Herkes bana Survivor yarışmasına neden katılmadığımı, Acun’un davet edip etmediğini soruyor. Hemen yanıtlayayım. ‘Yok Böyle Dans’ benim için zaten ‘Survivor’ demekti, onun için sıramı savdım ve katılmadım. Ayrıca Acun da sağolsun davet etti ama ben "Adaya Bizniz uçarım ayrıca Four Seasons varsa gelirim" deyince ne kadar köftehor olduğumu görüp vazgeçti. Şaka bir yana bu yılki Survivor yarışmasına katılan ünlüler arasında pek ünlü olmayanlar var. Örneğin Nihat Altınkaya ve Anıl’ın isimlerini ilk kez duyuyorum. Benim cehaletim, onların suçu yok. Merve Büyüksaraç ismi de bana yabancı gelmiyor ama nereden hatırladığımı çıkaramadım. Yine benim kafasızlığım, onun suçu yok. Almeda deseniz dans yarışmasına katıldığında ünlü değildi, orada kendini gösterdi ve üçüncü oldu ama yine de o yarışmayı izlemeyenler için pek ünlü sayılmaz. Uzaylı türkücü Mustafa Topaloğlu, bu yarışma için ismi geçmeye başlayana kadar unutulan ünlülerdendi. Adaya gidince şöhreti tekrar canlandı. En dikkat çeken ve adaya gerçekten uzaydan gelmiş gibi duran tek yarışmacı da Topaloğlu. Doğuş internetteki antikalıklarından sonra herhalde geçen yılki Nihat Doğan kontejanından Survivor’a çağrıldı. Tıpkı benim bir önceki yılki Güneri Civaoğlu kontejanından ‘Yok Böyle Dans’a çağrıldığım gibi. Sevgili Sibel Tüzün’ün minik kızını geride bırakıp neden o adaya eziyet çekmeye gittiğini çözmüş değilim. Ama tıpkı Aşkın Nur Yengi gibi akıllı ve hırslı kadındır ve eminim ne yaptığını biliyordur. Alp Kırşan ise ekranda son derece animatik ve sempatik. Hem izleyiciye hem de Acun’a kendini sevdirdi onun için bu yarışmaya ilk çağrılan ünlü oldu. Gönüllüler için bir şey söylemeyeceğim. Eminim Acun’un ekibi aralarından en iyilerini seçmiştir. Ancak Survivor adasında görmek istediğim bazı ünlülerden söz etmeden geçemeyeceğim. Örneğin, Safiye Soyman ve Faik Öztürk ikilisi iyi olurdu. Kavga, gürültü, kıskançlık, komedi, dram ne ararsanız onlarda var. Gazeteci arkadaşım sevgili Onur Baştürk bence düşünülmesi gereken isimlerden. Bir röportaj serisi için 3 gün 3 gece Atatürk Havalimanı’nda yaşamıştı. Survivor şartlarına alışıktır. Afrodit Banu Alkan da bence Survivor için ideal. Çıplak ayaklarıyla kumsalda ayak parmaklarının ucunda koşmasını görmek bile Türk halkı için yeter. Bir başka ünlü gazeteci Ayşe Arman da Survivor’a katılsa harika olur. Bence adada bir de sosyetik eksik. Fransa’ya sığınan kaçak işadamı sevgilisinden daha geçenlerde ayrılan Derin Mermerci bu poziyon için aklıma gelen ilk isim. Hem güzel, hem kaliteli hem de çok becerikli bir hanım. Adayı birbirine katardı gibime geliyor. Genç ve güzel oyuncu Sinem Kobal için de durum aynı. Futbolcu sevgilisi Arda Turan’dan ayrıldıktan sonra Survivor’a katılmak ona ilaç gibi gelir. Bir de sporcu gerekiyor. Bu sefer Acun’un yetenek yarışmasındaki jüridaşı emekli ve milli futbolcularımızdan Sergen Yalçın’ı da adada görmek isterdim. Bunlar tabi benim naçizane ünlü yarışmacı önerilerim. Sevgili Acun, her zamanki gibi izleyicinin ne istediğini çok iyi biliyordur ve seçtiği kadroyla eminim yine çok başarılı olacaktır. Adada mücadele eden ünlü, gönüllü, çekim ekibi orada kim varsa, hepsine kolay gelsin!VolkicarŞampiyon ralli pilotu sevgili arkadaşım Volkan Işık kendi tasarladığı ve ürettiği bir otomobille bir ilke ve büyük bir başarıya imza atıyor. Amacı Türkiye’de otomobil sporlarını tabana yaymak ve bu güzel sporu Anadolu"ya götürmek. Volkan’ın imal ettiği araç son derece ekonomik, eğlenceli ve eğitici bir otomobil. Aracı ürettikten sonra V1 challenge diye bir şampiyona da tasarlayarak, ilk defa Türk malı bir şampiyonamızın olmasını sağlamış. Kurallarını da kendisi yazmış. Detayları www.v1challenge.net adresinde bulabilirsiniz. Volkan Işık, Volkicar’lardan bir sene içerisinde 75 adet üretmiş. 25 adeti yurt dışına gitmiş. Bu sene Volkicar ile V1 challenge Moldova’da başlıyor. Volkan hem canım Türkiyem’de hem de Türk malı damgasıyla yurt dışında yayılmaya çalışıyor. Kendisini bu girişimciliği ve cesaretinden dolayı kutluyor ve sonsuz başarılar diliyorum.
