CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, dün partisinin grup toplantısında anayasa tartışmalarını farklı bir boyuta taşımaya yönelik bir çıkış yaptı.Anayasa değişikliği konusunda iktidar partisi ile uzlaşabileceği mesajını verdi Baykal. Ancak küçük bir koşul öne sürüyor.Devreye girmesini istediği Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e şu çağrıyı yapıyor Baykal:“Yani sayın Cumhurbaşkanı pekala diyebilir ki, ‘Eğer son oylamada hepsi üçte iki oy (367) almışsa da ben bu 3 maddeyi ayırıp milletin oyuna sunarım.’ Bunu yaparsa bu konunun hem Türkiye’de kutuplaşma yapmasının önüne geçer. Hem de Cumhurbaşkanlığı’ndan milletimizin beklediği davranışı çok sorumlu bir şekilde sergilemiş olur.O üç maddeyi ayırıp referanduma sunacağını açıkça ilan ederse Türkiye’de bu gerginliği ortadan kaldırma bakımından tarihi bir iş yapmış oluruz. Eğer cumhurbaşkanı bunu yaparsa biz de CHP olarak uzlaşma yaklaşımını sergilemiş oluruz.” Yani Cumhurbaşkanı bu şekilde devreye girerse, “o zaman gerginlik, problem biter” demeye getiriyor Baykal.Cumhurbaşkanı’na “paketten ayır” diye önerdiği üç konu kritik. Birincisi Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı, oluşumu ve atama biçimiyle ilgili madde. İkincisi Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ve üyelerin belirlenmesi ile ilgili madde. Üçüncüsü de siyasi partilerin kapatılması konusunda dava açma ve kapatma koşullarını düzenleyen maddeler...Şimdi Baykal, Cumhurbaşkanı eğer bu üç maddeyi referanduma götüreceğine söz verirse pakete biz de oy veririz ve diğer maddeler referanduma gerek kalmadan Meclis’ten geçer, bu kavga da burada biter, diyor.Ancak Cumhurbaşkanı’nın paketten ayırmasını istediği maddeler sıradan düzenlemeler değil. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, AKP’nin yapmak istediği temel düzenlemeler. AKP aslında bu üç temel konu için anayasa değişikliği yapıyor. 30 maddenin geri kalanı herkesin kabul edebileceği dolgu maddeleri. Ama iktidar, referanduma o dolgu maddeleri ile, o tatlandırıcılarla gitmek istiyor. Çünkü o maddeler, demokratikleşme yolunda muhalefet dahil hiç kimsenin itiraz edemeyeceği, herkese olumlu gelen düzenlemeler. Yani iktidar için olmazsa olmaz düzenlemeler Baykal’ın paketten ayrılmasını istediği maddeler. O maddeler olmadan Anayasa değişikliğinin AKP açısından pek de anlamı yok. İktidar, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi’ne yeni bir düzen, yeni bir biçim vermek için anayasa değişikliğinde ısrarlı. Aynı şekilde siyasi partilerin kapatılmasını imkansıza yakın derecede zorlaştırmak için ısrarlı.O nedenle bu üç konunun paketten ayrılması Tayyip Erdoğan ve partisinin anayasa değişiklik planları için pek de kabul edilebilir bir öneri değil. Öneriye Erdoğan’ın olumlu yaklaşması mümkün değil. Ama Baykal da öneriyi zaten Erdoğan’a yapmıyor. Erdoğan’ın bu maddeleri paketten ayırmayacağını biliyor.Cumhurbaşkanı’na çağrı yapıyor.Cumhurbaşkanı bu çağrıya olumlu yanıt verir mi?Çok zayıf ihtimal. Olumlu yanıt verirse Baykal’ın takdirini kazanabilir. Ama bu durumda Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin bütün şimşeklerini üstüne çekeceğine hiç kuşku yok.
