Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in veto etmesiyle Çankaya'dan geri dönen imam hatip liseleri ile ilgili YÖK tasarısının geleceği AKP'nin yetkili kurullarında tartışılıyor. Konu, dün önce Bakanlar Kurulu'nda ardından da AKP MYK toplantısında enine boyuna tartışıldı. Bugün de Meclis grup toplantısında ele alınacak.Son sözü söyleyecek olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kafasında bir çözüm modeli oluştuğu ifade ediliyor. Erdoğan bugün partisinin grup toplantısında muhtemelen bu çözümün ipuçlarını da açıklayacak.AKP'de hâlâ farklı görüşler var. Partinin ılımlı, liberal kanadı yeni gerilimlere yol açmamak için uzlaşmaya dayalı çözüm önerileri gündeme getirirken, "Milli Görüşçü" kanat ise ne pahasına olursa olsun imam hatiplilere üniversite kapılarının aralanmasını istiyor.Erdoğan ve arkadaşları neye karar verecek?Normal olarak iki yol var: Ya veto edilen tasarıyı virgülüne dokunmadan, Cumhurbaşkanı'na yeniden veto etme olanağı bırakmayacak şekilde geri göndermek ya da Cumhurbaşkanı'nın veto gerekçelerini, YÖK'ün, üniversitelerin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ve sivil toplum örgütlerinin hassasiyetlerini dikkate alarak gerekli değişiklikleri yapmak, yani geri adım atmak...Aslında yürürlüğe giren son anayasa değişiklikleri nedeniyle birinci seçenek olanaksız. Tasanyı değiştirmeden aynen geri göndermek imkanı kalmadı hükümetin. Çünkü veto edilen tasarıda hâlâ YÖK'e Genelkurmay'ın temsilcisi seçilmesi hükmü yer alıyor. En azından bu hükmün değiştirilmesi gerekiyor ki bu da Cumhurbaşkanı'na ikinci bir veto imkânı veriyor. O nedenle tasarı yenilenecek...AKP kurmayları ve en başta da Başbakan Erdoğan, imam hatip liselerinin ve bu liselerden mezun olan öğrencilerin düz liselerle eşit koşullarda üniversiteye girmelerinin "Eğitim Birliği" (Tevhid-i Tedrisat) ilkesini zedelediğini kabul etmiyorlar. Yapılmak istenen düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu görüşünü de reddediyorlar. Yani bu bakımdan Cumhurbaşkanı'nın temel gerekçelerine katılmıyor AKPFakat, bu tasarının neden olduğu gerilimi daha da tırmandıracak bir girişimi de göze alamıyorlar. Yeni bir uzlaşma platformu yaratıp, farklı bir çözüm modeli ile sorunu aşma eğilimi ağır basıyor.Bu noktada Başbakan Erdoğan'ın yakın çevresi, bazı danışmanları ve bakanlarının buldukları formül şu şekilde özetleniyor:"Katsayılar değiştirilmesin. Bu yetki yine YÖK'te bırakılsın. Ancak, daha önce hazırlanan üniversite reformu ve YÖK sisteminin değiştirilmesine yönelik kapsamlı paket yeniden tartışmaya açılsın. Üniversitelerin bilimsel ve yönetsel özerkliğinin artırılması, YÖK'ün üniversiteler üzerindeki yetkilerinin daraltılmasına ilişkin tasarı yeniden ele alınarak uzlaşmaya dayalı bir çözüm bulma yoluna gidilsin..."İmam hatip sorununun çözümü için bulunan formül ise bu okulların sayısının azaltılması ve bazılarının kapatılarak tam anlamıyla meslek lisesine dönüştürülmeleri öngörülüyor.Ancak bu noktada AKP'lilerin bir ön koşulu var: Din eğitimi...İlk ve orta öğretimde var olan zorunlu din ve ahlâk dersleri aynen korunacak. Buna ek olarak derinlemesine din bilgisi, Kur'an ve Arapça dersi verilmesi talebinde bulunan öğrenci velilerinin bu taleplerinin de Anayasa'nın 24. maddesi çerçevesinde karşılanması öngörülüyor.Bunun için il ve ilçelerde velilerden gelecek taleplere göre seçilecek okullarda cumartesi günleri isteğe bağlı din eğitimi ve Kur'an dersleri verilmesine ilişkin bir yasa düzenlemesi yapılacak.Bir ayı aşkın süredir devam eden imam hatip geriliminin nasıl bir şekil alacağı, sonlanıp sonlanmayacağı Erdoğan'ın bugün açıklaması beklenen nihai kararına bağlı.