Ünlü şarkıcı ve televizyoncu Gülben Ergen, Twitter’da alay konusu olmuş. Geçtiğimiz günlerde sevgilisi olduğu iddia edilen kişiye cep telefonuyla mesaj çekerken görüntülenen Gülben Hanım, mesajı uzun süredir ayrı yaşadığı ve boşanmakta olduğu eşi Mustafa Erdoğan’a gönderdiğini söyleyince Twitter’daki uyanıklara makara konusu olmuş. Söz konusu mesajda Gülben Ergen’in ‘’şah damarım mısın sen?’’ diye yazdığı iddia ediliyor. Mesajın içeriği eski kocadan ziyade yeni bir sevgili için yazıldığı havasını veriyor. Sizin anlayacağınız Gülben Hanım’ın verdiği mesajın gittiği adres Twitter’da her şeyi bilen ve her şeye maydanoz olan ukalalara inandırıcı gelmemiş. Gülben Hanım’ın cep telefonundan çektiği mesajların kameralar tarafından görüntülenmesi bana tuhaf geldi. Sadece bir mesaj da değil. ‘’Sen benim rengimsin, gökkuşağımsın’’ ve ‘’Sahip misin sen bana?’’ şeklinde devamı da var. Üstelik bütün bunlar bir konferans sırasında oluyor. Kusura bakmayın ama bu olay bana tezgahlanmış gibi geldi. Romantik mesajlar çekilecek yer Araştırma Zirvesi diye bir konferansın salonu mudur? Ayrıca bu mesajlar bence romantik değil komik. Çiklet çiğneyip, balon patlatırken yazılmış şarkı sözüne filan benziyor. Aynı zamanda bir hayli itici. Gülben Ergen işini bilir. Kimse merak etmesin komik duruma filan düşmez. Asıl komik duruma düşenler Twitter’da bu konuda yorum yapanlar. Gülben konuşulsun istemiş. İki, üç saçma Tweet atmış. Bunlar da olaya sazan gibi atlamışlar. Gülben’in ekmeğine yağ sürmüşler. Şah damardan zokayı yemişler!Fan fatalİlişkiye girdiği erkeklere sonunda büyük sıkıntı yaşatan, çekici ve baştan çıkarıcı kadınlara ‘Femme Fatale’ derler. Fransızca’da ‘felakete neden olan kadın’ anlamına gelir. Bir de ‘Fan Fatal’ diye bir şey var. O da ünlülerin başına bela olan hayranları. Hollywood yıldızlarına kabus yaşatan fanlarını duyduk. Çoğu aklına taktığı ünlüyü kendi malı sanıyor. Bizdeki durum farklı. Bizdeki “Fan Fatal”lar hayran oldukları ünlünün sevgilisinin başında şişe kırıyor! Şarkıcı Demet Akalın, Mersin’de gittiği bir lokantada sevgilisiyle otururken fanlarından biri imza almak için yanına gelmiş. Sevgilisi de resim çekilmesini istememiş. Bunun üzerine "Fan Fatal" takımı derhal harekete geçmiş. Akalın’ın 8 yaşındaki hayranının babası Demet Hanım’ın sevgilisinin başında şişe kırmış. Ben sadece aradaki 8 yaşındaki kızı düşünüyorum. Bütün bunlar onu nasıl etkilemiştir acaba? Bu olayda kabahat tamamen "Fan Fatal" takımında. Demet Akalın veya herhangi bir ünlü hayranı istiyor diye onunla fotoğraf çektirmek zorunda değil. İsteyen hayran 8 yaşında olsa bile... O 8 yaşındaki kız babasına her baktığında hayranı olduğu sanatçının yanındaki adamın kafasında şişe patlattığını hatırlayacak. Değer mi buna? İmza mı vermiyor, fotoğraf mı çektirmiyor dön arkanı yürü git.. Kafada şişe kırmaya kalkarsan hem haksız duruma düşersin hem de ‘Fan Fatal’ olursun!Estetikli divaCanım Türkiyem’in divası Bülent Ersoy ya da Bülent Abla, nam-ı diğer kısaca ‘Babla’ bir reklam filmi için bir dizi estetik uygulaması yaptıracakmış. Babla’mız, Türkiye’de ilk kez kullanılan Magic Needle yani sihirli iğne yöntemiyle elmacık kemiklerine parıltı veren bir ışık dolgusu işlemi yaptırmış. Ayrıca Cool Sculpting denilen bir yöntemle karın bölgesindeki yağları dondurup attırmış. Bütün bu zahmetlere de reklam filminde oynayacağı öğretmen rolü için katlanmış. Biz artık alıştık zaten. Öğretmenlerimizi de estetikli istiyoruz. O kadar çok para kazanıyorlar ki bir estetikleri eksik! Öğretmen deyince aklımıza hemen lüks, ihtişam ve sınırsız imkanlar içinde yaşayan bir grup şanslı insan gelmiyor mu? Babla"mıza yapılan uygulamanın ünlü Hollywood yıldızı Angelina Jolie ile aynı olduğu söyleniyor. Diva, Angelina Jolie iğneleriyle gençleşti deniliyor. İster misiniz Babla’nın şimdi kendine bir güveni gelsin, Angelina’nın Oscar töreninde yaptığı gibi derin yırtmaçlı bir elbise giyip sağ bacağını öne doğru fora etsin? Ben isterim. Bir deri bir kemikmiş gibi duran Angelina Jolie, kıskançlığından çatlasın. Bablamız, Divamız, Birtanemiz.. Biz onu estetikli de estetiksiz de her türlü seviyoruz!Jeste bak!Canım Türkiyem’de insanlarımız çok iyi kalpli. İyilik doluyuz. Fakire karşı değil, zengine karşı bile düşünceli davranıyoruz. Baksanıza 540 bin Euro’ya satılan Ferrari marka arabalardan satın alan müşterilerine yetkili firma 7 yıl ücretsiz servis sunuyormuş. Gözlerim yaşardı. Her biri yaklaşık 1500 Euro olan periyodik bakım ve servis hizmeti 7 yıl bedava. Emlak sektörünün batakta olduğu bir dönemde Los Angeles’da Wilshire Bulvarı’nın üstünde o zamanlar 11 milyon dolara satılan dairelerden alana Rolls Royce marka araba hediye ederlerdi. Şimdi devir değişti. Araba alana bakım hediye ediyorlar. Buna da şükür. Jeste bak hizaya gel!
