Hollywood’un ünlü jönlerinin çocuklukları ile şimdiki imajları arasında dağlar kadar fark varmış. Globe dergisi bu konuda yaptığı derinlemesine araştırmayı geçenlerde yayınladı. İşte beyaz perdenin önde gelen dev yıldızlarının ‘neydiler, ne oldular’ raporu:TOM CRUISE: Görevimiz Tehlike filmlerinde gözünü budaktan sakınmayan aksiyon filmlerinin kahramanı Tom Cruise, üç kızkardeşle büyümüş. Daha 8 yaşındayken ablaları onu kız arkadaşlarının öpüşmeyi öğrenmeleri için deneme tahtası gibi kullanmaya başlamış. Okuldan eve döndüğünde tuvaletteki lavabonun üstüne oturtup arkadaşlarına sırayla öpüşme talimi yaptırıyorlarmış. Ancak küçük Tom’un hayatı her zaman bu kadar eğlenceli değilmiş. 12 yaşındayken annesinin dayanamayıp terk ettiği babasından şiddet görmüş. Babasını kabadayı geçinen korkak biri olarak tanımlayan Tom, kendini ondan koruyabilmek için küçük yaşlarda dövüş sanatlarını öğrenmeye başlamış.BRAD PITT: Oklahoma doğumlu asıl ismi William Bradley Pitt olan yakışıklı aktör Brad Pitt, okulunun basketbol takımına alınmadığı için “red edilenler” anlamına gelen ve ‘Rejects’ ismini verdiği bir takım kurmuş. ABD’deki lise son sınıflarda geleneksel olan okulun en yakışıklı öğrencisi seçimini kaybetmiş. İlk çıktığı ve öptüğü kızı şimdi iki çocuk annesi olan Tonya isimli okul arkadaşıymış. İlk birlikte olduğu kız da yine okuldan flörtü Becky Beck. Becky, Brad’in çok nazik ve düşünceli bir erkek olduğunu söylüyor. Brad daha sonra Missouri Üniversitesi’nin gazetecilik bölümünü bitirmeden okuldan ayrılmış. Film dünyasında kendini gösterdiği ilk film ise üstü çıplak bir otostopçuyu canlandırdığı kült yapım ‘Thelma and Louise’ olmuş.HARRISON FORD: Chicago doğumlu Harrison Ford, ‘Yıldız Savaşları’ ile başlayan ‘Indiana Jones’ filmleriyle devam eden başarılı sinema serüveninde genelde güçlü ve cesur adam karakterlerini oynadı. Ancak küçüklüğünde durum tam tersiydi. Lisede kendisinden küçük bir çocuğa güreşte yenilince hüngür hüngür ağladığını unutamıyor. Okulda yaşıtları arasına en çelimsizlerden biriymiş. Diğer çocukların kendisiyle dalga geçip tartaklamalarına maruz kalmış. Bir yerini sakatlamaktan çekindiği için dayılananlara karşılık bile vermemş. İzci olduğunda ‘anne kuzusu’ diye guruptan dışlanmış. O kadar çekingenmiş ki ilk kez öpüştüğünde kız arkadaşı onu öpmüş. Üniversitede başarılı olamayınca marangozluğa başlamış. Onu küçüklüğünden tanıyanların çoğu bugünkü duruma geldiğine inanamıyor.ASHTON KUTCHER: Kendisiden yaşça bir hayli büyük güzel oyuncu Demi Moore ile evlenip sonra onu aldatıp boşanmadan önce Ashton Kutcher hep kadınların beğendiği bir erkekmiş. Küçüklüğünden beri çapkın olan Ashton, birçok kız arkadaşını terkederek kalbini kırmış. 19 yaşında modelliğe başlamış.Calvin Klein gibi markaların reklam yüzü olmuş. Şimdi 34 yaşında olan ve son olarak ‘Two and a Half Men’ dizisinde Charlie Sheen’in yerini alan Ashton Kutcher aslında küçüklüğünden bu yana pek değişmemiş.DENZEL WASHINGTON: Aklı başında efendi görüntülü 57 yaşındaki Oskar ödüllü ünlü aktör Denzel Washington gençliğinde başını sürekli belaya sokmadan duramıyomuş. Okulda olay çıkartmakta ve ceza almakta üstüne yokmuş. Yaramazlığından usanan annesi onu adam edinceye kadar çok uğraşmış. Gittiği okulu, mahallede birlikte takıldığı arkadaşlarını değiştirmesine neden olmuş. Denzel annesinin üstün gayretleri sayesinde kendini kurtarmış. Gençlik yıllarıdaki arkadaşlarının çoğu ömürlerini hapiste geçirmiş. 80’lerde ekranda ‘St Elsewhere’ isimli hastane dizisinde Philip Chandler isimli bir dokoru oyanayarak oyunculuğa ilk ciddi adımını atmış.LOS ANGELES’TA ‘TOP TEN’ EN’LER Los Angeles’ta Disneyland, Universal Stüdyolar, Sea World, Knotts Berry Farm, Magic Mountain gibi mutlaka görülmesi gereken popüler turistik yerleri duymuşsunuzdur.Bir de pek bilinmeyenler var.THY’nın artık İstanbul’dan direkt uçtuğu Kaliforniya’nın gözbebeği Los Angeles’ı ziyaret etmeyi düşünenler için fazla turistik olmayan ve Los Angeles dergisinin ‘Best Of LA’ özel sayısından seçtiğim ilginç Top Ten En’leri sıralıyorum.EN EDEBİ SALON: Edebiyat dünyasının efsaneleri F.Scott Fitzgerald, Faulkner, Fante, Huxley, Bukowski, Chandler, Saroyan ve Los Angeles’a gelmiş geçmiş tüm ünlü yazarların Lava Salon, yemek ve tatlı dahil kişi başı 100 dolar. Adres: 6667 Hollywood Bulvarı, Hollywood.EN SİHİRLİ OKUL: Maja D’Aoust’un Maja’s Shirbazlık Okulu’nda her ayın ikinci Pazarı 5 dolar karşılığında