Hartvart’lı ünlüler kervanı

2 Ekim 2009

ABD’de Boston kentinde dünyanın en iyi ve en eski öğretim kurumu olarak tanınan Harvard Üniversitesi’nden mezun olmuş meğer ne kadar çok ünlümüz varmış da haberimiz yokmuş. İşte halleri, tavırları ve hayat felsefeleriyle bizim Harvard’lı değil de Hartvart’lı ünlüler:Aysun Kayacı: Son Hartvart’lılarımızdan. Tesadüfen geçerken uğramış. Bırakmamışlar. “Bir diploma verelim yanında bulunsun” diye çok ısrar etmişler. O da kıramamış. Seda Sayan: ‘Sabahların Sultanı’ göbek atmaktan yorulunca, ‘Susma’ isimli bir konuşma programı yapmaya başladı. Seda Hanım, “Hiçbir şey gizli kalmayacak, gerçekler yüz üstüne çıkacak, sır kapıları aralanacak” diyerek sözüm ona adalet kapılarını yeniden açıyor ve zor durumdakilere yardım elini uzatıyor. ‘Susma’nın ihbar hattı bile var. Bu programın tutmaması halinde Seda Hanım’ın ‘B’ planı da varmış. Daha da ciddi işlere soyunup ana haber bülteni sunucusu olmak niyetindeymiş. Yeterince eğitimi, birikimi ve deneyimi olduğuna inanıyormuş. Hatta elinin tersiyle uykusunda bile o işi yapabilir havasındaymış. ‘Kadırgalı Aysel’ deyip geçmeyin. Demek ki Seda ‘Enkırvoman’ Sultan, doğuştan Hartvart’lı!Emre Altuğ: Gişede hüsrana uğrayan ‘Sizi Seviyorum’ isimli son filminin galasında “Hasılat beni ilgilendirmiyor. Ben paramı peşin aldım” diyerek iş dünyasında son derece uyanık ve ileri görüşlü bir Hartvart’lı olduğunu kanıtladı. Biznez mezunu!Hande Ataizi: Hande Hanım, hem, Hartvart’lı hem de 1768 yılında Kral 3’üncü George tarafından kurulan İngiltere’nin en prestijli okulu Royal Academy’li. Hartvart’lı olması Amerika’ya sık sık alışveriş için gitmesinden kaynaklanıyor. Royal Academy tarafını da aristokrat geçinen sosyetik flörtlerine borçlu.Mustafa Sandal: Musti önce Harvard’lı olduğunu iddia etmişti. Sonra foyası ortaya çıkınca, “Community College” denilen bir tür çakma üniversiteye devam ettiğini itiraf etti. Ama Musti, kendisine gerçekten Harvard Üniversitesi’ne gitmiş bir arkadaş çevresi edinmeyi başardı ve Harvard’lı değilse de Hartvart’lı oldu.Hülya Avşar: Her konuda kolayca ahkam kesebilen Avşar Kızı, son günlerde ‘açılım’la ilgili saptamalarıyla kendini aştı ve Hartvart’lı olduğunu bize hatırlattı.Saba Tümer: Kendisi Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden olabilir ama her fırsatta patlattığı şuh kahkahaları hiç şüphesiz Hartvart’dan.İbrahim Tatlıses: Urfa’da Hartvart ya da Oksford vardı da gitmedi mi yani? *** Şifreli sevişmeEkranda bir dizi furyası var. Ülkenin yarısı dizide oynuyor. Diğer yarısı da dizi izliyor. İzleyenler arasında Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf da var. Cüretkar sevişme sahnelerinden rahatsız olan Selma Hanım “Türk aile yapısıyla örtüşmeyen programlar için şifre uygulanacak” müjdesini vermiş. Kıvanç Tatlıtuğ ile Beren Saat, “Aşk-ı Memnu”da artık şifreli öpüşecekler. Çünkü öpüşme ve sevişme aile yapımızla örtüşmeyen şeyler. Onun için de toplum olarak inanılmaz bir gerginlik, sinir ve nefret içinde yaşıyoruz. Neyi şifreleyip şifrelemeyeceğimizi de maalesef bilmiyoruz!***Tarkan is gay!Canım Türkiyem’de kaset, konser, reklamdan, kazandığı paraları kafasını dinlemek için her fırsatta gittiği Amerika’da harcayan megastarımız Tarkan bu kez saçını İngilizlerin demode eşcinsel şarkıcısı Boy George gibi yapmış. Hiç yakışmamış! Tarkan gibi sadece sanatıyla değil, imajıyla da kitleleri peşlerinden sürükleyen bir starın böylesine zevksiz olma lüksü yok. Tarkan ülkemizdeyken böyle saçmalıklar yapmıyor. Amerika’ya gidince mi değişiyor acaba? İçinde bastırılmış duran Boy George vari bir marjinal yaşam tarzı ve onunla örtüşen ‘gay’lere özgü zevkler mi ortaya çıkıyor?Tarkan gay mi?‘Gay’ kelimesinin sözlük anlamı İngilizce’de ‘eşcinsel’in yanı sıra neşeli, keyifli, şen, canlı, hoppa, hovarda, pasaklı, utanmaz, yüzsüz biri olarak geçiyor.Hatta eskiden bu kelime genelde capcanlı ve neşeli insanlar için kullanılırdı.En azından ben öyle sanıyordum. Hatta bir keresinde bu tarife tıpatıp uyan ‘Muhterem’ pederimi Amerikalı bir arkadaş grubuna “He is very gay” (Çok gay’dir) diye tanıtmaya çalışmıştım. “Nasıl yani?” diye yüzüme bir tuhaf baktıklarında huylandım. Amerikalıların ‘gay’ kelimesini sırf eşcinseller için kullandıklarını da bu vesileyle öğrenmiş oldum. Tarkan’ın ise hovarda, pasaklı, utanmaz ve yüzsüz olmadığını biliyoruz. Sahnede ve kliplerinde her daim neşeli, keyifli, şen, canlı, hoppa gözüküyor. Yani bu anlamda hiç çekinmeden “Tarkan is gay” diyebiliriz. Gerisini bilemeyiz!