Moda merkezi Paris’de Hollywood’un ünlü güzellerinden Jessica Alba fırtınası esmiş. Paris Moda Haftası’nda yapılan bir defileye katılan seksi oyuncu yerini aldığı sırada otururken verdiği frikikle geceye damgasını vurmuş. Jessica, hemen eteğini kapatmaya çalışsa da kameramanlar çoktan görüntüyü almış. Jessica’ya "Bir defilede podyuma çıkan süper mankenlerin, dünyaca ünlü tasarımcıların ve milyonlara hitap eden markaların önüne nasıl geçilir?" diye sorsalar vereceği cevap belli. "Fotoğrafçılara frikik vererek!" Haksız da değil. İç çamaşırı iki saniye gözüktü diye dünya basınına manşet oldu. Hatta insanların çoğu Jessica Alba’nın frikiği sayesinde Paris’de bir moda haftası yapıldığını öğrenmiş oldu. Aynı defilede podyuma mayo ve iç çamaşırı ile çıkan mankenler bile olsaydı önemli değil. Güzel ve ünlü bir kadının otururken istem dışı verdiği frikiğin yerini hiçbir manzara alamaz. Sharon Stone’un ‘Temel İçgüdü’ filmindeki oturuşundan beri ünlü güzellerin frikik fırtınası tüm hızıyla esmeye devam ediyor. Paris’de Jessica Alba’nınki konuşuldu, bakalım bir dahaki sefer nerede ve kim konuşulacak?Papaz hep pilav yemez!Fenerbahçeliler, Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanacak bugünkü derbi sonucundan çok emin görünüyor. Kendilerine o kadar güveniyorlar ki teknik direktör Aykut Kocaman’ın sözleşmesini bu maçtan önce uzatmaya karar verdiler. Yani hocaya ve futbolcularına daha maç oynanmadan ‘biz sizden eminiz’ mesajı veriyorlar.İnternette yine unutulmaz 6-0’lık zaferlerinin geyikleri dolaşmaya başladı bile. Sarı lacivertli camia ilk yarıdaki yenilginin rövanşını almaya kilitlendi.Fenerbahçe’nin muhteşem taraftarı ve rakip takımların kâbusu olan harika stadından bugün yine bir galibiyetle ayrılması sürpriz olmaz. Beraberlik de sürpriz değil. Ama Galatasaray’ın yenmesi büyük sürpriz olur. Bir Galatasaray’lı olarak aynı sezonda ezeli rakibimizi ligde iki kez yenmenin mutluluğunu en son ne zaman yaşadığımı hatırlamıyorum. Tıpkı Şükrü Saraçoğlu’ndan en son ne zaman galibiyetle ayrıldığımızı hatırlayamadığım gibi. Ama 6 farklı hezimeti unutmuş değilim. O zaman da başımızda Fatih Hoca vardı. Fenerbahçe’nin de başında beyaz kirpi saçlı Lorant. Tarih 6 Kasım 2002. Benim tanıdığım Fatih Hoca da siciline işlenen bu tarihi yenilgiyi unutmamıştır. Rövanşı almanın zamanı çoktan geldi. FB’yi kendi stadında ve kendi taraftarı önünde farklı yenmeyi hayal etmiyorum. Ama Fatih Terim ve sarı kırmızılı futbolcuların kazanmak için olağanüstü gayret göstereceklerine inanıyorum. Fatih Hoca borçlu kalmayı sevmez. Papaz her zaman pilav yemez. Ya Galatasaray bu kez Fenerbahçe’yi Şükrü Saraçoğlu’nda yenecek, ya da hayat yine eskisi gibi devam edecek!Cem Yılmaz’ın düğünüKomedyen Cem Yılmaz’ın sözüm ona basına kapalı olan düğünü iyi ki basına kapalı yapıldı. Yoksa daha fazla haber ve resim olacaktı. Ki canım Türkiyem bunu kaldıramazdı! Damat Cem’in nikah öncesi heyecandan birbiri ardına içtiği sigaralardan, Tarkan ile Sezen Aksu’nun düetine, Ümit Besen’in ücretsiz verdiği konserden, çiçeği burnunda aşıklar Kenan Doğulu ile Beren Saat’in aralarında küçük bir tatsızlık yaşamalarına kadar düğünde olup biten her şey, görüntüleriyle birlikte medyada geniş yer buldu. Bunların arasında hiç şüphesiz en lüzumsuzu düğünün yapıldığı Pera Palas Oteli’nin önüne biriken bir grup işgüzar Cem Yılmaz hayranı kadının "Cem, Cansu’nun (Dere) hakkıydı" şeklindeki tuhaf tezahüratlarıydı. Yani abesle iştigalin daha iyi bir örneği olamaz.Düğünle ilgili bir başka lüzümsuz haber de Beyazıt Öztürk’ün düğüne davet edilmediğine dair Cem Yılmaz’a canlı yayında sitem etmesiydi. Kimbilir Cem Yılmaz ile eşi ne kadar üzülmüştür Beyaz Bey’i unuttular diye! Sınıf arkadaşının doğum günü partisine davet edilmemiş ilkokul çocukları gibi ulu orta şikayet edeceğine, düğüne çiçek göndererek kendini hatırlatsaydı olmaz mıydı? Ayrıca Cem Yılmaz’ın eski aşkı manken Cansu Dere’ye düğün ile ilgili düşüncelerini soran magazinci arkadaşlar bir başka lüzumsuz olaya imza attılar. Tıpkı balayı için Dubai’ye uçan gelin ile damadı bindikleri uçağın kapısına kadar takip edip abuk sabuk sorular soran hava limanında görevli magazinci arkadaşlar gibi. Ayrıca Cem Yılmaz’ın eşine düğün hediyesi olarak aldığı iddia edilen süper lüks Bentley marka araba haberi de bana palavra gibi geldi. Velhasıl, basına kapalı ancak medyaya ardına kadar açık bir Cem Yılmaz düğününü atlattık. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