sihirbazlık dersleri veriliyor. Gerçek bir büyücüye en yakın yaşayan insan olarak ünlenen Maja’nın gösterisi görülmeye değer. Adres: 2560 N.Beachwood Drive, Hollywood.EN HAVALI PLAJ: Bodrum’daki plajlarda loca kiralayanları Malibu’da ki 3 özel kabananadan birini kiralayarak kıskandırabilirsiniz. Paradise Cove’daki kabanaların hafta içi günlük kiralama bedeli 350 haftasonları 450 dolar. İçleri oldukça geniş ve lüks. 12 kişiye kadar alıyor. Bu kadar para veremem diyorsanız 26 tane çift kişilik şezlonglardan birini 50 dolara kiralayabilirsiniz.EN ŞIK AYAKKABILAR: Gregory’s Fred Segal Melrose belki de en şık İtalyan marka ayakkabıları birarada bulabileceğiniz tek mekan. Prada, Versace, Valentino’nun yanısıra Gregory’nin kısıtlı sayıda ürettiği kendi özel koleksiyonu sizi bekliyor. Son moda apartman topuklu pabuçlardan domatesi dilimleyecek keskinlikteki yüksek topuklu modellere kadar değişik ayakkabılar var. Adres: 8100 Melrose Ave,Los Angeles
Entertainment Weekly dergisine göre Hollywood’dan beyazperdeye bu sonbahar son derece iddialı yeni filmler geliyor. İşte Amerika’da gösterime girecekleri tarihlerle ilginç yeni yapımlardan seçmeler:ARGO: Ben Affleck, Alan Arkin, John Goodman ve Bryan Cranston’un başrollerini paylaştığı bu filmi Ben Affleck yönetmiş. 12 Ekim’de vizyona giriyor. Daha vizyona girmeden eleştirmenler tarafından Oscar''a aday gösteriliyor. Konu olarak 23 yıl önce Tahran’daki Amerikan Konsolosluğu’nun İranlı devrimciler tarafından ele geçirimesi ve 52 Amerikalının rehin alınması işleniyor. Ben Affleck filmin bazı sahnelerini Tahran yerine İstanbul’da ve CIA’den özel izin alarak CIA genel merkezi Langley, Virginia’da çekmiş olması yapımı daha da ilginç kılıyor.CLOUD ATLAS: Tom Hanks, Halle Berry ve Hugh Grant başrollerde. Lana ve Andy Wachowski kardeşler Tom Tykwer ile birlikte filmin yönetmenliğini üstlenmiş. Vizyona giriş tarihi 26 Ekim. Cesaret ve ihanet konularının bir hikaye içinde farklı zaman birimlerinde ve jenerasyonlarda ele alındığı filmde Tom Hanks 19. yüzyılda bir doktoru, 70’lerde bir bilim adamını ve belirsiz bir gelecekteki hayali kıyamet sonrasında yaşam savaşı veren bir kabile reisini canlandırıyor. Kafanız karıştıysa yalnız değilsiniz. Yapımcılar senaryolarını film stüdyolarına kabul ettirinceye kadar epeyce zorlanmış. LINCOLN: Daniel-Day Lewis başrolde. Bir Steven Spielberg filmi. 9 Kasım’da gösterime giriyor. ABD’nin 16. başkanının iç dünyasının en ince detaylarıa kadar uzanan bu tarihi filmde Lewis harikalar yaratıyor ve ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalında Oscar’a kesin aday olur gözüyle bakılıyor.TAKEN 2: Liam Neeson ve Famke Jannsen’in başrollerini paylaştığı filmi Olivier Megaton yönetmiş. 5 Ekim’de vizyona giriyor. Liam Neeson 60 yaşından sonra aksiyon filmlerinde kendini göstermeye başladı. Eski CIA ajanı Bryan Mills’i canlandırdığı 2009 yılındaki başarılı Taken serisinin ikinci filminde bu kez Arnavut asıllı düşmanlanın intikam için kaçırdıkları kızını kurtarmaya çalışıyor. Filmin büyük bir bölümü İstanbul’da geçiyor. Bir bölümü İstanbul’da çekilen James Bond’un ‘Skyfall’ filminin fragramanında İstanbul’dan eser yok ama ‘Taken 2’ filminin yıldızlarından biri de tüm güzelliğiyle canım İstanbul olmuş.ANNA KARENINA: Keira Knightley, Jude Law ve Aaron Taylor-Johnson başrollerde. Joe Wright yönetmenliği üstlenmiş. Vizyona giriş tarihi 16 Kasım. Leo Tolstoy’un 1877’deki efsane romanının beyazperdeye aktarılmış son versiyonu Oscar adaylığı kazanacak nitelikte deniliyor.THE PAPERBOY: Nicole Kidman, Matthew McConaughey ve Zac Efron başrollerde. Yönetmen Lee Daniels. 19 Ekim’de vizyona giriyor. Nicole Kidman filmde gazeteci rolündeki Matthew ve kardeşi Zac’i, idam mahkumu olan mektup arkadaşının (John Cusack) hayatını kurtarmak için kendisine yardım etmelerine ikna ediyor. Nicole Kidman’ın, son derece cesur sevişme sahnelerinin olduğu filmde bir denizanası ısırığını tedavi etmek için Zac Efron’un üstüne işemesi çok ses getirecek.LES MISERABLES: Hugh Jackman, Russell Crowe, Anne Hathaway, Amanda Seyfried başrolde. Yönetmen The Kings Speech filmiyle Oscar’a damgasını vuran Tom Hooper. İlk gösterim tarihi 14 Aralık. Avustralya''nın iki ünlü aktörü Jackman ve Crowe yıllardır Broadway’de sahnelenen popüler bir müzikalde kostümlerine yerleştirilen radyo mikrofonları sayesinde şarkıcılık yeteneklerini sergileme fırsatını buluyor. Filmin çeşitli dallarda Oscar adayı