalı. Ama o zaman en azından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eli rahatlayacak. Ayrıca Anayasa Mahkemesi de kendilerine iş düşmeyeceği için derin bir nefes alacak. Referandum kampanyası da çok sakin geçecek ve değişiklik yüksek bir kabul oyu alabilecek.Bu tabii ki muhalefetin işine yarayacak.Ama öte yandan AKP de bundan sonra işi daha sıkı tutacak. Özellikle de HSYK ve Anayasa Mahkemesi ile ilgili hükümlerde sürpriz yaşanmaması için her türlü tedbiri alacak. Fireci milletvekilleri üzerindeki markaj sıkılaştırılacak.Anayasa paketi üzerindeki oylamalar tamamlanıncaya kadar dünkü gelişme üzerinde durmayacak AKP yönetimi, ama ya sonra?Sonrasında parti içinde hafif şiddette de olsa bir deprem yaşanma ihtimali yüksek. Muhtemelen bazı milletvekilleri ile yollar ayrılacak.
Uzlaşma umutları giderek tükendikçe, anayasa değişikliği teklifinin en kritik maddeleri dahi 330’un üzerinde oy sayıları ile teker teker kabul edilmeye başlandıkça, iktidarla muhalefet arasındaki gerilim de tırmanıyor.AKP ile CHP arasındaki söz düellosu önceki gün “ahlak-edeb” eksenine kadar gelmişti.CHP Genel Başkanı Deniz Baykal partisinin dünkü grup toplantısında da sert Başbakan Tayyip Erdoğan’ı sert ifadelerle suçladı. Baykal dün yine “anayasa değişikliğini içlerine sindiremeyen sağduyulu” AKP milletvekillerine seslendi. 1 Mart Tezkeresi (1 Mart 2003’de ABD kuvvetlerinin Türkiye sınırından Irak’a saldırmasına izin veren Hükümet Tezkeresi) örneğini verdi. Bu tezkerenin oylamasında bazı AKP milletvekillerinin de CHP ile birlikte red oyu verdiklerini hatırlatarak, “Bu Meclis’te alınan en şerefli karar 1 Mart Tezkeresi kararı olmuştu” dedi.Ancak bu kez öyle olmayacağını aslında Baykal da görüyor, AKP ve Tayyip Erdoğan da...Belki bazı milletvekilleri yine red veya çekimser oy verecekler, AKP fire verecek ama anayasa oylamasının bugün veya yarın sabah saatlerinde ilk tur görüşmeleri kazasız tamamlanacak. Buna artık kimsenin kuşkusu kalmadı. İkinci tur oylamalarında da 330 riski olmayacak gibi.Zaten Baykal da bunu bildiği için engelleme mücadelesinin bundan sonraki aşamalarının nasıl yürütüleceğini ifade ediyor.Süreç bundan sonra nasıl işleyecek?Teklifin 6 Mayıs günü tamamlanması öngörülen ikinci tur oylamalarından sonra Cumhurbaşkanı’nın inceleme süreci başlayacak.Cumhurbaşkanı’nın önünde iki yol var: Tasarıyı kısa bir incelemenin ardından yayımlanmak üzere Resmi Gazete’ye gönderebileceği gibi kapsamlı bir hukuki gerekçe ile “bir kez daha görüşülmek üzere” Meclis’e iade edebilir. Ancak bu kuvvetli bir ihtimal değil.CHP ve MHP’nin beklentisi de Cumhurbaşkanı’nın anayasa değişikliği paketini en fazla bir hafta usulen inceleyip referanduma sunulmak üzere Resmi Gazete’ye göndereceği yönünde.İşte o aşamadan itibaren CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın dün dile getirdiği süreç başlayacak. Baykal, bu süreçte izleyecekleri yolu açıklarken ikinci dünya savaşı sırasında dönemin İngiltere Başbakanı Churchill’in Hitler’e yönelik sözlerine atıf yapıyor ve şunları söylüyor:“2. Dünya Savaşı sırasında Churchill, ‘Dağda, denizde, karada, ovada mücadele edeceğiz’ demişti... Churchill bunu Hitler’e karşı söylemişti. Ben de diyorum ki Parlamento’da, referandumda, Anayasa Mahkemesi’nde bu konuda sonuna kadar mücadele edeceğiz...” CHP şu anda mücadeleyi Parlamento’da veriyor. Ama muhalefetin sayısı yetersiz kaldığı için sonuç alabilmeleri zor.Paketin Çankaya onayını alıp Resmi Gazete’de yayınlanmasıyla mücadelenin ikinci aşaması başlayacak. 110 imza ile Anayasa Mahkemesi’ne başvuracak CHP. Yürürlüğün durdurulması yani referandum sürecinin engellenmesi ve değişikliğin esastan iptali için.Erdoğan’ı ve AKP’yi en fazla kaygılandıran aşama bu. AKP’nin Meclis’te 330 sorunu yok. Referandumdan da “evet” çıkacağına inanılıyor. Ama acaba Anayasa Mahkemesi ne karar verecek? O noktada risk görüyor AKP. Çünkü türbanla ilgili değişiklikte bir kere ağzı yanmıştı AKP’nin. O yüzden CHP’ye son bir teklif yapıldı, Anayasa Mahkemesi’ne gitmeyin uzlaşalım diye. Ama CHP bunu “ahlaksız teklif” diyerek reddetti.Artık siyasetteki gerilimin her gün biraz daha tırmanacağı anlaşılıyor. Ve eğer Anayasa Mahkemesi engeli de aşılıp referandum yoluna girilebilirse o zaman bu gerilim, meydanlara, sokaklara yayılacak.