Başbakan Tayyip Erdoğan anayasa değişikliği konusundaki kararlılığını dün bir kez daha tekrarladı. Siyasetle, siyasi partilerle uzlaşma konusunda baştan beri fazla umutlu değildi Başbakan. O yüzden de anayasa değişikliğinin lafı bile edilmeden referandum süresini 120 günden 60 güne indiren yasa değişikliği yapıldı. Yani uzlaşmayı seçmenle yapmak tercihi esas alındı.Bütün riskler göze alınarak dönüşü olmayan bir yola girildi. Her bakımdan riskli bir yol. Bu yolculukta bugünden görülebilen veya görülmeyen pek çok engel çıkabilir AKP’nin önüne. İlginç olan ise daha yolun başında AKP’nin kendi hata ve ihmalleri ile sorun yaşaması, kendi ayağına kurşun sıkması oldu.Geçen hafta Meclis Başkanlığı’na sunulan anayasa değişikliği teklifinin altındaki imzalar ciddi bir siyasi skandala neden oldu. Hem de anayasa değişikliğinin Anayasa Mahkemesi’nce şekil yönünden iptal edilmesine neden olabilecek bir imza skandalı...O yüzden dün değişiklik teklifinin yenilenmesi yoluna gidildi. Aynı teklif şimdi, bir madde değişikliği ve hakiki, ıslak imzalarla yenileniyor.Bu kez teklifin sunumunda herhangi bir usul sorunu olmayacak. Ancak bu yolculukta daha çok risk var, yolda ciddi mayın riskleri var.AKP, 29 maddelik anayasa değişiklik teklifinin Anayasa Komisyonu’ndaki görüşmelerinin bir gün rötarla perşembe günü başlayıp hafta sonunda tamamlanmasını öngörüyor. Fakat, muhalefet bu süreyi uzatmak için acaba ne gibi engelleme taktiklerine başvuracak?Her şeye rağmen bu hafta sonunda Komisyon görüşmeleri tamamlansa bile, rapor yazımı, karşı oy gerekçelerinin yazımı ne zaman tamamlanacak? En iyi ihtimalle 15 Nisan...Ondan sonra Genel Kurul maratonu başlayacak. AKP Genel Kurul görüşmeleri sırasında da CHP ve MHP’nin sert muhalefetini, değişik engelleme taktiklerini göğüslemek durumunda. AKP’nin hesaplarına göre Meclis’teki görüşmeler Nisan ayı sonunda tamamlanacak. Muhalefetin öngörüsü ise Mayıs ayı ortalarından önce zor...Tabii bu arada çok düşük ihtimal de olsa Meclis’te 330’un bulunamaması ihtimali var. AKP kendi içinden fire olacağının farkında o nedenle de bazı DSP milletvekilleri, bir iki bağımsız milletvekili ve BDP’lilerden gizli oylamada çıkacak “evet”ler büyük önem taşıyor. Bu destekle değişiklik paketinin 330’un üstünde bir oyla Meclis’ten geçmesi ile hemen referandum takvimi başlayamıyor. Cumhurbaşkanı belki bir hafta inceleyecek değişiklikleri. Sonra da referandum için Resmi Gazete’ye gönderecek.O aşamadan itibaren bir başka mayınlı alan başlıyor: CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yapacağı yürürlüğün durdurulması ve iptal başvurusu...Anayasa Mahkemesi, başvuruyu reddederse referandum süreci işlemeye başlayacak. O noktada da süre 2 ay mı 4 ay mı tartışması var. Kararı Yüksek Seçim Kurulu verecek. Yüksek Seçim Kurulu eğer referandumu seçim yasası gibi değerlendirirse süre yine 120 gün olacak ve referandum tarihi muhtemelen Eylül ayına sarkacak. Farklı kabul ederse Temmuz...Fakat ya Anayasa Mahkemesi CHP’nin başvurusunu yerinde bulur ve yürürlüğü durdurursa ne olacak?İşte o zaman siyasette tam anlamıyla bir mayın patlaması olayı yaşanabilir. İç siyaset çok karışır. AKP hakkında ikinci bir kapatma davası açılması bile bu süreçte gündeme gelebilir. Bugün zayıf görülse de böyle bir risk var.
