Ölçüsüz maaş zammına veto gelecek mi?

27 Aralık 2011

Milletvekilleri ve emeklilerin maaşlarına yüksek oranlı zam öngören yasa üzerindeki tartışmalar bitecek gibi gözükmüyor.Meclis’in yeni yıl tatili öncesi sürpriz bir hamle ile gece yarısında ve mümkün olduğunca gizli tutularak; önceden planlanmış olmasına karşın alelacele, adeta yangından mal kaçırırcasına, hem de emeklilerin ilaç katılım paylarını arttıran yasaya iliştirilen milletvekili emeklilerine yüksek oranlı maaş zammı Çankaya’nın onayını bekliyor.Kamuoyunda büyük tepki toplayan bu düzenleme konusunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül nasıl bir tutum alacak?Kamuoyunun dikkatlerini Çankaya’ya çeviren, yanıtı merakla beklenen soru bu...Cumhurbaşkanı Gül, şimdilik bu konuda görüş belirtmeyi uygun görmüyor. O nedenle Çankaya Köşkü’nde gerçekleştirilen Kültür Sanat Büyük Ödülleri töreninin ardından verilen resepsiyonda bu yöndeki soruları yanıtlamadı Gül. Ancak bu arada milletvekili ve emeklilerinin yüksek oranlı maaş zammına ilişkin olarak Cumhurbaşkanı’nın facebook sayfasına gelen vatandaş tepkilerinin aynen yayımlanması dikkat çekici.Gece yarısı zammına tepki büyük...Aslında bu ilk değil. Milletvekili maaşları ile ilgili düzenleme her zaman tepki çekiyor.Çoğu kez Meclis’e ve milletvekillerine haksızlık da ediliyor bu konuda.Normal olarak milletvekillerinin maaşı bu kadar fazla tartışma konusu olmamalı.Aldıkları kararlarla hayatımızı derinden etkileyen, yasa yapan, anayasa yapan, hatta gerektiğinde savaş kararı alabilen 550 seçilmiş insan...“Demokrasinin kalbi” diye nitelenen Yüce Meclis’in üyelerinin üç kuruşluk maaş artışları nedeniyle rencide edilmesi elbette doğru değil. Milletvekillerinin maaşları için devlet memuru maaşı kıstası getirilmesi de doğru değil.Milletvekillerinin maaşlarını makul ölçüler çerçevesinde, ülkenin ekonomik durumunu, vatandaşın gelir durumunu dikkate alarak belirlemelerinden, arttırmalarından daha doğal bir şey olamaz. Bugün almakta oldukları emekli aylığı hariç 11 bin lira civarındaki maaşın yüksek olduğunu söylemek de doğru değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş 550 milletvekiline 11 değil 21 veya 25 bin lira maaş vermesi de doğal karşılanabilir. Bunun kararını verecek olan yine Yüce Meclis’in kendisi. Ancak Yüce Meclis bunu gizli kapaklı, başka bir yasanın kuyruğuna iliştirerek, kamuoyunun dikkatinden kaçırarak değil, açık açık tartışarak ve özel bir yasa ile yapmalı.O zaman da eleştirilse dahi bunun izahı da, anlaşılması da daha kolay olabilir.Mevcut durumda milletvekili emekli aylıklarında bir adaletsizlik olduğu doğru. Bugün bazı emekli milletvekilleri 800 -900 lira emekli aylığı alırken bazılarının aylığı 5000 - 5500 liraları buluyordu. Diyelim ki, bu dengesizliğin giderilmesi, makul karşılanabilir.Ama işin hiç makul olmayan yanı, bu rakamın 8 bin 50 lirada eşitlenmesi...Yani milletin, ortalama emeklisinin aylıkları 800 - 1200 lira arasında değişirken, vekillerinin emeklisinin 8 bin 50 lira alacak olması bugünkü tepkiye neden oluyor.İşte bu noktada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şike yasasını veto ederken dile getirdiği “ölçülülük” kriteri akla geliyor. Cumhurbaşkanı o yasa konusunda suç ve ceza arasındaki ölçülülüğe dikkat çekmişti.Bu konuda da milyonlarca işçi, memur ve Bağ-kur emeklisi, 800 lira gibi son derece düşük bir maaşla geçim savaşı verirken vekil emeklisine 8 bin 50 lira maaş verilmesi ölçülülük kriterlerini epey zorlayacak bir nokta.Şimdi acaba Cumhurbaşkanı “ölçü kaçmış” deyip yasayı geri gönderecek mi?Gül, bu konuda şimdilik bir açıklama yapmıyor, ancak Köşk çevrelerinden aldığım izlenime göre veto ihtimali kuvvetli...

Devamını Oku

İkinci açılım dönemi hazırlığı...

