Darbe ve sıkıyönetim dönemleri dışında yargının bu kadar yoğun siyasi tartışma konusu olduğu başka bir dönem herhalde yaşamamıştır Türkiye.
Bugün siyasi tartışmaların, polemiklerin odağında çoğu zaman yargı ve yargı kararları oluyor. Özellikle de “özel yetkili” mahkeme ve savcılıkların uygulamaları.
Ergenekon, Balyoz, KCK, Deniz Feneri...
Siyasi tartışmaların merkezinde, tam anlamıyla siyasallaştırılmış davalar bunlar.
Richter ölçü birimine göre şiddeti 7,2 olarak ölçülen Van depreminde ölü sayısının 300’e yaklaşacağı, yaralı sayısının ise 1.000 civarında olduğu anlaşılıyor.
Bu sayılara şükrediyor Türkiye...
Çünkü, bundan daha hafif şiddetteki depremlerde bile daha çok can kayıpları yaşamıştı Türkiye. Yaşanan depremin şiddeti ortanın üstünde. Yıkım büyük ama can kaybının az oluşuyla teselli buluyoruz.
Her şeye rağmen depremin gündüz vakti, öğle saatlerinde meydana gelmiş olması bir şans. İnsanların çoğunun evlerinde olmadığı bir saatte meydana geldi deprem. Şimdi herkes ona şükrediyor; ya bir de gece, uykuda bu depreme yakalansaydı insanlar?
Türkiye bu travmayı, bu şoku, Silvan saldırısında da yaşamıştı. O gün de Başbakan Tayyip Erdoğan “bıçağın kemiğe dayandığını” söylemiş, “sözün bittiği noktadayız” demişti.
Şimdi Çukurca baskınının ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “intikam” diyor.
Çok önemli bir başka ifadesi daha var Cumhurbaşkanı Gül’ün:
“...Bunlara (Terör örgütüne) yataklık edenler, at koşturmalarına fırsat verenler de neticelerine katlanırlar...”
AKP sözcüleri bir süredir muhalefet partilerine, özellikle de “Kırmızı çizgilerimiz var” diyen MHP’ye yönelik olarak hep şunu söylüyor:
“Eğer uzlaşmaya dayalı yeni anayasa isteniyorsa hiçbir parti kırmızı çizgi dayatmasın. Komisyonda her öneri konuşulup tartışılsın ve ortak bir noktada uzlaşma aransın...”
Peki AKP’nin dayatacağı, dayatmayı planladığı hiçbir “kırmızı çizgisi” yok mu?
Soruyu dün konuştuğumuz AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’e sorduğumuzda yanıtı şu oldu:
Yeni anayasa çalışmaları konusunda, özellikle iktidar partisi sözcüleri öteden beri şunu söylüyorlar:
“Eğer uzlaşma ile gerçekten özgürlükçü, sivil ve demokratik bir yeni anayasa yapılacaksa kimse kırmızı çizgi dayatması yapmamalı...”
Bu söyleniyor ama iktidarın da muhalefetin de kafasında elbette bazı kırmızı çizgiler var. Sadece şimdilik bunlar telaffuz edilmiyor, edilmesin isteniyor.
Yoksa Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Meclis’i açış konuşmasında çizdiği yeni anayasa çerçevesi de belirgin kırmızı çizgiler içeriyor.
Türkiye’nin gerçek gündeminde başta terör ve Kürt meselesi olmak üzere acil çözüm bekleyen yakıcı meseleler var. Tutuklu milletvekilleri, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili tartışmalar var.
Ama siyasetin görünürdeki bir numaralı önceliği yeni anayasa...
Bugün adeta “yeni anayasa yapılacak bütün dertler bitecek” havası hakim.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Meclis’i açış konuşmasının önemli bölümünü yeni anayasaya ayırdı. 1 Ekim’deki konuşmasında milletvekillerine şu mesajı vermişti Cumhurbaşkanı:
Hiçbir şey yapmaz, iktidar hiçbir sıkıntı yaşamadan, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eder.
Aslında bu durumu, yani hiçbir şey olmayacağını, dün Deniz Feneri davasıyla ilgili köstebek iddiasına ilişkin dosyasını açıklayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da biliyor. Ama iddiasını Meclis çatısı altında kayda geçirmek istiyor.
Kılıçdaroğlu, geçen dönemde İçişleri Bakanlığı görevinde bulunan şimdiki Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın Deniz Feneri soruşturması sırasında zanlılara polis baskını olacağını iki gün önce haber verdiğini iddia ediyor.
Kılıçdaroğlu, normal bir demokraside adı böyle bir olaya karışan bakanın değil kabinedeki görevine devam etmek, siyasette bile kalamayacağını söylüyor.
Türkiye birkaç yıldan beri yeni anayasayı tartışıyor.
Özellikle de 12 Eylül 2010 referandumuyla gerçekleştirilen kısmi değişikliklerden sonra yengi anayasa adeta Türkiye’nin bütün sorunlarının üstesinden gelecek sihirli formül gibi sunuluyor.
Cumhurbaşkanı yeni yasama yılını açış konuşmasında Meclis’e öncelikli olarak yeni anayasa yapma tavsiyesinde bulundu.
Hatta yeni anayasanın temel çerçevesini de çizdi. Ki zaten 4 ay önce yapılan seçimler öncesinde de bütün siyasi partilerin seçmene yeni anayasa vaadi vardı.