AKP’nin hazırlayıp sunduğu anayasa değişikliği teklifi Meclis Genel Kurulu’ndan kavga - gürültü, program doğrultusunda geçiyor.Bu arada şu ana kadar somut bir gelişme olmasa da uzlaşma girişimleri en azından düşünce ve demeç düzeyinde devam ediyor.Ama sonuç yok...Anayasa Mahkemesi’nin yapısının düzenlenmesi gibi teklifin çok önem verilen maddelerinde oy sayıları bazı AKP’lilerin yüreklerini ağzına getirecek kadar kritik düzeylere inse de şimdilik herhangi bir sorun gözükmüyor. Çünkü, anayasa projesinin stratejisini hazırlayan AKP kurmayları bu tür gelişmeleri önceden öngörüp, ona göre gerekli tedbirleri de almıştı. Parti grubunun fire verebileceği önceden öngörülmüş ve bu eksiğin nasıl telafi edilebileceği de hesaplanmıştı. O nedenle AKP yönetimi açısından şimdiye kadarki gelişmelerde herhangi bir sürpriz sonuç yok. Beklenmedik bir aksilik çıkmaz ise teklifin ilk tur görüşmeleri ve oylama yarın geceyarısından sonra tamamlanacak.2 Mayıs günü de ikinci tur oylama başlayacak. İkinci tur süre olarak daha kısa. Çünkü ilk turdaki gibi maddeler üzerinde uzun uzun konuşma ve tartışma sözkonusu olmayacak bu turda. Sadece ilk turda önerge verilen maddeler üzerinde yeniden önerge verilebilecek ve onun da büyük bölümü AKP’liler tarafından yapılacağı için süreyi istediği gibi ayarlayabilecek AKP grubu.Ancak ikinci turda kritik olan nokta AKP grubundaki fireler. İlk turda 4-5’i geçmedi AKP’nin firesi ve bu bekleniyordu. Hatta öyle ki, ret veya çekimser oy kullanan milletvekillerinin kimler olduğu da daha oylamalara geçilmeden önce isim isim tesbit edilmişti. Ancak ikinci tur kritik. İkinci turda fire sayısının iki katına çıkabileceği tehlikesi var. AKP kurmayları bu durumu da başından itibaren öngörüyordu.Öngörülemeyen tek nokta BDP’nin blok olarak oylamaya katılmama kararı idi. Şu ana kadar BDP’den sadece parti kapatmalarıyla ilgili maddeye 5 oy geldi. Diğer hiçbir maddenin oylamasına BDP’nin katılımı olmadı. Bu durum şu ana kadar AKP’nin işine de geldi aslında. Böylelikle MHP’nin “Meclis’teki PKK uzantıları ile işbirliği yaparak bölünme projesi oluşturuyorlar” iddiası, propagandası çürütülmüş olacaktı.O nedenle BDP ile daha işin başında uzlaşmaya varılabilecekken bundan bilinçli bir biçimde uzak durdu AKP.Ancak ikinci tur farklı. İkinci turda 330’un altında oy alan madde paketten düşecek. Şimdi bu riske karşı önlem aranıyor. AKP bir yandan uzlaşma için CHP’den “Anayasa Mahkemesi’ne gitmeme teminatı” istiyor ama onun olmayacağını biliyor aslında. O çağrı sırf uzlaşıcı görüntü verme kaygısından. Yoksa paketin bölünmesi AKP’nin hiç işine gelmiyor. Zaten AKP’nin asıl yapmak istediği de CHP’nin paketten ayrılmasını istediği düzenlemeler.O nedenle ikinci turda AKP içindeki firelerin artacağı ihtimaline karşı BDP’nin desteği hayati önem taşıyor.Peki BDP bu desteği verecek mi? AKP’nin fireleri bu yolla karşılanabilecek mi?Oldukça yüksek ihtimal. Çünkü BDP şu anda bir yandan “Bu değişikliğe katkı verin aksi takdirde 82 Anayasası’nı destekliyor konumuna düşüyorsunuz” baskısı altında. Diğer yandan da AKP’den gelen doğrudan ve dolaylı uzlaşma çağrılarına yanıt vermek durumunda.Yanıtın olumlu çıkma olasılığı yüksek. Yani BDP’nin kapısı kapalı değil...