20 Aralık 2011

“PKK için artık yolun sonu çok yakın. Göreceksiniz Türkiye bu belanın üstesinden gelecek. Bölücü örgüt silah bırakacak, bırakmaya mecbur kalacak. Ondan sonra da Kürt sorununun çözümünün önü açılacak...”Çeyrek asırdan beri yetkililerden, siyaset adamlarından benzeri pek çok iddialı açıklama gelmişti. Son dönemde hükümet çevrelerinden bu tür iddialı açıklamalar sıklıkla yapılıyor.Uygulanmakta olan güvenlik ağırlıklı, sertlik siyasetinin, mücadele stratejisindeki değişikliklerin sebebi de buna bağlanıyor. Türkiye’nin uygulamakta olduğu yeni stratejinin sorunu kalıcı biçimde bitirmeye dönük büyük bir planın parçası olduğu ifade ediliyor.Herkes sonbaharda Kuzey Irak’a, Kandil’e yönelik kapsamlı bir kara harekatı beklerken Türk Silahlı Kuvvetleri ülke sınırları içerisinde bugüne kadar pek örneği görülmemiş, çok kapsamlı bir harekat yürütüyor. Öncelik sınır ötesi değil, ülke içinin temizlenmesine verilmiş durumda. Ülke sınırları içerisinde yıllardır bilinen PKK yuvaları teker teker imha ediliyor. Korunaklı mağaralarında kış uykusuna çekilmeye hazırlanan terörist unsurlar PKK’nın bugüne kadar alışık olmadığı etkin ve vurucu güç unsurları ile teker teker imha ediliyor.Özetle Güneydoğu dağlarında yürütülen askeri operasyonlar tüm hızıyla devam ediyor, içerdeki terör yuvaları birer birer yok ediliyor.Bir yandan da “şehir yapılanmasını çökertmek” gerekçesiyle, avukatlara, profesörlere, yayıncılara ve son olarak da gazetecilere uzanan bu dalgaların hangi somut delillere dayandığı konusundaki soru işaretleri giderek büyürken, hem Güneydoğu illerinde hem de metropollerde yoğun tutuklamalara yeni gözaltılar ekleniyor.Bugünkü tablo bu. Tam bir sertlik dönemi yaşanıyor.Oysa bir kaç yıl önce Türkiye çok farklı bir tablo için hazırlık yapıyordu.“Analar ağlamasın” sloganlarıyla başlatılan açılım kampanyası, Habur’daki “çadır mahkemesi” görüntüleri, barış umutları sanki tarih oldu.Oysa o günlerde kamuoyuna “barışın çok yakın olduğu” umutları pompalanıyor, açılım süreçleriyle Kürt sorununa köklü çözümler getirileceği söyleniyordu.Devletin resmi görevlileri, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın özel temsilcisi PKK ile pazarlık masasına oturup, barışı, silahsızlanmayı konuşuyordu.Şimdi ise silahlar konuşuyor?Türkiye neden bu noktaya geldi?“PKK ve ne yazık ki sivil siyasetin içindeki unsurların tutumları nedeniyle” diyor hükümet yetkilileri.Ve izlenmekte olan yeni stratejinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Başkanlığında yapılan MGK toplantılarında konuşularak kararlaştırıldığını söylüyorlar.Devletin en üst makamlarında hakim olan görüş şu:“PKK açılım sürecinde her şeyi çok farklı değerlendirdi. Devleti, devlet otoritesini çok hafife aldı. Bunu sadece PKK değil, sözde sivil siyasetin içinde olan unsurlar da göremedi. Devlete diz çöktürebilecekleri zehabına kapıldılar. Bazı il ve ilçelerde kamu otoritesini etkisizleştirmeye kalkıştılar. Özellikle son bir yıl içinde Türkiye’de hiçbir egemen devletin tahammül edemeyeceği gelişmeler yaşandı...”Bu ve benzeri görüş ve değerlendirmeler uzun süredir MGK toplantılarında dile getiriliyordu. Ancak özellikle seçimlerin hemen ardından Silvan’da gerçekleştirilen saldırı bardağı taşırdı ve operasyonlar için düğmeye basıldı.Bundan sonra ne olacak?Devletin en yetkili makamlarının ağzından söylenenlerin özeti şu:“Terör örgütü de ona destek olmaya çalışanlar da gerektiğinde devletin elinin ne kadar ağır olabileceğini yaşayarak anlayacaklar. Örgütün en azından yurt içindeki eylem kapasitesi çökertilecek. Silah bırakmaya mecbur edilecek...”Evet planın özeti bu. PKK silah bırakmaya mecbur edilecek, içerdeki ülkenin her karış toprağında kamu otoritesi tam olarak işletilecek ve bu aşamadan itibaren gerekirse PKK ile yeniden doğrudan veya dolaylı görüşmeler de başlatılabilecek. Açılım süreci yeni anayasa çalışmalarıyla birlikte hız kazanacak.Uygulanan sertlik politikasının sonucunda umulan, planlanan bu...