Sabahların Sultanı Seda Sayan ile olan medyatik ilişkisinden sonra sosyal medya kahramanı olan ve Survivor yarışmasındaki performansı ile ününü perçinleştiren türkücü Nihat Doğan yine ortaya çıkıp kendini göstermeye başladı. Nihat Doğan’ın kendine özgü bir dünyada yaşadığını ve o dünyanın adının "Nihat’s World" olduğunu daha önce yazmıştım. Tıpkı ünlü komedyen Mike Myers’ın "Wayne’s World" filminde canlandırdığı uçuk kaçık Wayne karakteri gibi... Aradaki tek fark Mike Myers’ın dünyası tamamen hayali, bizim Nihat’ınki ise hakiki. Mike Myers iki tane "Wayne’s World" filmi yapmıştı. İlki büyük başarı ikincisi gişede hüsrandı. "Wayne’s World" zaten ikinci filmden sonra unutuldu gitti. Oysa "Nihat’s World" öyle değil. Bakmayın başlığı "Nihat’s World 2" koyduğuma. O sadece ilkini hatırlatmak içindi. Nihat Doğan’ın dünyası hiçbir zaman pasif kalmıyor ve her an yeni şeyler üretiyor. İşte Nihat Doğan’ın sürekli sıcak tuttuğu felsefe fırınından çıkmış son inciler: ‘’O hanım benimle beraberken nerdeydi şimdi nerede... Kimin kime ne kattığını o zaman konuşalım (Seda Sayan"a); altı okların sanatçısı, tefli ayı oynatıcısı (Müjdat Gezen"e); sarhoş taklitçisi (Levent Kırca"ya); ona destek çıkanlara bakıyorsunuz acayip faşistler, kendilerinden olmayana tahammülleri yok! (Can Bonomo"ya); Eurovision"a keşke Türkçe, Kürtçe, Lazca ve Gürcüce parça ile gidilseydi."Ne derseniz deyin Nihat Doğan son derece ilginç düşüncelere sahip biri. Aynı fikirde olmayabilirsiniz. Ancak Nihat Doğan’ın hiç yoktan bir şeyler yaratıp habire kendinden söz ettirme becerisini inkar edemezsiniz. Adam profesyonel şirketlerde çalışan uzmanlara taş çıkartacak nitelikte tek başına iyi veya kötü kendi reklamını yapmayı başarıyor. Medya sanki onun için çalışıyor. Keşke Eurovision’a Nihat Doğan gitseydi diye düşünmekten kendimi alamıyorum. O zaman bizi sadece Avrupa ülkeleri değil bütün dünya konuşurdu.Kadınlar için 10 madde8 Mart Dünya Kadınlar Günü geldi geçti, ama kadınların hak ettiği şeylerin ne günü var ne de süresi... İşte dünya kadınlarının hayatını kolaylaştıracak öneriler:1) Futbolda ofsayt kuralı kalksın.2) Yemeği kadın yapıyorsa masayı erkek hazırlasın. Masayı kadın topluyorsa erkek bulaşıkları yıkasın.3) Erkekler ütü yapmayı öğrensin.4) Kadınlara kalkan eller taş olsun.5) Kadınlara yaş, kilo ve estetik ameliyatı olup olmadıkları sorulması yasaklansın.6) Çoçuklarla geçirilen zaman ve bakımları eşler arasında eşit olarak paylaşılsın.7) Kadınları aldatmaktan caydırmak için eşini aldatan erkekler ismen ve cismen yazılı, görsel basın ve internetten kamuoyuna teşhir edilsin.8) Erkeklerin kadınlara bağırması, hakaret etmesi ve başkalarının yanında küçük düşürmesi yasa dışı ilan edilsin. Yapanlar derhal kanunen cezalandırılsın.9) Hamilelik süresince ve muayyen günlerde kadınlara erkekleri tarafından iki kat daha fazla anlayış ve sabır gösterilsin.10) Kadınların kıymeti bilinsin.Peki biz erkeklere ne olacak? Allah hepimize kolaylık versin!Ah belim, vah belim!Benim gibi "ah belim, vah belim" diye yakınanlardansanız size bir doktor tavsiye edeceğim. Öncelikle şunu itiraf edeyim; bel ve boyun ağrıları konusunda herkesin önerdiği bir isim ve tedavi yöntemi oluyor. Bana da bugüne dek çeşitli isimler verildi. Aşağı yukarı hepsini denedim. Sonunda çözümü buldum. LifeCo’dan Ortopedik Manuel Terapi uzmanı Dr. Gürsel Velioğlu, tam umudumu kesmişken imdadıma yetişti. Benim sorunum duruş bozukluğu, vücudu yanlış kullanma, stres ve sabit ve uzun süreli masa başında aynı işi yapmaktan kaynaklanıyor. Tıpkı milyonlarca insan gibi... Dr. Gürsel, manuel terapiyi hocası ünlü Karel Lewet gibi fizyoterapiye alternatif ve bıçaksız cerrahi metodu olarak tanımlıyor. Bilimsel etkinliği kanıtlanmış olan bu yöntem canım Türkiyem dahil, kayıtlı 32 ülkede 25 bin hekim tarafından hastalarına uygulanıyor. Ortalama tedavi 8 seans ancak ilk seansdan sonra etkisini hissedebiliyorsunuz. Tedavi sırasında ağrı yok. Herhangi bir yaş sınırı yok. Yan etki diye bir şey yok.Bu satırları hem hayat kalitemi arttıran doktoruma teşekkür etmek, hem de beni iyileştiren yöntemi aynı dertten muzdarip okurlarımla paylaşmak için yazdım. Bir an önce ağrıdan sızıdan kurtulup sağlıklarına kavuşmaları umut