Devamını Oku

‘Joke celebrity’

25 Eylül 2009

Örneğin, Ahmet Hakan kimya profesörü, Rahşan Gülşan okulun obur kızı, Burcu Esmersoy örgülü saçlı seksi kız, Armağan Çağlayan sıra dışı öğrenci, Rıfat Ababay da edebiyat hocası olmuş.Ünlülerin hayırlı bir iş için değişik okul karakterlerine büründükleri fotoğrafları görünce acaba hangi ünlüye, hangi tipleme daha çok yakışırdı diye düşündüm.Okulda değil. Gerçek hayatta.İşte ‘Joke Celebrity’ (Şaka Ünlüler) ve onlara uygun tiplemeler...AHMET HAKAN: Cübbeli Hoca (İçini bilemem ama dış görünüm olarak müsait.)ARMAĞAN ÇAĞLAYAN: Zenne (Ondan iyi kıvıran bir dansöz zaten yok.)BURCU ESMERSOY: Jokey (Elinde kırbaç, başında şapka, bir de bir tayt tamam.)RIFAT ABABAY: Gautama Buddha (Budizmin kurucusu ruhani Hintli liderin hatıralık eşya olarak satılan koca göbekli, kel, şirin yüzlü figürünü andırıyor.)RAHŞAN GÜLŞAN: Balerin (XL Rahşan’ı, obur kız yapmak pek yaratıcı değil.)SÜREYYA YALÇIN: Aslan terbiyecisi (Kocalarını çabuk eskitiyor. Aslanı ‘tıss’ eder.)CENGİZ SEMERCİOĞLU: Red Kit (Gezgin, fırlama ve sempatik kovboy.)EDA TAŞPINAR: Hizmetçi (Mini etek. Siyah file çoraplar. Uzun ince topuklar...)OSMANTAN ERKIR: Hacıyatmaz (Palavra bir yarışmayı çökmeden götürebildi.)İZZET ÇAPA: Palyaço (Dışından gülen ve güldüren, içinden ağlayan bir hali var.) *** HAŞO’YU BIRAK HINCOSevgili Hıncal Hoca ‘90 Dakika’ programı bittikten sonra bir dolu kanaldan teklif aldıklarını ancak partneri Haşmet Babaoğlu tatilini uzatmak istediği için bir türlü yeniden başlayamadıklarından yakınıyor.Hıncal Hoca geçenlerde “Kolları sıva Haşo” diye çağrıda bulunmuş. Ben de diyorum ki; Hocam, senin kimseye ihtiyacın yok. Haşo, uzun, anlamsız, sonu bir türlü gelmeyen cümleleri ve monoton sesiyle izleyeni bayıyor. Ne dediği hiç anlaşılmıyor. Tıpkı köşesinde ne yazdığının anlaşılmadığı gibi. Ne işin var senin onunla Hocam? Sen nereye gitsen izlenirsin. Gözlemlerin harika. Akıcı, vurgulu konuşman, bilgin, birikimin var. Takma peşine kimseyi. Git istediğin kanalda 90 değil 120 dakika kendin sor, kendin cevapla bize yeter. Bak senin yokluğunda Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu meydanı boş bulup tam gaz sallamaya devam ediyor. “Kolları sıva Haşo” diyorsun ya, ben de “Haşo’yu bırak Hınco!” diyorum. Daha fazla özletme kendini. *** Taşfırın erkeği ciğerci mi?Televizyonda “Çocuklar Duymasın” efsanesinin bitiminden sonra taşfırın erkeği olarak ünlenen Tamer Karadağlı, rol aldığı hiçbir projede ‘taşfırın’ bakışlarından kurtulamadı. Kaşları kalkık, alt dişleri gıcırdayan, kızgın, haşin ve gaddar erkek tiplemesi ona adeta yapıştı kaldı. Whitney Houston ile Kevin Costner’ın “The Bodyguard” filminin son derece kötü bir kopyası olan ve Seda Sayan ile oynadığı “Fedai” isimli dizide Tamer Bey’in suratına yapışmış bir maske gibi duran ürkütücü pozları evlere şenlikti.Yani Tamer Bey, kendisine yakıştırdığı “sert erkek” imajını, iyi bir aktör olmaya tercih etti.Bu öfkeli hali şimdi röportajlarına da yansımış. Tamer Bey, 2007 yılında Hollywood’da çekildiği iddia edilen “Living and Dying” isimli rezalet derecede kötü filmini eleştirenlerin ciğerini sökmekle tehdit etmiş. Ben o filmi sırf meraktan izledim.Bakalım ne yapmışlar diye.Tüm zamanların açık ara en kötü filmi olan Nurseli İdiz’in “Kızkulesi Aşıkları” bile onun yanında bir ‘başyapıt’ kalır. Amerikalı oyuncular bile zırvalamışlar.Başroldeki Michael Madsen’in filmi ayık kafayla çektiğine asla inanmam.Üçüncü, hatta dördüncü sınıf kadroda en iyi rol kesen oyuncu tecavüze uğrayan televizyon muhabiri rolündeki Deniz Akkaya idi.Artık gerisini siz düşünün.Tamer Karadağlı hep aynı surat ifadesi ve küfürlü replikle oynadığı filmde o kadar berbat oynamış ki, kendisini eleştirenlerin ciğerini sökeceğine onlara teşekkür etmesi gerekir.O facia filme tahammül edip izledikleri için.Ama insan bir kere havaya girince herhalde kendini Kaf Dağı’nın ötesinde görmeye başlıyor. O zaman da bir zamanların sempatik taş fırın erkeği, antipatik bir ciğerci olup karşınıza çıkıyor.

