Cumhurbaşkanlığı konusunda “düşük profilli aday” formülünün kamuoyunda da AKP içinde de epeyce taraftar topladığı biliniyor. Kamuoyunda, bazı sivil toplum örgütlerinde bu yönde iyi niyetli bir beklenti var. Nedeni de Erdoğan’ın aday olup seçilmesi halinde ülkede şiddetli bir gerilim çıkabilir kaygısı.
AKP içinde taraftar bulmasının ise iki nedeni var. Birincisi, Erdoğan sonrasına ilişkin kaygılar. Erdoğan’ın seçilip Çankaya’ya çıkması durumunda hiç kimsenin kuşkusu yok ki genel başkan ve başbakanlığı Abdullah Gül devralacak. İşte bundan kaygı duyan AKP’li sayısı az değil. Onlara göre Tayyip Erdoğan’daki liderlik karizması Abdullah Gül’de yok. O nedenle önümüzdeki genel seçimlerde parti arzu edilen başarıyı elde edemeyebilir ve bu durumda partinin de işi zora girer Erdoğan’ın Çankaya’da rahat oturabilmesi de...
Böyle düşünen AKP’lilere göre Erdoğan fedakarlık yapıp aday olmaz ve Çankaya için de eşi türbansız, parlamentonun ve kamuoyunun olumlu bakacağı bir AKP milletvekiline vize verirse bu büyük takdir toplar ve seçmen tarafından da onaylanır.
İkinci neden ise Erdoğan’ın aday olmaması durumunda “düşük profilli aday” piyangosunun kendisine isabet edeceğini düşünmek. Bu hayali kuran milletvekili sayısı hiç de az değil AKP Grubu’nda...
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci yaklaştıkça AKP’de tansiyon yükseliyor. Kurulduğu yıl iktidara gelen AKP, geçen yaklaşık 5 yıllık dönemde ilk kez ciddi bir iç sıkıntıyla karşı karşıya.
Bugüne kadar ne 2002 seçimleri öncesinde aday belirlemede sorun yaşamıştı AKP ne de kabine oluşumlarında. İktidar avantajı ve Genel Başkan Tayyip Erdoğan’ın karizmatik otoritesi sayesinde zaman zaman belirlemeye başlayan ufak tefek sıkıntılar hiçbir zaman “sorun” noktasına gelmemişti.
Şimdi ise durum çok farklı.
Partinin ilçe teşkilatları düzeyinde başlatılan “Cumhurbaşkanı kim olsun?” anketi, AKP Meclis grubunu birkaç günden beri dalgalandırıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin başlamasına bugün itibariyle tam bir ay kaldı. 16 Nisan günü adaylar başvurularını Meclis Başkanlığı’na vermeye başlayacaklar.
Kafalarda hala merak konusu olan en önemli soru Tayyip Erdoğan’ın aday olup olmayacağı. Aslında Erdoğan aday olduğunu ilan etse, seçim resmen tamamlanmasa, turlara geçilmemiş olsa bile fiilen bitecek. Herkes anlayacak ki 11. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.
Erdoğan’ın adaylığı konusunda hala netlik yok. Ancak aday olup seçileceği bize göre çok güçlü ihtimal.
Tayyip Erdoğan her ne kadar “Bu meseleyi (Cumhurbaşkanı adaylığı) Nisan ayından önce konuşmayacağız” demiş olsa da partisi dünden itibaren resmen bu meseleyi tartışmaya açmış durumda.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Dışişleri Bakanlığı atamaları ile ilgili vetosu öteden beri devam eden Çankaya-Hükümet gerilimine yeni bir boyut kazandırdı. Ankara’da konuşulan iddiaya göre, Dışişleri atamaları krizin görünürdeki bahanesi, geri planda ise MGK Genel Sekreterliği’ne kimin atanacağı kavgası var.
Bürokrasinin her alanında Cumhurbaşkanı ile Hükümet arasında tercih anlaşmazlığı hep vardı. Ancak Dışişleri bürokrasisi konusunda ilk kez yaşanıyor bu durum. İlk kez Cumhurbaşkanı Sezer Dışişleri ile ilgili bir kararnameyi geri çeviriyor. Bugüne kadar ki uygulamada hep Dışişleri ile Çankaya arasında kararname öncesi bir mutabakat sağlanıp büyükelçi ve diğer üst kademe makamlara sorunsuz bir şekilde yapılıyordu atamalar. Ki Dışişleri atamaları önceki dönemlerde de hep aynı teamülle yapılıyordu. Ama ilk kez şimdi müsteşar yardımcılıklarına atamalar krize dönüşmüş durumda.