Devamını Oku

Bu tartışma bitmez

19 Aralık 2011

Tartışma yeni değil, Abdullah Gül seçildiği günden beri görev süresinin ne kadar olduğu tartışmalı.Yürürlükteki anayasa hükmüne bakılırsa 5 yıl. Ancak Abdullah Gül’ün seçimine esas olan anayasa hükümlerine göre ise 7 yıl.Hukuki yönden, anayasal açıdan gerçekten de tartışmalı bir konu. Ve bu tartışmayı başından beri canlı tutan, sürüncemede bırakan da Cumhurbaşkanı Gül’ün kurucusu, ilk başbakanı olduğu kendi partisi.2010 yılı Ekim ayında bu konuyla ilgili bir dost sohbetini hatırlıyorum...İki gazeteci arkadaşımla birlikte AKP’li iki önemli siyasetçiyle sohbet ediyorduk.Konu Cumhurbaşkanının görev süresi ile ilgili tartışmalara geldiğinde halen iktidar partisi içinde çok etkin olan AKP’li siyasetçi, bu konuda şunu söylemişti o gün:“Aslında bu tartışmaya (görev süresi) geçen hafta yasama yılını açış konuşmasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül noktayı koydu. Süre 5 yıldır...”Biz, konuşmasında Cumhurbaşkanı’nın görev süresine ilişkin bir cümlesini hatırlamadığımızı söylediğimizde ise şu yanıtı verdi:“Konuşma metnini dikkatli okuyun. Sayın Cumhurbaşkanı ‘Meclis’in görev süresi dört yıldır’ diyor. Meclis’in süresi 4 yıl ise Cumhurbaşkanının süresi de 5 yıldır...”Gerçekten de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 1 Ekim 2010’da yasama yılı açılışı nedeniyle Meclis’te yaptığı konuşmasının daha ikinci paragrafında şunları söylüyor:“Açılışını yaptığımız bu yasama yılı, demokrasinin iki temel mekanizmasının işlediği bir zaman diliminin ortasına geliyor. Öncesinde, siyasi tarihimiz açısından çok yönlü anlamları olan bir referandum gerçekleştirildi. Yasama yılının sonrasında ise milletvekili genel seçimi yapılacak...”Evet, Meclis henüz seçim kararı almış değil ama Cumhurbaşkanı Gül, Anayasa’daki 4 yıl hükmünü dikkate alarak en geç 2011 yılı Temmuz ayında genel seçimlerin yenileneceğini söylüyor.Özetle Cumhurbaşkanının görev süresi ile ilgili tartışma, “yazılmamak kaydıyla” yapılan sohbetlerde konuşulmasına rağmen üç seneden beri bir türlü sonuçlandırılamıyor. Çünkü bu konuda çok kesin hukuki değerlendirmelere sahip olan AKP’liler bile açıkça değil, ancak “yazılmamak kaydıyla” ifade edebiliyorlar.Çünkü biliyorlar ki bu konuda son sözü Başbakan Tayyip Erdoğan söyleyecek.Bu süre tartışmalarının Cumhurbaşkanı Gül’ün son derece canını sıktığını, kendisine ve makama karşı saygısızlık addettiğini bilmesine karşın Erdoğan geçen haftaya gelinceye kadar konuya hiçbir şekilde müdahil olmadı. Tartışmaları izlemekle yetindi ve etrafına, yakın çevresine en küçük bir sinyal vermedi.Erdoğan nihayet geçen hafta, “5 yıl” mı, “7 yıl” mı diye papatya falına dönen tartışmaya kendi açısından noktayı koydu:“Bize göre Cumhurbaşkanı’nın görev süresi 7 yıl...”Ama mesele kapanmadı. Aksine tartışma daha da alevlendi. Muhalefet ayağa kalktı. Bugün CHP de MHP de BDP de Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin 5 yıl olduğu konusunda son derece ısrarlı.Sürenin 7 yıl olduğunu cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin esasların düzenleneceği yasa ile hüküm altına almak da sorunu çözemeyebilir. Aksine tıpkı 2007’de olduğu gibi meselenin Anayasa Mahkemesi’ne taşınması gündeme gelebilir...Belki de tek çıkar yol 2007’de alelacele yapılan anayasa değişikliğinde ihmal edilen geçici maddeyi şimdi Meclis’ten geçirmek olabilir. Yani, 5 yıllık sürenin görevdeki cumhurbaşkanı için bağlayıcı olmayacağına ilişkin bir anayasa değişikliği...

Devamını Oku

Siyasi hesaplar, kaygılar ve yargı...