olması bekleniyor. THE HOBBIT: 14 Aralık’ta vizyona girecek olan ‘Lord of the Rings’ üçlemesinin devamında ünlü yönetmen Peter Jackson J.R.R Tolkien’in fantastik eserini hobbit ve 13 cücenin ejderha hazinesinin peşine düşmesinin hikayesini yorumluyor.TV ZenginleriAmerika''daki televizyon yıldızlarının yıllık kazançları bizim Acun’u bile kıskandıracak nitelikte. TV GUIDE özel sayısında televizyon dünyasının en zenginleri kategorilerine göre açıkladı. Listenin başında yılda 28 milyon dolar kazançla talk şov duayeni David Letterman yer alıyor. Rakibi Jay Leno yıllık 25 milyon dolar kazancıyla ikinci sırada. Jay Leno yüzünden NBC’de işini kaybeden Conan O’Brien’ın kazancı ise yılda 12 milyon dolar. Ana haber bülteni sunan NBC’den Brian Willams yılda 13 milyon dolar ile ilk sırada. Geçenlerde eşcinsel olduğunu ilan eden CNN sunucusu Anderson Cooper’ın yıllık kazancı 11 milyon dolar. Sabah haber programlarındaki sunucuların kazançları da yabana atılacak cinsten değil. NBC sabah kuşağı sunucularından Matt Lauer’a yılda uçuk bir 21.5 milyon dolar ödüyor. Televizyon eleştirmenleri bu adama bu kadar para vermeye değer mi diye sorguluyor. Reality şovlarda aslında radyocu olan karizmatik sunucu Ryan Seacrest American Idol yarışma şovundan kazandığı yıllık 15 milyon dolarla zirvede. X Factor programının jürisinde Britney Spears sezon başı 10 milyon dolar kazanıyor. Bir başka ünlü radyocu Howard Stern, Amerika''daki yetenek yarışmasında jüri koltuğuna yılda 15 milyon dolara oturuyor. Kim Kardashian ve ailesi ‘Keeping Up Wih the Kardashians’ ile yılda 10 milyon dolar topluyor. Law&Order polisiye dizisinde Mariska Hargitay bölüm başı 385.000 dolar alıyor. Dexter, Michael C. Hall’ın bölüm başı ücreti 295.000 dolar. Eski Dallas dizisinin yeni versiyonunda J.R Ewing’i canlandıran Larry Hagman bölüm başı 75.000 dolar kazanıyor. NCIS dizisindeki ekip lideri Mark Harmon’un bölüm başı kazancı ise 500.000 dolar. Two and a Half Men’de Ashton Kutcher bölüm başı 750.000 bin dolar, partneri Jon Cryer 600.000 dolar kazanıyor. Bu kadar yeter. Zenginin kazancı züğürdün çenesini yorar lafı çok doğru. İşin özeti ABD’de televziyon yıldızı olan köşeyi dönüyor.
EN İYİ SEYİRCİ: Atletizm 100 metre finalinde sahaya pet şişe atıp etrafı rahatsız eden 34 yaşındaki aşırı alkollü İngiliz’in kafasına tokadı vurup polislere teslim de Hollandalı judo şampiyonu Edith Bosch.EN ÜZÜNTÜSÜNÜ BELLİ EDEN SPORCU: Amerikalı jimnastikçi Mc Kayla Maroney gümüş madalya ile yetinmek zorunda kalınca yüzündeki ifadeden hayal kırıklığını saklayamadı.EN ÖNEMLİ ATILIM: Brunei, Katar ve Suudi Arabistan, Olimpiyat tarihinde ilk kez oyunlara kadın sporcularla katıldı. Devamın gelip gelmeyeceğini zaman gösterecek.EN BAYAT MÜZİK SEÇİMİ: Madalya töreni sırasıda çalınan ve artık bu tür etkinliklerde bıkkınlık getiren ‘Chariots Of Fire’ parçası.EN ANLAMLI GÖZYAŞLARI: 6. kez altın madalya kazanan İngiliz bisikletçi Chris Hoy’un ödülünü alırken döktüğü gözyaşları 1908 yılındaki Londra Olimpiyatlarından beri oyunlarda başarı gösteremeyen ve 29’u altın toplam 65 madalya kazanan ülkesinin sevinç gözyaşlarıydı.EN İYİ VE EN KÖTÜ TWEETLER: Amerikalı güreşçi Jordan Burroughs’un çok kısa ve net olarak yazdığı “Başardım! 2012 Altın Madalya sahibiyim” atılan twetlerin en iyisiydi. En kötülerini ise ırkçı tweet ile Yunanlı bir atlet kendilerini yenen Güney Koreli rakibine küfür eden İsviçreli bir futbolcu attı. Her iki sporcu da derhal ülkelerine geri gönderildi.EN BÜYÜK HAYAL KIRIKLIĞI: Olimpiyat oyunlarına bilet bulmak çok zordu. Ancak tribünlerde yer yer büyük boşluklar vardı. Organizasyon komitesi hatasını gönüllülere ve askeri personele bedava biletler dağıtarak ödemek zorunda kaldı.EN KÖTÜ MAZERET: Yarışı 7. bitiren Amerikalı judocu Nicholas Delpopolo’ya yapılan doping kontrolünde marijuana aldığı ortaya çıktı. Mazereti kabahatinden çok daha beterdi. Oyunlara katılmadan bir ay önce farkında olmadan marijuana içeren bir şeyler yediğini iddia etti.EN YAŞAYAN EFSANE SPORCU: Jamaica’lı atlet Bolt, Olimpiyat tarihinde hem 100 hem de 200 metre finalinde altın madalya kazanan ilk sporcu olma başarısını gösterdi. Bolt ayrıca 4X100 finalinde ülkesini güçlü rakibi Amerika önünde altın madalyaya taşıdı. Bolt bir ara kameralara işaret parmağını uzatıp ‘Ben artık yaşayan bir efsaneyim’ diyerek konumunu özetlemiş oldu.EN GÜZEL MANZARA: Açılış ve kapanış seremonileri gerçekten tek kelimeyle muhteşemdi.