CHP'de Deniz Baykal ve ekibi ile muhalif kanat arasındaki taktik savaşı sürüyor. Dün, parti içi sorunlan görüşmek üzere özel gündemle toplanan CHP Meclis Grubu'nda taraflar arasında oldukça sert tartışmalar yaşandı, ipler biraz daha gerildi.Muhalefetin Genel Başkan Deniz Baykal'a söylediğinin özeti şu: "Çekilin. Sizinle olmuyor. Seçmen size ve ekibinize güvenmiyor, biz sizinle iktidar olamayız..."Kürsüye çıkan hemen her muhalif milletvekilinin söylediklerinin özeti buydu. Bazıları işin duygusal yönünü de ihmal etmemeye özen gösterdiler:"Sizi çok seviyoruz ama partimizi daha çok seviyoruz. Siz de partiyi seviyorsanız lütfen çekilin..."En kestirme yanıtı Deniz Baykal'a yakın isimlerden İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen verdi muhalefete:"Gücünüz varsa, yeterli imzayı bulabiliyorsanız olağanüstü kurultayı toplayın. Bu hesap orada görülür..."Aslında doğrusu da bu.Hiçbir partide genel başkan rica ile değişmiyor. Ya kendi iradesi ile başarısızlığı kabul edip çekiliyor veya Turgut Özal ve Süleyman Demirel örneklerinde olduğu gibi, cumhurbaşkanı olduklarında bırakıyorlar. Batı Avrupa ülkelerinde seçim başarısızlığı liderleri otomatik değiştiriyor.Bizde de bunun ilk örneğini 1999 seçimlerinde CHP baraj altında kalınca başarısızlığı üstlenip bir süreliğine çekilerek Deniz Baykal gösterdi. Daha sonra da 2002 seçimlerinde bu örnek işledi. Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller partilerinin sıfırı tüketmekte olduğunu görünce çekilmek zorunda kaldılar.Şimdi CHP'li muhalifler Baykal'a yine 1999'da yaptığını yapmasını, yani kendi iradesi ile çekilmesini öneriyorlar.Ancak bu kez Baykal'ın çekilmeye hiç niyeti yok. Bir kere seçim başarısızlığına inanmıyor. Hâlâ CHP'yi iktidara taşıyabileceği umudu var.Muhaliflerin olağanüstü kongre için gerekli sayıdaki imzayı toplayamayacaklarını görüyor. Ki, toplasalar bile karşısına aday çıkarmakta zorlanacaklarını, tek aday üzerinde uzlaşamayacaklarını biliyor. Dahası, CHP delegelerine güveniyor.O nedenle de şimdi bütün muhalifleri grupta konuşturarak herkesin eteğindeki taşı dökmesini bekliyor. Tencerenin kapağını aralayıp basıncı düşürmeye çalışıyor. Bir sonraki adımı da muhtemelen muhalif milletvekillerinin bazılanyla doğrudan veya dolaylı temas yoluyla sayıyı düşürmek, meclis grubundaki muhalefeti minimize edip eritmek.Baykal'ın kurmayları, muhalefetin uzun tek cephe halinde ayakta kalamayacağını bir süre sonra kendi aralarında anlaşmazlığa düşüp zayıflayacağını öngörüyor.Muhaliflerin iddiası ise güçlenerek yola devam edecekleri yönünde. Parti kamuoyunda Deniz Baykal üzerinde "çekil" baskısını yoğunlaştırmayı planlıyorlar.Bugün bütün muhalif grup temsilcilerinin katılacağı bir basın toplantısı düzenlenecek.Ardından da il il Türkiye'yi dolaşıp CHP örgütlerini muhalefet hareketinin içine çekmeye, Baykal'a rağmen olağanüstü kurultay toplamaya çalışacaklar.Muhaliflerin sonuç alabilmeleri zor. Ancak bu ortamda CHP'nin işi daha da zor. CHP'de bugün yaşananlar, kendi içinde parçalanmış, iç meselelerini çözmekten aciz bir parti görüntüsü veriyor. Bu parti, yarın seçmenin karşısına çıkıp, doğal olarak, "Sizin ve ülkenin sorunlarını ancak biz çözeriz. Bizi iktidar yapın" diyerek oy isteyecek.Seçmen, "siz önce kendi meselenizi halledin" demez mi?