12 Aralık 2011

Tartışmalı şike yasası ikinci defa Çankaya’nın onayında. Yasada hiçbir değişiklik yapılmadığı için Anayasa gereği artık Cumhurbaşkanı Gül’ün önünde tek seçenek var; imzalayıp, yayımlatmak.Muhtemelen bugün yarın hem bedelli askerlikle ilgili yasa hem de şike yasası Gül’ün onayı ile yürürlüğe girecek. Ama özellikle de şike yasası ile ilgili siyasi ve adli tartışmanın bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor.Aslında tartışmanın siyasi tarafıyla ilgili iktidar partisinden itirazını açıkça devam ettiren tek milletvekili kaldı. Şamil Tayyar, hiçbir korku ve kaygı taşımaksızın doğru bildiği yoldan yürümeye, doğru bildiklerini söylemeye devam ediyor. Her gün bir gazete ve televizyonda görüşünü çekinmeden açıklıyor Tayyar.Parti grubunun üçte ikisinin kendisi gibi şike yasasındaki değişikliğe karşı olduğunu söylüyor Şamil Tayyar. Ama görünürde böyle bir muhalefet, karşı çıkış yok. Acaba diğer milletvekilleri korkudan mı sesini çıkaramıyorlar? Belki bazıları öyle. Bu yasa AKP içinde başka milletvekillerinin de pek içine sinmiyor olabilir fakat bunların sayısının da öyle abartıldığı kadar yüksek olmadığı anlaşılıyor.Yasa değişikliğine asıl karşı çıkış AKP içinden çok AKP’yi destekleyen bazı çevrelerden ve yazarlardan geliyor.Ve bu karşı çıkışın gerisinde de öyle söylendiği gibi “6 veya 8 ay önce çıkarılan yasa daha mürekkebi kurumadan değiştirilir mi”, “Bu yargıya müdahaledir” türünden gerekçeler yatmıyor.Çünkü çıkarılan bir yasanın mürekkebi kurumadan değiştirilmesi ilk kez yaşanmıyor. Daha önce de bunun sayısız örnekleri yaşandı ama kimse itiraz etmedi. Örneğin, ihale yasasında bugüne kadar sayısız değişiklik yapıldı ama, “bu değişiklikler niye yapılıyor, birilerine menfaat mi sağlanıyor?” diye sormak kimsenin aklına gelmedi.Şimdi şike yasası ile ilgili soruluyor olmasının arkasında başka kaygılar yatıyor. Bugünkü tartışma ve kavga görünürde şike yasası değişikliği üzerinden yürütülüyor ama değişikliğe karşı çıkışın asıl sebebi, bu düzenlemenin başka davalara emsal olabileceği kaygısı.Yani Ergenekon ve Balyoz gibi önemli siyasi davalarla ilgili de benzeri düzenlemelerin yolunun açılabileceği kaygısı bu çevreleri harekete geçirmiş durumda.Öyle ya, ya Meclis yarın da en azından tutuklu milletvekilleri ile ilgili bir formül üzerinde uzlaşma yolu aramaya kalkarsa, ardından kimilerinin tutukluluk süresi 4 -4,5 yılı bulan Ergenekon ve Balyoz sanıkları salıverilmeye başlarsa ne olacak?Açıkça dile getirilmese de asıl kaygı bu. Bu gelişmelerin “özel yetkili” hakim ve savcıların azim ve kararlılığını kırabileceği ihtimali... Hatta şu çarpıcı tesadüfler de çok ilginç:- Şike yasasında değişiklik öngören yasa Cumhurbaşkanı’nın incelemesindeyken özel yetkili savcılık, iddianamesini alelacele tamamlayıp mahkemeye gönderiyor ve bu arada örneğine pek rastlamayacak biçimde aynı gün iddianame içeriği özet olarak kamuoyuna açıklanıyor.- Vetonun ardından Meclis yasayı yeniden görüşmeye başlıyor. Adalet Komisyonu’nda aynen kabul edilip Meclis Genel Kurulu gündemine geldiği gün ilgili mahkeme iddianameyi kabul ettiğini duyuruyor.Bu belki büyük bir tesadüf. Ama belki de bu yolla yargı, “Bu şike olayı en az Ergenekon kadar vahim, yasayı değiştirip cezaları hafifletmeyin” mesajı vermek istiyor.Yakın zamana kadar iktidar partisi sözcülerinin en büyük şikayeti yargının tarafsızlığı konusundaydı. Peki, bugün özellikle de “özel yetkili” yargı ne kadar tarafsız?

Devamını Oku

‘Karakolda kadına dayak ne demek?’

10 Aralık 2011

Cumhurbaşkanı Gül, VATAN’ın ‘Karakolda kadına şiddet’ haberi için “Şaşırdım, çok üzüldüm. Bir erkeğin en büyük ayıbı kadına dayak. Hele ki polisin böyle bir şey yapması kabul edilemez. Yakından takip edeceğim” dediCumhurbaşkanı Abdullah Gül, VATAN’ın, “Karakolda kadına şiddet” haberi için, “Şaşırdım, çok üzüldüm” dedi. Gül, karakolda polisin böyle birşey yapmasının kabul edilebilir bir durum olmadığını belirterek, konunun yakın takipçisi olacağını söyledi.Gül: Çok üzüldüm9 Aralık “Dünya İnsan Hakları Günü’nde” VATAN’ın ele geçirdiği kamera kayıtlarını yayınladığı karakolda polisler tarafından feci şekilde dövülen kadın görüntüleri, Çankaya Köşkü’nün gündemine de girdi. Cumhurbaşkanı Gül, 4. Dünya Siyaset Konferansı’na katılmak için gittiği Avusturya’nın Başkenti Viyana’dan dönüşünde uçakta bulunan gazetecilerin sorusu üzerine konuya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:“Okudum. Haberi gördüm. Getirdiler bana. Şaşırdım, çok üzüldüm. Vahim bir olay. Döndükten sonra çok yakından ilgileneceğim. İşkence ve dayağı Türkiye’nin gündeminden silmeye çalıştığımız bir dönemde kadına hem de karakolda dayak ne demek? Bu konunun yakından takipçisi olacağım. Döner dönmez ilgililerle konuşacağım. Bir erkeğin en büyük ayıbının kadına dayak olduğunu ben daha önce de söylemiştim. Hele ki polisin böyle bir şey yapması kabul edilebilir bir durum değildir.”İKİ BAKAN EL KOYDU...Belgeleri yollayınİzmir’de bir eğlence merkezinde gözaltına alınan ve götürüldüğü karakolda iki polisten dayak yiyen Fevziye Cengiz’in görüntüleri kamuoyunda infial yarattı. VATAN’ın haberinden sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile İçişileri Bakanı Naim Şahin İzmir Emniyeti’nden olayla ilgili rapor istedi.Günay tepki gösterdi: Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da olaya tepki gösterdi: “İşkence ve kötü muamelenin kökünü kuruttuk diyemem ama önemli ölçüde azalttık. Bu konuda Sayın Başbakan başta hepimiz çok dikkatliyiz. Herhangi bir vatandaşımıza karşı herhangi bir kamu görevlisinin hiçbir şekilde kötü muamele yapma hakkı yoktur. Karakollar sadece tutanak tutar. Bunu dikkatle takip edeceğim.”CHP’den soru önergesi: CHP Genel Başkan Yardımcısı Birgül Ayman Güler de dayak olayını TBMM’ye taşıdı. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin tarafından yanıtlanması istemiyle soru önergesi verdi. CHP’li Tanrıkulu da kınadı: CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, karakolda dayak olayını kınadı: “AK Parti döneminde kadına yönelik şiddet azalmak yerine 9 yılda yüzde bin 400 arttı. İzmir’de bir kadını ellerini kelepçeleyip dövmek nasıl bir insanlıktır? Sonrasında dayak yiyen kadına, ona şiddet uygulayan polislerden daha fazla ceza istemek de nasıl bir aklın ürünüdür?”

