Yenilmez Novak

Canım Türkiyem

Haberin Devamı

Ünlü Hollywood aktörü Jeff Bridges 1993 yapımı "Fearless" (Korkusuz) isimli ilginç bir filmde oynamıştı. Uçak kazasından kurtulduktan sonra hayatta hiçbir şeyden korkmayan ve ölümsüz olduğuna inanan bir adamı oynuyordu. Dünya tenisinin erkeklerde rakipsiz bir numarası Novak Djokovic de kendini yenilmez sanıyor. Novak, Melbourne’daki son Avustralya Açık Şampiyonası"nda önce Andy Murray sonra Rafael Nadal karşısında beşer setlik zorlu maçları kazanarak şampiyon oldu. Rafael Nadal ile oynadığı maç turnuvanın en uzun karşılaşması olarak tarihe geçti. Son sette Nadal 4-2 öndeyken maçı ve şampiyonluğu perçinleyecek puanda kendisinin bile inanamadığı bir basit hata yaptı. Sonra aklı o basit hataya takılı kaldı ve avantajını kaybetti. Geçen yılki Amerika Açık’ta da Novak, kendisine karşı belirgin bir üstünlük kurmuş olan İsviçreli raket Roger Federer karşısında da maçı bir mucizevi vuruşla lehine döndürmüştü. Novak, geçen yıl aşağı yukarı her maçı kazanarak yenilmezliğini ilan etti. Bu inanç, hırs ve kendine güven devam ettiği sürece de kimse onu yenemez!

Ve kavga böyle başladı...

Mezunlar yemeğinde karımla masadayız, yandaki masada sarhoş, elindeki kadehi çevirip duran kadına bakakalmışım. Karım sordu; “Onu tanıyor musun?” “Evet” dedim, "Eski flörtüm, duydum ki yıllar önce ayrıldığımızda içmeye başlamış, o zamandan beri kendisini ayık gören yokmuş!" “Hadi canım” dedi karım, "Amma uzun kutlamış!" Ve kavga böyle başladı...
Emekli olduğumun ertesi, Sosyal Sigortalar"a gidip müracaatımı yapayım dedim. Masadaki memure, yaşımı teyit etmek için ehliyetimi istedi. Ceplerimi karıştırdım, cüzdanımı evde bırakmışım! Kadına dedim ki "Bir koşu eve gidip getirebilirim!" Yok canım” dedi kadın, "Gömleğinizi açın lütfen!" Düğmeleri açtığımda kıvırcık, kırlaşmış göğüs kıllarıma bakıp "Bu kır renk, benim için kanıt olarak yeterli" dedi ve müracaatımı aldı. Eve döndüğümde, sigortalarda başıma geleni karımla paylaştım. "Pantolonunu da indireydin keşke" dedi. “Maluliyet de bağlarlardı belki” Ve kavga böyle başladı...
Oturmuş TV"de kanallar arası zaplarken, yanıma oturan karım sordu: “Ne varmış bakayım TV"de?” “Toz” dedim. Ve kavga böyle başladı...
Karım, yaklaşmakta olan yıl dönümümüz için çaktırmadan ayak yapıyordu... "Üç saniyede hızla sıfırdan, 100"e çıkabilen bir nesne istiyorum" dedi, bir baskül aldım ona! Ve kavga böyle başladı...
Karımla yatakta "Kim 500 milyon ister"i izliyorduk... Ona doğru dönüp dedim ki, “Sevişelim mi?” "Hayır" dedi. Sonra ekledim, “Son kararın mı?” Bana bakmadı bile, sadece "Evet" dedi. O zaman dedim ki, “Öyleyse telefon hakkımı kullanayım” Ve kavga böyle başladı...
Karıma dedim ki, “Doğum gününde nereye gitmemizi istersin?” Yüzünde keyiften eridiğini görmek beni ihya etti! "Uzun zamandır gitmediğimiz bir yer olsun" dedi. O zaman önerdim, "Mutfağa ne dersin?" Ve kavga böyle başladı....
Cumartesi sabahı sakin sakin giyindim, kahvaltımı ettim, köpeği kapıp sessizce garaja geçtim. Kayığı arabanın üzerine atıp, şelaleye doğru yola çıktım ki, baktım fırtına çıktı çıkacak, garaja geri döndüm. Radyoyu açtım, hava durumu, havanın gün boyu böyle gideceğini söylüyordu. Eve geri döndüm. Yavaşça soyunup yatağa süzüldüm. Uyumakta olan karımın vücuduna arkadan sarılıp, arzu dolu, kulağına fısıldadım, "Dışarıda hava berbat"... 10 yıllık sevgili karım mırıldandı: "Salak kocam bu havada balığa gitti, inanabiliyor musun?" Ve kavga böyle başladı...
Karıma 14.95"e bir kasa Miller bira alalım, diyordum ki, 7.95"e bir kutu dondurma almasın mı? "Oysa bira ile bu gece, dondurmayla olduğundan daha çekici olurdun" demiş bulundum. Ve kavga böyle başladı...

Siz ne sandınız ki?

Okyanus üzerinde gece uçan bir uçak... İki fısıltı... Biri kadın, diğeri erkek. “Herkes uyudu hadi gidelim” (Ayak sesleri...) “Bu tuvalet boş... Buna girelim. Kimse bakmıyor! ”Sen önce gir” “Biraz heyecanlıyım, ben oturabilir miyim?” “Prezervatifin var değil mi? Haydi tak!” “Ah parfüm de var... Her şeyi de düşünürsün” “Ooh! Harika” (Uzun bir sessizlik...) Birden uçağın hoparlörlerinden sert ve dinamik bir ses gelir:
"Dikkat dikkat! Kaptanınız konuşuyor!.. Arka tuvaletteki iki kişi size sesleniyorum! Ne yaptığınızı biliyoruz... Bu yaptığınız uçuş kurallarına aykırıdır! Şimdi lütfen sigaralarınızı söndürün ve duman alarm sensörüne taktığınız prezervatifi çıkartın!"
Siz ne sandınız ki?

Haftanın Fıkrası

Rahmetli bestekar Selahattin Pınar bir yandan beste yaparken diğer taraftan üç-beş kuruş kazanmak için bazı zengin çocuklarına musiki dersi verirmiş. Öğrencilerden biri bir gün, "-Hocam, sabahları aç karnına çiğ yumurta içmenin sesime çok faydası varmış. Ben bir haftadır bunu yapıyorum. Sesimdeki değişikliği fark ettiniz mi?"" diye sormuş. Selahattin Pınar, "Oğlum", demiş, "İç tabii, iç... Hiç bir zararı yoktur!"" Bir süre sonra oğlan, "Hocam, annem de çiğ yumurta sayesinde sesimin çok güzelleştiğini öyledi. Siz de farkındasınız, elbette..." Büyük üstad Selahattin Pınar çaresiz... Bet sesli oğlanı sınıftan atsa olmayacak, ekmek parası... "Oğlum, yumurtanın zararı yoktur... içebilirsin."" Bir süre sonra oğlan yine aynı konuya girince, rahmetli artık dayanamamış, "Ulan, eşekoğlueşek demiş... Yumurtada keramet olsaydı, tavuğun k..çı bülbül gibi öterdi!""

DİĞER YENİ YAZILAR