Anayasa değişikliği tartışmalarının en hararetli aşamasında Başbakan Tayyip Erdoğan, neden “başkanlık sistemi”ne geçme niyetini açıkladı?Şimdi bir yandan anayasa değişiklikleri ile ilgili tartışma tam gaz devam ederken diğer yandan da bu konu tartışılıyor.Acaba Erdoğan anayasa konusundaki gerilimi hafifletmek, tartışmayı başka alana kaydırmak amacıyla mı bu konuyu açtı? Yoksa gerçekten anayasa değişikliğinin ardından ikinci adım olarak bu konu mu gündeme gelecek?Daha da önemlisi Başbakan Erdoğan neden başkanlık sistemini arzuluyor? Şimdiki konumundan şikayeti ne?Sorular çoğaltılabilir.“Başkanlık sistemi” veya “Başkan” olmak...8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal da bunu istemişti. Hatta bir ara 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de.Şimdi de Erdoğan istiyor. Ama neden?Başbakan olarak yetkileri az olduğu için mi?Aslında Türkiye’de bugün uygulanan parlamenter sistem, pratik hayatta hukukumuzda, anayasamızda yazıldığı gibi uygulanmıyor. Bugünkü sistem, sözde kuvvetler ayrılığına dayalı bir sistem ama gerçekte çok farklı. Türkiye’de bugün uygulanmakta olan sistem aslında fiilen “Başbakanlık sistemi”... Hiçbir Avrupa demokrasisinde eşi benzeri olmayan, Türkiye’ye özgü, adı “parlamenter” olan ama pratikte “Başbakanlık demokrasisi”... Ve Türkiye’deki sistemde Başbakan’ın yetkileri, Erdoğan’ın örnek verdiği ABD’deki Başkan’dan çok daha fazla.Örneğin ABD Başkanı, değil anayasa değişikliği yapmak, sağlık reformunu bile Kongre’den geçirebilmekte büyük sıkıntılar yaşayabiliyor.Türkiye’de öyle mi?Yasa değişikliği bir yana anayasa değişikliği bile Başbakan’ın iki dudağının arasında.Kuvvetler ayrılığının esas olduğu sistemde yasama ile yürütme arasındaki çizgi oldukça tartışmalı bir noktada. Örneğin bizdeki sistemde Meclis’in yani yasamanın yürütmeyi, hükümeti denetleyebilmesi pratik olarak mümkün değil.Çünkü tek seçici Başbakan. Kimin milletvekili olacağına Başbakan karar veriyor...Başbakan bu durumdan şikayetçi olmasa gerek. Tek şikayeti yargı...Onu da gizlemiyor zaten. Hemen her konuşmasında yargı kararlarından örnek veriyor. Danıştay kararlarından şikayet ediyor, Anayasa Mahkemesi’nden yakınıyor.Yapılmak istenen anayasa değişikliğinin asıl nedeni de o aslında. Yüksek yargıyı hizaya getirmek.Bunun dışında yetki konusunda Başbakan’ın bir sıkıntısı yok. Anayasa değişikliği ile yargı sorunu da aşılabilirse Türkiye’deki başbakanlık sistemi ABD’deki başkanlık sisteminden de, bazı Latin Amerika ülkelerindeki başkanlık sistemlerinden de daha güçlü bir konuma dönüşecek.O zaman Tayyip Erdoğan neden başkanlık sistemi arzuluyor?Muhtemelen 2012’de Çankaya’ya çıkma arzusu.Yeni bir anayasa değişikliği ile Gül’den sonra Çankaya’ya çıkmak ve bugün Başbakan olarak kullandığı yetkileri Cumhurbaşkanlığı yetkileri ile pekiştirerek bir veya iki dönem de ülkeyi Çankaya’dan yönetmek...Olur mu?Anayasa değişikliğinin akıbetine bağlı. Eğer referandumdan kuvvetli bir “evet” desteği alabilirse neden olmasın?
Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP, her ne pahasına olursa olsun 30 maddelik anayasa değişikliğini gerçekleştirmekte ısrarlı ve kararlı. Meclis’te grubu bulunan dört parti var. Değişiklik paketinin arkasında ise sadece iktidar partisi. Muhalefet partileri CHP, MHP ve BDP şu veya bu gerekçelerle değişikliğe karşı. Meclis’te 336 milletvekiliyle temsil edilen AKP, demokrasi tarihimizde belki de bir ilki gerçekleştirecek ve anayasanın en kritik hükümlerini tek başına değiştirecek. Tabii ki sonuçta -bir aksilik çıkmaz ise- değişiklik referanduma gideceği için, eğer kabul görürse “millet onayladı, partilerle mutabakat sağlanamadı ama milletle sağlandı” denecek.Ama bu durum tartışmaları bitirecek, Türkiye’yi rahatlatabilecek mi?Zayıf ihtimal.Meclis’te dün yaşananlar elbette kimse için sürpriz değildi. Oturumun gergin başlayacağı zaten bekleniyordu. Muhalefetin iktidarı, iktidarın da muhalefeti çok ağır ifadelerle suçlayacağı da biliniyordu.Muhalefetin AKP’ye ve anayasa değişikliği projesine dönük suçlamaları gerçekten de çok ağır.Örneğin MHP...Dün CNN Türk yayınına katılan MHP sözcüsü Deniz Bölükbaşı, anayasa değişikliğini örtülü “Türkiye’yi bölme projesinin ilk adımı” diye niteliyor. Adını söylemeyip “PKK’nın buradaki uzantısı” dediği BDP ile AKP arasında gizli bir anlaşma olduğunu ima ediyor. Anayasa değişikliğinden sonra bölücülüğün serbest bırakılacağını, bölücü partilerin kapatılamayacağını savunuyor...Bu iddialar çok ileri... Ama belli ki MHP şimdiden referandum kampanyasının hazırlığını yapıyor. Yani MHP, referandum kampanyasını, açılım projesinden, Habur görüntülerinden (Kandil’den gelen PKK’lıların törenle, büyük gösterilerle karşılanması) başlayıp, bu anayasa değişikliği ile bölücülüğün serbest bırakılacağı iddiası eksenine oturtacak.Peki CHP?Anayasa değişikliği konusunda CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın öteden beri ifade ettiği, dün de parti sözcülerinin tekrarladıkları görüşler iki ana noktada özetlenebilir:1. Bu değişiklik teklifinin yargı ile ilgili hükümleri anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemez hükmündeki 2 ve 4. maddelerine aykırıdır.2. İktidar bu düzenlemelerle, kuvvetler ayrılığı ilkesini yok etmeyi, yargı bağımsızlığını tümden ortadan kaldırmayı, kendine bağımlı bir yüksek yargı oluşturmayı hedefliyor.Zaten Anayasa Komisyonu’nun teklifle ilgili raporuna CHP’li üyelerin yazdıkları muhalefet şerhi de bu yöndeydi. CHP ve MHP bu aşamadan sonra Meclis Genel Kurulu’ndaki anayasa değişikliği ile ilgili görüşmeleri mümkün olduğunca engelleyerek geciktirmeye çalışacak. Eğer teklif 330’un üzerinde bir oyla kabul edilirse, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül onaylayıp referanduma sunulmak üzere Resmi Gazete’ye gönderdiğinde CHP ilk hamlesini yapacak.İlk hamle, Anayasa Mahkemesi’ne iptal ve yürürlüğün durdurulması başvurusu.Ki, bu başvuru büyük ölçüde Komisyon raporundaki muhalefet şerhi çerçevesinde olacak. Yani yapılan anayasa değişikliğinin dolaylı olarak Anayasa’nın değiştirilmesi “teklif dahi edilemeyecek” nitelikte olan 2 ve 4. maddeleri ile dolaylı biçimde bağı olduğu iddiası. Yapılan bu anayasa değişikliğinin hukuk devleti ilkesi, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırılık oluşturduğu iddiası...Anayasa Mahkemesi’nden sonuç çıkmazsa tartışma meydanlara taşınacak. Siyaseti, anayasal devlet organlarını ve toplumu geren, kutuplaştıran bu tartışma acaba meydanların tansiyonunu nasıl etkileyecek?Yaz ayları çok sıcak geçecek gibi...