Devamını Oku

İstifasızlar

18 Eylül 2009

MUAMMER GÜLER: İstanbul’un gelmiş geçmiş en başarısız valisinin sözlüğünde ’istifa’ kelimesinin anlamı maalesef ’devam’ olduğu için istifası imkansız.KADİR TOPBAŞ: Yukardakinin aynısı.MELİH GÖKÇEK: Yukardakilerin aynısı.DENİZ BAYKAL: CHP’nin ve muhalefetin demirbaşı. İstifası söz konusu değil.CELALETTİN CERRAH: Pos bıyıklı Cerrah sürgünü, istifaya tercih edenlerden.NECMETTİN ERBAKAN: 90 yaşına geldi ama istifayı bir an bile aklına getirmedi.DEVLET BAHÇELİ: İstifası kabul edilmeyeceğini bilmeden istifa etmeyenlerden.AZİZ YILDIRIM: Gururu istifa etmesine engel. Zaten istifa etmesine neden yok.YILDIRIM DEMİRÖREN: Kulübü o kadar borçlandırdı ki, istifasını isteyemiyorlar.‘TOP TEN’ en güzel köşe yazarlarıCanım Türkiyem’de birbirinden yetenekli ve başarılı çok köşe yazarımız var. Bunlar arasından fizik olarak en güzellerini seçmek hiç kolay değil. Zevkler ve renkler hiçbir zaman tartışılmaz. İşte alfabetik soyadı sırasıyla bana göre ’Top Ten’ en güzel köşe yazarlarımız:AYŞE ARMAN: Son fotoğrafları ne kadar fotoshoplu olursa olsun taş gibi kadın.AYŞE AYDIN: Kaşı, gözü ve ikizleriyle duble güzel. Ayrıca çok samimi ve sempatik.İCLAL AYDIN: Kendini tepeden tırnağa yenilemiş. Her zamankinden daha çekici.GÜLSE BİRSEL: ‘Avrupa Yakası’nın en seksi, en komik ve en ‘kadınımsı’ bakışlısı.GÜNERİ CİVAOĞLU: Türkiyenin Rex Harrison’u! Havalı, centilmen ve yakışıklı.AYŞE ÖZYILMAZEL: Cilveli, tatlı ve hayat dolu. Annesi gibi hep güzel kalacak.TUNA KİREMİTÇİ: Köşe yazıları ‘tuhaf’ olabilir ama adam yakışıklı ve gamzeli.RUHAT MENGİ: Çarpıcı güzelliği, zarafeti, kalitesi ve zekasıyla tam bir kraliçe.ŞİRİN SEVER: Boylu, poslu ve gösterişli fiziğine rağmen son derece mütevazı.MEHMET Y. YILMAZ: Cesur, yaratıcı ve kır saçlarıyla ‘yakışıklı bir olgun erkek.’YENİ YARIŞMALAR’Var Mısın Yok Musun’un başarısından sonra yeni yayın döneminde ekranda bir ’yarışma’ modası başladı. Her kanalda sanki bir yarışma programı var. Bu arada tedbiri de elden bırakmayan televizyoncular, bazıları tutmaz diye daha şimdiden yeni yarışma formatları düşünüyorlarmış.İşte hazırda bekleyen bazı yarışmalar:BAK ŞU YAĞMURA: Süheyl Uygur’un sunacağı bu yarışmada yarışmacılar duvar yerine yağmurla karşı karşıya geliyorlar. Yarışmacıların başarılı olabilmeleri için yüzme bilmeleri gerekiyor. Hızlı düşünme yeteneklerini kullanan yarışmacılar vücutlarını doğru şekillere sokup ellerindeki farklı nesnelerle şiddetli yağmur altında doğal çukurlara düşmemek için çabalayıp kameraya nanik yapıyorlar.UCUNDA ZIRNIK YOK: Ekonomik krize uygun olarak hazırlanmış bu yarışmada ödül olarak para yok. Konu da yok. Kimse ne yaptığını bilmiyor. Sadece bir dolu güzel hostes kız var. Onlar da ne yaptıklarını bilmiyorlar. Sırf ekrana çıkmak için can atanların katıldığı bu yarışmada zırnığı koklamayı başaran zırnık kazanmıyor. Yarışmayı Kıvanç Tatlıtuğ sunacağı için reytingi, izleyicisi garanti. Gerisi önemsiz. BOZ BAKALIM: Cem Davran’ın sunduğu ’Çöz Bakalım’dan sonra dünyanın en hızlı, en heyecanlı yarışması. Hedef tamamlanmış bulmacayı bozmak. Bilgisiz, kelime hazinesi ve genel kültürü sıfır yarışmacıların kıyasıya mücadele ettikleri bu yarışmaya asal yerine hepsi de iddialı yasal yarışmacılar katılıyor. Hiperstar Ajdar, “Nane Nane” ve “Çikita Muz” şarkıları ve inanılmaz danslarıyla sunacağı bu müthiş yarışmada ’yapan’ değil ’bozan’ kazanıyor.ŞİİR OYUNU: Neşede birinci (!) kanaldaki ’Kelime Oyunu’ yarışmasının şiircesi. Yurdumun amatör şairlerinin katıldığı yarışmayı şairane konuşmasıyla tanınan İbrahim Sadri sunacak. Yarışmacılar, satın aldıkları harflerle doğaçlama olarak şiir uyduracaklar. Türk Dil Kurumu’nun yarışmaya sponsor olacağı söyleniyor.POPSTAR PALAVRA: İsmini,cismini hatırlayamayacağınız hatta yapımcıların bile sokakta gördüklerinde tanıyamayacakları palavradan popstarların palavradan bir formatla ’popstar’ olarak millete yutturuldukları bir yarışma. Jüride Sibel Can, Tarkan, Hülya Avşar ve Armağan Çağlayan’ın ikizi var. Gerçi kazanana kaset filan yapılmıyor ama Bülent Ersoy, Bülent Abla, kısaca ’Babla’nın bir kasedi veriliyor.