CHP'de sular durulmuyor. Yerel seçimlerin çok öncesinde başlayan iç kanşıklık ve "Deniz Baykal'ı çekilmeye zorlama" harekâtı parti içi gerilimi giderek yükseltiyor. Muhalefet olağanüstü kurultay için var gücüyle bastırıyor, Deniz Baykal ve Genel Merkez Yönetimi ise suların durulmasını, muhalefetin gerçek gücünün ortaya çıkmasını bekliyor.Meclis grubundaki bölünme, deklarasyoncuların sayısının 30'u geçmesi, farklı muhalif grupçukların birleşme yönünde ciddi adımlar atmaları ve ortak basın toplantısı yapacaklarını açıklamalan parti yönetimini harekete geçirdi. Dün yapılan haftalık olağan grup toplantısının ardından Genel Başkan Deniz Baykal bugün basına kapalı özel gündemli bir grup toplantısı daha düzenleme kararı aldı. Özel gündem, parti içi gelişmeler, partideki disiplin ihlalleri ve bozulan bütünlüğün yeniden nasıl sağlanabileceği konusu...Partinin iktidar kanadı da muhalefet kanadı da eteğindeki taşları dökecek...Muhalif kanadın beklentisi Genel Başkan Baykal'ın yine sert bir konuşma yaparak kendilerini suçlayacağı, bu tür hareketlerin partiyi zayıflatmaktan başka bir işe yaramayacağını söyleyeceği yönünde. "Sert konuşur, suçlamalarda bulunursa biz de kalkar cevap veririz, ortam iyice gerilir" diyorlar.Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Irak ve Filistin konusundaki genel görüşme sırasında bile CHP kulislerinin tüm dikkati kendi iç sorunlarına odaklanmış durumdaydı. Kulis faaliyetleri gün boyu devam etti.Dün yapacakları basın toplantısını olağanüstü grup toplantısı nedeniyle yarına erteleyen muhalifler, şimdi Deniz Baykal'ın kurultay taleplerine ne yanıt vereceğini, kendilerine karşı nasıl bir strateji izleyeceğini çözmeye çalışıyorlar.Muhalifler, Genel Başkan ve parti yönetiminin çekilmesi, seçimli kurultay toplanması konusundaki ısrarlı tutumu sürdürmeye kararlı. Arzuladıkları çözüm, kurultayı Deniz Baykal'ın toplantıya çağırması, çekileceğini ilan edip, bütün grupların mutabakat sağlayabilecekleri bir isim önermesi...1999 seçimlerinden sonra uygulanan Altan Öymen formülü gibi...Ancak bu tür formüllerin çözüm olmayacağını artık herkes görüyor CHP'de. Ve zaten Baykal'ın böyle bir formülü kabul etme ihtimali de yok gibi.O zaman ne yapacak muhalifler, imza toplayıp olağanüstü kurultayı mı zorlayacaklar?Bunu yapsalar dahi kurultay tarihini belirleme yetkisi Deniz Baykal'ın elinde. Ki, her ne kadar aksini iddia etseler bile mevcut delege yapısı ile kurultaydan sonuç alabilmeleri de pek kolay gözükmüyor muhaliflerin. Deneyim sahibi olanlar, siyaseti iyi okuyanlar, bunu görüyorlar ve "İmza toplama işinde acele etmeyelim. Sonucu garanti olmayan bir girişim başlatmayalım. Biraz daha gelişmeleri gözleyelim, sağlıklı bir değerlendirme yapıp ondan sonra harekete geçelim" diyorlar.Muhaliflerin yarından itibaren nasıl bir yol izleyeceğini büyük ölçüde Baykal'ın bugünkü kapalı grup toplantısında yapacağı konuşma ve tutumu belirleyecek.Muhtemelen yarın düzenleyecekleri ortak basın toplantısında ne yapacaklarını açıklayacaklar.Bütün muhalif grupçuklar kendi aralarında uzlaşma görüntüsü vermeye özen gösteriyorlar şimdilik. Ancak yarın acaba kurultay toplansa, genel başkanlık seçimi gündeme gelse bu uzlaşma görüntüsünü koruyabilecekler mi?Kuşkulu. Çünkü aslan sosyal demokratların çoğunun gönlünde genel başkanlık yatıyor...