Oscar ödüllü oyuncu Meryl Streep’in Siyah Giyen Adamlar filmlerinden tanıdığımız usta aktör Tommy Lee Jones ile birlikte oynadığı ‘Hope Springs’ isimli film insanlar gerçekten istediği sürece ilişkilerde umutların tükenmediğini çarpıcı bir şekilde gösteriyor. İki deneyimli oyucunun sade ancak muhteşem performansı sıradan bir konuyu ilginç yapıyor. Orta Amerika’nın en sıkıcı yerlerinden Kansaslı 31 yıllık evli bir çiftin tüm heyecan ve anlamını kaybemiş evlilklerini yeniden canlandırmak için verdikleri uğraş gerçekten izlemeye değer. Adam asabi ve huysuz. Herşeyden şikayetçi. Ayrıca acayip cimri. Eve mecburiyetten aldığı buzdolabıyla su ısıtıcısını karısına alınmış birer hediye gibi görüyor. Adamın belindeki bir sorundan ve sürekli horlamasından dolayı yatak odalarını ayırmışlar yıllardır aynı evin içinde ayrı odalarda yatıyorlar. Seks hayatları yok. Son derece renksiz otomatiğe bağlanmış bir yaşamları var. Adam karısını sabah kahvaltısından sonra işe gitmeden gözlerini kapatıp görev icabı öpüyor. Çocukları büyümüş yanlarından ayrılmış ama bunlar artık birbirlerine sarılmaktan bile acizler. Derken kadının canına tak ediyor ve evliliğini kurtarmak için biriktirdiği paralarla kocasını çok ünlü ve pahalı bir terapiste götürüyor. Sonrasında komik ve duygusal olaylar birbirini takip ediyor. ‘Hope Springs’ aslında karı kocanın gittikleri terapistin bulunduğu yerin adı. Bizde bu filme nasıl bir isim verirler bilemem ama Meryl ve Tommy sayesinde evli çiftlerin gayret ettiklerinde aralarındaki anlaşmazlıkların üstesinden gelebileceklerini öğreniyoruz. İki taraf isterse ilişki ne kadar eski olursa olsun yeniden canlanabiliyor. Tek bir şart var o da kötü giden zamanlarda bile partnerine sadık kalabilmek. Bunu başarabiliyorsanız eşinizi seviyor ve birlikteliğinizi sürdürmek istiyorsunuz demektir. Meryl ve Tommy hayatın monoton akışı içinde zamanla birbirlerinden kopmuş ve evliliklerini devam ettirebilmek için her türlü fedakarlığı göze alan bir çifti başarıyla canlandırmışlar. Tam 31 yıl birbirlerini aldatmayı bile düşünmemişler. İlşkilerinin sekteye uğraması ve yaşadıkları tüm olumsuzluklara rağmen başkalarını aralarına sokmamışlar. Sonunda evliliklerinde fazlasıya hakettikleri mutluluğu yakalıyorlar. İkisi de bu filmdeki performanslarıyla ‘En İyi Oyuncu’ dalında Oscar adayı olabilir. 6 yıl önce ‘Devil Wears Prada (Şeytan Marka Giyer) filminin yapımcılarıyla tekrar çalışan Meryl Streep bu filmde tamamen farklı bir karaktere bürünerek olağanüstü oyunculuk yeteneğini bir kez daha kanıtlıyor. Evlenmeleriyle boşanmaları bir olan, ilişkilerinden umutlarını kesmiş çiftler, ‘Hope Springs’ filminden çok şey öğrenebilir!Amerikada televizyon programları her zamanki gibi müthiş. Boşa kürek sallamıyorlar. Sabah programları son derece dinamik. Dedikodu yapmıyorlar. Sansasyon yaratmıyorlar. Bu konuda en başarılı kanal NBC. Gündemdeki en ünlü isimler de bu yüzden ilk onlara konuk gidiyor. Olimpiyatta madalya kazanan sporculardan sokak ortasında konser veren ünlü şarkıcı Carrie Underwood’a kadar her sabah farklı bir ünlüyü bu programlarda görmek mümkün. Amerika’daki televizyoncuların bir avantajı da ellerindeki malzemenin zengin olması. Talk şovlara çıkan ünlüler bizdeki gibi kendierini kasmıyor resmen kendi şovlarını yapıyor. Geçen akşam Jay Leno’da Başkan Obama’nın eşi vardı. Kocasının seçim kampanyasına katkıda bulunmak için ekranda boy gösterirdi. Amerikalı politikacılar sadece meydanlarda değil uygun gördükleri televizyon programlarına katılarak da mesajlarını veriyor ve bunun için ne gerekiyosa yapıyor.First Lady, Mrs. Obama, ’Tonight Show’a konuk olmakla kocasına artı puan kazandırdı. En eğlenceli televizyon programları bence sözüm ona gerçek karakterlerin sözüm ona gerçek bir hakim karşısına çıkıp uyduruk bir mahkeme salonunda uyduruk davalarını tartışmaları. O kadar uçuk konular buluyor ve tipleri o kadar iyi seçiyorlar ki ekrana yansıyan sonuç hem inandırıcı hem de sürükleyici oluyor. Yarışma programlarının herhalde en uzun soluklusu ‘The Price is Right’ sunulan ürünlerin fiyatını doğru tahmin edenler büyük hediyeler kazanıyor. Yarışma heyecanı içinde verilen markaların da bir güzel reklamı yapılıyor ve böylece bir taşla iki kuş vurulmuş oluyor. ABD TV’nin en hoşuma giden tarafı her programın yayın saati ve süresi belli. Sitcomlar yarım, diziler reklamlar dahil bir saat. Reklam kuşakları da izlediğinizi unutturacak uzunlukta değil. Belki bizde de günün birinde aynı şeyi yaparlar. Televizyon izleme alışkanlığımıza bir kalite gelir. Ne dersiniz?