Devamını Oku

Doğrusu futboldan biraz soğudum

9 Aralık 2011

Viyana yolunda konuşan Cumhurbaşkanı, ‘şike yasası’nı değerlendirdi,Başbakan Erdoğan’ın sağlık durumuyla ilgili geniş bir açıklama yaptı...Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “4. Dünya Siyaset Konferansı”nın açılış oturumuna katılmak üzere Viyana’ya giderken, uçaktaki gazetecilerle sohbetinde doğal olarak ilk gündem maddesi, şike ve futbol oldu. Ama sohbet elbette bu konuyla sınırlı kalmadı. Başbakan Erdoğan’ın sağlık durumu ile ilgili en geniş, en sağlıklı açıklama, dün uçakta Cumhurbaşkanı’ndan geldi. Uçakta ayrıca faili meçhul cinayetler soruşturmasından teröre, yaşayıp yaşamadığı hâlâ aydınlanmayan Yeşil’den AB’deki krize kadar pek çok konuda soru yönelttiğimiz Gül’ün yanıtları şöyle:- GS-FB maçını izlediniz mi?İlk yarısını izledim. Bir ziyarete gidecektim, ikinci yarısını radyodan takip ettim.- Futbola eski ilginiz var mı?Doğrusu biraz soğudum. Futbol Federasyonu yöneticilerine de beni ziyaretlerinde söylemiştim. Ama yine de hafta sonları bizi dinlendiren, kafamızı dağıtan şey bu. Trabzonspor üst tura çıkamadı. Trabzon’a üzüldüm. Fransa’da berabere kaldılar. Ama Inter herkese yenildi, nasıl bir üst tura çıktı anlamadım.- Inter, CSKA Moskova maçına 7 eksikle yedek takımla çıkmış...Esas şike yasası onlara lazım.- Şike yasasını veto ettiniz...Kamuoyunda büyük bir ilgi vardı anayasal demokrasilerde kurumlar ve kurallar vardır. Onların başındakilerin yetkileri açıkça ortaya konmuş durumdadır. Burada ilişkiler medeni ve demokratik olgunluklar içinde gelişir. Önemli olan budur. Ben bu süreçte vicdani kanaatimi paylaştım. Benim sözüm bundan sonra bitiyor. Nihayetinde yasayı kanun koyucu olarak TBMM yapıyor. Ancak “ceza siyaseti” diye bir şey de var. Onu da belirleyecek olan parlamentodur. Burada ülkenin şartları, uluslararası şartlar da dikkate alınır...- Yasanın aynen iade edileceğini düşündünüz mü? Sayın Arınç, “Bir daha kimse getirmeye cesaret edemez” dedi.Ben siyasetçi tepkilerini yorumlayamam. Onların şartları ayrı. Ama ben yasayı iade ederken niye gönderdiğimi açıklayıp, tavsiyelerde bulundum. Ona göre yasayı yeniden yapın diye gönderdim. TBMM’yi daima ülkenin, milletin kalbi olarak gören ve önemseyen biri olarak bu konuda çok dikkatliyimdir. Bunu herkes bilir. Parlamento oturur konuşur. Bundan sonra, takdir yetkisini kullanacakları, onların bileceği bir iş. Bundan dolayı memlekette olağanüstü durum çıkarmaya gerek yok.- Aynen iade eğilimi sizde burukluk yarattı mı?Ben ne düşündüğümü açıkça anlattım. Bundan sonra kurallar ne ise o işler. Önemli olan sürecin, medeni biçimde ve demokratik olgunluk içinde gelişmesi.-Anayasa’ya aykırılık söz konusu mu?Nasıl çıkacak bilemiyorum. Bu bir anayasal mesele mi, değil mi? Ona Köşk’teki hukukçularım bakar ve söylerler...- İnatlaşma, restleşme algısı da oluştu...Yok öyle şey.- Burukluk oluştu mu?Yok açıkçası. Onun için demokratik olgunluk ve medeni ilişkiler çerçevesi dedim. Vicdani kanaatimi paylaştım.- Veto sonrası Gül ekibi, Erdoğan ekibi yorumları yapıldı. AK Parti’de çatlak oluştuğu söylendi. Siz, parti siyasetinden gelen bir isimsiniz. Böyle bir şey var mı?Bu konularda dikkatli olmak zorundayım. Ama ben yenilikçi hareketin başlatıcısıyım, partinin kurucusu, ilk Başbakanıyım, Dışişleri Bakanıyım. Ama bunları siyasi dedikodu olarak görürüm. Onun ötesinde bir şey söyleyemem. Sorumluluğum bunu gerektirir.- Size veto etmeniz yönünde AK Parti’den veya dışarıdan telkin geldi mi?Hiçbir partili, bakan, milletvekili veya muhalefetle konuşmadım- Şamil Tayyar size mektup gönderdi..Devamlı o tür mektuplar geliyor. Hukuk servisi bakıyor.- Şike konusunda TBMM ‘de grubu bulunan partiler uzlaşıyor. Ama yeni anayasa, tutuklu vekiller konusu ve uzun tutukluluk süreleri meselesi de var. Öncelik şikeye verildi...Bu, vicdanlarda yeri olan, güçlü bir soru. Ama ben bu konuda 1 Ekim’deki Meclis konuşmam dahil çok şey söyledim. Artık bir şey söylemek istemiyorum.Kanaatimi kullandım, farklı anlamlar çıkarmak doğru değilAVUSTURYA Cumhurbaşkanı Heinz Fischer’in davetlisi olarak Viyana’da düzenlenen Dördüncü Dünya Siyaset Konferansı’nın açılış oturumuna katılacak olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün, İstanbul’dan Viyana’ya hareketinden önce gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gül, veto