Anayasa değişikliği süreci konusundaki takvim aşağı yukarı şekillenmiş durumda. AKP kurmaylarına göre, eğer her şey yolunda giderse, yani bir yol kazası olmaz ise 4 veya 11 Temmuz’da sandık başındayız.AKP’liler referandumun normal olarak 27 Haziran’a yetişebileceğini söylüyorlar. Fakat, muhalefetin yapacağı engellemelerle Meclis görüşmelerinin sarkabileceğini, Cumhurbaşkanının incelemesini tamamlayıp anayasa değişikliğini referandum için Resmi Gazete’ye göndermesinin Mayıs ayına sarkabileceğini daha güçlü bir ihtimal olarak dikkate alıyorlar. Tabii eğer her şey yolunda giderse, yol kazası olmaz ise...Bunun anlamı şu: İki ihtimal var. Birincisi, sıfıra yakın bile olsa 330’un bulunamaması. İkincisi de CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yapacağı iptal başvurusu.330 riski fazla önemsenmese de Anayasa Mahkemesi, AKP açısından ciddi sorun. Öyle anlaşılıyor ki bunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de önemsiyor. O nedenle Pakistan üzerinden son derece ciddi bir uyarı mesajı gönderme ihtiyacı duyuyor: “Parti kapatmalarını Meclis iradesine bağlamayın.” Çünkü, 7 Nisan Çarşamba günü TBMM Anayasa Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak olan pakette yer alan parti kapatma davalarının Meclis iznine bağlanması hükmü, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri dikkate alındığında sorunlu bir düzenleme.Ve bu düzenleme CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yapacağı olası bir iptal başvurusunun önemli gerekçelerinden biri olabilir.O yüzden açıkça ifade etmese de Cumhurbaşkanı’nın uyarısının altında yatan nedenlerden biri bu. Muhtemelen bu uyarı dikkate alınacak. Anayasa Komisyonu’ndaki görüşmeler sırasında bu hüküm yeniden yazılacak.Ancak sadece bu düzeltme Anayasa Mahkemesi’nde yürürlüğün durdurulması ve iptal riskini tümüyle ortadan kaldırmaya yetmeyebilir. AKP’li hukukçu kurmaylara göre paketin normalde Anayasa Mahkemesi’nce iptal riski sıfır. “Çünkü Yüksek Mahkeme’nin esasa ilişkin denetim yetkisi yok. Sadece usul yönünden inceleyebilir” diyorlar.Ama öte yandan türbanla ilgili anayasa değişikliğine verilen iptal kararı da hafızalarda tazeliğini koruyor. Yine de hem 330 riskinin hem de iptal riskinin aşılacağına inanıyor AKP.O nedenle de şimdiden hesaplar referandum üzerine yapılıyor. Referandumda alınacak “Evet” oylarının yüksekliğinin kendilerine sağlayacağı prestij ve moral motivasyonu hesaplıyorlar. Tabii bir de muhalefetin yaşayacağı ezikliği...Evet anayasa değişikliği referandumda kabul edilirse bu AKP’nin seçmen nezdindeki prestijini kuşkusuz yükseltecek.AKP eğer referandum kampanyasını gerçekten de demokratikleşme ve yargı reformu teması üzerine oturtabilir, muhalefeti de bu zemine çekebilirse sonuç alma ihtimali yüksek.Ama eğer muhalefetin taktiği tutar ve referandum kampanyası, AKP icraatlarının sorgulanmasına, “AKP gitsin mi, kalsın mı?” eksenine oturursa o zaman işler zorlaşabilir.İşte o zaman ekonomik krizin işsizliğin, yoksulluğun faturası iktidar partisine kesilebilir. 2007 seçimlerinde AKP’nin oyunu yüzde 47’ye tırmandırmasının gerisinde dört yıllık iktidar döneminde gerçekleştirilen başarılı bir ekonomik performans vardı. Dört yılda reel olarak yüzde 30 büyüyen ekonomi ve bunun getirdiği istihdam ve refah artışı.Şimdi ise yaklaşık üç yılda ekonomik büyüme sıfır. Bunun sonucunda artan işsizlik, iflaslar ve yoksulluk...Yani 2007 seçimlerindeki tablonun tam tersi. Sebebi küresel kriz olsa da seçmen faturayı iktidar partisine kesebilir.