Yapılan son değişikliklerin mürekkebi kurumadan hükümet yeni bir anayasa paketi için hazırlık yapıyor.Bu kez değişikliğin daha kapsamlı yapılması, 1982 Anayasasındaki bütün anti demokratik hükümlerin ayıklanması, temel hak ve özgürlüklerin sınırlarının genişletilmesi ve AB'ye uyum sürecinde hiçbir eksik bırakılmamasına özen gösteriliyor.Yeni paketin çok da aciliyet taşımadığı ve değişikliklerin daha kapsamlı yapılması öngörüldüğü için bu kez paketin sadece AKP Grubu'nun önerisi olarak değil, ana muhalefet partisi CHP ile de uzlaşılarak ortaklaşa hazırlanması öngörülüyor.Bunun yolu da Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nu çalışabilir hale getirmekten geçiyor.Aslında AKP ve hükümet, başından beri bütün anayasa değişikliklerini Uzlaşma Komisyonu'ndan, CHP ile mutabakat sağlayarak geçirmeyi istiyor. Ancak CHP, AKP'nin bu konudaki tutumunu protesto ettiği için komisyona üye vermiyor.Çünkü CHP'nin anayasa değişikliklerinde bir ön koşulu var: Önce milletvekili dokunulmazlıkları sınırlandırılsın, diğer değişiklikler ondan sonra...AKP ise uzun süredir milletvekili dokunulmazlıkları ile ilgili 83. madde değişikliğine soğuk duruyor.Bu nedenle de CHP komisyona üye vermiyor, "önce milletvekili dokunulmazlıkları" diyor. Fakat, AB'ye uyum yönündeki demokratikleşme adımlarına engel oluyor görüntüsü çizmemek için bu yöndeki bütün değişiklik taşanlarına oy verdi. Yapılan son anayasa değişikliği de CHP'nin tam desteği ile Meclis'ten geçti.Şimdi başta Adalet Bakanı Cemil Çiçek olmak üzere AKP'liler, kapsamlı bir yeni anayasa değişikliği paketi için CHP'nin Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na üye vermesini sağlamak üzere yeni bir formül geliştiriyorlar.Yapılması öngörülen değişikliklerin AB'den müzakere takvimi alabilmek için ön koşul niteliği taşımadığını söyleyen Adalet Bakanı Cemil Çiçek, müzakere takvimi için yapılan değişikliklerin yeterli olduğunu ancak demokratikleşme reformunun bununla bitmeyeceğini söylüyor."Müzakere sürecinde de yapmamız gereken pek çok düzenleme var" diyor Çiçek ve bunlar için de vakit kaybetmeden çalışmaların başlamasının yararlı olacağını kaydediyor.Demokratikleşme reformları ve anayasa değişiklikleri konusunda CHP ile uzlaşmadan yana olduklarını söyleyen Bakan Çiçek, CHP'nin milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılması konusundaki ön koşulunu anımsattığımızda ise şunu söylüyor:"Biz CHP'nin önerdiği milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılmasına karşı değiliz. Hatta daha fazlasını söylüyoruz; sadece milletvekili değil Türkiye'de pek çok kesimin dokunulmazlığı, ayrıcalığı var, bunların hepsinin kaldırılmasını öneriyoruz. Kamu görevlilerinin, memurların dokunulmazlığını düzenleyen 129. madde var, yargı mensuplarının dokunulmazlığı ile ilgili 140. madde hükmü var. Dokunulmazlıklar bütün olarak ele alınıp hepsi AB normlarına göre yeniden düzenlenip sınırlandırılabilir..."Bu durumda eğer CHP, memur ve yargı mensuplarının dokunulmazlıklarının da sınırlandırılmasını kabul ederse yıllardan beri kamuoyunun en fazla tartıştığı konu olan milletvekili dokunulmazlığı da sınırlandırılmış olacak.CHP ile anlaşma sağlanıp uzlaşma komisyonunun toplanabilmesi halinde 20-25 maddelik yeni anayasa paketi, yaz aylarında olgunlaştırılıp ekim veya kasım aylarında Meclis'ten geçirilebilecek.Eğer CHP dokunulmazlıklar konusunda ikna olursa...