MURAT BOZ: Bodrum’da denize girerken üsttsüz fotoğrafını çeken paparazziciyi elinde sopa avaz avaz bağırarak kovalarken...HÜLYA AVŞAR: Levent Kırca ile birlikte Asmalımescit’deki bir meyhaneden zil zurna sarhoş kolkola naralar atarak çıkarken...DEMET AKALIN: Kocasından ayrı kendi kendine oturmuş önemli bir konuda karar verirken...BEREN SAAT: Amerika’da tatilde olduğu sevgili Kenan Doğulu ile aynı anda aynı manikürcüye el ele, ayak ayağa manikür, pedikür yaptırırken...AŞKIN NUR YENGİ: Eşi Haluk Bilginer’in televizyon dizisinde rol gereği giydiği kadın giysilerini başka bir kadına ait olduğunu sanıp makasla parçalayıp evin penceresinden sokağa atarken...İZZET ÇAPA: Röportaj yapmak için biraraya geldiği Malkoçoğlu Burak Özçivit’in bıyıklarının takma olup olmadığını anlamak için olanca gücüyle çekiştirdiği için Burak’tan dayak yerken...MURAT BARDAKÇI: Tarihin arka odası diye girdiği coğrafyanın ön kapısından dışarı çıkarken...CEM YILMAZ: Kayınpederi Neşet Yağtu’ya hediye aldığı son model lüks cipi süslerken...Red Hot NeslihanFilenin Sutanları Olimpiyatlarda başarılı olamadı ama milli voleybolcu Neslihan Darnel’in yıldızı hiç yoktan atılmış, laf ola beri gele bir tweetle,medyada birenbire parladı. Red Hot Chili Peppers’ın gitaristi ‘Flea’ lakaplı Michael Peter Balzary, twitterda Neslihan’a ‘’ Sana ilk görüşte aşık oldum’’ deyince yer yerinden oynadı. Platonik ilan-ı aşk twitter’da Trending Topic oldu. Bizim twittercılar hemen bu olayı üstlerine vazife edindi ve ukalalıklarını gösterme fırsatını yakaladı. Neslihan’ın evli ve çocuklu olduğu ‘Flea’ denilen kendini bilmeze kibarca(!) hatırlatırdı. Gelen yoğun tepkiler üzerine attığı tweetten bin pişman olan ‘Flea’, ‘’Tabii ki gerçek bir şey değil,sakin olun’’ mesajını göndermek zorunda kaldı.‘Flea’ Neslihan’ı hedef alan masum aşk ilanıyla kimleri muhatap aldığının farkında değil. Twitter dünyasının en acımasız, en peşin hükümlü, en yargılamaya ve terbiye dersi vermeye bayılan toplumuyuz. Bu konuda hiçbir rakip tanımayız. İşimizi gücümüzü bırakır bizi ilgilendirmeyen konulara burnumuzu sokmaktan zevk alırız. Neslihan Hanım’ı da hemen sahiplenmişiz. ‘Flea’ denilen müzisyene haddini bildirmişiz. Adam ekranda gördüğü bir sporcuyu beğenmiş. Vay efendim sen misin bizim kıza laf atan? Red Hot Chili Peppers’ın konser organizatörleri yaşadı. Neslihan Sultan’ın popülaritesi için de hiç fena olmadı. ‘’Ateş gibi yanan’’ bir ‘Red Hot Neslihan’ imajı patladı!Hello L.A Bu hafta dört yıl aradan sonra Amerikaya gidiyorum. THY ile İstanbuldan Los Angelas’a direkt uçuyorum. Bakalım bu en uzun menzilli uçuşldan birinde ekip olarak ne kadar başarıllar. L.A benim İstanbuldan sonra dünyada en çok sevdiğim kent. Orda okula gittim ve çalıştım. Üstü açık arabamla gezip hava attım. Çünkü LosAngeles dünyanın en havalı kenti. Okyanus kenarında, havası her zaman güneşli ve sıcak ayrıca yaşam olarak da çok rahat bir yer. Giyim kuşam da aynı derecede rahat. Kimse kendini kasmıyor. L.A hayat tarzının ‘ Californication’ dizisindekinden pek farkı yok. Uçuk, kaçık ve acımasız.