Anayasa değişikliği ile ilgili 29 maddelik paket dün Meclis Başkanlığı’na sunuldu.Bu kadar kritik düzenlemeleri içeren, kapsamlı bir anayasa değişikliği girişimi sadece iktidar partisinin inisiyatifi ve oylarıyla gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Başka demokrasilerde var mı bilemiyorum ama bu kapsamda bir değişikliği sadece iktidar partisinin inisiyatifi ile gerçekleştirme girişimi Türkiye’de bir ilk. İktidar partilerinin muhalefetle inatlaşarak referanduma gittikleri üç örnek var. Ama üçü de tek konuya ilişkin anayasa değişikleri.Birincisi, 1987’de askeri yönetimin getirdiği siyasi yasakların kaldırılması için yapılmıştı. İktidar referandumdan istediği sonucu alamadı ve yasaklar kalktı. İkincisi, 1988 yılında yerel seçimleri 6 ay öne almak için Turgut Özal yine referandum yolunu denedi. O da istediği sonucu vermedi. O günkü SHP ve DYP’nin ANAP’a karşı yürüttüğü hayır kampanyası etkili oldu ve Turgut Özal ikinci sandık yenilgisini aldı.Ondan sonra da zaten ANAP bir daha seçim kazanamadı. 1989’daki yerel seçim hezimetini, genel seçim yenilgileri izledi.Üçüncü denemeyi de AKP yaptı. 2007’de cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin anayasa değişikliğini tek başına Meclis’ten geçirerek referanduma taşıdı. 2007 seçimlerinin rüzgarı ve muhalefetin mecalsizliği nedeniyle AKP referandumda sorun yaşamadı. Aksine değişiklik umulanın üstünde “evet” oyu aldı.Ancak bu üç örnek de bugünkü duruma uymuyor. Bugün yapılmak istenen tek konuya ilişkin; tek maddelik bir anayasa değişikliği değil. Basit bir değişiklik de değil. Rejimin ana esaslarını da yakından ilgilendiren son derece kritik anayasa maddelerinin değiştirilmesi ve 29 maddelik bir paket söz konusu. Dün BDP de kesin bir ifadeyle açıkladı ki, talepleri kabul görmediği için bu pakete destek vermeyecek. CHP ve MHP zaten şiddetle karşı. Şimdilik değişiklik paketinin arkasında iktidar partisi tek başına. Muhtemelen referandumda da öyle olacak.Peki referandum kampanyası nasıl yürüyecek?Muhalefet partilerinin dünkü grup toplantılarında genel başkanlarının sözlerine bakılacak olursa muhalefetin stratejisi az çok belli.Muhalefet seçmene “Türkiye’nin öncelikli sorunu yüksek yargı mı?” diye soracak. “AKP yargıyı ele geçirmeye çalışıyor, kendini Yüce Divan’dan kurtarmaya çalışıyor” diyecek.Sonra da hem MHP hem CHP ekonomik krize, ekonomik sorunlara, işsizliğe işaret edecek. Son dönemde bu alanlarda yaşanan sıkıntılarla iktidarı vurmaya çalışacaklar. Anayasa referandumunu bir anlamda AKP’ye “evet” mi “hayır” mı oylamasına dönüştürmeye çalışacak muhalefet.Başarabilirler mi?Kestirebilmek güç...Ayrıca referanduma gelinceye kadar geçecek süreçte neler olup biteceği de önemli.Birinci aşama, paketin Meclis’te en az 330 oy alabilmesi. Bu konuda AKP’nin pek sorun yaşamayacağı anlaşılıyor.Ancak CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yapacağı başvurunun nasıl sonuçlanacağı son derece önemli ve kritik. Her şey Anayasa Mahkemesi’nin bu başvuruya vereceği yanıta bağlı. Yüksek mahkeme eğer başvuruyu kabul eder ve gerçekten de iddia edildiği gibi önce yürürlüğü durdurur ardından da Anayasa’nın 2. maddesine aykırılıktan iptal ederse. O zaman referandum doğal olarak zaten gündemden düşecek. Ama böyle bir sonuç Türkiye’yi referandumun yakıcı etkilerinden bile çok daha ağır bir kaos ortamına sokabilir.