İktidarın yaşanan imam hatip geriliminden ağır yara aldığını kabul eden AKP kurmayları şimdi gündemi değiştirmenin, tartışmayı unutturmanın yollarını anyor.Akla gelen ilk formül de gerçek önceliklere, normal gündeme, ekonomi ve demokratikleşme alanına dönmek.Bunun için öncelikle ekonomik programın aksayan yönlerinin masaya yatırılması, yapısal reform sürecine ivme kazandınlması öneriliyor. "Mali sektör, bankacılık, enerji, tarım, gelir idaresi ve sosyal güvenlik reformları üzerindeki çalışmaları hızlandıralım" diyor.Ayrıca, IMF ile 2005 yılı şubatında sona erecek olan anlaşmanın yenilenmesi, iki veya üç yıllık yeni bir stand-by anlaşması yapılması eğilimi de şu anda hükümette ağır basıyor.Yapılacak bu yeni anlaşma kapsamında uygulanacak ekonomik programın temel stratejisinin önümüzdeki haftalarda belirlenerek kamuoyuna açıklanmasının piyasalardaki yüksek tansiyonun düşürülmesi bakımından da yararlı olacağı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a iletildi. Başbakan'ın direktifi doğrultusunda bu çalışmalar yoğunlaştırılacak.DemokratikleşmeÖte yandan, gerçekleştirilen son anayasa reformu çerçevesinde yapılması düşünülen yasa değişikliklerine ilişkin çalışmaların da bir an önce tamamlanması öngörülüyor.Ki bu yasa tasarılarının bir kısmı zaten Meclis gündeminde. Tasanlar, komisyon görüşmeleri bir an önce tamamlanarak genel kurula indirilecek.Bazı üst kurullardaki asker üye kontenjanlarının kaldırılması, DGM'lerin kaldırılması, istinaf mahkemeleri kurulması, yargının hızının ve etkinliğinin artırılmasına ilişkin yasa tasarıları da bir an önce Bakanlar Kurulu'nda görüşülerek Meclis'e sevkedilecek.Böylelikle Cumhurbaşkanı Sezer'in 19 Mayıs mesajındaki önerisi doğrultusunda hükümet "yapay gündemi" terk ederek, ülke gerçeklerine, ekonomi, işsizlik ve gelir dağılımının iyileştirilmesi, AB sürecinin hızlandınlması ve demokratikleşme konularına dönecek.Geri adım yerine çapraz adımYaşanan bunca tartışma ve gerilimin ardından "dönüş" yapmak elbette hükümet ve AKP açısından da o kadar kolay değil. Ancak bu gerilim ve tartışma ortamını daha ileri götürmenin sakıncaları da ortada.Bazı AKP kurmaylarına, dönüş ve "geri adım" görüntüsünü yumuşatmak için de şu formül öneriliyor: "Eğer ileri adım atmanın, dikine ilerlemenin imkânsızlığını açıkça görüyorsanız geri adım atarsınız. Fakat bunu da istemeyebilirsiniz. O zaman çapraz adımla ilerleme formülünü benimsersiniz. Bu formülü YÖK ve imam hatip konusuna indirgediğimizde yapılacak olan şudur: Yasa veto edilip Çankaya'dan döndüğünde ısrarlı olunmaz. Ancak üniversite ve eğitim reformu konusunda ısrarlı olunur. Bu da ülkenin tek gündemi haline getirilmeden, gerilim yaratılmadan yapılır. Bütün taraflarla uzlaşma arayışına gidilir, toplumda geniş bir tartışma açılır; bilimsel ve yönetsel özerkliği daha geniş bir üniversite sistemi nasıl olmalıdır tartışması yapılır. Daha çağdaş, daha iyi bir eğitim sisteminin nasıl olması gerektiği üzerinde durulur. Bu kapsamda imam hatiplerin sayısı daha da azaltılabilir veya bu okullar kapatılabilir. Ancak devletin gözetim ve denetiminde din eğitiminin nasıl verileceğinin de yolu tartışılır, bir yöntem, çözüm bulunur ve ona göre düzenlemeler yapılır. Bu yapılırken de hiçbir şekilde laiklik tartışmasına neden olunmaz..."Muhtemelen Başbakan Erdoğan da gerilim politikasının sürdürülebilir olmadığını, bunun yaratmaya çalıştığı yeni imaja büyük zarar verdiğini görmüş durumda.