ettiği şike yasası ile ilgili olarak tekrar kendisine değişmeden gelirse alacağı tavırla ilgili olarak sorulan soruya, kanun yapıcının Meclis olduğunu belirterek, şöyle dedi: “Ülkemiz demokratik bir ülkedir. Anayasal demokraside kurumlar var ve kurumların yetki ve sorumlulukları açık bir şekilde ortaya konuluyor. Bunlar arasında da gayet medeni bir ilişki çerçevesinde, demokratik olgunluk çerçevesinde uygulamalar gerçekleşiyor. Bu uygulamalar içinde bahsettiğiniz yasa ile ilgili benim kanaatlerim ve görüşlerim kamu oyununda bildiği gibi açıktır. Bu çerçeve içerisinde o yetkimi kullanarak bir kez daha görüşülmesi için meclise gönderdim. Şimdi kanun yapıcı meclistir, parlamentodur. Meclis kanaatini kullanacak. Bunlardan farklı anlamlar çıkartmak doğru değildir. Meclis’ten ne çıkacak ona bakacağız. Memleketin bu günkü huzurunu kaçırmak gibi düşünce içerisine kimsenin girmemesi gerekir.”Belgeleri inceletiyorumGül, Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili olarak son günlerde çıkan haberler için sorulan bir soruya ise şu cevabı verdi: ”Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ailesi kendilerine bazı belgelerin ulaştığını söylediler. Belgeleri bana verdiler ve ben de onları inceletiyorum.”Benim alanım değilBir gazetecinin “Görev sürenizin 2014 yılında dolması ile birlikte bir daha aday olup olmayacağınız yönünde bazı tartışmalar var” sorusu üzerine Gül, “Bunu başkaları düşünecek benim alanım değil” diyerek yanıtladı.Her şey temiz testle temiz- Başbakan’ın sağlık durumu nasıl? Çok speküle ediliyor. Durumun kötü olduğunu iddia edenler de var...Hayır, hayır. Çok şükür iyi. Ameliyat sonrası da gördüm. Doktorlarıyla da konuştum. En ufak tereddüde yer vermeyecek şekilde testler yapıldı. Her şey temiz, testler temiz. Önlem almayla ilgili bir operasyondu. Doktorlar ihmal etmek istemedi. Tabii ki hepimiz gibi şikayetleri söz konusu. Ama şunu bütün samimiyetimle ve inandırıcılığımla söylüyorum ki herkesin başına gelebilecek ama hiçbir sıkıntı ve tedirginliğe mahal bırakmayacak bir durumu var. Başbakan’a kalsa o bu hafta çalışmaya başlar. Sadece bir dinlenme dönemi. Evde doktor falan yok. Ameliyat sonrası bir iki gün kontrole geldiler, o kadar. Şu anda evinde çalışıyor. Kendisine acele etmemesini söyledim. Ama herkese söylüyorum. Ameliyat olan bir insanın birazcık dinlenmesinden normal bir şey olamaz. Gerçekten Sayın Başbakan’ın kaygı duyulacak sağlık sorunu söz konusu değil.Türkiye arınıyor- PKK ve KCK’nın iç içe geçtiği yönünde sizin de tespitiniz var mı?Geceleri 50-100 kişi sokağa çıkıyor, molotofla otobüsleri etrafı yakıyorsa, bunlar bireysel mi, arkasında birileri var mı, bunu bulup çıkarmak güvenlik güçlerinin görevi. İddianame bekleniyor. Kimin tutukluğu devam edecek kim serbest bırakılacak belli olacak. Ama ortada bir şey var gibi görünüyor.- Faili meçhuller dosyası yeniden açıldı...Kim yanlış yapıyorsa yanına kar kalmıyor. Araştırılmasının önemli yanı bundan sonrası için caydırıcı olması. Ama intikam duygusu ile değil hukuk sistemi içinde aydınlatılması geleceğin temiz olmasını garanti ediyor. Bu bir arınmadır. Biz o olayları hep beraber yaşadık, dedelerimizden duymadık. Ama yapanın yanına kalırsa, alan müsait gibi bir nevi azmettiriciliğe dönüşüyor, caydırıcılık gidiyor. Türkiye arınıyor.- PKK’ya yardım eden işadamları ile ilgili yıllar önceki MGK’larda infaz karar alındığı iddia ediliyor...Böyle bir şey olmaz. Hukuk dışı davranış içinde şunu yapın denmez. Eskiden de böyle bir şey olmazdı.- Yeşil yaşıyor mu?Kişi takip etmek benim işim değil.- MİT’e sordunuz mu?Sorarız...Avrupa zorlu süreçten geçiyor - AB’nin yaşadığı kriz karşısında Türkiye’de aşırı özgüvenli yorumlar yapılıyor...Hiç hoş değil. Unutmayalım bugün bizim kişi başına milli gelirimiz 10 bin dolar iken o AB’de kişi başına milli gelir 30-40 bin dolar. Bunu yakalamamız için 2023’e kadar yıllık yüzde 10 büyümemiz lazım. Bizim her sene yüzde 10 büyümemiz onların iyi olmasına bağlı. Kaldı ki ekonomide bugün geldiğimiz noktada AB uyum sürecinin olumlu etkisini göz ardı edemeyiz. Bizim, AB’nin engellerine takılmadan fasılları kendi içimizde tamamlamamız ve açığı süratle kapatmamız lazım. AB zorlu süreçten geçiyor ama batacak değil. Ne yapıp yapıp çözüm bulacaklar. Bugün yaşananlar konjonktürel.