Anayasa değişikliği paketi muhtemelen bugün Meclis Başkanlığı’na sunulacak. Kamuoyuna açıklanan paketteki bazı değişiklikler, bazı ekleme ve çıkarmalar yapılacak. Ama bu, işin özünü değiştirmeyecek.İşin özü birinci olarak yüksek yargı ve parti kapatmalarında düğümleniyor. Yani Anayasa’nın parti kapatmalarını düzenleyen 68 ve 69. maddelerinin yeniden düzenlenerek, kapatma davasının Meclis iznine bağlanması. İkincisi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısının değiştirilmesi, üçüncüsü de Anayasa Mahkemesi’nin yapısı..İşte gerilim ve kavganın fitilini ateşleyen üç temel düzenlemenin özeti bu. AKP’yi ve hükümeti muhalefetle ipleri koparma noktasına getiren, yüksek yargı ile olan gerilimi yükselten de bu.Pakette makyaj niteliğinde bir takım düzenlemeler yapılacak ama bu üç temel unsur değişmeyecek. Başbakan Tayyip Erdoğan ve partisi bu noktada son derece kararlı.O nedenle muhalefete rağmen, referandum riski çoktan göze alınmış durumda.Ancak şimdi tartışılan konu referandum için gerekli olan 330 oyun nasıl bulunacağı...Çünkü değişiklik tasarısına CHP’nin de MHP’nin de red oyu vereceği başından itibaren belliydi. BDP koşullu evet dedi ama o koşulları da AKP kabul etmedi. BDP’nin en temel koşulu seçim barajının yüzde 5’e indirilmesiydi. Bunun için seçim yasası değişikliğinin komisyon görüşmeleri sırasında önerge de verdiler ama AKP bu önergeyi reddetti. Başbakan Erdoğan da seçim barajını düşürmeyeceklerini açık ve net biçimde ilan etti.Bu durumda muhtemelen bugün BDP de paketi desteklemeyeceğini açıklayacak.O zaman 330 nasıl bulunacak?Teorik olarak sorun yok. AKP’nin milletvekili sayısı yetiyor da artıyor bile. İktidar partisinin milletvekili sayısı 337. Meclis Başkanı oy kullanamayacağı için 336 kalıyor. Ankara Milletvekili Zekai Özcan red vereceğini açıkladığı için geriye 335 kalıyor. Normal olarak bu da yeterli. Ama kağıt üzerinde. Acaba gizli oylamadan ne çıkacak?Kritik...Çünkü kulislere yansıyan bilgilere göre anayasa değişikliğinin bu şekilde gerilimli, kavgalı bir biçimde yapılmasını içine sindiremeyen bazı milletvekilleri var AKP içinde. Aslında bu milletvekillerinin rahatsızlığı sadece anayasa değişikliği ile ilgili değil. Açılım sürece başta olmak üzere pek çok konudaki rahatsızlıklar birikmiş durumda. Şimdi bu milletvekillerinin gizli oylamada “red” oyu verebileceği ihtimalinin çok yüksek olduğu konuşuluyor. Ve sayılarının da 10’un üzerinde olduğu...Bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde paketin referandum yoluna çıkmadan kadük olması işten değil.Ancak AKP kurmaylarının hesabı farklı. Partilerinin fire verebileceğini onlar da öngörüyor. Ancak, “İşi sağlama aldık. 330 sorun olmaz” diyorlar.Yani, onlar da BDP’nin firelerine, bağımsızların ve bazı DSP’lilerin gizli oylarına güveniyorlar.Özetle AKP açısından anayasa değişikliğinde 330 sorun olmayacak. Kaygı, CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yapacağı iptal ve yürürlüğün durdurulması başvurusunda. Bu başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi’nin referandum sürecini durdurması noktasında düğümleniyor. Tabii ki bir de Anayasa’nın 2. Maddesi’ne dayanılarak verilecek iptal kararının siyasal ve yargısal etkilerinde...