Ankara’da asıl tartışılan, bu kararname krizinin neden olabileceği hukuki durumdan çok krizin arkasında yatan neden. Cumhurbaşkanı Sezer bu kararnameyi niye geri çevirdi? Hükümet niye mutabakat yoluna gitmedi?
Köşk’e yakın kaynaklardan alınan bilgiye göre, Cumhurbaşkanı’nın kararnamede müsteşar yardımcısı olarak önerilen büyükelçilerle ilgili en ufak bir tereddüdü yok. Olması da zaten sözkonusu olamaz. Çünkü sözkonusu isimlerin daha önce büyükelçi olarak atanmasına ilişkin kararnamelerin altında Sezer imzası var.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği konusunda, hükümetlerin karar ve yaklaşımları kadar, sokaktaki insanın kafasındaki Türkiye imajının da belirleyici olacağını söyledi.
Babacan, “Avrupa kamuoyları da son derece önemli. Eğer biz Avrupa’da sokaktaki insanın beynini, kalbini kazanamazsak bu üyelik zor demektir. Çünkü örneğin Fransa, Türkiye’nin üyeliğini referanduma sunacak” dedi.
Bu sözleri önceki gün Türkiye Odalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun, Fransız Ticaret ve Sanayi Odaları Asamblesi Başkanı Jean François Bernardin onuruna verdiği akşam yemeğinde söyledi Babacan ve sokaktaki insanın, Avrupa kamuoylarının olumlu yönde etkilenmesi konusunda işadamlarına da çok önemli görevler düştüğünü anlattı.
AB ile ilişkilerde yaşanan sorunların, hükümetin tam üyelik iradesi ve kararlılığını değiştirmediğini de ifade eden Babacan, reform sürecinin kesintisiz sürdürüleceğini söyledi.
Ankara kulislerinde bir süredir baskın seçim ihtimalinden söz ediliyor. Konuşulan şu:
“Tayyip Erdoğan adaylık kararını verip Meclis Başkanlığı’na bildirimde bulunduktan hemen sonra AKP Grubu erken seçim önergesi verecek ve cumhurbaşkanlığı seçimi turları başlamadan önce bu önerge görüşülüp kabul edilecek, Haziran ayı sonlarına doğru da seçim yapılacak.”
Olabilir mi?
Teorik olarak olabilir. Hatta başta ekonomi olmak üzere pek çok bakımdan ülke için faydalı da olabilir.
Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda Başbakan Erdoğan gazetecilerin “Sürpriz olabilir mi?” sorusuna “olabilir” yanıtını verdi ya, şimdi bu yanıt “aday olmayacak” diye yorumlanıyor.
Gerçekten de acaba öyle mi? Erdoğan’ın bu sözü, “Evet sürpriz yapıp herkesi yanıltacağım ve aday olmayacağım” manasında mı söyledi?
Bunlar tabii ki çok derin ve ileri yorumlar. Zaten bu anlamda söylemiş olsaydı sürpriz sürpriz olma özelliğini kaybederdi.
Erdoğan’ın bu şekilde sorulan bir soruya, “Hayır sürpriz olmaz” demesi, sürpriz olurdu. O zaman adaylığını bugünden ilan etmiş olurdu. Ama etmeyecek, son ana kadar bekleyecek.
Bir kaç ay öncesine kadar Türkiye’nin gündeminin ya ilk ya da ikinci sırasında yer alıyordu AB(Avrupa Birliği) konusu. Ta ki, Kıbrıs sorunu nedeniyle geçen Aralık ayında meydana gelen tıkanıklığa ve Türkiye’de iç siyasetin, seçimlerin gündemin ilk sırasına gelinceye kadar. Şu anda AB sanki gündemde bile yok...
Oysa Türkiye, Kıbrıs ve liman krizi nedeniyle AB’nin aldığı 8 başlıkta müzakerelerin askıya alınması kararına tepki verirken çok önemli bir açıklama daha yapmıştı. Ve tüm dünyaya şunu ilan etmişti:
“Biz kendi yol haritamızı kendimiz yapar, sanki müzakereler bütün hızıyla, bütün canlılığıyla yürüyormuş gibi kendimizi tam üyeliğe hazırlarız...”
Bunun için Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tüm bakanlık müsteşarlarını, ilgili kurum yöneticilerini toplayıp, hükümetin bu konudaki siyasi kararlılığını hatırlatmış ve “herkes, her kurum üzerine düşen sorumluluğu yerine getirsin, ne yapılması gerekiyorsa hazırlıkları geciktirmeden yapın” talimatı da vermişti.