Cem Yılmaz’ın kayınpederi Neşet Yağtu’nun olay yaratan açıklamaları gündeme bomba gibi düşmüş vaziyette. Neşet Bey kendi çapında komik ve esprili bir adam. Komedyen damadına rakip bile olabilir. Benzetmeleri ve anlatımı son derece renkli. Damadının düğün öncesi asık suratını adliye duvarına benzetmesinden kızını istemeye gelen Cem Yılmaz’a ‘’Sizinkiler çekiniyorsa ben seni babandan isteyeyim’’ diye takılması mizahsever bir yapıda olduğunun bariz kanıtı. Neşet Yağtu’nun tek kızının düğününde yaşadığı hayal kırıklığı fazlasıyla dışına vurmuş.Herkes onu kalp kırıcı ve zalim bir kayınpeder olarak görebilir. Ancak başından geçenleri anlattığında damadı ve ailesine kırılmakta haklı olduğu taraflar var. Bunları alenen söylemeli miydi? Hayır! Ama kendi yaşamadığımız konularda başkalarını uzaktan yargılamamız doğru değil.Akıllı, olgun ve deneyimli bir adama benziyor. Cem Yılmaz’ın popülaritesiyle başa çıkamayacağını hesaplayamadı. O ne kadar gücenmiş olursa olsun ne söylerse söylesin farketmez. Millet Cem Yılmaz’ı sevmiş bağrına basmış bir kere. Zaten basın da farkındaysanız Cem hakkında hiç olumsuz haber yapmıyor. Neşet Bey’in feveranı ondan bu kadar ses getirdi. Cem Yılmaz’ın iyi çocuk imajıyla ters düşen ilginç hikayeler duyduk. Neşet Bey bunları anlatırken aslında biraz çocukça davranmış. Tam torunu Kemal Bebek doğduğunda o da Neşet Bebek olarak ortaya çıkmış. Acun’un transferiTelevizyon dünyası ekranın reyting gurusu Acun’un ezelden beri çalıştığı kanalı bırakıp yeni bir kanala transer olmasını tartışıyor. Kimi her iki taraf da çok iyi etti, isabet oldu diyor. Kimi bunu iki taraf açısıdan da hata olarak değerlendiriyor.Bu arada yeni kanalı da artık Acun TV olur diye durumu yorumlayanlar oldu.Ben hem Acun Medya ile hem de transfer olduğu kanalın radyo gurubuyla çalıştım. İkisi de son derece düzgün, planlı, programlı, profesyonel ve sistemli çalışır. Ne yaptıklarını ve ne yapmak istediklerini çok iyi bilirler. O bakımdan kimse merak etmesin. Acun, yeni kanalında başarılı olacaktır. Her iki taraf için de hayırlı olsun!Popçu Serdar Ortaç’ı birbirinden güzel kızlarla görmeye alıştık. Nereye gitse yanında bir dolu birbirinden güzel kadın oluyor. Güzellerin kendisine eşlik etmediği bir fotoğrafı nerdeyse yok. Nerde Serdar orda en az birkaç tane birbirinden güzel kadın. Çoğu da yabancı. Onları nerden buluyor o kadar çok güzelle ne yapıyor bilinmiyor. Bilinen tek şey Serdar Ortaç’ın etrafı birbirinden güzel kızlarla dolu. Sarışını, esmeri, kumralı birbirinden güzel kızlar. Hep de neşeli olmaları gereken eğlenceli yerdeler. Ya bir gece kulübünde ya denizin içinde. Yani onu gören kesin bu adam yeryüzünde cenneti yaşıyor der. Ama Serdar’ın yüzündeki ifadeye bakarsanız durum hiç de öyle güllük gülistanlık değil. Sürekli suratı asık. Yüzünden düşen bin parça oluyor. Bunun nedenini tahmin bile etmek mümkün değil. Yanında onca değişik güzel kadınla yüzün gülmüyorsa hayatta hiçbirşey seni tatmin etmez. Belki de Serdar Ortaç fotoğrafının çekilmesinden rahatsız oluyor ve suratı anında düşüyor. O zaman da insana sorarlar. Madem fotoğrafını çektiklerine suratını asacaksın o kadar kadını yanında niye dolaştırırsın? Serdar’ın kızları ne kadar güzelse onlara birlikteyken suratının aldığı şekil de bir o kadar kötü. ‘Ray’ albümünde‘ Aklından Ne Geçiyordu?’’ isimli söz ve müziği kendisine ait olan şarkı gibi... ‘’Yüzünden düşen bin parça ne yapmadım söyledin de, mutluluk senin ellerinde’’ Mutluluk kendi ellerinde...
