Darbe ve sıkıyönetim dönemleri dışında yargının bu kadar yoğun siyasi tartışma konusu olduğu başka bir dönem herhalde yaşamamıştır Türkiye.
Bugün siyasi tartışmaların, polemiklerin odağında çoğu zaman yargı ve yargı kararları oluyor. Özellikle de “özel yetkili” mahkeme ve savcılıkların uygulamaları.
Ergenekon, Balyoz, KCK, Deniz Feneri...
Siyasi tartışmaların merkezinde, tam anlamıyla siyasallaştırılmış davalar bunlar.
Yüzlerce aydın, gazeteci, yazar emekli ve muvazzaf asker bu davalarda tutuklu.
En önemlisi de ileri demokrasi için sivil anayasa hazırlıkları yürüten parlamentonun 8 üyesi bu davalar nedeniyle tutuklu oldukları için aylardır Meclis çalışmalarına katılamıyorlar.
Yargı siyasi tartışmaların bu kadar içine çekildiği için ciddi bir güven erozyonu içinde.
Haklı ya da haksız yere oluşan algılar vahim. Kamuoyunda oluşan en önemli algı, adalet mekanizmasının siyasi etki altında olduğu, siyasi otoritenin yargıyı yönlendirebildiği algısı. Yani adaletin “adil” işlemediği algısı.
Deniz Feneri davası, Ergenekon, Balyoz Davaları ve KCK davaları ile kıyaslanıyor. Belki elma ile armut birbirine karıştırılıyor ama sonuçta toplumda bir algı oluşuyor; “Adalet adil işlemiyor”...
Bu algı tehlikeli biçimde yaygınlaşıyor.
Söz konusu tartışmalı siyasi yargılamalarda ortaya çıkan farklı uygulamalar, çelişkili kararlar bu algıyı günden güne pekiştiriyor.
Örneğin 2007 seçimlerinde PKK davasında tutuklu yargılanmakta olan Sabahat Tuncel milletvekili seçiliyor. Seçimin ardından ilgili mahkeme karar veriyor: Tutukluluğun sona erdirilmesine...
Tuncel, milletvekili seçildiğinin ertesi günü serbest bırakılıyor ve Meclis açıldığı gün yemin edip yasama görevine başlayabiliyor.
2011 seçimlerinde üçü Ergenekon, 5’i de KCK davalarından tutuklu yargılanmakta olan toplam 8 kişi milletvekili seçiliyor. Beklenti tıpkı 2007’deki Tuncel kararı doğrultusunda sözkonusu milletvekilleri hakkında da ilgili mahkemelerin tutuksuzluk kararı vermeleri idi.
Ama hayır.
İlgili mahkemeler 8 milletvekilinin tutukluluğu konusunda hala ısrarlı.
Ve bugün siyaseti, Meclis’i ciddi sıkıntıya sokan bir durum olmaya devam ediyor 8 muhalefet milletvekilinin tutukluluğu.
Bardağı taşıran son örnek, Deniz Feneri davasında önce savcıların görevden el çektirilip haklarında soruşturma başlatılması. Ardından da tutuklu sanıkların tümünün serbest bırakılması.
Deniz Feneri sanıkları ile ilgili olarak mahkemenin tutukluluğu sone erdiren kararının gerekçesinde, “Delillerin toplanmış olması, kaçma şüphesi bulunmaması ve suç vasfının değişme ihtimali”nden bahsediliyor.
Yargı kararı üzerinden başlayan siyasi tartışmanın fitilini ateşleyen de bu gerekçe. Yani “Deliller toplandı, kaçma şüphesi yok” hükmü.
Buradan yola çıkılarak deniyor ki:
Milletvekili seçilen Mustafa Balbay, Mehmet Haberal üç yıla yakın süredir tutuklu. Bugüne kadar toplanamayan delil kaldı mı?
Hayır...
Kaçma şüpheleri mi var?
Yok...
O zaman milletvekilleri hala niye tutuklu?
Bu durum, diğer milletvekilleri için de milletvekili olmayan diğer pek çok tutuklu için de geçerli.
Sorunun makul, mantıklı ve adil yanıtı yok.
Adalet ne kadar “adil” tartışması...
Haberin Devamı