“PKK için artık yolun sonu çok yakın. Göreceksiniz Türkiye bu belanın üstesinden gelecek. Bölücü örgüt silah bırakacak, bırakmaya mecbur kalacak. Ondan sonra da Kürt sorununun çözümünün önü açılacak...”
Çeyrek asırdan beri yetkililerden, siyaset adamlarından benzeri pek çok iddialı açıklama gelmişti. Son dönemde hükümet çevrelerinden bu tür iddialı açıklamalar sıklıkla yapılıyor.
Uygulanmakta olan güvenlik ağırlıklı, sertlik siyasetinin, mücadele stratejisindeki değişikliklerin sebebi de buna bağlanıyor. Türkiye’nin uygulamakta olduğu yeni stratejinin sorunu kalıcı biçimde bitirmeye dönük büyük bir planın parçası olduğu ifade ediliyor.
Herkes sonbaharda Kuzey Irak’a, Kandil’e yönelik kapsamlı bir kara harekatı beklerken Türk Silahlı Kuvvetleri ülke sınırları içerisinde bugüne kadar pek örneği görülmemiş, çok kapsamlı bir harekat yürütüyor. Öncelik sınır ötesi değil, ülke içinin temizlenmesine verilmiş durumda. Ülke sınırları içerisinde yıllardır bilinen PKK yuvaları teker teker imha ediliyor. Korunaklı mağaralarında kış uykusuna çekilmeye hazırlanan terörist unsurlar PKK’nın bugüne kadar alışık olmadığı etkin ve vurucu güç unsurları ile teker teker imha ediliyor.
Özetle Güneydoğu dağlarında yürütülen askeri operasyonlar tüm hızıyla devam ediyor, içerdeki terör yuvaları birer birer yok ediliyor.
Bir yandan da “şehir yapılanmasını çökertmek” gerekçesiyle, avukatlara, profesörlere, yayıncılara ve son olarak da gazetecilere uzanan bu dalgaların hangi somut delillere dayandığı konusundaki soru işaretleri giderek büyürken, hem Güneydoğu illerinde hem de metropollerde yoğun tutuklamalara yeni gözaltılar ekleniyor.
Bugünkü tablo bu. Tam bir sertlik dönemi yaşanıyor.
Oysa bir kaç yıl önce Türkiye çok farklı bir tablo için hazırlık yapıyordu.
“Analar ağlamasın” sloganlarıyla başlatılan açılım kampanyası, Habur’daki “çadır mahkemesi” görüntüleri, barış umutları sanki tarih oldu.
Oysa o günlerde kamuoyuna “barışın çok yakın olduğu” umutları pompalanıyor, açılım süreçleriyle Kürt sorununa köklü çözümler getirileceği söyleniyordu.
Devletin resmi görevlileri, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın özel temsilcisi PKK ile pazarlık masasına oturup, barışı, silahsızlanmayı konuşuyordu.
Şimdi ise silahlar konuşuyor?
Türkiye neden bu noktaya geldi?
“PKK ve ne yazık ki sivil siyasetin içindeki unsurların tutumları nedeniyle” diyor hükümet yetkilileri.
Ve izlenmekte olan yeni stratejinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Başkanlığında yapılan MGK toplantılarında konuşularak kararlaştırıldığını söylüyorlar.
Devletin en üst makamlarında hakim olan görüş şu:
“PKK açılım sürecinde her şeyi çok farklı değerlendirdi. Devleti, devlet otoritesini çok hafife aldı. Bunu sadece PKK değil, sözde sivil siyasetin içinde olan unsurlar da göremedi. Devlete diz çöktürebilecekleri zehabına kapıldılar. Bazı il ve ilçelerde kamu otoritesini etkisizleştirmeye kalkıştılar. Özellikle son bir yıl içinde Türkiye’de hiçbir egemen devletin tahammül edemeyeceği gelişmeler yaşandı...”
Bu ve benzeri görüş ve değerlendirmeler uzun süredir MGK toplantılarında dile getiriliyordu. Ancak özellikle seçimlerin hemen ardından Silvan’da gerçekleştirilen saldırı bardağı taşırdı ve operasyonlar için düğmeye basıldı.
Bundan sonra ne olacak?
Devletin en yetkili makamlarının ağzından söylenenlerin özeti şu:
“Terör örgütü de ona destek olmaya çalışanlar da gerektiğinde devletin elinin ne kadar ağır olabileceğini yaşayarak anlayacaklar. Örgütün en azından yurt içindeki eylem kapasitesi çökertilecek. Silah bırakmaya mecbur edilecek...”
Evet planın özeti bu. PKK silah bırakmaya mecbur edilecek, içerdeki ülkenin her karış toprağında kamu otoritesi tam olarak işletilecek ve bu aşamadan itibaren gerekirse PKK ile yeniden doğrudan veya dolaylı görüşmeler de başlatılabilecek. Açılım süreci yeni anayasa çalışmalarıyla birlikte hız kazanacak.
Uygulanan sertlik politikasının sonucunda umulan, planlanan bu...
İkinci açılım dönemi hazırlığı...
Haberin Devamı