Son zamanlarda toplumumuzda inanılmaz bir kilo takıntısı başladı.Medya tarafından şartlandırımış durumdayız. Herkesin kilosu herkese dert olmuş vaziyette.Ünlü ünsüz kadın erkek genç yaşlı hiç önemli değil.Tanıdık tanımadık, bildik, bilinmedik olması da önemli değil. Birini görünce ‘ Ne kadar kilo almışsın’ ya da ‘Çok zayıflamışsın’ demeden kesinlikle olmuyor. En azından ‘Biraz kilo mu aldı ne?’’ demeden rahat edemeyen insanlar var. Sibel Can, Deniz Seki gibi kolay kilo aldığı bilinen ünlülerin işi çok zor. Her dakika kilolarıya ilgili bir soruyla veya yorumla muhatap oluyorlar. Şarkıcı Hadise de onlardan biri.Aldığı verdiği kilolar gramına kadar haber oluyor. Beyninde tartıyla dolaşan ve önüne geleni ölçen tipler var. ‘’Kiloları ile dikkat çekti’’ diye yazdıklarında anlayın ki şişmanlamışsınız. Yakışıklı oyuncu KıvançTatlıtuğ gibi aşırı zayıflayınca da kimseyi memnun edemiyorsunuz.Bu kez güzeller üzeli Angelina Jolie’de olduğu gibi ‘’Amma kurumuş suyu çekilmiş sanki’’ diyorlar. Artık öyle bir hale geldi ki kilo raporumuzu verecekler diye selam vermeye çekinmeye baladık. İşin kötüsü ‘’Yahu sana ne benim kilomdan’’ da diyemiyorsunuz.‘’Senin iyiliğin için söylüyorum, yazık ’’ tarzında bir cevap geliyor. Kilo alınca görünüm olarak biçimsiz ve şişmansın, verince sağlıksız. Herkes ikisinin ortasında yani ‘formda’ dediklerinden olamıyor maalesef. Ben formülü buldum. Size de tavsiye ederim. Kilo verdiğinizi söylediklerinde zaten sorun yok. ‘Yok canım sana öyle geliyor hep aynıyım ’ diye tevazu gösterin. Kilo aldığınızı söylediklerinde gülümseyin ve tüm samimiyetinizle teşekkür edin. Şaşırıp kalıyorlar! Öyle komik oluyor ki...Sultanlar ve daha neler nelerHer şey 12 Dev Adam ile başladı. Ulusal takımlarımıza nedense bir isim takma gereğini görmeye başladık. Bu isimler olmadan huzur bulamayacak, rahat edemeyecektik.Filenin Sutanları dedik yetmedi... Potanın Perileri dedik ama yetmez! Ya hiçbirşey demediklerimiz?Onların ne günahı var ?Örneğin erkek voleybolculara neden Filenin Hükümdarları denmiyor? Şimdi üstelik Olimpiyat zamanı...İsimsiz ve yetim kalmış spor dallarımızı süsleme zamanı.Bir daha mücadeleye gittiklerinde kendilerini sahipsiz hissetmesinler.Dev adamlar, Periler, Sultanlar, tamam da biz ne oluyoruz diye merak etmesinler.İşte her Olimpik branşa uygun coşkulu ve sevdiğimiz abartıda isimler.ATLETİZM Sürat koşuları: Rüzgarın çocuklarıEngelli koşular: Engel tanımayanlarUzun atlama: Pistlerin çekirgeleriGülle atma: Süper kuvvetlerYÜZME Erkekler: Havuzun yunuslarıKadınlar: Havuzun fırtınalarıHALTERErkekler: Halterin herkülleri Kadınlar: Halterin ZeynalarıGüreş: Minderin AğalarıBoks: Ringlerin efendileriBinicilik: Atların MalkoçoğullarıBisiklet: Pedalların padişahlarıCimnastik: Çevik kuvvetlerimizEskirim: Kılıçların silahşörleriTENİS Erkekler: Kortların arılarıKadınlar: Kortların kelebekleriBuz pateni: Buzların melekleriAşağısı kurtarmaz...Tamam mı?Derhal patentliyelim kimse kapması!Ne Survivormuş ama...Acun’un reytinglerde başarılı Survivor yarışması ekranda olmadığında da ses getiriyor. Katılan yarışmacılar konuşuyor olay oluyor. Geçen yılki yarışmacılardan türkücü Nihat Doğan hala Survivor şampiyonu milli yüzücü Derya Büyükuncu’ya laf yetişitirme çabasında. Son olarak ‘’Olimpiyata ben gitseydim, Derya’dan daha kötü sonuç almazdım’’ diye aklınca dalga geçmiş. Derya’nın şansszılığına bakar mısınız?Adam 6 kez Olimpiyatlara katılma başarısı göstererek dünya rekoru kırmış, Nihat Doğan gibi yüzmesi bile bilmeyen birinin ağzına sakız oluyor. Merve Büyüksaraç, birkaç yıl önce Türkiye güzeliymiş. Kimse onu tanımıyor, etmiyordu. Survivor’la üne kavuştu ama her fırsatta yarışmayı yerden yere vurmaya ve katıldığına bin pişman olduğunu söylemeye devam ediyor. Mustafa Topaloğlu renkli kişiliği olan ve uzaylı olarak tanınan bir türkücüydü. Survivor yarışmasında boy gösterdikten sonra hem kendi hem şöhreti canlandı. Tıpkı Özge Ulusoy gibi.Bir yıl önce başında talihsiz bir nikah geçmiş adı sanı bilinmeyen bir mankendi. Survivor’dan sonra podyumların ve televizyonun en çok aranan ismi oldu. Hatta kendisine Hacı diye veliaht bir sevgili bulup Sabancı ailesine gelin gidecek bir konuma bile yükseldi. Bir de katılmayanlar var. Ekranların demirbaş sabah şekeri Ece Erken gibi. O da çıkıp Survivor hakkında ileri geri konuşmuş. Yeni bölümünde yarışmacı olması için Survivor’dan teklif aldığını iddia etmiş. ‘’Deyim yerindeyse delirdim.Bana böyle birşeyi nasıl teklif ederler? Sinirim çok bozuldu’’ diye lüzumsuz ve zamansız bir açıklama yapmış. Lüzumsuz çünkü Acun gibi televizyonun en popüler yapımcısından gelen bir program teklifi hakaret olarak algınanırsa buna düpedüz şımarıklık denir.Zamansız çünkü daha yeni Survivor’a çok var ve Acun transfer olmakla meşgul. Yani Ece Erken’i arayıp da yarışmacı filan olmasını isteyecek pozisyonda değil. Ece Erken’ Acun Medya’dan arıyoruz diye herhalde telefonda bir güzel işlettiler. O da sazan gibi ‘’Survivor’dan gelen teklife sinirlendim’’ diye ortaya atlayıverdi.Ne Survivor’muş ama? Sırada Eurovİsion var! Kim gidecek niye gidecek ve nece gidecek daha onu tartışmamız gerekiyor!