AKP, iktidara geldiğinden bu yanaki 17 aylık dönemde hiç bu kadar yalnızlaşmamıştı. İmam hatiplere üniversite kapısını aralamaya dönük YÖK Yasa Tasarısı ile başlayan tartışma ve gerilim nedeniyle hükümet, bir yandan liberal ve laikliğe duyarlı toplum kesimlerinin ve sivil toplum örgütlerinin tepkisini çekerken, diğer yandan da üniversiteleri, YÖK'ü ve devlet kurumlarını karşısına aldı.Başbakan Tayyip Erdoğan'ın geçen hafta yaptığı sert çıkış üzerine askerle de ipler gerilince, dikkatler Cumhurbaşkanına çevrildi. Ancak Cumhurbaşkanı Sezer suskunluğunu korudu, bazı yazarların çağrılarına karşın gerilimi önlemek yönünde hiçbir harekette veya uyarıda bulunmadı.19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle dün yayınladığı mesajın içeriğinden anlaşılıyor ki, Cumhurbaşkanı, ortamın durulmasını ve uygun zamanlamayı beklemiş.Sezer'in dünkü mesajının en önemli bölümü, iki haftadan beri yaşanan imam hatip ve YÖK tartışmalarının yol açtığı gerilime aynlmış.Cumhurbaşkanı Sezer, dolaylı biçimde Başbakan'a Anayasa, demokrasi ve ulusal egemenlik dersleri de veriyor.Mesajın bir bölümünde şöyle diyor:"... ulusa ilişkin egemenliğin, erkler (kuvvetler) ayrılığı ilkesi gereği anayasal organlarca kullanıldığı göz ardı edilmemelidir...Her organın yetkilerinin sınırlarını bilmesi, sorumluluklarının bilinciyle hareket etmesi, kurumlararası uzlaşmayı getirecek ve toplumsal uzlaşmanın yolunu açacaktır."Mesajın adresi çok açık; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan...Çünkü Erdoğan tam bir hafta önce İmam Hatip tasarısı üzerine yaptığı konuşmada özetle şu ifadeleri kullanmıştı:"Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu şu çatı altında, bu egemenlik hakkını milletin verdiği yetkiyle biz kullanırız...Toplumsal mutabakat salt olarak kurumlararası ve kuruluşlararası mutabakat değildir. Mutabakat, vekaleti veren milletin mutabakatıdır..."Cumhurbaşkanı, "Egemenliği kullanma yetkisi Meclis'te ve Meclis çoğunluğu da bizde olduğuna göre biz bu yetkiyi istediğimiz gibi kullanırız, kimsenin mutabakatını aramayız" anlayışına karşı çıkıyor. "Çoğunlukçu" değil, "çoğulcu" demokrasi diyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesini ve Anayasa'nın ulusal egemenliğin "yetkili organlar eliyle kullanılacağı" hükmünü anımsatıyor..."İşsizlik ve gelir dağılımı gibi çözüm bekleyen sorunlar ve AB üyeliği gibi temel öncelikler varken, yapay gündemlerle tartışma yaratılması üzüntü vericidir" diyor Sezer.Cumhurbaşkanı, onayına sunulan İmam hatiplerle ilgili YÖK Yasası'nı veto edeceğinin sinyalini de veriyor:"Ülkemizin, ulusal eğitimin dayandığı anayasal ilkelerden, laik, Atatürkçü düşünceden ödün vermesi düşünülemez. Devletin ilgili kurumlarının, laik eğitimin ve öğretim birliği ilkesinin korunması konusunda duyarlılık göstermeleri zorunludur..."Mesajda yer alan bir başka çarpıcı paragrafta ise şu görüşlere yer veriyor Cumhurbaşkanı:"Atatürk ilke ve devrimlerinin, Cumhuriyet'in temel niteliklerinin korunması, kollanması ve yaşatılması konusunda duyarlılıklarını her zaman gösteren yurttaşlarımızın, kurum ve kuruluşlarımızın Cumhuriyet'in değerlerinin sorgulanmasına yol açacak tutum, davranış ve eylemlere hiçbir zaman izin vermeyeceğini önemle vurgulamak istiyorum."Bu mesajla, YÖK'ün, üniversitelerin, bazı sivil toplum örgütlerinin ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en temel hassasiyetlerine de bir anlamda tercüman oluyor, en üst düzeyde destek veriyor Cumhurbaşkanı.İmam hatiplere üniversite kapısını açmaya dönük YÖK Yasasının veto edileceğine artık hiç kuşku yok.Aslında Erdoğan ve hükümetin de gerilimin aşılması için buna itirazı yok.Peki, estirilen güvensizlik rüzgârlarına, yaşanan bunca gerilime değer miydi?