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın anayasa değişikliği konusunda geçen hafta yaptığı uzlaşma çağrısının AKP’nin hesaplarını bozduğu anlaşılıyor.CHP önerisine AKP’den henüz resmi bir yanıt verilmiş değil. AKP kurmayları şu anda öneriyi değerlendiriyorlar. Kesin yanıt Başbakan Erdoğan’ın dönüşünden sonra verilecek. Bu arada CHP de uzlaşma atağını devam ettiriyor. Önceki gün AKP ve MHP ile görüşen CHP heyeti dün de BDP’yi ve Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’i ziyaret ederek uzlaşma konusundaki görüşlerini ilettiler.MHP ve BDP’yi de uzlaşma zeminine çekmeye çalışmak elbette önemli. Ancak asıl önemli olan AKP’nin öneriye vereceği yanıt. Baykal’ın sürpriz uzlaşma çıkışı AKP’nin bütün hesaplarını alt üst etmiş durumda. En azından kamuoyu nezdinde bir hafta öncesine kadar AKP, CHP’nin kapısını çalmış uzlaşmak istemiş ama CHP uzlaşmaz tutumunda diretmiş, siyasi çözümü kilitlemiş bir görüntü çiziyordu.Şimdi ise durum çok farklı. Gerilimden rahatsız olan toplum çoğunluğu, kurumlar ve sivil toplum örgütleri nezdinde CHP’nin önerisi ciddi taraftar bulmuş durumda. Bu öneri ile CHP adeta “yapıcı muhalefet” rolünü üstlendi. “Gelin bu gerilimi bitirelim, uzlaşalım” deyip topu AKP’nin sahasına yuvarladı.Ve uzlaşma konusunda bütün dikkatleri de AKP’ye çevirdi.Şimdi AKP ne yapacak? AKP kurmayları, Baykal’ı ve önerisini “samimi” bulmuyor. “Referandumun önünü keserek, kendini kurtarmak için ucuz taktik manevralar yaptığını, kamuoyunun gözünü boyamaya çalıştığını” iddia ediyorlar. Ama, “Referandum sonucundan korktuğunuz için bu taktik manevraları yapıyorsunuz” diyerek uzlaşma kapısını da baştan kapatamıyorlar. Acaba, CHP’nin önerisini kabul edip şunu mu diyecek AKP?: “Peki uzlaşalım. HSYK, Anayasa Mahkemesi ve parti kapatmalarıyla ilgili 11 maddeyi paketten ayıralım, diğerlerini referanduma gerek kalmadan uzlaşmayla Meclis’te kabul edelim. O 11 maddeyi de ayrı paket yapıp, Meclis’ten geçirebilirsek referanduma götürürüz...” Hayır, demeyecek.Uzlaşmaya karşı kapıyı kapatmayacak ama o kritik 11 maddeyi paket dışına çıkarmayı da kabul etmeyecek AKP.Önce “bu konuda siz de önerinizi söyleyin o maddelerde revizyona gidelim” diyecek.Bu kabul görmez ise yine kapıyı kapatmayacak. O zaman da şu öneriyi getirecek:“Bu maddeler de tasarıda kalsın, hepsini birlikte kabul edelim ama söz konusu 11 madde için referandum koşulunu koyalım. 19 madde hemen yürürlüğe girsin, itiraz ettiğiniz üç konu ile ilgili maddeler referanduma gitsin...” Aslında bu, CHP’nin önerisiyle çakışıyor. Ancak AKP’nin o noktada bir koşulu daha var: Anayasa Mahkemesi’ne gitmeme sözü.Onu da Baykal kabul etmeyeceğini şimdiden ilan etmiş durumda. “İptal için Anayasa Mahkemesi’ne dava açarız” diyor. Şimdilik tarafların pozisyonu özetle böyle. Bu tablodan uzlaşma çıkabilir mi? Zayıf ama ihtimal dahilinde.