Devamını Oku

Şike yasası AKP’yi çatlatıyor mu?

8 Aralık 2011

Başkent siyasetinde bütün bu olup bitenlerin tek nedeni var; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın geçirdiği sindirim sistemi operasyonu nedeniyle İstanbul’daki evinde istirahat ediyor olması.İki haftadır partisinin olağan grup toplantılarında konuşamıyor, günlük gelişmelerle ilgili kısa açıklamalarını da yapamadığı için şu anda siyasete ayar verme, parti grubuna yol ve kısa vadeli hedef gösterme imkanından yoksun.İşte Ankara’da yaşanmakta olan küçük çaplı çalkantının ana nedeni bu. Bunun dışında yapılan spekülasyonların, yorum ve değerlendirmelerin, çatlama, patlama senaryolarının tümü boş...Elbette AKP’de hiçbir şey olmuyor değil. Ufak tefek aykırı sesler çıkıyor. Ama bu öyle sanıldığı gibi bir çatlak veya çatlama habercisi değil. Münferit hadise...Olay, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün önce kısa bir açıklama yapıp ardından da şike yasasını veto etmesiyle başladı.Şike yasası değişikliği konusunda AKP’de Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın ön planda gözüktüğü bir kaç kişilik muhalefet başından itibaren vardı.Tayyar, değişiklik yasasının veto edilmesi için Cumhurbaşkanı Gül’e mektup yazmış, çeşitli gazete ve televizyonlara yaptığı açıklamalarla da yeni düzenlemeye karşı kamuoyu oluşturmaya çalışmıştı. Mücadelesini şimdi de sürdürüyor.Ancak dikkate değer asıl gelişme, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç başta olmak üzere AKP’nin önde gelen bazı isimlerinin veto haberi üzerine yaptıkları ilk değerlendirmeler oldu.Bu değerlendirmeler, hep “Cumhurbaşkanının bir yanlışı önlediği”, veto ile birlikte bu tasarının artık öldüğü, değişikliğin bir daha gündeme gelmeyeceği yönündeydi.Örneğin Arınç’ın şu ifadeleri son derece çarpıcı:“Sanıyorum bu gerekçeler (Cumhurbaşkanı’nın veto gerekçeleri) doğrultusunda artık siyasi partilerden hiçbir temsilci, bu kanunun tekrar çıkartılması için bir gayret göstermeyecektir... Kamuoyunun bu konudaki baskısı nedeniyle sanıyorum ki hiçbir milletvekilinin bu kanunu tekrar Meclis Genel Kurulu’na getirmeye cesareti yetmeyecektir...”İşte Arınç’ın bu açıklamasının duyulduğu saatlerde Başbakan Erdoğan Spor Bakanı Suat Kılıç’ı telefonla arayıp Kısıklı’daki evine çağırdı.Kısa görüşmenin ardından şu talimatı verdi: Muhalefetin de desteği devam ediyorsa aynen geri gönderin...Sonrasında da AKP’nin Grup Başkanvekilleri Mustafa Elitaş ve Nurettin Canikli’nin malum açıklamaları geldi.Erdoğan’ın direktifleri doğrultusunda yasa bugün Adalet Komisyonu’nda görüşülüp aynen kabul edilecek. Pazar günü de Genel Kurul’da görüşülecek ve Meclis süreci tamamlandıktan sonra Cumhurbaşkanı Gül’ün onayına gidecek.Evet, bir yanda Başbakan Erdoğan’ın verdiği direktif ve grup başkanvekillerinin açıklamaları, diğer yanda da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün tutumu ve Bülent Arınç başta olmak üzere partinin ağır toplarının aksi yöndeki çıkışları...İşte, “AKP çatlıyor”, “isyan dalgası yayılabilir”, “Çankaya kavgası erken başladı” türünden spekülasyon ve senaryolara neden olan tablo bu.Oysa Başta Arınç’ın aksi yöndeki açıklamaları olmak üzere AKP’den çıkan farklı sesler bu partide herhangi bir çatlağın habercisi falan değil. AKP’nin çatlamasını, partide isyan çıkmasını bekleyenler yine hayal kırıklığına uğrayacaklar, en azından bu olayda umduklarını bulamayacaklar.Şamil Tayyar’ın tutumu belki biraz farklı. O gerçekten de yasa değişikliğine karşı mücadele veriyor.Ama Bülent Arınç da diğer parti büyükleri de Başbakan’dan zamanında net sinyal alamadıkları için futbol deyimiyle ofsayta düştüler.Başbakan Erdoğan muhtemelen haftayla Salı günü grup toplantısı yapacak. O zaman AKP grubunun tam bir birlik, bütünlük ve disiplin içinde olduğu net biçimde görülecek.Durum bundan ibaret.Bugünkü hal, tıpkı öğretmenin derse gecikmesi durumunda sınıfta yaşanan ufak tefek karmaşa ve yaramazlık tablosuna benziyor.

