Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanıp cezaevine gönderilmesiyle tartışma yeniden alevlendi. Üstüne bir de Anamuhalefet Partisi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında Silivri Savcılığı’nın fezleke düzenlemesi konuyu siyasetin bir numaralı gündem maddesi haline getirdi.
Her hafta salı günleri olduğu gibi dün de yine TBMM’de siyasi parti başkanlarının haftalık olağan şov günüydü. Partilerin grup toplantılarındaki ana tema, İlker Başbuğ’un tutuklanması ve yargı tartışmalarıydı.
CHP Genel Başkanı Kemal kılıçdaroğlu, Silivri Savcılığı’nın hakkında hazırlayıp dokunulmazlığının kaldırılması için Meclis’e gönderdiği fezleke konusunda çok sert, çok ağır ifadelerle hükümete ve yargıya yüklendi.
Tabii bütün bu sert tartışmalar devam ederken diğer yandan Meclis’in rutin gündemi de yürüyordu. Anayasa Komisyonu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi ile ilgili tartışmayı sonlandıracak formül üzerinde çalışıyordu.
Türkiye Başbakan Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi gerçekten de değişiyor. İlerliyor da. Demokrasisi ilerliyor, ama bu değişim acaba ne kadar sağlıklı bir zeminde yürüyor? İşte o gerçekten tartışmalı.
Yürürlükteki anayasa diyor ki; “Türkiye, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir...”
Bu ifade siyasilerin de pek ağzından düşmüyor.
Zaten olması gereken, özlenen de bu. Aksi takdirde hukuk devletinin olmadığı, sakatlandığı bir ortamda demokrasiden söz etmek mümkün değil.
Peki, Türkiye hukuk devleti...
Ama, Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin 5 yıl mı 7 yıl mı olacağına kim karar veriyor?
Normal işleyen bir hukuk devletinde böyle tartışma olur mu? Siyasetçiler, kamuoyu aylar, hatta yıllardan beri cumhurbaşkanının görev süresinin kaç yıl olduğunu tartışır mı?
Ama biz tartışıyoruz.
Ta ki Başbakan Tayyip Erdoğan fikrini söyleyinceye kadar. Yakın geçmişi anımsayın. Aralarında Başbakan Yardımcılığı, AKP Genel Başkanlığı görevlerinde olan siyasetçilerin de bulunduğu pekçok AKP’li de dahil siyasetçilerin bir bölümü, Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin anayasa hükmü gereğince 5 yıl olacağını “kişisel görüş” vurgulaması da yapma ihtiyacı duyarak söylüyordu.
Hukuk açısından işin asıl sahibi, seçim işleri ve seçimle ilgili en üst yargı organı olan Yüksek Seçim Kurulu ise bu konudaki sorulara yanıt vermekten özenle kaçınıyordu.
Fakat bu konuda 4 yıldan beri tartışmaları uzaktan izlemekle yetinen, yakın çevresine dahi renk vermemeye özen gösteren Başbakan Tayyip Erdoğan bir süre önce fikrini açıkladı:
“Bizim görüşümüze göre Cumhurbaşkanı’nın görev süresi 7 yıldır...”
Hukuki mesele bu şekilde çözülmüş oldu.
Şimdi iktidar çoğunluğu Meclis’ten yasa çıkarma çalışması içinde. Anayasada net olmayan hüküm yasayla belirlenmeye çalışılıyor. Hiç kuşku yok ki, Başbakan Erdoğan, “Bize göre Cumhurbaşkanı’nın görev süresi 5 yıldır” deseydi, yasa o şekilde çıkacaktı.
Oysa bugün yaşanan sıkıntıyı önlemenin yolu anayasa değişikliği yapılırken bunu öngörebilmek ve görevdeki Cumhurbaşkanı’nın süresinin 7 yıl olacağını ek geçici madde ile anayasa hükmü haline getirmekti...
Bir başka tartışma yıllardır devam eden yargı, özellikle de özel yetkili yargı üzerinden yürüyor.
Emekli Genelkurmay Başkanlarını özel yetkili mahkeme mi yargılayacak, yoksa Anayasa’nın 148. maddesinde yazıldığı gibi Yüce Divan mı?
Özel yetkili mahkeme, “yetki bende” görüşünden hareketle emekli Genelkurmay Başkanı’nı hapse gönderdi bile.
Çünkü özel yetkili yargı, “bu görev suçu değil” görüşünde. İktidardaki hakim görüş de öyle. Deniyor ki, “Başbuğ, terör örgütü kurmak, yönetmekle suçlanıyor. Bu, görevi kapsamına girmez.”
İyi de 148. madde Cumhurbaşkanı’nın, Meclis Başkanı’nın, Başbakan ve bakanların da görevleriyle ilgili suçlamalarda Yüce Divan’da yargılanacağını hükme bağlıyor.
Bugüne kadar örneği yok ama cumhurbaşkanlarının yargılanabileceği tek konu var: Vatana ihanet...
“Vatana ihanet” cumhurbaşkanlarının görevleri arasında mı?
Ya da geçmişteki Yüce Divan yargılamalarında suçlamaları düşünün... “İhaleye fesat karıştırmak, rüşvet, yolsuzluk, vb...”
Bakanların, başbakanların böyle bir görevi mi vardı ki?
Bu tartışmalı durum sürdürülebilir değildir. Yargıya, adalete olan güven ve inancı aşındırmaktan başka sonuç vermez.
Hukuk devleti ve yargı...
Haberin Devamı