AKP anayasa değişikliği konusunda dönüşü olmayan yolda. Her ne pahasına olursa olsun değişiklikleri bu dönemde gerçekleştirmeye kararlı AKP.Pazartesi günü Meclis’e sunulması beklenen anayasa değişikliği paketinin ülkeyi yüksek gerilimli, sancılı bir sürece sokacağı da kesin.Bu aşamadan sonra olabileceklerle ilgili olarak Ankara kulislerinde 6 senaryo konuşuluyor. Bu senaryolar kısaca şu şekilde özetlenebilir: 1. Başbakan Erdoğan’ın önceki gün partisinin grup toplantısından yaptığı çağrı muhalefeti çok etkiler, Meclis’te sürpriz bir uzlaşma sağlanır ve Erdoğan’ın dediği gibi “tarih yazılır”. Yani anayasa değişikliği Meclis’te tamamlanır.Bu, gerçekleşme ihtimali sıfıra yakın, en olmayacak iyimserlik senaryosu. 2. Süreç Meclis’te sonuçlanır. Muhalefetle uzlaşma sağlayamayan AKP kendi içindeki fireleri de önleyemez ve paketin tümü üzerindeki gizli oylamada “evet” oyları 330’un altında kalır. O zaman teklif düşer.Ancak bu da en az ilk senaryo kadar düşük bir ihtimal. Çünkü AKP, BDP ile uzlaşmaya varamasa bile işi şansa bırakmayacak, DSP ve bağımsız milletvekillerinin desteği ile 330 çıtasını aşmanın yolunu bulacaktır.3. Teklif 330’un üstünde bir oyla kabul edilir ve Haziran ayı içinde referanduma gidilir. CHP ve MHP’nin “hayır” safında yer alacağı kesin olan referandum sonucunda “evet” oyları yüzde 50’nin üstünde çıkar ve anayasa değişikliği yürürlüğe girer. Bunun elbette ciddi bazı siyasal sonuçları da olacak. Örneğin muhalefete karşı kazandığı referandum zaferini yeni bir seçim zaferi ile taçlandırmak isteyebilir Başbakan Erdoğan.Muhalefet referandum yenilgisinin ezikliğini üstünden atamadan gidilecek bir baskın seçimle tek başına iktidarını pekiştirmek planını devreye sokabilir.4. Referandumda “hayır” oyları yüksek çıkar, anayasa değişikliği reddedilir... O zaman, “milletimizin takdiridir” deyip yola devam eder AKP. “Evet” oylarının yüzde 40’lar civarında çıkmasını da halkın kendilerine olan güveninin devam ettiği biçiminde yorumlayabilir Erdoğan.Ancak öyle bir sonuçta muhalefetin de bunun aksini savunacağına kuşku yok. CHP de MHP de “halkın anayasa değişikliği ile birlikte iktidara da kırmızı kart gösterdiğini” iddia edecek. Her iki parti de erken seçim konusunda hükümet üzerinde müthiş bir baskı oluşturmaya çalışacak. 5. Teklif 330’un üstünde bir oyla Meclis’te kabul edilir ve referandum yolu açılır. Ancak bu arada muhalefet iptal ve yürürlüğün durdurulması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurur. Anayasa Mahkemesi başvuruyu reddederse sorun yok.Ama ya kabul eder ve önce yürürlüğü durdurur ardından da iptal kararı verirse ne olacak?İşte bütün planların alt üst olacağı, siyasette şiddetli bir depreme yolaçacağı kesin. Bu durumda Erdoğan yine seçim silahına sarılacak ve tıpkı 2007’deki gibi “bize karşı yargı darbesi yapılıyor” propagandası ile seçime gidecek.6. İşte tam bu noktada bir diğer senaryo, hem de son derece kaygı verici bir senaryo daha üretiliyor. O da şu:Seçim kararı alınıp yola çıkıldığı bir sürede Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın Anayasa Mahkemesi’nin iptal başvurusunu da dikkate alıp AKP hakkında yeni bir kapatma davası açması. Özellikle de bu davanın seçim kampanyası döneminde AKP açısından olumsuz bir biçimde sonuçlanması. Bu, demokrasiye, hukuka inanan, aklı başında hiç kimsenin arzu etmeyeceği bir sonuç. Ama, sıfıra yakın bir ihtimal olsa bile yine de kulis senaryoları arasında...