Devamını Oku

Davulcu rezaleti

11 Eylül 2009

Sopayı kapan davulcu oluyor. Daha Bayram’a bir hafta var. Bizim kapıyı şu ana kadar elinde tokmağıyla 4 ayrı sözüm ona davulcu çaldı.Dördünü de kovdum.Sanki alacakları varmış gibi bir de utanmadan insanın yüzüne dik dik bakıyorlar.Yüzsüz oldukları kesin ama bazılarının davulu bile olduğundan şüpheliyim. İlki daha Ramazana “Bismillah” demeden gelmişti.Diğerleri de hasbel kader sırayla uğradılar.Bence bunların davul filan çaldıkları da yok.Sadece önlerine gelen her kapıyı çalıp bahşiş istiyorlar. Zaten onlardan davul çalmalarını isteyen kim?Siz de benim gibi yapın.Davulcu diye kapınıza gelen çapulcuları kovun.Sıkar biraz! Özkök takıntısıAkşam gazetesinin yazarlarından sevgili arkadaşım Serdar Turgut’ta obsesif bir “Ertuğrul Özkök” takıntısı var. İki yazısından biri mutlaka Ertuğrul Bey hakkında.Serdarım Turgutum, inanın Hürriyet yazarlarından bile çok Ertuğrul Özkök’den bahsediyor.Hatta Ertuğrul Bey bile kendisinden Serdar’ın bahsettiği kadar bahsetmiyor.Serdar’ın bu takıntısı bir dünya rekoru olabilir. Bugüne dek yazdığı tüm yazıların yüzde doksanında bir şekilde Ertuğrul Bey’in adı geçiyor.Bence Serdar en kısa zamanda eski yuvası Hürriyet’e dönmeli. Böylece yazılarının tamamını Ertuğrul Bey’e ayırabilir, hepimiz rahat ederiz.“In Haldun We Trust”Galatasaray’ın Futbol şubesi sorumlusu saçı kuyruklu yönetici Haldun Üstünel, çaylaklık dönemini atlattıktan sonra bu yıl transferlerde tam bir kurt kesildi. Cimbom’un tribündeki gücü Ultraslan taraftar oluşumunun da desteğini alan Haldun Bey, geçen sezonki başarısızlıklardan sonra bu yıl transferin sihirbazı oldu. Artık tribünlerde “In Haldun We Trust” şeklinde pankartlar görmek mümkün. Başkan Adnan Polat buna hiç sesini çıkartmıyor. Kredinin kendisinden başkasına gitmesine göz yumuyor. Galatasaray gereğinden fazla demokratik bir kulüp. Aynı şeyin Fenerbahçe’de olduğunu düşünebiliyor musunuz? Örneğin, transferleri Sadettin Saran’ın yaptığı dönemde. Tribünlerde “In Sadettin We Trust” yazılı bir pankart açacaklar, Aziz Yıldırım da sesini çıkartmayacak. He he he...YENİ CANCANLARFutbolcan: Arda Turan (Futbol deyince önce mutlaka onun adı geçiyor).Açılımcan: Sezen Aksu (Kürt açılımıyla bir açıldı, pir açıldı, sonra sesi sedası çıkmadı).Sörfcan: Eda Taşpınar ve Bora Ayanoğlu (Alaçatı’nın yeni rüzgarları).İffetcan: Nurettin Hasman (Sörfcan Eda’nın iffet düşkünü eski sevgilisi).Umrecan: Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan (Allah razı olsun onların sayesinde umreye gitmiş kadar olduk).Reklamcan: Hidayet Türkoğlu (Hido’da meğer ne artistlik marifetler varmış da haberimiz yokmuş. Omuzlarını, kollarını ne güzel oynatıyor öyle).Küflücan: Ali Kırca (Küflenmiş görüntüsü veren saç, sakalıyla Güneri Civaoğlu olmak istemiş ama “Deprem Dede” Ahmet Mete Işıkara olmuş ).Neşelican: Kenan Erçetingöz (Neşede (!) birinci kanalın en neşelisi).Şaşırtmacan: M. Ali Erbil (Ünlü şovmen “Şaşırtmali” adında yeni bir yarışma sunacakmış. Şaşırtmacanlığı ise Mali’nin yarışmasında değil tipinde. Yaşlandıkça İzzet Öz’e şaşılacak derecede benzemeye başladı).Kahkahacan: Saba Tümer (Saba Hanım, kahkahalarını otomatiğe bağlamış vaziyette. Konu, konuk ne olursa olsun tutuluyor diye her fırsatta bir kahkaha patlatıyor).Web sitemwww.cemceminay.com yenilendi. Telefon şakaları, radyo programlarımdan seçmeler, ünlü konuklarımla yaptığım ilginç söyleşiler, köşe yazılarım, ünlülerden mesajlar, foto galeri ve beni izleyebileceğiniz “twitter” bölümlerini keyifle tıklayabilirsiniz. Radio N 101’de hafta içi her sabah 07.00-10.00 arası yayınlanan “Back-Up Morning Show”u da siteden veya iPhone’nunuz varsa SipruRadyo uygulamasını indirip cebinizden canlı olarak dinleyebilirsiniz.

