“Kaderin cilvesi...”
Türkçe’de çok kullanılan bir söz. Ve son zamanlarda özellikle de hukuk ve yargı alanında kaderin garip cilvelerini çokça yaşıyor ülkemiz.
Taze bir örnek:
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in geçen hafta perşembe günü Milliyet’te demeci yayınlandı:
“PKK’lılara terörist demek istemiyoruz...”
Ertesi gün, emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, tutuklanıp cezaevine konuldu. Atılı suç: Terör örgütü kurmak, sevk ve idare etmek...
Herhalde bu da kaderin garip cilvelerinden biri olsa gerek...
Emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, tuğgeneral, tümgeneral rütbelerinde görev yaptığı Güneydoğu birliklerinde yıllarca dağda, taşta terörle, teröristle mücadele etmiş, Genelkurmay Başkanı olarak bölücü teröre karşı yürütülen operasyonları sevk ve idare etmiş bir komutan. Ama o şimdi terör suçlusu olduğu iddiasıyla cezaevinde.
Kaderin bu garip cilvesi bir yana. Emekli orgeneral Başbuğ’un “terörist” suçlamasını hak edip etmediği de bir yana, şimdi asıl tartışma yargılama merciinin neresi olduğu...
Günlerdir bu tartışılıyor; İlker Başbuğ’un Anayasa’nın 148. maddesinde yazıldığı gibi Yüce Divan’da yargılanması mı gerektiği, yoksa İstanbul’daki özel yetkili yargının uygulanmasının devamının mı doğru olduğu...
Hukuk çevreleri ikiye bölünmüş durumda.
İktidar çevrelerinde, özel yetkili yargının uygulamalarının doğru olduğu kanaati hakim. AKP’li Anayasa Profesörü, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, mevcut uygulamanın, yani Başbuğ’un özel yetkili mahkemelerde yargılanmasının anayasaya uygun olduğu görüşünü açıklıyor. Muhalefet, özellikle de CHP ve MHP Başbuğ’un anayasaya uygun olarak Yüce Divan’da yargılanması gerektiğinde ısrarlı.
Yargı çevreleri, özellikle de barolar uygulamaya itiraz ediyor. Barolar Birliği Başkanı Ahsen Coşar, yapılan işlemin hukuka, anayasaya aykırı olduğunu söylüyor ve Başbuğ’u ancak Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nin yargılayabileceğini savunulyor.
Yine dün konuştuğumuz Ankara Barosu Başkanı Profesör Metin Feyzioğlu, uygulamaya şiddetle itiraz ediyor. İstanbul’daki özel yetkili mahkemenin Başbuğ’la ilgili tasarrufunun, açık bir anayasa ihlali olduğunu belirtiyor.
Anayasa’nın 148. maddesini hatırlatıyor Feyzioğlu:
“148. madde açık ve nettir. Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, bakanlar, yüksek yargının başkan ve üyeleri ile başsavcı ve vekilleri, genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları ve jandarma genel komutanı, görevleri ile ilgili işlediği iddia edilen suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanır. Bu kesindir...”
Feyzioğlu 148. maddeyi söylüyor, başka hukukçular da öyle. Ama bir de 145. madde var anayasada. “Devlet güvenliğine karşı işlenen suçların her halde adliye mahkemelerinde görüleceğine” ilişkin hüküm. Zaten halen cezaevinde bulunan emekli kuvvet komutanları İbrahim Fırtına ve Özden Örnek’in özel yetkili yargı kapsamında tutulmasının gerekçesini de bu hüküm oluşturuyor.
Şimdi aynı hüküm çerçevesinde emekli Genelkurmay Başkanı Başbuğ da özel yetkili yargıda yargılanıyor.
Feyzioğlu, “Bu son derece vahim bir durumdur. Böyle şey olmaz, olamaz” diyor ve ekliyor:
“Roma hukukundan beri işleyen temel bir kural vardır: Özel hüküm her zaman genel hükümlerin önüne geçer. Anayasa’nın 148. maddesi de özel hükümdür. Kişi ile ilgilidir. Bu hiçbir şekilde tartışılmamalıydı bile. Eğer bu yol açılır, bu davalar özel yetkili yargıya gitmeye başlarsa yarın neler olup biteceğini kimse kestiremez. Yarın birileri de diğer siyasi kişilikler için; başbakan için, bakanlar için aynı yolu işletmeye kalkar. Çok tehlikeli bir yol açılır...”
Bu tartışmadan sonuç çıkar mı?
Özel yetkili yargı alanında bugüne kadar görülen uygulamaya bakıldığında sonuç çıkması zayıf ihtimal.
Zaten sözkonusu davanın İstanbul’da görülüyor olması bile başlı başına “özel” bir uygulama. Çünkü iddia edilen suçun işlendiği alan Genelkurmay Karargahı. Yani Ankara. Ama dava başından beri İstanbul’da görülüyor. Niye Ankara’da değil? Ankara’daki özel yetkili mahkemeye güven mi duyulmuyor?
Hukuk, yargı ve demokrasi...
Haberin Devamı