Türkiye’de uzunca bir süredir zaten varolan gerilimi, kutuplaşma ve cepheleşmeyi daha da derinleştiren anayasa kavgasında CHP’nin sürpriz atağı ile uzlaşma ihtimali belirdi.CHP Genel Başkanı, önce geçen hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e çağrı yaptı. Bu çağrı, “adres yanlış” diye eleştirilebilir. Nitekim eleştirildi de. Başbakan Tayyip Erdoğan da eleştirdi. Ama önerinin tartışılabilir olduğunu da kabullendi Erdoğan.Erdoğan’ın bu tutumu üzerine CHP Grup Başkanvekilleri AKP’den başlayarak Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerle görüşme trafiği başlattı.Önce AKP’ye yazılı bir “uzlaşma bildirgesi” sunuldu.Bildirgenin özeti şu: “Siyasi parti kapatmaları, HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ve bunlarla bağlantılı maddeler teklif paketinden ayrıştırılsın. Teklifin temel hak ve özgürlüklerle ilgili diğer maddeleri görüşülsün. Bunlar üzerinde uzlaşma sağlayabiliriz...” Parti kapatma ve yüksek yargı ile ilgili düzenlemeler konusunda ise CHP’nin destek vermeyeceği kesin. AKP, uzlaşıya “evet” der ama bu düzenlemeler konusunda da ısrarlı olursa söz konusu üç konuyla ilgili ayrı bir anayasa paketi getirecek ve bunu referanduma götürecek.Ama o konuda da Baykal, “Gelin bu konuyu şimdilik askıya alın, seçim sonrasına bırakın” diyor.Erdoğan bu önerileri kabul eder mi?Önceki günkü açıklamalarına bakılacak olursa, farklı bir öneri ortaya koyacak. Muhtemelen bu paket bölünmesin, diyecek. Ancak, son maddede referandumla ilgili yöntemde değişiklik yapılacak ve paket o maddede ikiye bölünecek.Örneğin şu şekilde bir hüküm eklenecek teklife: “Anayasa değişikliğine ilişkin bu yasa, tümü üzerindeki oylamada 367 veya daha yüksek bir oyla kabul edilmiş olsa dahi, maddeler üzerindeki oylamada 367’den az oy alan değişiklik hükümleri halk oylamasına sunulur...” CHP bunu kabul edip etmeyeceği konusunda henüz net bir görüş belirtmiş değil. Şimdilik ayrı pakette ısrarlı.Ancak bu noktada AKP’nin bir kaygısı daha var. Aynı pakette veya ayrı bir paket halinde ayrıştırılacak olan parti kapatma ve yüksek yargı ile ilgili düzenlemeler için CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne gitmesi...Uzlaşma için CHP “Anayasa Mahkemesi’ne dava açmayacağım” sözü verebilir mi?Soruyu dün konuştuğumuz Deniz Baykal’a ilettiğimizde şu tepkiyi verdi: “Olur mu öyle şey? Bu bir anayasal haktır. Bunun pazarlık malzemesi gibi düşünülmesini bile çirkin bulurum. Biz bu düzenlemelerin Türkiye’ye büyük zararlar vereceğini başından beri söylüyoruz, bunun yanlışlarını anlatıyoruz. Şimdi ona nasıl göz yumarız?Benim iktidara da muhalefete de herkese çağrım şudur: Herkes tarihi sorumluluğunun farkında olmalıdır...” Evet, CHP bu teklife kapalı. O zaman AKP de “bizim asıl niyetimiz o üç konu” deyip uzlaşmasız yola devam edebilir mi? AKP açısından konu, bir hafta öncesine göre daha sıkıntılı bir hal almış durumda. Çünkü öyle anlaşılıyor ki Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın uzlaşma yönündeki açık çıkışının ardından Cumhurbaşkanı’nın da “uzlaşma kapısını kapatmayın, CHP’nin önerisini de dikkate alın” biçiminde telkinleri olduğu kulislerde konuşuluyor. Ayrıca her şeye karşın teklifin mevcut halinde ısrarcı olunur ve söz konusu maddeler 330’un altında kalır ise AKP ve Erdoğan açısından bu durum ciddi bir prestij kaybı olmayacak mı? İşte AKP kurmayları şimdi bu ince hesapları yapıyor. “Parti grubu kaç fire verir, dış destek ne olur?” varsayımlarına dayalı kâr zarar hesabı...