Köşe yazarları için bazı konular vardır. Yazmadan duramazlar. Bu da onlardan biri.Hülya Avşar’ın Antalya Altın Portakal Film Festivali jürisi başkanı seçilmesi herkese dert oldu.Önüne gelen bu konuda yazdı ve söyledi.Hemen hemen her zaman her şeye muhalif olan usta oyuncu Levent Kırca, Hülya’nın başkan olmasına tahammül edemeyip jüriden ayrıldığını açıkladı.Onun o jüride zaten ne işi vardı?Levent Kırca’nın oynadığı filmlerden bir tanesini bile hatırlayan var mı ?Jüri üyeliğinden Hülya yüzünden çekildiği iddia edilen sanatçı Kutluğ Ataman ise iddiaları reddedip olayı geri kalmış ülkenin cahil aydın snobizmi olarak yorumladı.Reklamcı Ali Taran ile evliyken Hülya’ya atıp tutan hatta mahkemelik olan Ayşe Özyılmazel, bu sefer ‘Yürü be koçum’ diye ona destek çıktı.Hülya Hanım’ı Jüri Başkanı seçen festivalin Genel Koordinatörü Göksel Bey, “Hülya Avşar ile festivalin magazinsel bir kimliğe kavuşacağı iddiası yüzeysel bakışlı bir önyargıdır ‘’dedi.Ancak bu sözleri söylediğinde magazin gündemi bu olayla çalkalanıyordu.Yani sizin anlayacağınız her kafadan farklı bir ses çıktı.Ben de doğal olarak konuya maydonoz olmak istedim.Hülya Avşar’ın son zamanlarda tüm kredisini tüketmiş Antalya Film Festivali’ne cismiyle ve ismiyle yaptığı ve yapacağı katkıyı kimse inkar edemez.Hülya’nın sayesinde bu yıl festivalde hangi filmler yarışmış kimler kazanmış merak edilecek.Medyada isimleri geçtiği için bu filmler belki sinemalarda gösterime girecek ve gişe yapacak.Ödül alanların bile tavır ve giyimleriyle ciddiye almadığı festivali noktalayan tören birdenbire önemsenecek.Hülya’nın jüri başkanlığı bile adındaki portakalın altınından başka gözle görülür hiçbir değeri kalmamış Antalya Film Festivali’ni kurtarmaya yetmeyebilir.Bence her ihtimale karşı yanına Acun’u da alsın!Musti BondMustafa Sandal yeni klibi için James Bond olmuş.Ünlü popçu ‘’Kısa bir film çektik’’ diyor.Filmi bilemem ama Musti’nin kısa bir Bond olduğu kesin. Musti, bir süredir Hollywood artisti havalarında.Her fırsatta kamera karşısına geçmeye bayılıyor.Reklam filmlerinden sonra TRT’de yayınlanan bir komedi dizisinde ve Mahsun Kırmızıgül’ün ‘New York’da 5 Minare’ filminde rol aldı. Aslında oyunculuğu en az şarkıcılığı kadar iyi bile denebilir.Musti’nin tıpkı ünlü Amerikalı komedyen Mike Myers’ın ‘Wayne’s World’ isimli unutumaz filmindeki gibi kendine özgü bir dünyası var.‘Musti’s World’Musti, bu dünyada kendine göre bir jargon yaratmış durumda. Medyaya verdiği demeçlerden ve röportajlarından bu hemen belli oluyor. Sevgili kuzenim Arif anlatıyor...Geçen Pazar akşamı Dalaman’dan İstanbul’a uçarken hemen önündeki sırada Musti varmış.Tam kalkışdan önce cep telefonuyla birini arayıp ‘’Karizma is boarding’’ diye bir laf etmiş. Böylesine uçuk bir lafı zaten ancak nev-i şahsına münhasır jargonu olan Musti söyleyebilir. Minare filminden hatıra kalan haşin bakışlarıyla elinde tabancayla poz veren Musti’nin James Bond jargonu nasıldır acaba?My name is Bond...007 Musti Bond... Karizma is Bonding!Reklam dediğin...Televizyon reklamlarında oynayan ünlü isimler bir yere kadar etkili oluyor.Tüketiciler ünlülerin oynadığı reklamlardan çok inandırıcı olanlara prim veriyor.Özellikle rekabeti sınırsız GSM reklamlarında.Ata Demirer, Şahan Gökbakar, Şafak Sezer gibi ünlü komedyenlerle senaryo iyiyse gülüyoruz.Ama çoğu zaman verdikleri mesaj güme gidiyor.Bir süre sonra hangi ünlünün hangi GSM firmasının reklamını yaptığını bile karıştıranlar oluyor.En iyi reklam bence en inandırıcı olan reklamdır.Hikaye yazılmış değil yaşanmış olunca değer kazanıyor.Örneğin, geçenlerde denizde teknesi alabora olduktan cep telefonundan sahil güvenliği arayıp yardım isteyen genç kızın hikayesi.Hayat kurtaran bir GSM markası.Denizin ortasında bile çekiyor.Her zaman her yerde imdada yetişiyor.Reklam dediğin işte böyle olur!Bavul canavarlarıSizi bilmem ama ben uçakla seyahat ederken en çok bavulumun kaderini merak ederim.İçinde değerli birşey olmasa da o bavul benim özelimdir. Yaşantımın bir parçasıdır ve bana aitir. O yüzden bavulumun başına talihsiz birşey gelirse bozulurum. Şarkıcı Murat Boz ile 6 yıllık sevgilisi ve menajeri Eliz Sakuçoğlu’nun Hindistan’a giderken bavulları açılmış. Takıları çalınmış. Şampuanları dökülmüş. Her taraf berbat olmuş.Bavullarda sıvı ve kıymetli eşya taşımak iyi fikir değil. Kontrolünüzde olmayan birşeyin içini dikkatli doldurun. Yoksa yolunuz Hindistan’a filan düşerse pişman olursunuz.