Devamını Oku

AKP’nin Gül’e resti mi?

6 Aralık 2011

AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, önceki gün vetoya karşı ilk çıkışı yapmıştı.Muhalefetle uzlaşarak ortak çıkardıkları şike yasası konusunda muhalefete çağrıda bulunarak “İmzanızın arkasında duracak mısınız?” diye sormuştu Elitaş.CHP’nin de MHP’nin de yanıtı gecikmedi.Veto konusunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü eleştiren her iki muhalefet partisi de iktidar partisinin yasayı aynen Meclis’e getirmesi durumunda destek vereceklerini açıkladı.Ancak, Elitaş’ın bu açıklamasına rağmen kafalarda soru işareti vardı. Bu çıkış acaba Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde mi yapıldı? Yani AKP’nin kurumsal duruşunu mu yansıtıyor, yoksa Elitaş’ın kişisel bir görüşü mü?Dün diğer Grup Başkanvekili Nurettin Canikli’nin açıklaması ile durum netleşti. Herkes anladı ki, AKP Cumhurbaşkanının veto ettiği şike yasasının arkasında duracak.Grup Başkanvekillerinin bu çıkışının Başbakan Erdoğan’ın onayı ve direktifi dahilinde olduğundan kimsenin kuşkusu kalmadı.Peki bu tutum AKP Grubunun Cumhurbaşkanı ile restleşmesi biçiminde yorumlanabilir mi?Kestirmeden cevap vermek gerekirse kesinlikle “hayır”.Evet Cumhurbaşkanı’nın AKP çoğunluğunun oylarıyla yasaları veto etmesi çok alışılagelmiş bir durum değil. Çünkü veto, Gül’ün sık başvurduğu bir yöntem değildi. Ama yine bu bir ilk de değildi. Bugüne kadar üç yasayı daha veto etmişti. O vetolar konusunda aynen geri gönderme gibi bir durum sözkonusu olmamıştı. Cumhurbaşkanı’nın belirttiği gerekçeler doğrultusunda yasalarda gerekli düzeltmeler yapılmıştı.Şimdi ise değişiklik yapılmayacağı, yasanın aynen iade edileceği anlaşılıyor.Bunda da anormallik yok.Bu son gelişmeyi anlamlı kılan fark, Meclis’in uzlaşma ile çıkarabildiği ender yasalardan birinin veto edilmesi. Meclis, doğru yaptığına inanıyorsa elbette yaptığı yasanın arkasında durabilir.Bundan Cumhurbaşkanı’nın alınganlık göstereceği de sanılmamalı. Çünkü, AKP’nin ne Cumhurbaşkanı ile ne de veto dahil tasarrufları ile ilgili en ufak bir sorunu yok.AKP sözcülerinin son birkaç günden beri veto konusunda yaptıkları açıklamalar çelişkili gibi gözükebilir. Ancak AKP de Cumhurbaşkanı’nın veto yetkisini kullanmış olmasından rahatsız değil.Dün konuştuğumuz bir AKP yöneticisi bu konuda şunları söylüyor:“Sayın Cumhurbaşkanımız takdir yetkisini kullanmıştır. Haklıdır, önüne gelen her yasayı noter gibi onaylayacak değil elbette. İnceleyip geri gönderebilir. Bu son yasayı geri gönderdi. Ama bizim görüşümüz değişmedi. Şimdi muhtemelen Meclis bu yasayı, virgülüne dokunulmadan aynen iade edecek. Bu Sayın Cumhurbaşkanı’na karşı saygısızlık olarak yorumlanamaz...”Önümüzdeki hafta muhtemelen veto edilen şike yasası öncelikli olarak komisyonda görüşülecek ve yine AKP, MHP ve CHP’nin oyları ile kabul edilip Genel Kurul gündemine indirilecek. Genel Kurul’da da kısa sürede görüşmelerin tamamlanıp onay için tekrar Köşk’e sunulacak. Bu aşamadan sonra Cumhurbaşkanı’nın yasayı onaylamaktan başka yapabileceği şey kalmıyor. Eğer anayasaya aykırı olduğu kanaatini taşıyorsa Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açabilir. Ama bu da zayıf bir ihtimal olarak değerlendiriliyor.Meclis, şike yasası konusunda sergilediği bu hassasiyeti ve uzlaşmayı acaba cezaya dönüşen uzun tutukluluk süreleri için de gösterebilecek mi? Tutuklu milletvekilleri için de ortak bir çözüm arayışına girilebilecek mi?Ne yazık ki bu yönde bir belirti henüz yok...

Devamını Oku