Hükümet, imam atip liselerine üniversite kapısını aralamayı amaçlayan YÖK Yasa Tasarısı'nın neden olduğu yüksek tansiyonu düşürmek; asker, sivil toplum örgütleri ve üniversitelerle gerilen ilişkileri yumuşatmak eğilimine girdi.Yumuşama için bulunan formül, "Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in veto etmesinden sonra, ısrarlı davranılmayıp, tasarıyı uyumaya bırakmak" olarak özetleniyor.Aslında geçen hafta Meclis'te kabul edilerek, Çankaya'nın onayına sunulan tasarı konusunda Sezer görüşünü açıklamış değil. Muhtemelen de 15 günlük normal inceleme süresini sonuna kadar kullanacak ve veto edip etmeyeceği ancak ay sonunda belli olacak.Fakat Cumhurbaşkanı Sezer'in vetosuna kesin gözüyle bakan AKP kurmayları, yaşanan gerilimi, yumuşama ve kurumlararası barış sürecine çevirme formülünü de bunun üzerine oturtuyorlar:"Cumhurbaşkanı'nın sıralayacağı hukuki ve anayasal gerekçelere saygılı davranırız. Aynı tasarı üzerinde ısrarlı olmayız, bunu uyumaya bırakırız. Ancak kapsamlı bir üniversite reformu konusundaki ısrarımızdan vazgeçmeyiz. Üniversiteler, YÖK ve sivil toplum örgütleriyle de uzlaşmaya açık biçimde önümüzdeki dönemde bu reformu gerçekleştirebiliriz..."AKP kurmaylarının bu sözleri doğal olarak, "Madem ki ısrarlı olunmayacaktı, o zaman bu gerilim niye yaratıldı? Genelkurmay'ın bildirisine rağmen tasarı niye yıldırım hızıyla Meclis'ten geçirildi?" sorularını akla getiriyor.Öyle ki, tasarının imam hatiplere ilişkin hükümleri belli olduğu anda, bazı AKP'liler de sıkıntıyı görmüş ve gereken yerlere gereken uyarıları yapmışlardı. Bunun kurumlar arasında bir krize yol açabileceği, YÖK ve üniversitelerle hükümet arasındaki ilişkileri gereceği ve kamuoyundan da tepki alacağı daha işin başında AKP içinde konuşulmuştu.Ancak parti içindeki 'Milli Görüşçü' kanat, "Tabanımıza söz verdik, bunu şimdi yapamazsak geçen dönemde çok eleştirdiğimiz MHP'nin duruma düşeriz, tabanımızın güvenini kaybederiz" biçimindeki bir karşı çıkışla hareket etmiş ve Başbakan Erdoğan üzerinde de bu görüş etkili olmuştu.Erdoğan'ın ısrarcı olmasının diğer bir nedeni de, "YÖK ve Üniversitelerarası Kurul Başkanı'nın tutumlarına duyduğu tepki ile Genelkurmay'ın sert bildirisi" diye açıklanıyor.Erdoğan'a yakın bir AKP kurmayı bu konuda şunları söylüyor:"Genelkurmay Başkanlığı'nın sert açıklaması üzerine geri adım atlsaydı çok yanlış olurdu. O zaman Türkiye'deki rejimin hâlâ asker vesayeti altında olduğunu dünya aleme ilan etmiş olurduk. Demokratikleşme ve sivilleşme yönünde yaptığımız düzenlemeler, Anayasa değişiklikleri anlamını kaybederdi. AB'ye karşı inandırıcılığımız zedelenirdi..."Aslında AKP'nin çelik çekirdeğini oluşturan katı muhafazakâr ve Milli Görüşçü kanadın tutumu değişmiş değil. Onlar hâlâ bu noktadan sonra geri adım atılmamasını, Cumhurbaşkanı veto etse dahi tasarıyı aynen geri gönderip, yasalaştırılması için ısrarlı davranılması gerektiğini savunuyorlar.Ancak Bakanlar Kurulu ve Tayyip Erdoğan'ın yakın çevresindeki hava, inat edilmemesi ve bir an önce gerilimin sona erdirilmesi yönünde.