ve dileğiyle... Çünkü bu bel ve boyun ağrıları öyle lanet şeyler ki çekmeyen bilmez, çekenin halinden de anlamaz. Bilmem anlatabiliyor muyum?Temel 1Rize de uzun evliliğin sırrı konulu seminerde 50 yıllık evli Temel diyor ki: "Eşime hep iyi davrandım, onu hep memnun ettim. En önemlisi de 25. evlilik yıl dönümümüzde onu Amerika"ya götürdüm.” “Peki 50. yıldönümünüzde ne yapacaksın” diye sorarlar. "Gidip geri getireceğim..."Temel 2Karadeniz"in bir ilçesinde boş arazide bir çukur varmış. Bu çukura yanlışlıkla çok kişi düşüyor ve yaralanıyormuş. Çözüm olarak Fadime demiş ki: "Bir ambulans kiralayalım ve çukura yakın bir yerde beklesin, düşen olunca hemen hastaneye götürsün." Dursun itiraz etmiş: "Ha uşağım bu ambulans hastaneye ulaşamadan Allah göstermesin kötü bir şey olur... En iyisi biz bu çukurun yanına bir hastane yapalım." Bir köşede konuşmaları dinleyen Temel dayanamamış: "Ula uşaklar sizin gibiler yüzünden bu Karadenizlilerin adı çıkıyor. Kafanızı çalıştırın biraz. Buraya bir ambulans getirmek yada hastane yaptırmak çok pahalı olur. En iyisi biz bu çukuru kapatalım. Hastanenin hemen yanına bir çukur açalım."SarışınSarışın kadın yanmış iki kulağıyla doktora gider.Doktor; "Kulaklarına ne oldu". Sarışın; "Ütü yapıyordum ve telefon çaldı. Ben de telefon diye ütüyü koydum kulağıma." Doktor; "Peki öteki kulağına ne oldu?" Sarışın; "Lanet olası tekrar aradı..."
Twitter’da erotik fotoğrafları ve panpiş lafıyla kaybettiği ünü yeniden yakalayan şarkıcı Hilal Cebeci, bu yaz evleneceğini müjdelemiş.‘’Panpişleriniz bu habere üzülmeyecek mi?’’ diye sormuşlar.Hilal Hanım, “Onlar benim mutluluğumu ister neden üzülsünler ki?’’ diye yanıtlamış.Keşke her şey o kadar basit olsa.Hayranları sevdikleri ünlüleri sahipleniyor.Evlenmelerine değil, flörtlerine bile karışıyor.Baksanıza oyuncu Beren Saat’in fanları ünlü popçu Kenan Doğulu ile birlikteliğini bir türlü kabullenmek istemiyor. Onun için panpişleri Hilal Cebeci’nin evlilik kararına tahmin ettiği kadar sıcak bakmayabilir.Ben panpişi olsam Hilal Hanım’ın evlenmesini istemezdim.Hem birgün belki Loto çıkar gibi onunla beraber olabiliriz hayalim yıkılırdı hem de evlendikten sonra güzelliğini sergileyen fotoğraflardan yoksun kalacağımı düşünür üzülürdüm. Allah’tan panpişlerinden biri değilim yoksa derdim büyüktü.Kendine özgü ilginç lafları ve uçuk deyimleriyle dikkat çekmeyi başaran Hilal Cebeci, yine bu konudaki becerisini göstermiş ve Beşiktaş’a gelin gideceğini söylemiş.Panpiş Hilal’e de bu yakışırdı doğrusu. Gideceksen Koç’lara, Sabancı’lara onlar yoksa Beşiktaş’a, Kadıköy’e, Beyoğlu’na filan gelin gideceksin. Ya da Galatasaray’a, Fenerbahçe’ye... Yani bu devirde küçük düşünmeyeceksin.Kurtlardan şaşmaz‘Kurtlar Vadisi’ dizisinde ‘Polat Alemdar’ karakterini yıllardır başarıyla canlandıran oyuncu Necati Şaşmaz’ın aktörlük kariyerinde kurtlar büyük önem taşıyor.Bunun nedeni dizi ve filmlerdeki ‘Kurtlar Vadisi’ndeki Polat Alemdar tiplemesinin Necati Şaşmaz’ın resmen üstüne yapışmış olması. Necati Bey’in artık bir komedide oynaması imkansız.Çünkü hayranları onu şaklabanlık yaparken görmek istemez... Sizin anlayacağınız Necati Şaşmaz’ın kurtlardan ayrı bir ortama düşmesi asla düşünülmez. Zaten düşünülmüyor da!Necati Şaşmaz, geçenlerde TRT 1’de yayınlanan bir diziye konuk oyuncu olarak katılmış. Kemal Tahir’in ölümsüz eserinden uyarlanan söz konusu dizide Enver Paşa rolünü üstlenmiş. Başındaki fes, her zamanki haşin ve gaddar bakışları, kara palabıyıklı hali ona çok yakışmış.Hele oynadığı dizinin ismi daha da çok yakışmış.‘Kurt Kanunu’Nasıl isim ama?Siyah kuğu bablaTürk Sanat Müziği’nin divası Bülent Ersoy, nam-ı diğer Bülent Abla veya kısaca ‘Babla’ için çıkan içi tezatlar dolu bir basın bülteni dikkatimi çekti.Babla’nın Günay’da verdiği konserin ardından yayınlanan basın bülteninin başlığında aynen şöyle diyor: ‘’Bülent Ersoy, Günay’ı salladı! Diva’nın siyah kuğu zerafeti!Şimdi kimse kusura bakmasın ama salladı lafı buraya olmamış.Hadise, Serdar Ortaç, Tarkan, Ajda Pekkan için anladık da Babla için söylenecek laf değil. Onlar gittikleri yeri sallayabilir ama Babla sallamaz.Ayrıca bu işin şakası, makası da olmaz.Çünkü Babla salladığında salonda ufak çapta bir yer sarsıntısı olur.Sonra sırf siyah giydi diye Babla’mızı kuğuya benzetmek de hiç olmamış.Kuğu nerde Babla nerde?Arada bir ton fark var!