Anayasa ve anayasa değişiklikleri ile ilgili olması gereken şu şekilde özetleniyor:“Anayasalar toplumsal sözleşme, toplumsal mutabakat metinleridir. O nedenle de hem yapılışı hem de değiştirilmesi asgari değil, azami siyasal ve toplumsal mutabakata dayalı olmalıdır...” Olması gereken genel kabul bu. Peki bugün Türkiye’de olup bitenler?Şu anda iktidar partisi geçici olanlarla birlikte 26 maddelik bir anayasa değişiklik paketini siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve anayasal kurumların görüşüne açmış durumda. Peki bu taslak azami veya asgari bir mutabakatla mı hazırlanmış?Hayır...Bu aşamada bir mutabakat ihtimali var mı?Hayır. Onun da ötesinde bu değişiklik iktidarla yüksek yargı arasında zaten sorunlu olan ilişki düzenini iyice bitirdi. Şu anda hükümetle yüksek yargı arasında tam anlamıyla bir savaş havası hakim.Siyasal alanda da durum farklı değil. Ancak, Meclis’te temsil edilen siyasi partilerin bu taslak üzerinde mutabakata varamayacakları zaten belliydi.İktidar partisi de başından itibaren bu durumu öngördüğü için anayasa paketinden önce referandum yasası değişikliğini gündeme getirdi. 120 günlük referandum süresini 60 güne çekti. Bu işlem tamamlandıktan sonra planlanan anayasa değişiklik paketi açıldı.Yani ne CHP’nin ne de MHP’nin pakete destek vermeyeceğini biliyordu Başbakan Tayyip Erdoğan ve kurmayları. Nitekim Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’nin gösterdikleri sert muhalefet sürpriz olmadı. İktidar açısından şu anda BDP’nin tutumu hayati önem taşıyor. BDP’nin kerhen de olsa vereceği destek, paketin en azından referandum eşiği sayılan 330 oyu garanti altına alıyor.Sonraki aşamada, yani referandum sürecinde meydanlarda muhalefet partileri CHP ve MHP ile kozunu paylaşmayı hedefliyor AKP. Referandum kampanyasının çok sert ve yakıcı geçeceğinin işaretleri dünkü Meclis grup konuşmalarından belliydi. Hem Baykal hem de Bahçeli, iktidara ve anayasa değişikliği taslağına yönelik çok ağır suçlamalar yönelttiler. Elbette Başbakan Erdoğan’ın sözleri de aşağı kalır değildi. İktidarla muhalefet arasındaki gerilim dozu referandum kampanyası sırasında doğal olarak meydanlara yansıyacak.Ve referandumun sonucu ne çıkarsa çıksın bu gerilimin, siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın dozunun seçime kadar düşmeyeceği de artık belli. Türkiye yaklaşık bir yıl boyunca yüksek tansiyonlu, gerilimli bir siyasal atmosferle yoluna devam etmeye çalışacak.Tabii eğer referandum öncesi bir yargı kazası yaşanmaz ise...Şöyle ki, eğer anayasa değişiklikleri 330’un üstünde bir oyla Meclis’te kabul görür ise teorik olarak referandumun yolu açılıyor. Ancak paket Meclis’ten onay için Çankaya yoluna çıkarken hiç kuşku yok ki CHP de “iptal ve yürürlüğün durdurulması” dilekçesi ile birlikte Anayasa Mahkemesi’nin yolunu tutacak.Anayasa Mahkemesi CHP’nin yapacağı başvuruyu Yargıtay Başkanı Mustafa Gerçeker’in önceki gün dile getirdiği gibi, “Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri arasındaki hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkesi”ne aykırı bululursa ne olacak?Özetle anayasa değişikliği atağı her bakımdan riskli bir süreçte ilerlemeye aday gözüküyor...