Devamını Oku

Asıl Umrelikler

4 Eylül 2009

Her kafadan bir ses çıkıyor. Umre’ye gitmek bir olay haline getiriliyor.Umre üzerinden itibar arayanlar, iktidar partisine şirin gözükmeye çalışanlar, ünlü sosyetik ve de “Turistik Umreci” Nadire İçkale’nin grubuna katılmak için yarışanlar, inançları gereği umreye gitmek isteyenlerin önüne geçmiş vaziyette. İşte Umre’ye gidip, mideleri doluncaya kadar Zem-Zem suyu içerek şifa bulması gereken “asıl Umrelikler”:AYŞE ARMAN HINCAL ULUÇEli coplu, yüksek topuklu, burunları açık ve bilekten bağlı ayakkabılı “tutkulu dominant polis” havalarındaki Ayşe Hanım ile gözleri bağlı, elleri kelepçeli, çorapsız ayaklarında bağcıklı mokasenleri olan “tutuklu dazlak” Hıncal Hoca’nın umreye bence bu aralar birlikte gitmelerinde yarar var. Tabii vize alabilirlerse!DEFNE SAMYELİ EREN TALUEren Talu’nun, “Seyrantepe” projesi çökünce icralık oldu. Bu durum Defne Hanım’ın huzurunu kaçırdı. Evlilikleri sarsıldı. Oysa Defne Hanım, son zamanlarda AK Parti’ye üye olmuş ve “True First Lady” Emine Erdoğan’a yakınlaşmıştı. Hatta gelecek seçimlerde milletvekili adayı olacağı konuşuluyordu. Derken işler ters gitmeye başladı. Güven tazelemek için umreye gitmelerinin tam zamanı.SİBEL CAN SULHİ AKSÜTMiami dönüşü evinde kocası Sulhi Bey’in “şok edici” görüntüsüyle karşılaştığını iddia eden ve bu nedenden dolayı boşanma davası açan Sibel Hanım, kendisini şok eden sırrı “mezara kadar” götüreceğini söyledi. Allah uzun ömür versin. Sibel Hanım daha çok genç. Biz o kadar bekleyemeyiz. Sonra aramızda meraktan ölenler olur. En iyisi o sırrı mezara kadar değil umreye kadar götürsün. Dönüşünde de ne olduğunu açıklasın. Hepimiz rahat bir nefes alalım. Çektiğimiz çile bize yeter!EDA TAŞPINAR NURETTİN HASMANEski “İkoncan”, yeni “Sörfcan” Eda Taşpınar ile ağlaya zırlaya ayrılmalarından sonra arkasından bir dolu laf eden sosyetik sevgilisi Nurettin Hasman, veya yeni lakabıyla “İffetcan” için umreye gitmek ideal olur. Nurettin Bey, ava gidecekmiş. Ne işi var avda? Zaten alttan, üstten vurabileceği kadar vurdu. Daha doymadı mı? umreye gitsin kendine gelsin. Acayip dağılmış! Eda Hanım’ın da üç gün tanıdığı biriyle apar topar yangından mal kaçırıyormuş gibi evlenmeden önce umreye bir uğraması iyi olur. Aşkın gözü kör olabilir ama bu devirde aşk nereye kadar gider yani? Umreye kadar dostlar umreye kadar!İVEDİK KAZIK“Recep İvedik” furyasının yaratıcıları komedyen oyuncu Şahan ve yönetmen kardeşi Togan Gökbakar, son model spor arabalarıyla İstinye Park girişindeki bagajlarını kontrol etmek isteyen güvenlik görevlilerine zor anlar yaşatmışlar. “Sıkıysa gelin açın!” türünde ham ve şımarık havalar atmışlar. Oysa güvenlik görevlileri bunların araçlarını baştan aşağı arasa yeridir. “Recep İvedik” diye mide bulandırıcı bir tiplemeyi sinemada bize üst üste iki kez kazıkladılar. Aynı gazın etkisiyle reklamlardan parsayı topladılar. İstinye Park’a kazık sokmak ise asla olmaz. Oradaki dükkanlar o kadar kazık ki, başka kazığa hiç yer kalmamış!SABA’NIN BALIKLARIEkranların “Bayan Kahkaha”sı ve transfer kraliçesi Saba Tümer aşk acısından son olarak Boğaz’da balık saydığını açıklamış. Hangi balıkları saymış acaba ? Karadakileri herhalde. Boğaz’da çöplerden geçilmiyor. Bazı yerlerde suyun içinden vazgeçtim üstü bile gözükmüyor.DOKUNMATİK SPORLAR“Sörfcan” sevgililer Eda Taşpınar ile sörf hocası Bora Kozanoğlu’nun gündeme bomba gibi düşen yıldırım aşklarından sonra hangi sporların öğretmen öğrenci olarak başlayan ilişkiyi çok daha kolay aşka döndürebileceğini düşündünüz mü?1) Su Sporları: Yüzme, kano, jet-ski, yelken, sörf, su kayağı, hem çıplaklık hem tensel temas var. Televizyon dizilerindeki gibi arada duyguları frenleyici yastık mastık yok. Suyun içinde birlikte yuvarlanmalar da cabası.2) Tenis/ Golf: Su sporları kadar olmasa da raket veya sopanın tutumunu ve kullanımı öğretirken ciddi bir yakınlaşma söz konusu.3) Jimnastik: Ritmik, artistik. Aletlisi de var, aletsizi de! Daha ne olsun?4) Güreş: Spor yaparken daha fazla kurallara uygun yakınlaşmak mümkün değil. Hem yağlısı var hem de Sumo’cular gibi donlusu. Üstelik serbesti de!5) Dövüş sporları: Tekvando, kick-boks, kung fu, karate, aikido, judo. Bu sporları yaparken habire garip sesler çıkartıp bacaklarınızı kaldırıyorsunuz. Müsabakalarda değil ama öğretim sırasında ilginç pozisyonlar olabilir. En umutsuzu da Eskrim. Tepeden tırnağa giyinip kafana arı kovanına girdiğinde takılan önü süzgeç delikli kaskın benzerini geçiriyorsun. Yani hiç şansın yok!

