Anakara’da son günlerde bir yandan siyasi hava sertleşip, liderler arasında gerilim ve kavgacı üslup yükselirken diğer yandan da iktidar odaklarında özellikle bazı siyasi davalar ve uzun tutukluluk süreleri konusunda rüzgar karışık yönlerden esiyor.
Bunun farklı nedenleri olabilir. Ancak özellikle geçen hafta emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “terörist” suçlamasıyla tutuklanıp Silivri’ye gönderilmesi ve ardından gelen tartışmalar, Ankara’nın havasında, yargı, özel yetkili yargı ile ilgili değerlendirmelerinde ciddi farklılıklar oluşmaya başladığının ipuçlarını veriyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Başbuğ’un tutuklanmasına verdiği ilk tepkide sergilediği tutuklamaya karşı tutum önemliydi. Başbakan Erdoğan’ın Başbuğ’un tutuklanmasına karşı çıkışının ardından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, çok daha net bir tutum ortaya koydu.
Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanıp cezaevine gönderilmesiyle tartışma yeniden alevlendi. Üstüne bir de Anamuhalefet Partisi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında Silivri Savcılığı’nın fezleke düzenlemesi konuyu siyasetin bir numaralı gündem maddesi haline getirdi.
Her hafta salı günleri olduğu gibi dün de yine TBMM’de siyasi parti başkanlarının haftalık olağan şov günüydü. Partilerin grup toplantılarındaki ana tema, İlker Başbuğ’un tutuklanması ve yargı tartışmalarıydı.
CHP Genel Başkanı Kemal kılıçdaroğlu, Silivri Savcılığı’nın hakkında hazırlayıp dokunulmazlığının kaldırılması için Meclis’e gönderdiği fezleke konusunda çok sert, çok ağır ifadelerle hükümete ve yargıya yüklendi.
Tabii bütün bu sert tartışmalar devam ederken diğer yandan Meclis’in rutin gündemi de yürüyordu. Anayasa Komisyonu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi ile ilgili tartışmayı sonlandıracak formül üzerinde çalışıyordu.
“Kaderin cilvesi...”
Türkçe’de çok kullanılan bir söz. Ve son zamanlarda özellikle de hukuk ve yargı alanında kaderin garip cilvelerini çokça yaşıyor ülkemiz.
Taze bir örnek:
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in geçen hafta perşembe günü Milliyet’te demeci yayınlandı:
Ana siyasi aktörler yeni yıla çok sert giriş yaptılar, önceki günkü grup konuşmalarıyla.
Meclis’e, siyasete tam anlamıyla bir sertlik ve gerilim havası hakim oldu. Uludere faciası üzerinden yürütülen siyasi gerilim, siyasetteki yumuşama, barış ve istikrar beklentilerini ters yüz etti.
Meclis’te önceki gün yaşanan sert tartışmaları, gerilimi BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la konuştuk. Başbakan’ın tutumundan, üslubundan yakınıyor Demirtaş ve şunu söylüyor:
“Oysa böylesi açılı, olumsuz ortamlardan da hayır çıkarılabilir. Ama bunun için güçlü bir siyasi irade gerekiyor. Medya üzerinden konuşmakla, hakaret etmekle bir yere varılamaz. Başbakan Erdoğan, çözüm üretmek yanlısı görünmüyor, üslubunda ‘nereden incelirse orda kopsun’ resti var. Oysa Uludere’de yaşadığımız bu acı olay bile fırsata çevrilebilirdi. Ama Başbakan bizi suçlama, bize hakaret etme yoluna gitti...”
Uludere faciası ülkenin ve siyasetin gündemini darmadağın etmiş durumda. Şimdi siyaset bu facianın, bu ağır insanlık dramının faturasının kime kesilmesi gerektiğini tartışıyor. Bir yandan ölen masum insanların arkasından gözyaşı döker gibi yapılıyor ama bunu siyasi ranta dönüştürme gayretleri de dikkatten kaçmıyor.
BDP bu faciayı fırsat bilip, tabanını genişletmek gayretlerini sonuna kadar kullanıyor. CHP ve MHP hükümet politikalarını ağır ifadelerle eleştirmekteki haklılığının kanıtı olarak görüyor, gösteriyor.
AKP ve Başbakan Tayyip Erdoğan da bu olay üzerinden bir yandan BDP’yi bölücülükle suçlarken diğer yandan da Mustafa Muğlalı üzerinden 70 yıl önceki tek parti yönetimini, İnönü CHP’sini yerden yere vuruyor.
Ve bütün bu siyasi polemik, affedilmez bir hata (istihbarat veya sevk ve idare hatası) sonucu bombalanıp öldürülen 35 masum insanın cenazeleri ardından yapılıyor.
Tartışmanın en önemli tarafı kuşkusuz “istihbarat” yanılgısı...
Yanılgı, yanlış istihbarat veya yanlış değerlendirme var mı yok mu? Bu konuda kafa karıştırıcı bir tartışma devam ediyor.
PKK terörü, terörle mücadele ve asker konularında sarsıcı haberleri hep birinci elden vererek bu alanda referans gazete niteliği taşıyan Taraf gazetesi iddiasında ısrarlı. Yanıltıcı istihbarat MİT’ten geldi, diyor Taraf yazarı Mehmet Baransu...
Gazeteler de tıpkı diğer şirketler gibi zaman zaman el değiştiriyor. Birileri kuruyor, geliştirip büyütüyor, itibar kazandırıyor, bir süre sonra ekonomik veya başkaca sebeplerle diğer bir sermaye sahibine satıyor.
Türk basının yakın tarihinde bunun iyi ve kötü çok sayıda örneği var. (Nedense 30 yılı aşan meslek hayatım boyunca ben kendimi hep kötü örneklerin içinde buldum).
Son örnek bizim gazetemiz Vatan’ın ve
Milliyet’in el değiştirmesi.
Milletvekili maaşları ile ilgili sevimsiz tartışma devam ediyor. Dün son olarak Meclis Başkanı Cemil Çiçek de açıklama yapma gereği duydu.
Doğal olarak Meclis’in itibarını ve milletvekillerini, yeni maaş düzenlemesini savunuyor Cemil Çiçek. “Maaş zammının geceyarısı çıkarıldığı” haberlerine içerlemiş. Sözkonusu yasal düzenlemenin daha erken bir saatte yapıldığını söylüyor.
En çok da işin başında ortak uzlaşmaya “evet” deyip şimdi itiraz eden CHP yönetimine ve Ertuğrul Günay başta olmak üzere yüksek maaşları eleştiren milletvekillerine sitem ediyor Çiçek.
Özellikle de CHP başta olmak üzere siyasi partilere “sorumluluktan kaçmayın” demeye getiriyor Meclis Başkanı: