Faciadaki ihmal ve zaaflar

Haberin Devamı


Tartışmanın en önemli tarafı kuşkusuz “istihbarat” yanılgısı...

Yanılgı, yanlış istihbarat veya yanlış değerlendirme var mı yok mu? Bu konuda kafa karıştırıcı bir tartışma devam ediyor.

PKK terörü, terörle mücadele ve asker konularında sarsıcı haberleri hep birinci elden vererek bu alanda referans gazete niteliği taşıyan Taraf gazetesi iddiasında ısrarlı. Yanıltıcı istihbarat MİT’ten geldi, diyor Taraf yazarı Mehmet Baransu...

Başbakan Tayyip Erdoğan ve MİT iddiayı yalanlıyor ama Taraf yazarı iddiasında ısrarlı...

Eğer Baransu’nun bu iddiası doğruysa ortada vahim ötesi bir durum var.

Bu konu Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’le dünkü görüşmesinde de enine boyuna tartışıldı. İstihbarat probleminin nereden kaynaklandığı, yapılan vahim hatada askerin, istihbaratın ne gibi ihmal ve kusurları olduğu veya olmadığı, enine boyuna konuşuldu. Bundan sonra da çeşitli düzeylerde bu meselenin epey konuşulup tartışılacağı anlaşılıyor. Çünkü bu feci olay öyle üstü kolay örtülebilecek, geçiştirilebilecek bir mesele değil.

Ancak bu feci olayda tartışılması gereken birden çok nokta var.

Örneğin, terör mücadelesinin en keskin, en yoğun biçimde yürütüldüğü bu coğrafyadaki kaçakçılık sektörünün nasıl işlediği, araştırmaya, tartışılmaya değmez mi?

Denebilir ki; “Bölgede iş yok, aş yok. İnsanlar geçim sıkıntısı içinde kıvranıyor. İşsiz gençler ya dağa çıkıp PKK saflarına katılıyor ya da kaçakçılığı meslek ediniyor...”

Ne yazık ki bugün iktidar sorumluluğu taşıyanlardan bile buna benzer ifadeler duymak şaşırtıcı olmuyor.

Bu durum, vahim bir teslim oluşun ifadesi aslında.

Devlet, “sosyal devlet” olmanın gereğini yerine getiremediği, işsizliği önleyemediği, vatandaşını doğru dürüst yasal gelir imkanlarına kavuşturamadığı için yasa dışı bir yol olan sınır kaçakçılığına yıllardan beri göz yumuyor.

Yıllardan beri bu bölgede mazot ve sigara kaçakçılığı yapıldığını, çok sayıda ailenin gelirini bu yolla temin ettiğini bölgedeki kamu otoritesi biliyor. Muhtemelen, bu işi hangi ailelerin yaptığını da biliyor. Bunların bir kısmından istihbarat elemanı olarak yararlanılıyor da...

Ve çatışma ortamının, düşük veya zaman zaman da orta halli denilebilecek yoğunluktaki savaş ortamının talihsiz bir “iş kazası!” meydana geliyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin savaş uçakları Türkiye Cumhuriyeti’nin kaçakçılık yapan vatandaşlarını bombalıyor...

Kaçakçılık faaliyetleri bölgede görev yapan güvenlik ve istihbarat birimlerinin bilgisi dahilinde. Bu faaliyetten PKK’ya ciddi finansman sağlandığı da yine biliniyor.

Ama kaçakçılık önlenemiyor.

Acaba istense, önleme yolunda bir irade olsa, önlenemez miydi?

Hem de güvenlik birimlerinin birinci derecedeki operasyon bölgesi kaçakçılık yolu haline gelmiş durumda...

Türkiye 30 yıla yakın süredir PKK terörünü tartışıyor. Terörün siyasi ve etnik nedenlerinin yanısıra sosyo-ekonomik nedenlerini de konuşuyor. Hatta resmi görüş, ağırlıklı nedenini, sosyo ekonomik gelişmişlik düzeyine bağlıyor terör meselesinin.

O nedenle onyıllardan beri bu bölgeyle ilgili her siyasi iktidar sayısız ekonomik paket açıp kapattı.

Fakat bunların hiçbirinden ne yazık ki somut sonuç çıkmadı. Ama bölgenin sosyo ekonomik kalkınmasına ilişkin tartışma hep yapıldı.

Sonuçta ne oldu?

Örneğin Şırnak’ta ve Uludere ilçesinde 30 yıldan beri hangi iş ve istihdam alanları açıldı?

Türkiye’nin en yoğun işsizliğinin, özellikle de genç işsizliğinin yaşandığı bu coğrafyada ne yazık ki istihdam yaratma, gelir yaratma yönünde kayda değer bir gelişme sağlanamadı.

Bu faciada sadece istihbarat değil, çok daha derin zaaflar ve ihmaller olduğu ortada...

DİĞER YENİ YAZILAR