Seren Serengil, ‘Sevgililer Günü’ gecesi alkolü fazla kaçırınca Twitter’dan eski bir sevgilisine ilan-ı aşk etmiş. Daha sonra pişman olup yazdıklarını silen Seren Hanım, "Allah bu içki içenleri ıslah etsin. Ben dün gece yanından geçeyim dedim kızlar zorladı diye. Bir daha tövbe" demiş. Tövbe etmekte haklı. İçki insana yaramıyor. Seren Hanım, bir daha içki içer ya da içmez o kendi bileceği iş. Ama kazayla yine bir gün içerse o zaman Twitter’a filan girmesin. Sosyal medya ortamı içince girilecek yerler değil. İnsan sağlam kafayla ayıkken yazdıklarına bile dikkat etmek zorunda. Çünkü etrafta yazılanları bambaşka yerlere çekenler, okuduklarını anlamayan bir dolu kötü düşünceli insan var. İlle de içmek istiyorsan o zaman telefonundan ve bilgisayarından uzak duracaksın. İşin özeti sonradan kafanı duvardan duvara vurmak istemiyorsan içince girmeyeceksin!Papa loves mamboAtletico Madridli ünlü milli futbolcu Arda Turan’ın takım arkadaşlarıyla birlikte Papa’yı ziyareti sırasında çekilen hatıra fotoğrafını görünce Amerikalı efsane şarkıcı Perry Como’nun ‘Papa Loves Mambo’ isimli parçası geldi aklıma. Belki de Arda’nın üstünde eğreti gibi duran üstten düğmeli ceketi ve yakasını açık bırakıp boynuna bağladığı kravatındandır. Bizim Arda’nın sanki Vatikan’a resmi bir ziyarete değil, mambo yapmaya gitmiş gibi bir havası vardı. Papa ise evliliğin önemini vurgulayıp, futbolculara çocuk sahibi olmalarını öğütlemiş. Papa’nın ülkemizdeki yüksek boşanma oranından haberi yok herhalde. Onun için Arda, bence şimdilik işine baksın çıksın sahaya güzelce topunu oynasın. Daha çok genç. Kariyerine odaklansın. Başarılarına başarılar katsın. Avrupada gururumuz olmaya devam etsin. Şimdi sanki evlenip çoluk çoçuk sahibi olma değil gönül eğlendirip mambo yapma zamanı. Ne demişler? "Papa Loves Mambo!"Kıro değil, uyanık!Etiler’de bir binanın duvarına astırdığı dev afişle ‘Sevgilier Günü’nde sevgilisine sürpriz yapan ünlü popçu Demet Akalın, yaptığının kıro işi olduğunu söyleyenlere "Ben zaten kıroyum. Bunu itiraf ediyorum." diye yanıt vermiş. Demet Hanım kendisine haksızlık ediyor. Kıro anlamında kaba ve görgüsüz olduğunu düşünmüyorum. Üstüne gidilmedikçe ve damarına basılmadıkça kimseyle bir sorun yaşamıyor. Görgüsüz olması da bence söz konusu değil. Genç yaşına rağmen çok deneyimli. Kimseye müdanası yok. Hayatta tek başına ayakta durmasını başarmış güçlü bir kadın. Sizin anlayacağınız her ne kadar kendisi itiraf etmiş olsa da Demet Akalın kıro, mıro değil. Bilakis son derece planlı, programlı hareket ediyor. Magazincileri kullanmasını çok iyi biliyor. Kendisine kıro dedirtip gündeme oturuyor ve bedavadan albümünün reklamını yapıyor. Buna dense dense uyanıklık denir. Demet Akalın kıro değil uyanık. Başarısının sırrı da aklını doğru şekilde kullanmasında yatıyor.
İki kez dağılan İngilizler"in dünyaca ünlü Baharat Kızlar (Spice Girls) tekrar bir araya geliyormuş. Grup, Kraliçe’nin 50.ci yıl kutlaması ve 2012 Londra Olimpiyatları’nda sahne alacakmış. Baharat Kızlar’ın üyeleri Melanie Brown, Emma Bunton, Geri Halliwell, Melanie Chisholm ve Victoria Beckham ile canım Türkiyem’e konser vermeye geldiklerinde tanışmıştım. Hatta kaldıkları Çırağan Otel’i odasından o zamanlar çalıştığım radyo için ünlü grupla canlı yayında çok güzel bir röportaj yapmıştım. Hepsi çok tatlı ve mütevaziydi. En güzelleri ve en kendini beğenmişleri ‘Posh’ lakaplı Victoria bile çok şekerdi. Hep bir ağızdan ‘’Cem Ceminay In the Morning’’ jingle’ımı bile söylemişlerdi. Bir zamanların fenomeni Baharat Kızlar’ı yeniden sahnede görmek güzel olacak. Ancak aradan çok uzun bir süre geçti. Baharat Kızlar’la büyüyen nesil yerini Lady Gaga’cılara bıraktı. Kraliçe Elizabeth’ın onuruna yapılacak kutlamada sahne alacak grubun farkında olacağını sanmam. O, bugüne kelimenin tam anlamıyla kadar neler gördü, neler geçirdi. Beatles ve Rolling Stones gibi pop müziğin efsaneleri hep onun dönemindendi. Baharat Kızlar için İngiltere’ye damgasını vurmuş bir kraliçenin 50.ci yıl kutlamalarına katılmak son derece gurur verici olacak. Olimpiyatlar için de Baharat Kızlar mükemmel bir seçim. Tüm dünyada hayranları olan ve birlikte güzel şov yapabilen bir grup. Bu vesileyle emekliliğe ara verme fırsatı bulacak olan Baharat Kızlar, stüdyoya girip bir de yeni bir albüm yaparlarsa harika olur. Sonra bakarsınız bir de dünya turu... Neden olmasın? Rolling Stones yapıyorsa onların kızları yaşındaki Baharat Kızlar neden yapmasın? ‘Baharat Kızlar’ bu yıl ‘Hamarat Kızlar’ olarak geri dönüyor. Kraliçe Elizabeth bir 50 yıl daha yaşayacakmış gibi duruyor. Bakarsınız 100.cü yıl kutlamalarında ‘Altın Kızlar’ olarak da sahneye çıkabilirler!RTÜK ve reklâmlarRTÜK, radyo ve televizyonda yayınlanan reklâmları sıkı bir şekilde denetliyor. Bir futbol maçı öncesi tüm sahayı kaplayan mayo reklâmı nedeniyle ilgili kanalı uyarıyor. Bant reklam teknikleri kullanılarak yapılan spot ve küçük ilanlar tarzındaki reklâmların belli ölçüleri aşmamasını ve programın bütünlüğü açısından sesli olarak yayınlanmamasını istiyor. Reklâmların kalitesi, inandırıcılığı, haksız rekabete yol açmaması konusunda RTÜK çok iyi işler yapıyor. RTÜK olmasa reklâmların geleceğini düşünmek bile istemiyorum. Ama reklâm süreleri açısından RTÜK müdahalesinin gerekli olduğu kanısında değilim. Bir kanal fazla reklâm yayınlıyorsa, yani reklâm süresi uzuyorsa o kanal izleyici kaybeder. RTÜK, reklâmlar üzerinden bir pay aldığı için reklâm sürelerine karışmamalı. Reklâmverenler düşünsün. 20 dakika süren bir reklâm kuşağına girmek için harcadıkları paraya değer mi? Dizi arası reklâmları kim izliyor? İzleyen olsa bile kim hatırlıyor? Amerika’daki televizyon kanalları arasında bir centilmenlik anlaşması vardır. Prime-time denilen kuşakta tüm kanallarda reklâmlar aşağı yukarı aynı anda yayınlanır. Süreleri de birbirine eşittir. İzlediğiniz bir program reklâma geçtiğinde ikinci tercihiniz olan program da yerini reklâma bırakmıştır. Böylece kanallar kendi geçimlerini sağlayan reklâmların izlenilmesini garantiler. Yani bizdeki gibi kendi bindikleri dalı kesmezler. RTÜK, en iyisi kanalları her reklâm kuşağı başladığında ekrana reklâmın toplam süresini koymaya mecbur etsin. Bak o zaman dizi arası reklâm yayınlayan kanal oluyor mu?