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve partisi tüm itirazlara kulağını tıkamış durumda. Ne YÖK ve üniversitelerin tepkisi, ne sivil toplum örgütlerinin itirazları ve ne de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin uyarı açıklaması dikkate alındı. 'Biz seçim meydanlarında ve parti programımızda söz verdik imam hatiplerin önünü açacağız' deyip gereğini yaptı AKP.Şimdi soru şu: İtiraz eden, tepki gösteren YÖK ve üniversiteler şimdi nasıl bir tutum alacak, üniversite - hükümet gerginliği nasıl bir boyut kazanacak?Ama ondan daha önemlisi ve iki günden beri bütün dikkatlerin odaklandığı kurum, Başbakan Erdoğan'ın önceki günkü konuşmasında sert ifadelerle yüklendiği Genelkurmay...Genelkurmay ne yapacak? Yeni ve daha sert bir bildiri ile 'Bu yasa yürürlüğe girerse fena olur, darbe yaparız' diye hükümete ve Erdoğan'a gözdağı mı verecek?Tabii ki hayır...Genelkurmay, tasarı ile ilgili gelişmeleri ve elbette Başbakan'ın eleştirilerini değerlendiriyor. Acaba bu değerlendirmenin sonucunda ne yapacak?İki şeyi yapmayacağı kesin:* Hemen daha sert bir bildiri kaleme alarak Başbakan Erdoğan'a çok daha sert bir tonda yanıt verilmeyecek.* 'Ne yapalım, geçen hafta yaptığımız yazılı açıklama ile biz üzerimize düşeni, gereken yerlere gereken uyarıları yaptık'deyip kenara da çekilmeyecek...Askere yakın kaynaklara göre, Genelkurmay geçen haftaki açıklamayı yaparken gelebilecek reaksiyonları ve bundan sonra atılacak ikinci ve üçüncü adımları da belirleyerek yola çıktı.Hükümetin tutumu, tasarının parlamentodan geçip geçmeyeceği, Cumhurbaşkanı'nın onaylayıp onaylamayacağı alternatifleri alt alta sıralanarak her alternatife göre izlenecek yol da önceden belirlendi."TSK açısından kabul edilemez""İmam hatip liselerini yeniden teşvik eder hale getirecek, Tevhidi Tedrisat (Eğitim Birliği) temel ilkesine aykırı ve laik eğitim sistemini tehdit edici nitelikte görülen bu düzenlemenin yürürlüğe girmesi, TSK açısından hiçbir şekilde kabul edilemez" diye değerlendirilirken, Genelkurmay'ın izleyeceği olası yol konusunda da şu tahmin yapılıyor:"Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök, Cumhurbaşkanı ile görüşerek TSK'nın duyduğu derin rahatsızlığı ifade edecek ve müdahale etmesini, hükümeti uyarmasını talep edecek..."Şu ana kadar yaşanan gerilime müdahale etmeyen Cumhurbaşkanı Sezer'in yasa önüne geldiğinde veto edeceğine, hükümetin ısrar etmesi halinde yürürlüğünün durdurulması ve iptali için Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğine kesin gözüyle bakılıyor.Fakat ya bu arada yasa hükümetin arzu ettiği doğrultuda yürürlüğe girer ve bu yılki sınavlarda uygulanacak olursa ne olacak?Dün konuştuğumuz bir emekli general, "Böyle bir ihtimali aklınıza dahi getirmeyin. Türk Silahlı Kuvvetleri açısından bu, kabul edilemez bir durumdur. Ülke büyük sıkıntıların içine girer" diyor.Yeni formül tartışmaya açılacakBu arada AKP ve hükümet içinde sağduyulu ve "etkili bir bakanın" tahmini de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in veto etmesinin ardından yeni bir formülün tartışmaya açılacağı yönünde.Buna göre vetonun ardından hükümet aynı tasarıda ısrarlı olmayacak. İmam hatiplerin kapatılması veya gerçek anlamda meslek lisesine dönüştürülmesi yoluna gidecek.Bugün imam hatiplerin meslek lisesi olma dışında yerine getirdikleri din eğitimi için, yine öğrencilere devlet gözetiminde din eğitimi verilebilmesi için yeni bir model bulunması koşuluyla...İyimser ve sağduyulu yaklaşım bu...