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın anayasa değişikliği konusundaki uzlaşma çağrısına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yanıt verip vermeyeceği, yanıt verirse ne diyeceği henüz belli değil. Ancak bu çağrı AKP kurmayları için sürpriz bir gelişme. AKP’liler Baykal’ın kendileri ile uzlaşma yerine Cumhurbaşkanı’na çağrı yapmasını da yadırgatıcı buluyor. Baykal’ın bu sürpriz çıkışının AKP’lilerin biraz canını sıktığı da anlaşılıyor. Çünkü CHP, düne kadar anayasa değişikliği konusunda uzlaşma kapısını baştan itibaren kapalı tutan bir konumdaydı. Bugün ise olumlu sayılabilecek bir farkla, temel hak ve özgürlüklerle ilgili anayasa değişikliğine kapalı olmadığını, bu konuda her türlü katkıyı yapmaya, her türlü desteği vermeye açık olduğunu söylüyor CHP.Ama tabii ki koşulsuz değil. Sadece temel hak ve özgürlüklerle ilgili değişikliklere “evet”, yargı ile ilgili düzenlemelere “hayır” diyor.“Hayır” diyor ama o konuda da bir çıkış yolu bırakıyor AKP’ye: Referanduma götürün, kabul edilirse ne ala...Peki AKP, Deniz Baykal’ın bu çağrısına, bu önerisine ne diyor?Dün Başbakan yardımcısı Cemil Çiçek’le konuştuk. Şunları söylüyor Çiçek:“Sayın Baykal’ın çağrısının muhatabı biz değiliz. Bizim bir değerlendirmede bulunmamız söz konusu olamaz. Çağrının ya da teklifin muhatabı Sayın Cumhurbaşkanı...” CHP’nin “üç madde paketten ayrılsın” önerisi konusunda söylediklerinin özeti de şu Cemil Çiçek’in:“Eğer uzlaşma önemseniyorsa, CHP bizim getirdiğimiz düzenlemeyi beğenmeyebilir, eksik fazla bulabilir. O zaman CHP nasıl bir HSYK modeli düşünüyor? Anayasa Mahkemesi konusunda ne diyor? Siyasi partilerin kapatılması konusunda nasıl bir önerisi var onu söylesin onu ortaya koysun. Bunları da tartışalım...” AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ise şunları söylüyor:“Bizi muhatap almamış, Cumhurbaşkanı’na çağrı yapıyor Sayın Baykal. Ama şimdi akıl var, mantık var. Baykal’ın çağrısına uyup, varsayımlara dayalı bir tutum belirleyebilir mi? Bunu açıklayabilir mi? Hayır, hiç zannetmem. Cumhurbaşkanı önüne gelen somut verilere göre hareket eder. Şu anda önüne gelmiş bir metin var mı? Yok. Baykal bu konuda aklınca taktik manevralar yapıyor...” Hüseyin Çelik’e, “Sayın Baykal’ın çağrısı bir uzlaşma teklifi olarak ele alınamaz mı? Örneğin siz ‘buyurun, bu teklifi tartışalım bir uzlaşma yolu bulalım’ demez misiniz?” diye sorduğumda şu yanıtı veriyor:“Nasıl uzlaşacağız. Uzlaşma için biz kapılarına gittik. Taslağımızı sunduğumuzda dosyanın kapağını bile açmayız dediler. Baştan beri uzlaşmaya kapalılar. Sayın Baykal’ın istediği uzlaşma falan değil. CHP ve Sayın Baykal, kendi istediklerini, kendi siyasetlerini bize dayatmaya çalışıyorlar. Böyle bir önerisi var da niye başından beri bunu getirmiyor. Bugün yaptıkları tamamıyla şark kurnazlığından ibaret. Ama onu kimse yemez...” Özetle AKP’liler Baykal’ın çağrısını pek de ciddiye almamış gibi gözüküyor. Anayasa Mahkemesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve parti kapatmalarıyla ilgili üç maddenin paket dışına alınmasına şiddetle karşı çıkıyorlar.Baykal’ın “üç madde ayrılıp referanduma sunulsun, diğerlerini Meclis’te kabul edelim, referanduma gitmesin” önerisi, AKP yönetiminde mevcut teklifin “toplumsal dayanaklarını kesme”, referandum şansını zayıflatma girişimi olarak değerlendiriliyor.Acaba asıl muhatap, Cumhurbaşkanı ne düşünüyor?