Ünlü Hollywood aktörü Jeff Bridges 1993 yapımı "Fearless" (Korkusuz) isimli ilginç bir filmde oynamıştı. Uçak kazasından kurtulduktan sonra hayatta hiçbir şeyden korkmayan ve ölümsüz olduğuna inanan bir adamı oynuyordu. Dünya tenisinin erkeklerde rakipsiz bir numarası Novak Djokovic de kendini yenilmez sanıyor. Novak, Melbourne’daki son Avustralya Açık Şampiyonası"nda önce Andy Murray sonra Rafael Nadal karşısında beşer setlik zorlu maçları kazanarak şampiyon oldu. Rafael Nadal ile oynadığı maç turnuvanın en uzun karşılaşması olarak tarihe geçti. Son sette Nadal 4-2 öndeyken maçı ve şampiyonluğu perçinleyecek puanda kendisinin bile inanamadığı bir basit hata yaptı. Sonra aklı o basit hataya takılı kaldı ve avantajını kaybetti. Geçen yılki Amerika Açık’ta da Novak, kendisine karşı belirgin bir üstünlük kurmuş olan İsviçreli raket Roger Federer karşısında da maçı bir mucizevi vuruşla lehine döndürmüştü. Novak, geçen yıl aşağı yukarı her maçı kazanarak yenilmezliğini ilan etti. Bu inanç, hırs ve kendine güven devam ettiği sürece de kimse onu yenemez!Ve kavga böyle başladı...Mezunlar yemeğinde karımla masadayız, yandaki masada sarhoş, elindeki kadehi çevirip duran kadına bakakalmışım. Karım sordu; “Onu tanıyor musun?” “Evet” dedim, "Eski flörtüm, duydum ki yıllar önce ayrıldığımızda içmeye başlamış, o zamandan beri kendisini ayık gören yokmuş!" “Hadi canım” dedi karım, "Amma uzun kutlamış!" Ve kavga böyle başladı... Emekli olduğumun ertesi, Sosyal Sigortalar"a gidip müracaatımı yapayım dedim. Masadaki memure, yaşımı teyit etmek için ehliyetimi istedi. Ceplerimi karıştırdım, cüzdanımı evde bırakmışım! Kadına dedim ki "Bir koşu eve gidip getirebilirim!" Yok canım” dedi kadın, "Gömleğinizi açın lütfen!" Düğmeleri açtığımda kıvırcık, kırlaşmış göğüs kıllarıma bakıp "Bu kır renk, benim için kanıt olarak yeterli" dedi ve müracaatımı aldı. Eve döndüğümde, sigortalarda başıma geleni karımla paylaştım. "Pantolonunu da indireydin keşke" dedi. “Maluliyet de bağlarlardı belki” Ve kavga böyle başladı...Oturmuş TV"de kanallar arası zaplarken, yanıma oturan karım sordu: “Ne varmış bakayım TV"de?” “Toz” dedim. Ve kavga böyle başladı...Karım, yaklaşmakta olan yıl dönümümüz için çaktırmadan ayak yapıyordu... "Üç saniyede hızla sıfırdan, 100"e çıkabilen bir nesne istiyorum" dedi, bir baskül aldım ona! Ve kavga böyle başladı...Karımla yatakta "Kim 500 milyon ister"i izliyorduk... Ona doğru dönüp dedim ki, “Sevişelim mi?” "Hayır" dedi. Sonra ekledim, “Son kararın mı?” Bana bakmadı bile, sadece "Evet" dedi. O zaman dedim ki, “Öyleyse telefon hakkımı kullanayım” Ve kavga böyle başladı...Karıma dedim ki, “Doğum gününde nereye gitmemizi istersin?” Yüzünde keyiften eridiğini görmek beni ihya etti! "Uzun zamandır gitmediğimiz bir yer olsun" dedi. O zaman önerdim, "Mutfağa ne dersin?" Ve kavga böyle başladı....Cumartesi sabahı sakin sakin giyindim, kahvaltımı ettim, köpeği kapıp sessizce garaja geçtim. Kayığı arabanın üzerine atıp, şelaleye doğru yola çıktım ki, baktım fırtına çıktı çıkacak, garaja geri döndüm. Radyoyu açtım, hava durumu, havanın gün boyu böyle gideceğini söylüyordu. Eve geri döndüm. Yavaşça soyunup yatağa süzüldüm. Uyumakta olan karımın vücuduna arkadan sarılıp, arzu dolu, kulağına fısıldadım, "Dışarıda hava berbat"... 10 yıllık sevgili karım mırıldandı: "Salak kocam bu havada balığa gitti, inanabiliyor musun?" Ve kavga böyle başladı...Karıma 14.95"e bir kasa Miller bira alalım, diyordum ki, 7.95"e bir kutu dondurma almasın mı? "Oysa bira ile bu gece, dondurmayla olduğundan daha çekici olurdun" demiş bulundum. Ve kavga böyle başladı...Siz ne sandınız ki?Okyanus üzerinde gece uçan bir uçak... İki fısıltı... Biri kadın, diğeri erkek. “Herkes uyudu hadi gidelim” (Ayak sesleri...) “Bu tuvalet boş... Buna girelim. Kimse bakmıyor! ”Sen önce gir” “Biraz heyecanlıyım, ben oturabilir miyim?” “Prezervatifin var değil mi? Haydi tak!” “Ah parfüm de var... Her şeyi de düşünürsün” “Ooh! Harika” (Uzun bir sessizlik...) Birden uçağın hoparlörlerinden sert ve dinamik bir ses gelir:"Dikkat dikkat! Kaptanınız konuşuyor!.. Arka tuvaletteki iki kişi size sesleniyorum! Ne yaptığınızı biliyoruz... Bu yaptığınız uçuş kurallarına aykırıdır! Şimdi lütfen sigaralarınızı söndürün ve duman alarm sensörüne taktığınız prezervatifi çıkartın!" Siz ne sandınız ki?Haftanın FıkrasıRahmetli bestekar Selahattin Pınar bir yandan beste yaparken diğer taraftan üç-beş kuruş kazanmak için bazı zengin çocuklarına musiki dersi verirmiş. Öğrencilerden biri bir gün, "-Hocam, sabahları aç karnına çiğ yumurta içmenin sesime çok faydası varmış. Ben bir haftadır bunu yapıyorum. Sesimdeki değişikliği fark ettiniz mi?"" diye sormuş. Selahattin Pınar, "Oğlum", demiş, "İç tabii, iç... Hiç bir zararı yoktur!"" Bir süre sonra oğlan, "Hocam, annem de çiğ yumurta sayesinde sesimin çok güzelleştiğini öyledi. Siz de farkındasınız, elbette..." Büyük üstad Selahattin Pınar çaresiz... Bet sesli oğlanı sınıftan atsa olmayacak, ekmek parası... "Oğlum, yumurtanın zararı yoktur... içebilirsin."" Bir süre sonra oğlan yine aynı konuya girince, rahmetli artık dayanamamış, "Ulan, eşekoğlueşek demiş... Yumurtada keramet olsaydı, tavuğun k..çı bülbül gibi öterdi!""