Devamını Oku

Narkozcular

28 Ağustos 2009

İşte narkoz gerektiren güncel olaylar :Kürt açılımı: Bunu narkoz almadan anlamak, yorumlamak imkansız. Başta Sezen Aksu olmak üzere bu konuda hiçbir fikirleri olmadan fikir yürüten tüm ünlülerin de acayip bir narkozun etkisinde olduklarını düşünüyorum. Münevver cinayeti: Bu olayın narkoz altında gerçekleştiğine, soruşturmanın narkozlu yürütüldüğüne, katil zanlısının bulunması için yapılan asılsız ihbarların narkozlu kişilerce yapıldığına ve bize narkozlu olarak yansıtıldığına inanıyorum.Ayşe Arman röportajları: İki kadeh beyaz şarap içtikten sonra kameranın karşısına geçip çok rahat o meşhur cesur pozlarını verebileceğini hayal ettiğim Ayşe Hanım, hemen akabinde kara çarşaflara bürününce röportajlarıyla kamu oyunu narkozladığını kanıtladı. Son olarak NLP adındaki kişisel değişim modeli ve ‘Zihinsel Detoks’ programının yaratıcılarından Cengiz Eren ile yaptığı narkozu ve sansasyonu bol, anlamı ve önemi oldukça az röportajı da tuzu biberi oldu.3’üncü Boğaz Köprüsü: Bu olayda öncelikle projeyi hayata geçirecek olanların narkozun etkisinden kurtulmaları gerekiyor. Çünkü her defasında başka bir şey söylüyorlar. Başbakan da ayrı telden çalıyor. Bir narkoz havasıdır esiyor gidiyor.Seyrantepe stadı: Ünlü mimar Eren Talu narkoz etkisinde aldığı ihaleyi eline yüzüne bulaştırıp bırakmak zorunda kaldı. TOKİ, moki derken de Galatasaray’ın Seyrantepe’deki stadını narkoz kafalı yetkililer sanki pre-fabrik bir toplu konut projesine döndürdüler. En iyisi Ali Ağaoğlu’na versinler. Yoksa yılan hikâyesine dönecek.Popstar Alaturka: Ancak narkozlu bir yapımcının, narkozlu bir televizyon izleyicisine yutturacağı bir program. Bülent Ersoy, nam-ı diğer Bülent Abla ya da ‘Babla’ sayesinde devam ediyor. Diğerlerinin hepsi ne kadar ünlü olursa olsun figüran. Sunucusu narkozlu. Yarışmacılar narkozlu. Narkozatik bir şey!Adriyatik cennetiGeçen hafta Hırvatistan’ın sahil kenti Dubrovnik’e gittim. Dubrovnik, gerçekten gidenlerin anlattıkları kadar güzel. Şehrin içi ve denizi tertemiz. Etrafı yemyeşil adacıklar ile çevrilmiş. Koyları tam tekne ile mavi tura çıkılacak cinsten. Sanki 20 yıl önce bizde olduğu gibi. Son derece sessiz ve sakin. Yanınıza başka teknelerin yanaştığını pek görmüyorsunuz. Deniz mahsullerini seviyorsanız Dubrovnik’in tadına doyamazsınız. Istakoz, böcek, ahtapot, kalamar, karides, midye, istiridye ne isterseniz var. Hepsi de taptaze ve inanılmaz lezzetli. Yemekleri pişirmesini ve de soslamasını çok iyi biliyorlar. Fiyatlar makul. Bizden daha ucuz. Turistik ama kaliteli balıkçı restoranları var. “Old Town” dedikleri şehrin merkezindeki kale manzaralı “Nautika” ve “Proto” en iyileri. Gil’s denilen bir başka popüler mekanın manzarası mükemmel ama yemekleri iyi değil. Ayrıca tekne ile gidebileceğiniz yerlerden Lopud Adası’ndaki “Obala”yı, Kobaş’taki “Niko’nun Yeri”ni ve özellikle Şipan’da Marko Prizmiç’in tarihi, otantik Çekoslavak porselen tabaklar üstünde gurme yemekler sunduğu Kod-Marka’yı da tavsiye edebilirim. Ben Dubrovnik’e inanılmaz rahat gittim. Pronto Tour her hafta Pazar günleri oraya haftalık bir tur düzenliyor. THY ile İstanbul’dan 1.5 saatte direkt uçuyorsunuz. Bu çok büyük bir avantaj. Aksi halde Belgrad’tan aktarmalı gitmek ve saatlerce çile çekmek zorundasınız. Bütçenize göre her türlü konforda otel var. Transferleri de ayarlamışlar. Bosna dahil bir dolu tur düzenliyorlar. Rehberleri bilgili ve çok profesyonel. Pronto Tour’un sahibi sevgili Ali Onaran’ı taşın altına elini koyarak Dubrovnik’i ilk kez bu yıl Türk turistlere açtığı için kutluyorum. Önümüzdeki yıllarda çok popüler bir yer olacak. Avrupa hatta dünya jet sosyetesi orayı keşfetmiş bile. Geçenlerde açılışı yapılan bizim Rixos’ta kendinizi yabancı hissetmezsiniz. Şef aşçı Özgür, hem yaratıcı hem de çok başarılı. Dubrovnik gezisi Ramazan Bayramı için ideal bir seçenek. Mutlaka gidin ve bir görün!Ver oyunu kessinler parmağınıAfganistan’da aşırı dinci Taliban seçimde oy kullananları, boyalı parmaklarını keserek cezalandırıyormuş. Ülkede bu yüzden seçimlere katılım yüzde 40’ta kalmış. Bizdeki seçimlerde parmağınızı kesmiyorlar. Seçimlere katılım oranı da her defasında artıyor. Ancak bu iyi haber mi bilemiyorum. Çünkü bizde parmağı kesilmeyen seçmen, oyunu verdikten sonra kafasını duvardan duvara vuruyor!

Devamını Oku

Neşede (!) birinci kanal?

