Depremde ölüm kader mi?

Haberin Devamı

Richter ölçü birimine göre şiddeti 7,2 olarak ölçülen Van depreminde ölü sayısının 300’e yaklaşacağı, yaralı sayısının ise 1.000 civarında olduğu anlaşılıyor.

Bu sayılara şükrediyor Türkiye...

Çünkü, bundan daha hafif şiddetteki depremlerde bile daha çok can kayıpları yaşamıştı Türkiye. Yaşanan depremin şiddeti ortanın üstünde. Yıkım büyük ama can kaybının az oluşuyla teselli buluyoruz.

Her şeye rağmen depremin gündüz vakti, öğle saatlerinde meydana gelmiş olması bir şans. İnsanların çoğunun evlerinde olmadığı bir saatte meydana geldi deprem. Şimdi herkes ona şükrediyor; ya bir de gece, uykuda bu depreme yakalansaydı insanlar?

O zaman kayıp sayısı binlerle ifade ediliyor olacaktı...

Artık şunu hepimiz çok iyi biliyoruz ki ülkemiz deprem kuşağında. Depremler, yaşadığımız bu coğrafyanın bir kaderi. Depremle yaşamayı öğreneceğiz. Deprem kader, bundan kaçış yok. Ama ya her depremde enkaz altında yüzlerce, binlerce insanımızın can vermesi..? O da mı kader?

Yıllardır ilgililer, yetkililer, deprem profesörleri öyle olmadığını anlatmaya çalışıyor. “Deprem değil, kötü bina, kalitesiz, denetimsiz yapılaşma öldürür” diyerek uyarıyor, tedbir alınmasını istiyorlar.

Özellikle de hafif ve orta şiddetli hemen her sarsıntının ardından Türkiye bu tür teknik konuları çokca konuşuyor.

1999’daki Marmara depreminin acıları hala hafızalarda. İstanbul’da büyük deprem korkusu hala unutulmuş değil.

Peki Türkiye yaşanan bunca acı tecrübeden ders çıkarmıyor mu?

Çıkarıyor. Örneğin bu Van depremindeki kurtarma faaliyetleri, yardım faaliyetleri gerçekten övgüye değer. Kamu otoritesinin anında organize olabilmesi, arama kurtarma, barınma, yardım dağıtımı gibi faaliyetlerin saat gibi işlemiş olması son derece olumlu.

Yabancı ülkelerin yardım tekliflerinin “teşekkür edilip” geri çevrilmesi de son derece olumlu. Türkiye’nin bunun yaratacağı maddi sıkıntıların altından kalkabileceğinin gösterilmiş olması olumlu.

Özetle deprem sonrası için yapılabilecek faaliyetlerde hiçbir zaaf yok. Geçmişin acı tecrübelerinden çıkarılan derslerin önemi bu alanda kendini gösteriyor.

Fakat depreme hazırlık sadece yıkımın sonrasında enkaz kaldırma, yaralıları kurtarma, ölüleri enkaz altından çıkarma, sağlık, barınma ve yiyecek yardımlarının koordinesinden mi ibaret?

Elbette değil.

Bu alanda başarılıyız ama asıl yapılması gerekenler konusunda ne yazık ki Türkiye yine sınıfta kalmış durumda.

Depremde büyük yıkıma uğrayan Erciş ilçesinin deprem kuşağında olduğu bilinmiyor muydu?

Biliniyordu. Artık aktif fay hatlarının hangi il ve ilçelerden geçtiğini toplum olarak hepimiz ezberledik.

Bu yörelerde depreme karşı alınması gereken önlemler de biliniyor.

Yapılar depreme dayanıklı, deprem yönetmeliğine uygun olacak...

Yer seçimi uygun olacak. İnşaatta teknik ve idari denetim esas olacak. Uygun demir ve beton kullanılacak. 1999’da yürürlüğe giren deprem yönetmeliği tavizsiz uygulanacak.

Ne yazık ki bunların hiçbirinin tam olarak uygulanamadığını Van depremindeki enkaz görüntüleri ortaya koyuyor.

Demek ki bu konuda belediyelerin de hükümetlerin de görevini tam olarak yaptığı söylenemez.

Acaba şimdi son ders, Van ve Erciş’te yaşananlar başka depremlere hazırlık için bir uyarı etkisi yapabilir mi?

Örneğin o çok korkulan büyük İstanbul depremi için belediyeler ve kamu otoritesi harekete geçer mi?

DİĞER YENİ YAZILAR