Yargı ve muhalefetle ipler koptu...

Haberin Devamı

Anayasa ve anayasa değişiklikleri ile ilgili olması gereken şu şekilde özetleniyor:

“Anayasalar toplumsal sözleşme, toplumsal mutabakat metinleridir. O nedenle de hem yapılışı hem de değiştirilmesi asgari değil, azami siyasal ve toplumsal mutabakata dayalı olmalıdır...”

Olması gereken genel kabul bu.

Peki bugün Türkiye’de olup bitenler?

Şu anda iktidar partisi geçici olanlarla birlikte 26 maddelik bir anayasa değişiklik paketini siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve anayasal kurumların görüşüne açmış durumda.

Peki bu taslak azami veya asgari bir mutabakatla mı hazırlanmış?

Hayır...

Bu aşamada bir mutabakat ihtimali var mı?

Hayır.

Onun da ötesinde bu değişiklik iktidarla yüksek yargı arasında zaten sorunlu olan ilişki düzenini iyice bitirdi. Şu anda hükümetle yüksek yargı arasında tam anlamıyla bir savaş havası hakim.

Siyasal alanda da durum farklı değil.

Ancak, Meclis’te temsil edilen siyasi partilerin bu taslak üzerinde mutabakata varamayacakları zaten belliydi.

İktidar partisi de başından itibaren bu durumu öngördüğü için anayasa paketinden önce referandum yasası değişikliğini gündeme getirdi. 120 günlük referandum süresini 60 güne çekti. Bu işlem tamamlandıktan sonra planlanan anayasa değişiklik paketi açıldı.

Yani ne CHP’nin ne de MHP’nin pakete destek vermeyeceğini biliyordu Başbakan Tayyip Erdoğan ve kurmayları.

Nitekim Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’nin gösterdikleri sert muhalefet sürpriz olmadı.

İktidar açısından şu anda BDP’nin tutumu hayati önem taşıyor. BDP’nin kerhen de olsa vereceği destek, paketin en azından referandum eşiği sayılan 330 oyu garanti altına alıyor.

Sonraki aşamada, yani referandum sürecinde meydanlarda muhalefet partileri CHP ve MHP ile kozunu paylaşmayı hedefliyor AKP.

Referandum kampanyasının çok sert ve yakıcı geçeceğinin işaretleri dünkü Meclis grup konuşmalarından belliydi. Hem Baykal hem de Bahçeli, iktidara ve anayasa değişikliği taslağına yönelik çok ağır suçlamalar yönelttiler. Elbette Başbakan Erdoğan’ın sözleri de aşağı kalır değildi.

İktidarla muhalefet arasındaki gerilim dozu referandum kampanyası sırasında doğal olarak meydanlara yansıyacak.

Ve referandumun sonucu ne çıkarsa çıksın bu gerilimin, siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın dozunun seçime kadar düşmeyeceği de artık belli. Türkiye yaklaşık bir yıl boyunca yüksek tansiyonlu, gerilimli bir siyasal atmosferle yoluna devam etmeye çalışacak.

Tabii eğer referandum öncesi bir yargı kazası yaşanmaz ise...

Şöyle ki, eğer anayasa değişiklikleri 330’un üstünde bir oyla Meclis’te kabul görür ise teorik olarak referandumun yolu açılıyor.

Ancak paket Meclis’ten onay için Çankaya yoluna çıkarken hiç kuşku yok ki CHP de “iptal ve yürürlüğün durdurulması” dilekçesi ile birlikte Anayasa Mahkemesi’nin yolunu tutacak.

Anayasa Mahkemesi CHP’nin yapacağı başvuruyu Yargıtay Başkanı Mustafa Gerçeker’in önceki gün dile getirdiği gibi, “Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri arasındaki hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkesi”ne aykırı bululursa ne olacak?

Özetle anayasa değişikliği atağı her bakımdan riskli bir süreçte ilerlemeye aday gözüküyor...

DİĞER YENİ YAZILAR