21 Ağustos 2009

En azından slogan olarak. Ancak ben bu kanalda henüz neşeye yakın birşey göremedim. Yani bu dünyada neşe diye birşey kaldıysa onlara teğet bile geçmemiş. Programlarına bakınca siz de anlarsınız.’Kırık kalplerin ablası ’Oya Germen mi neşeli? ’Azgın teke’ diye bir sendrom uydurdukları eski kocası şarkıcı Neco, Bodrum’a kaçmış yeni ve genç eşinden bebek yapmış. Oya Hanım ise milletin ablası olarak dertlerini çözüyor. Nasıl neşeli olsun? Emine Beder mi neşeli? Kadın yemek yapmaktan bunalmış. Hayatı boyunca mutfaktan dışarı çıkamamış. Fotoğraflarında gülümserken bile acı çekiyormuş gibi duruyor. Neşeli olacak hali mi kalmış? Yarışma programları bile neşeli değil. Nasıl olabilir? Türk Dil Kurumu tarafından ödüllendirilmiş. M. Ali Erbil’in ’Çarkıfelek’ gibi kaliteli bir yarışmayı ’Çarkışebek’e çevirdiği Canım Türkiyem’de Türkçe’yi doğru kullandığından dolayı ödüllendirilen bir yarışmanın neşeli olmasına imkan var mı? Sunucusu bile keyifsiz gözüküyor.’Yaz Keyfi’ diye bir talk şov sunan magazin dünyasının duayeni Kenan Erçetingöz için çok şey söylenebilir. Ama ’neşeli’ bunlardan bir tanesi değildir. Hatta sevgili dostum Kenan, tam tersi insanın neşesini kaçıracak tipte bir adamdır. Lüzumsuz zamanda karşınıza çıkar, sinsice sorular sorar ve insanda neşe meşe bırakmaz. Bütün bunlara rağmen bunlar hala neşede birinci olduklarında israr ediyorlarsa pes doğrusu! TRT bile daha neşeli !Emekli şarkıcılar kervanıBu yaz modası geçmiş yabancı şarkıcı akınına uğradık. Bir zamanların popüler ancak artık emekliliğe ayrılmış isimleri konser vermek için teker teker ülkemize geldiler. Keny G, Jose Feliciano, Michael Bolton, Gloria Estefan, Julio Iglesias ve son olarak da yorgunluktan ayakta duramayıp diz çökerek şarkı söyleyen efsane seslerden Leonard Cohen bunların arasından en akılda kalanlarıydı. İnsanın içini ürperten canhıraş çığlığı andıran sesiyle müzikseverlerin şansına uzun zamandır ortalıkta görünmeyen Michael Bolton’a müşteri çekmek için gözde tenor şarkıcı Ferhat Göçer ile düet bile yaptırdılar. 62 yaşındaki Meksikalı gitarist Santana ve nazar değmesin 41 yıl önce kurulan Deep Purple’ın müziğini takdir edenlerin olması nüfusunun yaş ortalamasının oldukça genç olan ülkemizdeki müzikseverlerin gelişmiş zevklerinin kanıtıydı.Ben hiçbirinin konserine gitmek istemedim. Çünkü son olarak Bee Gees’den Robin Gibb’i Açıkhava Tiyatrosu’nda izlemiştim. Adam en hareketli şarkılarda bile hiç yerinden kıpırdamıyordu. O günden beri Bee Gees şarkılarından eskisi kadar zevk alamıyorum. Dünyaca ünlü şarkıcılarının emeklilik fonlarına katkıda bulunmak için konserlerine gitmektense CD’lerini dinleyip eskiden oldukları gibi hatırlamakta yarar var kanısındayım. Yoksa yakında Frank Sinatra bile mezardan hortlayıp konser vermeye gelecek!Sırtları yere gelmezCanım Türkiyem’de ne olursa olsun ve ne yaparlarsa yapsın sırtları asla yere gelmeyecek olan şanslı ünlüler var. Örneğin, Cem Yılmaz. Filmleri ne kadar kötü olursa olsun daha vizyona girmeden dünyanın en büyük olayıymış gibi gazetelere manşet, televizyondaki ana haber bültenlerine malzeme oluyor.‘Gora’ çok kötüydü. Millet mest oldu. Cem Yılmaz zoru başardı ve ‘Arog’ ile daha kötüsünü yaptı. Millet yine bayıldı. Şimdi ne idüğü belirsiz uyduruk bir kovboy filminin ilk karelerini sözüm ona basına sızdırdı, yer yerinden oynadı. Filmleri, reklam filmleri, ekrana çıktığında yaptığı zorlama esprileri ne kadar kötü olursa olsun bu adamın sırtı bir daha yere gelmez. Helal olsun! Sırtı yere gelmeyeceklerden biri de Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim. Fatih Hoca’nın her milli maçtan önce basında flaş bir haberi çıkıyor. Avrupa’nın tüm büyük takımları sanırsınız onun peşinde. Son Ukrayna maçından önce ise bu transfer palavraları artık herkesi baydığı için başka bir haber patlatıverdiler. Fatih Hoca’nın Bodrum’da Cuma namazına gittiği camiyi onarmak için bağışta bulunduğunu yazdılar. Fatih Hoca’nın zaten ne kadar iyi kalpli ve yardımsever biri olduğunu çok iyi biliyoruz. Yaptığı iyiliklerin reklamını yapmaya hiç ihtiyacı yok. Bence kendisi bu son olayın duyulmasından rahatsız bile olmuştur. Ancak tam mübarek Ramazan ve milli maçlar öncesi basında böyle bir haberin çıkması Fatih Hoca’nın “örnek ve ideal insan” olduğunu bize nazikçe tekrar hatırlatmış oldu. Dünya Kupası’na gitsek de gitmesek de Fatih Hoca’nın sırtı yere gelmez. Keyfi istediği sürece Milli Takım’ın başında kalır. Ona da helal olsun! Sırtı yere gelmeyeceklerin en başında ise Recep Tayip Erdoğan yer alıyor. Kendi icraatlerinden dolayı değil. Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’ninkiler sayesinde !