Türkiye, tıpkı 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde olduğu gibi yine yüksek gerilimli bir döneme giriyor. Bu kez gerilimin adı anayasa değişikliği... AKP’nin 22 maddelik anayasa değişikliği paketi dün resmen açıklandı.Pakette sürpriz yok. Tarafların, yani muhalefetin tutumunda da sürpriz bir gelişme olmadı. Dün iktidar partisi temsilcileri, muhalefet partilerini ziyaret ederek hem değişiklik önerilerini resmen sundular hem de işbirliği ve destek talebinde bulundular.Aslında dünkü özellikle CHP ve MHP ziyaretlerinden sonuç çıkmayacağını herkes gibi iktidar temsilcileri de biliyordu. O yüzden bu temaslar biraz da usul yerini bulsun ziyareti gibiydi.CHP’nin de MHP’nin de anayasa değişikliğine destek vermeyecekleri bir kez daha teyit edilmiş oldu. Her iki parti de kapılarının uzlaşmaya kapalı olduğunu bir kez daha ilan etti.Anayasa değişikliği konusunda uzlaşma kapısını aralık bırakan tek parti BDP oldu. Ki bu da AKP’nin projesini hayata geçirebilmek bakımından hayati önem taşıyor.Çünkü AKP’nin Meclis’teki üye sayısı 337. Meclis Başkanı oy kullanamayacağı için oylamaya katılacak milletvekili sayısı 336. Bu sayı Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da söylediği gibi tam anlamıyla bir “bıçak sırtı” durumu. Çünkü parti içinde açılım süreci ve daha sonra yaşanan siyasi ve toplumsal gerilimi yükseltici yöndeki bazı gelişmelerden rahatsızlık duyan bir grup milletvekili var. Sayıları tam olarak bilinmiyor ancak bu milletvekillerinin bir bölümü uzlaşmaya dayalı olmayan, yeni gerilim ve çatışmalara neden olabilecek bu tür bir anayasa değişikliği girişimine de karşı çıkıyor.Ve bu gruptan 7 milletvekilinin oylamaya katılmaması veya ret oyu kullanması durumunda anayasa paketi referanduma bile gidemeden Meclis’te düşmüş olacak. Ki bu iktidar açısından referandumu kaybetmekten bile daha ağır bir sonuç.O nedenle iktidar açısından BDP’nin kapıyı aralık bırakmasının önemi büyük. BDP desteği paketin en azından referanduma götürülebilmesini garanti altına alabilecek.Ancak BDP’nin desteği de koşulsuz değil. BDP, seçim yasasındaki yüzde 10’luk barajın yüzde 5’e indirilmesini ön koşul olarak masaya getireceğini öteden beri tekrarlıyor. Acaba Erdoğan bu talebe evet diyecek mi?Belli değil.Aslında seçim barajının yüzde 5’e çekilmesi paketin sadece referandum için yeterli olan 330’un üstünde bir oyla Meclis’ten geçmesini sağlamayacak, referandumda evet oylarının yüzde 50’yi geçmesine de önemli katkı yapabilecek bir düzenleme.Baraj korkusu yaşayan örneğin Saadet Partisi (SP), Demokrat Parti (DP) ve hatta Mustafa Sarıgül’ün henüz partileşmemiş olan Türkiye Değişim Hareketi seçmenlerinin desteğini alacağı da kuvvetli ihtimal.Bu bakımdan BDP ile uzlaşma, iktidar partisinin pek açıdan lehine. Fakat, seçim barajını indirmek konusunda Başbakan Erdoğan’ın ciddi tereddütleri var. Bir başka tereddüt de sadece BDP ile uzlaşarak anayasayı değiştirmeye tabandan gelebilecek reaksiyon...