Devamını Oku

Serdar Turgut Hıncal Uluç çatışması

14 Ağustos 2009

Son kavga ‘megolaman ve alıngan yazar’ Hıncal Uluç ile ‘penis yazarı’ olarak nam salan sevgili dostum Serdar Turgut arasında.Aslında post-plus andrapozdaki Hıncal Hoca, kendisini hep “Küçük dağları ben yarattım gerisine karışmam” mertebesinde gördüğü için mantık olarak onunla tartışmak çok anlamsız.Ancak pre-andropozdaki Serdar Turgut da şu aralar ıssız yazar rolünde sosyal hayattan uzak olduğu için, tamamen sıkıntıdan birileriyle uğraşmayı kendisine hobi edinmiş vaziyette.Hıncal Hoca, bunun farkında değil.Serdar’ın oltasındaki yeme takılıyor.Serdar usanmadan, Hıncal Hoca’yı sinir etmek için dalgasını geçiyor.Hıncal Hoca da dayanamayıp “Bu son cevabım” diye habire yanıt veriyor.Serdar kitap okuyan entel, Hıncal Hoca da popülist ve çokbilmiş havalarında. Oysa ikisi o kadar birbirlerine benziyorlar ki tartışmaları gereksiz.Örneğin, biri karşı cinsten korktuğu için bekar, diğeri de aynı nedenden dolayı evli. Her ikisi için de dünya kendi eksenleri etrafında dönüyor. İkisi de araba kullanmıyor. İkisi de pamuk ellerini cebine atmaktan değil, davet edilmekten zevk alıyor. En önemli ortak noktaları ise ikisi de güzel kadınlara hayran ama insanları sevmiyorlar. Üstelik biri Sabah’ta diğeri Akşam’da olduklarından birbirlerini tamamlıyorlar.Geçinememeleri için aslında ortada hiçbir neden yok !İKONCAN REYTİNGLERİIVANA SERT: En güzel ve en seksisi. Üstelik ’babadan’ değil ’kocadan’ zengin. İkoncanlık bitse de hayatını garanti altına almış durumda.EDA TAŞPINAR: Sosyetik sevgilisinden ayrıldıktan sonra reytingi düştü. Acil olarak eskisinden daha iyi birini bulup Bodrum’a çıkartma yapmak zorunda. Televizyonda program yapmak yeterli değil.DENİZ BERDAN: Uzun bacaklı, cesur pozlar veren bu evli güzelin reytingi değişmez. Ne yaparsa yapsın sanki hep üçüncü sırada kalacak. Tabii daha genç, güzel ve cesuru ortaya çıkana kadar.MARTHA ŞAVKAN: Çiçeği burnunda ikoncanlarımızdan Brezilyalı güzelin biraz daha egzantrik giyinip açılıp, saçılması gerekiyor. Yoksa sırf güzellikle reyting artmıyor.SÜREYYA YALÇIN: İlk sırada ’kocadan’ olma bir ’ikoncan’ vardı. Bu da ’babadan’ olanı. Zaten ona pek koca dayanmıyor.BASINÇ HARİTASITelevizyonda hava durumunu sunarken gösterdikleri ’basınç haritası’ resmen kafamı karıştırıyor. Türkiye haritası üzerine eminim ki yapana göre bilimsel, ama izleyene göre gelişigüzel çizilmiş bir dolu ok düşünün. Neymiş efendim? Basınç haritası! Bizim ülkede havanın basıncını hiç bilmesek de olur. Zaten her Allah’ın günü maddi, manevi o kadar çok basınç altındayız ki hava basıncı havagazı kalır.NEREDE GÖRÜLDÜLERÜnlülerin nerede, ne yaparken görüldüklerine dair son derece lüzumsuz ve uydurma haberler eğlendirici oluyor. İşte size bazı güncel seçmeler:TEOMAN: Bodrum’da sevgilisinin koluna düşürdüğü dondurmasını yalarken... ( Yalanan kol kendisinin mi sevgilisinin mi belli değil)GÖNÜL YAZAR: Esma Sultan’da burnunu kaşıyarak defile izlerken... (’Taş Bebek’ Gönül Hanım’ın ya tiki var, ya da iki kapılı eczanesinden hap yaparken yakalandı. Karıştırmayı yumuşatıp kaşımaya çevirdiler) MELTEM CUMBUL: Atatürk Havalimanı’nda Bodrum’da olan sevgilisi Kıvaç Tatlıtuğ’a telefonda ”Sevgilim bir saat sonra görüşürüz“ derken... (Demek Meltem Hanım o kadar bağırararak konuşuyor ki ne dediğini etraftakiler rahatça duyabiliyor. Telekulak’tan sonra keskin kulaklılar devri başladı )SERTAB ERENER: Göksu evlerinde gezdirdiği köpeğine saldıran küçük köpeği ayağıyla engellemeye çalışırken... (Sertab’ın köpeği fare kadar filan olmalı)ATA DEMİRER: Bozcaada’da bahçesine giren komşunun tavuğunu kovalarken... (Hangi komşusu acaba? Sağdaki mi soldaki mi? Peki tavuğu yakaladı mı? Yakaladıysa ne yaptı?)ZARA: Bozcaada’ya kalabalık bir grupla gelmesine rağmen sadece bir kadın arkadaşıyla ve ortalıkta kimsenin olmadığı sabah saatlerinde denize girerken... (Ne kadar asosyal. Peki bunu görenin orda ne işi varmış?)LEVENT KIRCA: Bozcaada sahillerinde midye toplarken... (Bozcaada’ya giden ünlülerin kulağına küpe olsun. Orada yerin kulağı var. Sessizce gaz bile çıkarmaya yeltenseler yakalanacaklar.)Kıssadan hisse: Yatıp, kalkıp ünlü olmadığınıza dua edin !

Devamını Oku